predestination_posterUzun zamandır bir incelemeyi yazarken bu kadar zorlanmamıştım. Film hakkında yazacak şey bulamamamdan kaynaklanan bir şey değil bu. Zor olan, Predestination’ı sürprizbozan vermeden anlatmak. Hayır, Predestination’ın sürprizlerle dolu bir öyküsü veya The Sixth Sense’teki (Altıncı His) gibi çok şahane bir entrikası yok. Hatta ipuçlarını yakalayıp filmin hemen başındaki yumurta – tavuk – horoz bilmecesini dikkate alırsanız sonunu tahmin edebilirsiniz. Ama filmin en büyük numarası, hikâyenin finaline yapılan yolculuk ve olayları keşfetmek gerçekten büyük keyif veriyor.

Starship Troopers (Yıldız Gemisi Askerleri)’nin de yazarı olan Robert A. Heinlein’ın All You Zombies adlı kısa öyküsünden uyarlanan Predestination, bir yapbozun iki ucuna iki ayrı parça koyarak başlıyor. Önce bir bombacıya engel olmaya çalışırken ağır yaralanan bir “zaman ajanı”nı görüyoruz. Sonra “adamın biri bara gitmiş” diye anlatmaya başlayabileceğimiz bölüm başlıyor. Barmen, adı John olan bu adamı hayat hikâyesini anlatmaya ikna ediyor. John aslında bir kadın olarak dünyaya geldiğini, bir yetim olarak nasıl acılar çektiğini, hayattaki amacını ararken bulduğu aşkın hayatını nasıl kararttığını ve tıbbi bir gereklilikten ötürü nasıl erkek olmak zorunda kaldığını anlatırken gözünüzü filmden alamıyorsunuz. Fakat hikâyenin bazı detayları karanlıkta kalıyor. Zaman ajanı olduğunu bildiğimiz barmense bu noktada havucu sallamaya başlıyor: Hayatını karartan adamdan intikam alma fırsatı. Zamanda yolculuk öyküsü bundan sonra başlıyor ve hikâyenin karanlıkta kalan kısımları açığa çıktıkça aldığınız keyif de katlanıyor.

predestination_1-ethan_hawke
Ethan Hawke’ı izlemek her zaman güzel.

Zamanda yolculuk paradokslarının mantık çemberinden çıkıp hikâyeyi aşağı çektiği pek çok film var, ama Predestination bu sorunların çoğuna ustalıkla çalım atıyor. Senaryonun üzerinde çok düşünüldüğü her halinden belli olsa da her şeyin güllük gülistanlık olduğunu söyleyemeyiz. Örneğin John’un “hayatını karartan adam”ın yüzünü hatırlamaması pek inandırıcı değil. Ayrıca filmi izlerken genetik bilimiyle ilgili bildiklerinizi de unutmanız gerekiyor. Fakat bu iki küçük husus seyir zevkinden çalmıyor.

Filmin ilk yarısını tamamen kaplayan insan hikâyesi gerçekten ilgi çekici çünkü Predestination hem sıra dışı bir insanın yaşadığı sıra dışı bir öyküyü anlatıyor, hem de karakterlerini umursatmayı başarıyor. Bu umursatma meselesinde oyuncu performanslarının da payı büyük. Ethan Hawke’ın ismi daha çok pazarlanıyor ama inandırıcı bir şekilde hem kadın, hem de erkek olmayı başaran Sarah Snook’un filmin her şeyi olduğunu söylemek daha doğru olur. İkinci yarıda hikâyenin karanlıkta kalan noktalarının birer birer aydınlanması da ilginizi canlı tutuyor. John’un “hayatını karartan adam”a duyduğu nefret, o hayatın neden karardığı ortaya çıktığında taraf değiştirmenize sebep olabiliyor. İşte bu yüzden Predestination’ın yaptığı yolculuk, varış noktasından daha keyifli.

predestination_2-sarah_snook
İki karakter, tek oyuncu: Sarah Snook için filmin her şeyi diyebiliriz.

2014’te en çok öne çıkan tür gençlere yönelik distopyalar olsa da, zamanda yolculuk filmlerinin güçlü bir ses verdiğini yadsımamak lazım. Predestination, Doug Liman’ın yönettiği Edge of Tomorrow (Yarının Kıyısında)’nın türe getirdiği kalite düzeyini düşürmüyor. Üstelik taban tabana zıt bir dünya görüşüne sahip olmasına rağmen: Edge of Tomorrow, insanın kendi kaderini yazması üzerineydi. Predestination ise kaderin değişmezliğini anlatıyor. Zamanda yolculuk filmlerini sevenlerin kesinlikle kaçırmaması gereken film, anlattığı insan hikâyesiyle türe yabancı olanların bile ilgisini çekebilir. Heinlein’ın Philip K. Dick’ten aşağı kalır yanı olmadığını da kanıtlayan yapım, kesinlikle çekildiği yılın en iyi seyirliklerinden.

blank

Kaan Zanbakcı

1976, İstanbul doğumlu. Sinema denen sanatın ne kadar büyülü bir şey olduğunu 1986’da, Şişli Site sinemasında izlediği Return of the Jedi ile farkına vardı. 10 yıldır çevirmenlik yapıyor. Önce Divxplanet bünyesinde, ardından Öteki Sinema’da film eleştirileri yazdı. Sender’in açtığı senaryo atölyelerine katıldı. Hayalî İcraat adında bir bilimkurgu/fantastik sinema sitesi hazırladı ancak o büyüklükte bir siteyi tek başına hazırlamanın zorlukları, hosting firmasının saçmalıklarıyla birleşince 6 yılda büyük mesafe kat eden, 800’ü aşkın makale içeren sitesini kapadı ve Öteki Sinema’ya geri döndü.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Dünyanın En Kötü Üç Boyutlu Filmi: Robot Monster (1953)

Film izlemek tek yönlü kalmadığı ve eserin niteliği ne olursa
blank

Post Apokaliptika: Daybreakers, The Road ve Book of Eli

Son günlerde art arda izlediğimiz üç post apokaliptika filmden bahsedeceğiz: