5 yıl önce “Niye Dünyayı Kurtaran Adam’la ilgili internette Türkçe hiçbir şey yok…” diye hayıflanıp açtığım “Öteki Sinema” sonradan katılan dostların da el vermesiyle bugünlere gelmiş, hatırı sayılır bir sinema blogu olmuş, birbirinden özenli tam 923 yazıyla döşenmiş… Ne de güzel olmuş.

blankNeydi sebebi o kızgınlığın…? Sevdiğimiz, çocukluğumuzda yediğimiz yarım ekmek domates, peynirler gibi lezzetli bulduğumuz, sihirli sandığımız bir dünyaya ait masallar anlatan o filmleri niye kimse önemsemiyordu. Niye ille de ‘sanatsalll’ olmak zorundaydı bazı şeyler ve öyleyse bu sanat şeylerinin içinde neden bu kadar çok ticaret vardı?

Uyduruk setler, dökülen dekorlar, dublajla yamanan kötü oyunculuklar, müsamere tadında bir şeyler ama içinde ille de bir sinema aşkı… Çok sevdiğimiz çok film oldu ve onları biriktiren bünyelerden bu siteye taştı. Artık eskisi gibi güzel filmler yapmıyorlar… Dip balığı oldu tüm karakterler ve onların umutsuz öykülerinde hiç sihir yok, umut yok, düşene uzatılmış bir el yok… Varsa yoksa, Yeşilçam’ın kafasına kürekle vurarak açtıkları mezara gömüp üstüne toprak atmalara kalkan yepyeni sinema hareketlerinin tuhaf tarifleri…

Ama her direnişin bir John Connor’u vardır muhakkak! Bu yıl izlediğim neredeyse 30 yerli yapımdan sonra nihayet kendimi içinde unutacağım bir filme rastladım. Çağan Irmak’tan Prensesin Uykusu…

Çağan Irmak sinemasını seviyor, onun duygularını izleyiciye geçirme yeteneğinden etkileniyor, bunu alıştığımız nahif Yeşilçam kodlarıyla yapmasını ise kolaycılık değil bir sahiplenme olarak görüyordum. Nihayet bu filmle Çağan Irmak tüm önsezilerimi haklı çıkarmış görünüyor.

Prensesin Uykusu asık suratlı insanların dünyasında yaşayan ve herşeye rağmen hep gülen Aziz’in, onun yetimhaneden bu yana can dostu olan Neşet’in, eski güzel günlerin anılarında yaşayan büyük avantür yönetmeni Kahraman beyin, kızını korumakla uğraşırken pes etmeye yakın düşmüş anne Seçil’in ve onun uyuyan prensesi Gizem’in kesişen hayatlarının öyküsü… Bir tek çabalayanın nasıl da birbirini seven kalpler yaratabileceğinin umut aşısı adeta…

blank

İyi de ne işi var bu sevgi pıtırcığı filmin “Öteki Sinema” sitesinde demeyin… Sırf, avantür yönetmeni avantürcü Kahraman Yüce’nin anlattığı Yeşilçam’ı aynı şekilde sevip sahip çıkıyor oluşumuz bile bu filmi buraya bin kez taşımaya yeter. Kahraman Yüce karakterinin Elazığ film festivalinde 4 günü birlikte geçirip müthiş sohbetler yaptığımız, yaşayan Yeşilçam ansiklopedisi, yönetmen/yapımcı Yılmaz Atadeniz olduğu ise çok belli… Genco Erkal müthiş bir şekilde tüm mimikleri ve jestleri ile Yılmaz Atadeniz’i oynamış…. Ayrıca, siz hiç kütüphanede sayfalarının arasından gökyüzünde salınan dev bir ahtapot çıkan bir “Denizler Altında 20.000 Fersah” kitabı izlediniz mi bizim sinemamızda…? Çağan Irmak’ın fantastiğe olan düşkünlüğü en çok bu filmine yakışmış… Animasyonlar birinci sınıf ve filmin dokusuna, ruhuna müthiş katkı yapıyor. Filmde önemli yer tutan REDD gurubunun özenli müzik çalışması da Prensesin Uykusu’nu bir film olmaktan çıkarıp sizi düşlendirecek bir çift kanat yapıyor. Oyuncuların hepsi çok başarılı… Sevinç Erbulak rolünün hakkını veriyor. Karakterin tüm tedirginliği, yanlışlarını kabul edişi oyununa yansıyor. Çağlar Çorumlu’nun yükselişi mutlaka devam edecek… Rina’da bile parlayan bu aktör kendini Çağan Irmak yönetiminde daha iyice ifade eder olmuş.

blank

Prensesin Uykusu, kelimenin tam anlamıyla nahif bir film… Ama bu ‘nahif’i olumsuz anlamda kullandığımı sanmayın. Kendi küçük hikayesini anlatmış Çağan Irmak ve çok da güzel olmuş… Aylar öncesinden bangır bangır “ben dünyanın en iyi filmiyimmm” diye de bağırtarak, gözümüze sokarak da yapmadı bunu üstelik. O yüzden çok kolay girdim öykünün içine ve sevdim. Damağımda biraz “Mavi Boncuk” biraz da “Pan’s Labyrinth” tadı bıraktı. Filmi Yeşilçam’a ve onun bize bıraktığı tüm iyi duygulara bir saygı duruşu olarak görüyorum. Yapanların eline sağlık… Sinema salonundan umutla çıkmanın tam zamanı… Gidip izleyin ve ticareti öteleyip sinema aşkıyla film yapan, seyircisini de umursayan bu sinemacıyı kıymetlendirin. Neşet’in de dediği gibi; “işaretleri takip edin…”

blank

blank

Murat Tolga Şen

Murat Tolga Şen, sinema eleştirmeni, senarist ve oyuncudur. Öteki Sinema'nın kurucusudur ve OFCS (Online Film Critics Society) üyesidir. 2012-2023 yılları arasında Medyaradar sitesinde TV sektörüne dair eleştiriler kaleme almış, 2014-2016 sezonunda Okan Bayülgen’in Dada Dandinista adlı programının yazı grubunu yönetmiştir. Ayrıca 2017-2019 yılları arasında Antalya Sinema Derneği’nin danışmanlığını yapmış ve 2014-2023 yılları arasında Eğlenceli Cinayetler Kumpanyası’nda oyunculuk yapmıştır. Şen, "Bir Notanın Hikayesi" adlı belgeselin senaryo yazarı ve "Bir İz - Madımak" belgeselinin danışmanıdır. Yazılarına Beyazperde ve Öteki Sinema'da devam etmektedir.

7 Comments Bir yanıt yazın

  1. Neredeyse her filmine sinemada gittiğim ve yine neredeyse hiç spoiler almadan salona daldığım tek yönetmen..Üstadımın bu yazısından sonrada bu film için sinemaya gitmemek olmaz..İçinde hep çocuksu ve kirletilmeyen bir şeyler kalanlara..

  2. Filmin ortasındaki animasyon inanılmazdı gözlerim acıyarak doldu o anda. Harika bir film yapmış yine Çağan Irmak.

  3. Bu film icin inanilmaz heyecanliydim. Londra Turk Film Festivali’nin acilis filmi olarak Empire’da boyle bir filmi seyretmenin ne kadar keyifli olacagini dusundum durdum.
    Ama film bitinceki hayal kirikligimi anlatmaya sanirim kelimeler yetmez. Cagan Irmak adina bu kadar populist ve sig sularda gezinme karari vermesine cok uzuldum. Sonuc olarak Irmak ‘Ulak’ gibi daha gercekci masalsi, daha duygusal olarak durust bir esere imza atmis bir yonetmen. ‘Prensesin Uykusu’na baktigimda karsimda sadece ve sadece seyirci begensin diye yapilmis bir film disinda hicbirsey gozukmedi. gerek oyunculuklar olsun (Genco Erkal disinda ki o da zaten her ‘base’i mutlaka kapatalim gibi konulmus biraz egreti bir karakter) gerek senaryonun gidisati olsun kliseler ustune klise ekleyen ve bu eklentileri yaparken hic utanmadan gercek bir takim hisleri ortaya cikariyormus ‘gibi’ yapan bu filmi, Cagan Irmak’in gayet sasirtan ilk hayal kiriligi kategorisine koymak zorunda kaldim.
    Hele bu filmin ‘Karanliktakiler’ gibi inanilmaz bir filmden sonra ortaya cikmasi beni cok sasirtti.
    Insallah yonetmen bir sonraki filminde kendini toparlar da daha dise dokunur bir seyler izleyebiliriz.

  4. Bebeklerin yatağına takılan dönencelere benzetmişler sanırım..

  5. Beğendiklerim:
    Genco Erkal!
    Çizgi filmler

    Beğenmediklerim:
    Klişe, klişe, klişe. İnsanlar önce biraz ağlayıp sonra da kendilerini iyi hissetsinler diye yapılmış bir film.
    Masal filminde Redd’in bu kadar açık reklamının yapılması beni rahatsız etti. Redd’e karşı hiç birşeyim yok, tabii ki müzikleri de yapsınlar, rol de alsınlar. Ama bari grubun ismini değiştirselerdi filmde. Redd isminin ve müzisyenlerinin geçtiği her sahnede filmden koptum ve ister istemez aklıma bu kadar reklamı yapmak için Irmak ile aralarında nasıl bir pazarlık geçtiği düşüncesi geldi.
    Kızın uyanması için birinin ölmesi gerekliliği, ve bu kişinin de filmin sonunda zorlama bir senaryo ile öldürülen kötü adam olması, filmin hitab ettiği zeka yaşı ile ilgili ciddi rahatsızlık uyandırdı bende. Fantastik film demek zeka yaşı düşük demek değildir. Kız ölseydi veya kızın kurtulması için Genco Erkal’ın karakteri ölüp de seyirciye bir moral ikilem bırakılsaydı en azından filme saygı duyardım. Ayrıca dünyada her dakika bir sürü kişi ölürken kızın kurtulması için sadece bizim filmde gördüğümüz kişilerden birinin ölmesi gerekliliği de tuhaf doğrusu.
    Hastanedeki ölü kadın da neydi allah aşkına?

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Hansel and Gretel: Witch Hunters (2013)

Hansel and Gretel: Witch Hunters; adının masal olmasına kanmayın, şiddet
blank

Nightbreed (1990)

Clive Barker’ın zengin öyküsünün ve hayal gücünün görselliğe dönüşmüş hali