Ankara, 1980’lerin başı. İlkokulun ilk yılları. Ağabeyim ve kuzenim sinemaya gitmeye karar verirler ve müjde!… Beni de yanlarına alırlar. Bir kaç sinema dolaşırız. O zamanlardan savaş filmlerine merakını belli eden ağabeyimin aksine kuzenimin korku filmi merakı beni ümitlendirir. A70-15728Önünden geçtiğimiz sinemalardan birinde sanırım Dehşet Treni adıyla Terror Train oynamaktadır. Fakat bir korku filmine gitmek için kıvranan ben lobi fotoğraflarından öyle kötü etkilenirim ki (hala bilmem neden) aman gitmeyelim diye sızlanırım. Sığınmam da afişte yazan yaş sınırı olur. Utanç verici, değil mi? Film iştahımızı Akün sinemasında, Roger Moore’un oynadığı, hala da pek hatırlamadığım North Sea Hijack adında bir filme gideriz. Oysa daha o zamanlarda gazetelerdeki film afişlerine bakıp nasıl da hayal kurardım: Dokuz Kuyruklu Kedi, Sis, İsteri, Yabancının Gözleri, Öfke vs. Prom Night da bu dönem afişini ve adını iyi hatırladığım filmlerden biri. Aynı zamanda merakımın çeyrek yüzyıl sonra giderildiği…

:::Dikkat! Spoiler içerir!:::

Prom Night (Paul Lynch, Kanada, 1980)

Prom Night dvd (1)1974. Jude, Wendy, Nick ve Kelly isimli dört çocuk terkedilmiş bir binada saklambaç oynarlar. Aralarına daha sonra katılan Robin’i korkutmaya çalışırken ölümüne neden olurlar. Başlarına gelebileceklerden korkup kaçtıkları için olay civarda tecavüz suçu işleyen bir şüphelinin üzerine kalır. Altı yıl sonra, Robin’in kardeşleri Kim (Jamie Lee Curtis), Alex (Michael Tough), ve ebeveynleri Raymond (Leslie Nielsen) ve Vi (Antoinette Bower) her yıl olduğu gibi mezarını ziyaret ederler. Mezuniyet töreni hazırlıkları yapılan gün içerisinde Wendy (Anne-Marie Martin), Kelly (Mary Beth Rubens) ve Jude (Joy Thompson) kimliği belirsiz birinden rahatsız edici telefonlar alırlar. Kim ile çıkan Nick (Casey Stevens) geçmişteki kazayı sevgilisine açmayı düşünmektedir. Nick’in eski kız arkadaşı Wendy ise Nick tarafından reddedilmenin kızgınlığı ile balo kraliçesi gösterisini bozmak için plan yapar. Bu arada Robin’in ölümünün üzerine kaldığı şüphelinin hapishaneden kaçtığı haberi gelir. Balo gecesi her mezun için iyi geçmeyecektir…

“At the prom night… everything is all right!”

Sık sık tekrarladığımız gibi küçük bir bütçeyle çekilmiş Halloween’in hem seyirciyi hem de eleştirmenleri etkilemeyi başaran müthiş başarısı ile beraber 80’lerin başından itibaren bir slasher patlaması yaşandı. Benzeri bir tür patlamayı yine başarılı bir film olan Scream sonrasında da yaşadık. Ama devamında hem nitelik hem de nicelik olarak aynı derecede iş çıktığını söylemek zor.

Prom Night, bu ilk patlama dönemine ait, adı klasikler arasında geçen bir film. Üzerindeki giallo havası ile de Happy Birthday To Me, The Initiation, veya daha yakın tarihli olanlardan I Know What You Did Last Summer veya Valentine gibi “katil kim / niye öldürüyor“ odaklı slasher’ların öncüsü olduğu söylenebilir. Gösterime girdiği zaman ülkesi Kanada’da o yılın en iyi gişesini elde etmekle beraber, sahip olduğu klasik sıfatının filme yaradığı pek söylenemez. Aynı yıl gösterime giren rakibi Friday The 13th’nin etkisiyle, ormana giden azmış gençlerin uyduruk bir nedenden doğranması gibi iç gıcıklayıcı temalar varken Prom Night’ın gölgede kalması, hatta giderek nefret edilmesi kaçınılmaz olur. Aslında tür meraklıları arasında hala bir “Friday The 13th Prom Night’a karşı” savaşının devam ettiğini söylemek mümkün. Bununla beraber sayısı azımsanmayacak Prom Night fanlarının Friday The 13th’de şikayet ettikleri “karakterler öyle uçucu ki niye onlar için kaygılanalım” konusu ayrıca ilgiye değer. İlginç bir saptama olmasına rağmen her iki filmi ayrı tutmakta yarar var. Çünkü Prom Night, Halloween, Carrie, Saturday Night Fever ve Black Christmas gibi ses getirmiş filmlerin bir karması aslında. Fakat Halloween gibi baştan sona kadar kan düzeyi düşük ama elektriği yüksek bir gerilim yerine çarpıcı bir başlangıç yapıp son bölüme kadar American Graffiti tarzı karakterlerle gitmeyi yeğleyen bir film. Başarılı olup olmadığı tartışması bir yana, etkisini basitliğinden alan Friday The 13th gibi “hızlı-başla-kanlı-öldür-şanın-bol-olsun” türü tamamen ilkel duygularımıza seslenen filmlerin, Video Nasty denen rezalet dönemin katkısıyla da daha bir efsane haline gelmesi önlenemezken Prom Night’ın gölgede kalması, giderek merak edilmeyen bir film olması çok da şaşırtıcı değil.

Yanlış anlaşılmasın. Aslında Prom Night’ın tavsiye edilecek tarafları da var. Aydınlık giriş kısmı hem rahatsız edici, hem de belki de filmin bütününden daha fazla gerilim içeriyor. Bu sahnenin tam zıddı şeklinde karanlıkta geçen Wendy’nin kaçışı ayrıca ilgiye değer. Sadece dönem filmlerinde görebileceğiniz rüya hissi veren puslu görüntünün tadı, o zamanı bilenler için bambaşka. Filmin ünlü son cinayet sahnesi ise belki bugünün izleyicileri için etkileyici sayılmaz ama zamanında gürültü kopardığı kesin. Zaten bu filmlerden zevk alabilmek için o zamanın şartlarına göre değerlendirmek gerekiyor. Yoksa o zamandan bugüne yapılan filmlerle klişenin klişesi haline gelmiş özelliklerinden şikayet edip durmanız veya hatalarını saymaktan filmi yarısına gelmeden kapatmanız pekala mümkün.

Oyunculara gelince üç isim üzerinde durmak gerek. Filmin başrolünde geçen Leslie Nielsen, sizi yanıltmasın, aslında başrolde değil. Hatta filmin ikinci yarısında kaybolup şüpheli sayısını arttırmaktan başka bir şey yapmıyor. Ayrıca oyunculuğun çok da aranan bir özellik olmadığı bu tür bir filmde bile biraz odun gibi duruyor. Ya da bu filmde yer almaktan memnun olmadığı çok belli mi demeli ?!… İlk göz ağrımız, biricik çığlık kraliçemiz Jamie Lee Curtis’e gelince… Curtis kesinlikle sahne karizması olan, sempatik ve seyretmesi keyifli bir oyuncu. Üstelik tek başına çok da güzel dansediyor. Rolünün sönüklüğüne rağmen filmin kesinlikle en büyük artılarından biri. Spoiler vermek olacak ama Halloween, The Fog, Terror Train gibi hızlı ve sağlam bir giriş yaptığı çığlık kraliçeliği bu filmde söz konusu değil. Çoğu hayal kırıklığına uğrayan seyircinin en büyük şikayeti de bu olsa gerek. Curtis’in azılı düşmanı rolünde Anne-Marie Martin ise başka büyük bir artı. Kendisi cadı bir karakteri o kadar iyi oynuyor ki seyretmekten mazoşistce bir zevk alıyor insan.

cats

Çoğu rock-sever gibi diskodan nefret ediyorsanız disko-slasher diye de anılan bu türünün tek örneği filme yaklaşmayın derim. Şahsen Paul Zaza ave Carl Zittrer imzalı, film için yazılmış ve sadece Japnonya’da basılan müziğine bayıldığımı söylemeliyim.

Kendisinden bahsetmediğimiz yönetmen Paul Lynch iki yıl sonra çektiği bir başka slasher (bu sefer bol kanlı ve kötü ünlü) Humongous’dan sonra daha çok tv dizileri ile faaliyete devam etmiş: Moonlightning, Beauty & The Beast, The Twilight Zone, Dark Shadows, Star Trek, Xena, Poltergeist, RoboCop, The Outer Limits, Baywatch Nights gibi…

Film trajik ve Friday The 13th gibi devam edemeyecek bir şekilde sona eriyor. Ama iyi para kazandırmış bir film için hiç bir son geri dönme azmini engelleyemez. Amerika anneden oğula mirası geçirirse Kanada’da böyle yapar. Buyrun ikinci fasıla…

“It’s murder on the dancefloor… But you better not kill the groove…”

Hello Mary Lou: Prom Night II (Bruce Pittman, Kanada, 1987)

Hello Mary Lou - Prom Night II poster (2)1957… Kötü bir üne sahip olan Mary Lou’ya (Lisa Schrage) mezuniyet balosuna beraber katıldığı, ailesi zengin olan Billy (Steve Atkinson) tarafından yüzük takılır. Bunun hemen ardından Mary Lou sahne arkasında Buddy (Robert Lewis) ile sevişirken Billy’ye yakalanır. Mary Lou’nun kendisini aşağılamasının intikamını seçildiği balo kraliçeliği sırasında bir şaka yaparak almaya çalışan Billy genç kızın ölümüne neden olur. 1987… Okulun müdürü olan Billy’nin (Michael Ironside) oğlu Craig (Justin Louis) ile çıkan Vicki (Wendy Lyon) mezuniyet balosu için okulda araştırma yaparken Mary Lou’nun balo elbisesini bulması ile kabuslar görmeye başlar…

Prom Night’ın pek çok devam filminin aksine yedi yıl sonra yapılması tek özelliği değil. İlk filmde yakın temasta bulunduğu Carrie’nin yanından Michael Myers’ı (daha sonra kullanmak üzere) alıp yerine Freddy Krueger’ı terfi ettirerek John Hughes karakterlerinin arasına dalıyor. Kötü ruh kovucu rahip de unutulmamış. Bu sefer aynı okulda geçen, yine intikam merkezli ama gizem içermeyen bambaşka bir hikaye anlatılıyor. Üstelik diyaloglarda dahil kara mizahi bir tonda. Kimi sahnelerde EC Comics tarzını hissettiğimi söyleyebilirim. Cinayet sahnelerinde ise, tıpkı A Nightmare On Elm Street’de olduğu gibi yaratıcı davranılmış. Vicky’nin en yakın arkadaşı Monica’nın (Beverley Hendry) soyunma odasındaki takibi benim favorim. Ayrıca kimi karakterlerin soyadları ile birilerine selam çakmayı da ihmal etmemişler: Vicki Carpenter, Jess Browning, Monica Waters, Matthew Dante veya Kelly Hennenlotter gibi uzayan bir liste… Arada Amerika’nın “özgür ülke” olmasına laf atmaktan geri durulmamış.

Mary Lou’da Lisa Schrage öylesine kötü bir karakteri oynuyor ki finalde tam da ağzının payını aldığı söylenemez. (Bunda filmin son bölümlerinin yapımcı tarafından çekilmesinin etkisi de var.) Ama ne kadar kötü o kadar iyi diyelim. İnsanı uyuz edecek kadar iyi karakterli Vicky’de ise Wendy Lyon şaşırtıcı. Sıkıcı bir karakterden kendini dağıtan, giderek Mary Lou’nun hakimiyetinde korkulacak birine dönüşmesini, baştan çıkarma yelpazesini kimi seyircileri rahatsız edecek kadar geniş tutmasını izlemek gayet eğlenceli. B filmlerinin kült oyuncusu Michael Ironside ise, eğlenceli olmakla beraber bence daha verimli kullanılabilirdi.

Yönetmen Bruce Pittman bu filmden sonra daha çok bilim-kurgu ve fantezi odaklı televiyon dizilerinde çalışmış: Airwolf, The Twilight Zone, Friday the 13th: The TV Series, Maniac Mansion, The Ray Bradbury Theater, Mutant X vb….

cats1

İlk Prom Night’ın şanının verdiği merakla karşısına geçtiğim, ama yine aynı filmden aldığım izlenimle pek de bir şey beklemediğim Hello Mary Lou: Prom Night II beni hem şaşırttı hem de eğlendirdi. Bunda filmde sıkça duyduğumuz Ricky Nelson’ın parçası “Hello Mary Lou” eşliğinde beni baştan çıkaran malum şahsın payı büyük. Heyecanla tavsiye ederim…

Not: Mary Lou’nun yine terör estirdiği Prom Night III: The Last Kiss (1990) ve serinin başka bir yöne çekildiği, şimdilik son film Prom Night IV: Deliver Us From Evil tanıtımları ise başka zamana…

Öteki Sinema için yazan: Anıl “A:S:A” Seçkin

blank

Misafir Koltuğu

Öteki Sinema ekibine henüz katılmamış ya da başka sitelerde yazan dostlarımız her fırsatta harika yazılarla sitemize destek veriyor. Size de okuması ve paylaşması kalıyor...

2 Comments Leave a Reply

  1. Prom Night sevdiğim filmlerden biri. Jamie Lee Curtis aşkım ise bambaşka. :))
    Bir de ekstra not olarak ilk filmin 2008, ABD yapımı, gene Prom Night isimli bir yeniden çevrimi olduğunu söyleyelim. Yeniden çevrimin pek tatmin edici olmadığını söylememe gerek yok sanırım.

  2. North Sea Hijack filmini sadece finalinden (hediye edilen bir kutu yavru kedi) hatırlayıp IMDB’den bulabildim. Ama afişini aramak aklıma bile gelmedi. Eklediğiniz için teşekkürler.

    Yeniden yapım meselesinin artık bilinç altımıza geçecek kadar yoğun konuşulmasından değil kendi adıma kafayı takmamdan sakınmak için bahsetmedim ama hata olmuş. Yeniden çevirim veya orijinal olsun, sıradan kelimesinin bile övgü sayılabileceği bir film. Kötü demek istemiyorum çünkü onun bile bir çekicliği olabiliyor. Yalnız afişini çok beğendiğimi söyleyeyim. Sanırım asıl izleme nedenim o olmuştu.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Sürüsüne Bereket Katliam: La Horde (2009)

La Horde, “amaaan içimiz dışımız zombi oldu artık” diyenleri de
blank

The Lion King / Aslan Kral (1994)

Bazı filmler hitap ettiği nesilde derin izler bırakmıştır. Aslan Kral