Que Dios Nos Perdone / Tanrı Bizi Bağışlasın (2016)

21 Şubat 2017

blankEn sevdiğim anlatı, hikayenin yüzeydeki anlamda ve derin anlamda birbiriyle çakışmadığı, birinin diğerinin önüne geçmediği ve birbirini ustalıkla dengelediği anlatıdır. Bana göre olgunlaşmış bir anlatının en önemli gerekliliklerinden biri de budur. Metaforun yüzeydeki hikayenin önüne geçtiği, ya da derinlikli söylemin yüzeydeki hikayeyi kendi haline bırakmadığı anlatıların, tam olgunlaşmamış işler olduğunu düşünürüm. Que Dios Nos Perdone ise, o dengeyi kurabilmiş, başarılı bir film olmuş.

2016 Goya Ödüllerinde en iyi erkek oyuncu ödülüyle birlikte çeşitli festivallerde toplamda 3 başka ödülü ve 19 adaylığı daha bulunan Que Dios Nos Perdone, İspanyol gerilim sinemasının son dönemde verdiği en iyi örneklerden biri. Yönetmen, televizyona çeşitli işler yapmış, ama asıl 2013’te çektiği Stockholm ile tanınan, Madridli genç yönetmen Rodrigo Sorogoyen. Sorogoyen, filmin senaristliğini de Isabel Peña ile birlikte üstlenmiş.

[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]

Yazının devamı, belli noktalarda eser miktarda sürprizbozan içerebilir.

Que Dios Nos Perdone (May God Save Us/Tanrı Bizi Bağışlasın), Amerikan sinemasının çok sevebileceği bir seri katil hikayesini, Avrupalı bir dille anlatıyor. Madrid’in tam “15-M Hareketi”ne sahne olduğu dönemde, şehir aynı zamanda bir seri katilin brutal eylemlerine de sahne olur. Söz konusu seri katil, yaşlı kadınlara tecavüz etmekte ve onları döverek öldürmektedir. Adli tıpta görev yapan kadın doktorun söylediğine göre bu yaşlı kadınlar “olağanüstü derecede büyük, dev bir penis ile” tecavüze uğramışlardır. Başlı başına ne büyük bir metafor!

blank

Dava dedektif Luis Velarde (Antonio De La Torre) ve Javier Alfaro’ya (Roberto Álamo) verilmiştir. Katile ulaşamamanın stresiyle ezilen bu iki dedektif, bir yandan Madrid sokaklarında seri katil peşinde gezerken, bir yandan da kendi saldırgan doğalarını sergilemekten geri durmazlar. Dedektif Javier Alfaro’nun öfke kontrolü problemi vardır ve saldırgan tavırlarıyla dikkatleri çeker. Dedektif Luis Velarda ise, kadınlarla ilişki kurmakta pek başarılı biri değildir. Hatta bir kadınla kurmaya çalıştığı ilk insani ilişkinin bir tecavüz girişimiyle son bulması da hikayenin başka bir önemli noktası.

Zaten başta dedektifler Velarde ve Alfaro olmak üzere, filmdeki tüm erkek karakterlerin ortaya koymaktan çekinmedikleri ve güzelce içselleştirmiş oldukları eril dil, neredeyse filmin her karesinde ekrandan adeta üzerimize akmaktadır.

Polis direktörünün günlük hayatta birbiriyle çekişmekten ve yarışmaktan geri durmayan polisleri bir araya toplayıp “Bu işte birlikteyiz. Bu işte en büyük s.k kimde yarışını bir kenara bırakacağız. Hiç kimse yaşlı kadınlara tecavüz edemez!” söylemi, bu bağlamda hikayenin tepe noktasına ulaştığı anlardan da biridir. Polis direktörü, büyük penisiyle yaşlı kadınlara tecavüz edip öldüren seri katili bulmak meselesi üzerinden bir iktidar kurar ve o iktidarı şahane dili ve söylemiyle taçlandırır. Zaten o noktadan sonra işler bir suçlunun yakalanıp adalete teslim edilmesi ekseninden çıkıp üç kişi arasınaki bir tür iktidar mücadelesine dönüşüyor. Bir seri katille iki polis arasındaki güç mücadelesine. Ya da bir seri katille iki zır deli polis arasındaki, nedense son derece kişiselleşmiş mücadeleye…

Sürprizbozan içeren kısmın sonu. [/box]

Que Dios Nos Perdone, en iyi erkek oyuncu Goya’sını da kazanan Roberto Álamo’nun ve Antonio De La Torre’nin gergin ve iyi anlamda sinir bozucu performanslarıyla anında seviye atlıyor ve ortalama üstü bir film olarak kayda geçiyor. Ancak söylemeden edemeyeceğim, senaryoda bazı aksaklaklıklar da yok değil. Katille ilk karşılaşmanın fazla tesadüfi olması gibi örneğin. Ya da finalin, tüm bu iyi kotarılmış kurgu içinde eksik kalması gibi. Karakterler açısından doğru bir final belki, ancak hikayenin üst dili açısından yanlış ve hatalı bir final olduğu görüşündeyim.

Bunların ötesinde Que Dios Nos Perdone’de gerilimi artıran doğru müzik seçimi, ışığın doğru kullanımı ve hikayenin kilit noktalarında klişelere düşmeyişi filmin artıları.

El Pais‘ten Javier Ocaña‘nın da dediği gibi, “iyi ve gerçek gerilim filmleri, her zaman içinde bulundukları toplum için daha çok şey söylerler”. Gerçek gerilimler, toplumun röntgenini çekerler. Bu bağlamda Que Dios Nos Perdone de hikayede bu suçla yüzleşmek ve başa çıkmak zorunda olanların bir röntgenini çekiyor. Madrid’in eril polisinin bu suçla nasıl başa çıktığının kesitini sunuyor. Ve o kesitten sosyolojik, psikolojik ve politik bir metafor sızıyor. İyi ki…

blank

Ezgi Aksoy

Sinema yolculuğu 80’li yıllar korku filmleriyle başladı. Ucuz filmlerle büyüdü. Sinema, yazından sonraki en büyük tutkusudur. Şuan LeMan, yeniHarman ve Bayan Yanı’nda araştırma dosyaları ve populer kült yazıları yazmakta ve medeniyet üzerine kafa yormaktadır.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Sorcerer / Wages of Fear (1977)

French Connection (1971), Exorcist (1973), Bug (2006) filmlerinin yönetmeni William
blank

Ant-Man ve Wasp: Karıncadan Süper Kahraman Olur mu?

Ant-Man ve Wasp, Marvel’ın çocukları hala umursadığını gösteren filmlerden biri.