Benjamin Hessler’ın yazıp Marvin Kren’in yönettiği Rammbock: Berlin Undead bir saatlik, bomba etkisinde bir Alman zombi filmi. İlk olarak Bloody Disgusting’in yılın seçkileri serisinde rastladığım yapıma, bir zombi filmleri fanı olarak kayıtsız kalamadım ve hemen izlemeye koyuldum.

blankMichael (Michael Fuith) eski kız arkadaşı ile barışma umudu ile Berlin’e Gabi (Anka Graczyk)’nin dairesine gider, ancak Berlin’e gidiş zamanını yanlış seçmiştir. Şehir zombi istilası altına girmiştir, Gabi ortalarda yoktur  ve Michael dairede tesisatçının çırağı Harper (Theo Trebs) ile mahsur kalmıştır.

Almanya’nın zombiler tarafından işgal edilmesini REC benzeri minimalist bir yaklaşımla anlatan film az mekanda, kısıtlı zamanda çok iş yapıyor. U şeklinde bir binadan az sayıda kalan insan ile kurtulmaya çalışan Michael aynı zamanda umutsuzca sevdiği Gabi’yi de aramakta.

Savaşlardan en çok yara alan Avrupa başkentlerinden biri olan Berlin bu filmde zombiler tarafından yerle bir ediliyor. Alman halkının kana susamış zombilere dönüşmesi İngiliz ve Amerikan zombi filmlerine aşina seyirci için bir nebze de olsa değişiklik demek.

Rammbock (battering ram) adı orta çağ zamanlarında şehirleri işgal etmek için duvarları, kapıları yıkmaya yarayan dev Şahmerdanlardan (Koçbaşı da denir) geliyor. Filmin bir yerinde bu orta çağ savaş gereci de çok yararlı bir işe yarıyor zaten. Filmin İngilizce bir diğer ismi de Siege of the Dead (Ölülerin Kuşatması). Nedense yapımcılar “kuşatma” kelimesine bir vurgu yapmak istemişler.

blank

Dar koridorlarda, merdivenlerde, izbe odalarda geçen yapım olaya izleyici ile birlikte balıklama atlarken, dur durak bilmeden devam ediyor ve ucu açık bir sonla sıkmadan söyleyeceklerini noktalıyor. Özellikle kaybeden bir tipken bir anda kendini bir lider olarak bulan Michael’i canlandıran Fuith’ün başı çektiği az sayıdaki oyuncu kadrosu oldukça başarılı. Onların oyunculuğu ve senaryonun da sadeliği ile filmin inandırıcılık dozu oldukça artmış.

Zombiler makyaj olarak iyi, daha önceki virütik temalı zombi filmleri temel alınırken türe bazı yenilikler de katılmış. Zombilerin gözleri daha önce görmediğimiz şekilde açık beyaz ve belki de bu yüzden ışığa karşı oldukça duyarlılar.  Zaman zaman arka planda gördüğümüz haberlerden de anladığımız kadarı ile virüs sakin kaldıkça vücuda etki etmiyor. Bu yüzden de sakinleştirici haplar insan kalmak için son çare oluyor.

blank

35mm kamera ile çekilen Rammbock alttan alta zaten kaybetmiş olmanın verdiği melankoliklik hissi ile korku filminden çok bir psikolojik gerilim gibi duruyor. Küçük bütçesine rağmen çok da sırıtmayan film (sadece bir atlama sahnesinde rahatsız oldum) uzun metraj için fazla kısa kalan, kısa film için ise oldukça uzun olan süresine rağmen yine de bunu bir eksiklikmiş gibi hissettirmiyor. Fazla zorlama hikayelere girmeden işini yapıp sonlanıyor.

Rammbock bir çok zombi filmi gibi gore-fest tabir edilen kana doyacağınız bir film değil. Normal bir insanın aşkını ararken hayatta kalma çabası ile kahramanlığa soyunmasını anlatan, zaman zaman heyecanlandıran ama yine de neredeyse platonik bir aşk filmi diyebileceğim türler arası bir yapım. Eğer bunları dikkate alarak seyretmek isterseniz zevk alacaksınız. Ama tipik bir zombi filmi izlemek istiyorsanız size sıkıcı gelecektir. Bu arada dip not ilk ısırılan insanlardan biri de Semra adlı bir Türk kızı.

blank

Masis Üşenmez

1979 İstanbul doğumlu yazar ilk sinema deneyimini Superman ve Star Wars’la yaşayıp kendini çizgi roman ve bilim kurgu dünyasına atar. 2006 yılında "Öteki Sinema" kadrosuna katılır ve sitenin gelişiminde önemli rol üstlenir. Halen Öteki Sinema'da editörlük ve Cinedergi'de yazarlık yapmaktadır.

4 Comments Bir yanıt yazın

  1. Daha önce Fatih Yürür de sitemizde yazmıştı Rammbock’u ben yine de dayanamadım tekrar ele aldım:)

  2. oehh…tamam dusuk butce bir film ama korku & gerilim namina birsey yok.

  3. bu film beni bayagi daraltmisti,assagida zombiler cirit atarken filmin kahramani, muslukcu ciragina kibarca kahve alirmisiniz diye sordugu anda film benim icin bitmisti.tam bir alman filmi dunya yansa adamlar yine kibarlar.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Metalcilerin Gözdesi: The City of the Dead (1960)

Cadı sosu ilave edilmiş bir Lovecraft öyküsünü andıran The City
blank

The Devil’s Doorway (2018)

The Devil's Doorway, buluntu film sevenleri mest edecek bir korku