Post-Apokaliptik bir dünyada nükleer mutant farelerin dehşeti!

B.S. 225 yılında (Bomba’dan sonra) -(evet bu kadar ucuz… “bomba”dan daha enteresan bir laf bulamamışlar oraya resmen)- dünya nüfusunun büyük bir coğunluğu yok olmuş ve kalanlar Mad Max-vari bir şekilde motorsiklet çeteleri halinde wasteland’de (metruk arazi) gezmektedirler. İşte böyle bir motorsiklet çetesi, bir gece boş bir binada konaklamaya karar verir. Ancak bilmedikleri birşey vardır; bu terk edilmiş kasabanın terk edilmiş binalarını katil fareler basmıştır.

rats-de-manhattan

Son derece ucuz, basit ve yer yer oldukça sıkıcı olan bu filmi yine de çok sevdiğimi itiraf etmeliyim. Filmi ilk kiraladığımda, filmin konusu beni tavlamaya yetmişti; postapokaliptik bir ortam ve katil fareler! Ancak filmi izlemeye başladıktan sonra klasik kötü İtalyan trash film oyunculuğu ve bütçesiz bir yapım yavaş yavaş can sıkmaya başladı. (Karakterler Kurt, Duke, Chocolate ve Video gibi ucuz isimlere sahipler) Yine de hikayenin sıradışılığı, oyunculukların ve diyalogların komikliği, post-apokaliptik filmlere karşı olan zaafım ve acaba filmin sonunda ne olacak diye merak ettiğim için filmi sonuna kadar izledim. Ve tabi ki sonunda mest oldum! Yine bir İtalyan korku filmi, yine finaliyle beni büyülemişti.

Bu filmin son 3 dakikası kadar harika bir son 3 dakika daha olamaz! …

Hikayede aslında 2 farklı insan türü var. Biz bunlardan sadece birini görüyoruz. Film boyunca nükleer savaş esnasında dünyanın yüzeyinde yaşamaya devam etmiş bu diğer insanlardan adeta başka bir ırkmış gibi bahsediliyor. (Güya bizim bu motorsiklet çeteliler yer altında yaşıyorlarmış da, sadece bir yerden biryere gitmek için yeryüzüne çıkıyorlarmış. Yer altında motorsikletleri ne yapıyorlar acaba?) – (Çok ucundan H.G. Wells-vari bir yukarda yaşayanlar ve yeraltında yaşayanlar teması mevcut)
Filmin sonunda tamamen radyoaktif kıyafetlerle kapalı bir şekilde bu ‘diğer’ insanlar gelip bizimkilerin sağ kalanları farelerin elinden kurtarıyorlar. Ama burdan sonra işte size dediğim o son 3 dakikada, hatta hatta filmin son 10 saniyesinde bambaşka dehşetler gizli…

Ayrıca filmin ortalarında biryerde bir kadının cesedinin gözlerinin gözçukurlarından fırlaması ve ağzından fareler çıkması da görmeye değer bir sekans.

Filmde fare yerine, Türkçemizde ‘kobay’ diye geçen ve aslında tam bir fare olmayan, fare türü hayvancıkları siyaha boyamışlar. Bu hayvanları ordan oraya, aktörlerin üzerlerine falan fırlatıp bunlara katil fare rolü oynatmışlar. İnsan izlerken gülse mi ağlasa mı şaşırıyor. (Burada aklıma gelen bir detayı sizlerle paylaşmadan geçemeyeceğim. Yine dönemin İtalyan korku filmlerinden Cannibal Apocalypse (1980) diye bir film var. Filmin sonlarına doğru alev makinalarıyla kanalizasyonlarda bir kovalamaca sahnesi var. Bu sahnelerden birinde kanalizasyondaki farelerin üzerine alev sıkıyorlar ve farelerden biri gerçekten yanarak koşup suya atlıyor. Geri sarıp, tekrar tekrar hayretler içinde izlemişimdir arkadaşlarımla beraber)

Evet… ‘kötü ama entersan İtalyan korku film cazibesi’ ve harikulade ötesi finali dışında olabilecek her konuda sınıfta kalan bu kült klasik Bruno Mattei’ye ait! Sıradışı vahşet ve inanılmayacak olayların çöp sinemasından hoşlananların kaçırmaması gereken bir film. İkinci bir defa izlemekten çok, bir kere izleyip koleksiyonunuza eklemesi çok keyifli olacak bir film Rats – Notte di terrore…

rats

blank

Can Evrenol

University of Kent’ten “Sanat Tarihi” ve “Film Theory”mezunu. Bahçeşehir Üniversitesi’nde seçmeli sinema dersi vermekte. MEHTAP ve OMEGA VATAN isminde iki kısa romanı var. Yeni sinema filmi SAYARA (2024) çok yakında!

9 Comments Leave a Reply

  1. İki yıl önce Amazon’dan Anchor Bay’in çıkardığı bir grup set almıştım. Normalde her biri ayrı olarak 16$ iken her birinde altışar film olan setlerin heri biri 13$’dı. Bu setlerden biri “Man’s Worst Friends” adı altında Parasite, Il Gatto E Nove Code (Cat O’Nine Tails), Zoltan, Slugs (Murat Kızılca’nın tanıtımını yaptığı), Gatto Nero (The Black Cat) ve bu filmi içeriyordu. Bruno Mattei zaten adı çıkmış bir yönetmen. Tema olarak da pek ilgi çekici gelmemişti bana. Normalde aralarında en son izleyeceğim olan bu filmi (bu onur şu hala Zoltan’a ait!) üstelik de oldukça sıkışık bir zamanında, sonraya bırakırsam bir daha izlemem diye seyrettim. Filmde ilgili zorla iyi bir şey çıkaracak değilim, ama söylemek zorunda olduğum tek “iyi” şey hiç bir şekilde sıkılmadığımdır ki önemlidir. Hala da şaşarırım. (Incubo Sulla Città Contaminata (1980) da beni böyle şaşırtan filmlerden biriydi.) Cannibal Apocalypse, yani Apocalypse Domani ise pas geçilmemesi gereken bir film bence.

  2. 88 yapımı Ratman(Quella villa in fondo al parco) vardır ki görülmeye degerdir.

  3. Hiç olmazsa Ratman’i oynayan kişi için görülmeli. Filmden (belki de izlediğim kopyanın kötülüğünden, büyük olasılıkla televizyonun küçüklüğünden) pek zevk alamadım ama Ratman’in kendisini ürkünç bulmadım değil. Cidden…

  4. ratman’ı oynayan şahısın isminide verelim Nelson de la Rosa. filmde kuytu köşeden ani çıkışlar yaparak zıplatmasıyla ünlüdür :)

  5. Ratman’i gecen ay izledim. Son derece rezalet bi film olmakla beraber 2 tane gormeye deger sahnesi var (quattromosche’nin dedigi gibi Ratman’i oynayan kisiyi gormek icin)

  6. Bir dönem gerçekten bu katil … furyası sarmıştı her tarafı bu filmi yıllar yıllar önce izlemiştim. Evet bir şaheser değil belki ama gene de bu tür filmleri seven benim gibi birisi için güzel bir yapım:)

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

John Carpenter’s They Live (1988)

They Live; hem yapım tarihi, hem yapısı, hem de konusuyla
blank

Cloverfield (2007)

Cloverfield’i gördünüz mü? Cevabın “evet” olduğunu kabul ediyorum. Peki, sevdiniz