blankH.P. Lovecraft’ın tartışmasız dehası ne yazık ki Hollywood tarafından hem çok geç fark edilmiş, hem de uzun süre doğru düzgün bir yapıtla ödüllendirilememiştir. From Beyond ve In the Mouth of Madness’la beraber Stuart Gordon ve Brian Yuzna’nın Re-Animator’u üstadın işine en yakın görsel malzemelerden biridir.

İçerdiği şiddetin yanında komedi unsurlarının harmanı olan film zamanla hem bir kült hem de bir klasik olmuş ve birçok korku filmi eleştirmeni ve izleyicileri tarafından en iyi korku filmleri sıralamasında en üstlerde yer bulmuştur.

Öncelikle Lovecraft’ın hikayesine bakmak gerekirse Herbert West: Reanimator orijinal adlı hikaye bir arkadaşının dergisinde çıkmıştır ve yazarın sevdiği eserlerinden biri değildir. Dediğine göre 5 dolar kazanmak için yazdığı bir eğlenceliktir (Biz onu da alamıyoruz sevgili Murat).  Zaten gerek konu gerekse görsellik olarak yazarın çizgisinden çok uzaktır. Lovecraft bu hikayesinde Mary Shelly’s Frankenstein’ın bir parodisini yaparak tür ile dalga geçerken birçok klişeyi de kullanmıştır. Filmimiz de Orijinal hikayeye sadık kalarak hem korku hem komedi unsurlarını başarı ile kullanmaktadır. Bazı sahneler gerçekten Stuart Gordon’ın piskolojisinden şüphe etmenize neden olabilir: Mesela ben karanlık bir yerde kendisi ile karşılaşmak istemem. Ancak çekim sırasında tüm oyuncular çok eğlenmiş. Ortaya da o sinerjiden dolayı iyi bir iş çıkmış tabii ki.

blank

Konumuza gelecek olursak Herbert West (Jeffery Combs) adlı genç doktorumuz Avrupa’da bir araştırmayı yarım bırakıp Miskatonic Üniversitesine gelir. Oda arkadaşı olan Dan Cain (Bruce Abbott) kısa zamanda dekanın kızı olan kız arkadaşı Megan Halsey (Barbara Crampton) ile Herbert’ın alt kattaki odada hangi konuda çalıştığını öğreneceklerdir. Herbert’ın önceki profösorü ile keşfettiği bir iksir(fosforlu su diyebiliriz) ölüleri yaşama döndürmektedir. Ancak Dan’i ikna etmek için ölen kedisini canlandırdığında canlanan yaratıkların olayı pek de hoş karşılamadıkalrı ortaya çıkar. Megan memelerinin görülmediği ender sahnelerden biri olan bu sahnede olay yerinden koşarak uzaklaşırken Herbert, Dan’a morgdan bulunabilecek iyi bir denekle ölümü yenebildiklerini kanıtlayıp tıp literatürüne altın harflerle geçebileceklerini anlatmaktadır.

blankDan önce Dekana gidip durumu anlatsa da kızıyla yattığı için zaten gıcık olan dekan Dan’i okuldan atılmakla tehdit edip kapı dışarı eder. Ancak kafadarlar yılmaz ve morga girmenin bir yolunu bulur. Tam iyi bir denek bulup canlandırdıkları sırada dekanın içeri girmesi olayları içinden çıkılmaz bir hale sokacaktır. Dekan denek tarafından öldürülür. Herbert bu taze cesedi hemen canlandırmaya karar verirken Dan nasıl bir işe bulaştığını idrak etmeye çalışarak şok geçirmektedir. Canlanan dekanın kafayı yemiş olduğunu düşünen hastane çalışanları kendisini tımarhaneye kapatarak başka bir çılgın doktor olan Dr. Carl Hill (David Gale)’in ellerine teslim ederler.

Olaylar bundan sonra gerçekten çok farklı bir ivme kazanırken ilerleyen sahnelerde Dr. Hill Herbert’ın keşfini çalmaya çalışırken kafasını kaybedecek ve hem kafası hem vücudu ayrı ayrı canlanırken filmin kötü adamı olacaktır. Gore, şiddet, fantastik bir cinsel deneyim (vücudun Megan’a tecavüz ederken kafanın tahrik olması ve daha sonra kafanın oral seks yapması gibi) koşuşan ölüler, dökülen bağırsaklarla dolu finalimiz de Hayvan Mezarlığına yakın bir sonla bitecektir.

Efektlerin ve görselliğin filmde önemli bir rolü var. Özellikle Kötü kafamız Dr. Hill’e oldukça başarılı bir makyaj çalışması yapılmış. Ayrıca müzikler de gerilimi arttırıyor.

Oyuncuların filme gerçekten renk kattığını belirtmek gerekir. Ana karakterlerimizi canlandıran Combs ve Abbott’un yanında özellikle kafa olarak oyunculuğa devam ettiği bölümlerde David Gale sinema tarihindeki en iyi kötü profösörünü yaratıyor. Tek kadın karakterimiz Megan’ı oynayan Barbara’nın ise olaylar karşısında ciyaklamak ve memelerini kameraya doğrultmak dışında fazla bir rolü bulunmuyor.

blank

Filmin başarısından etkilenen yapımcı Brian Yuzna şimdilik Bride of Re-Animator (Bride of Frankenstein’ın parodisi) ve Beyond Re-Animator adlı iki de devam filmine imza atmıştır. Hatta House of Re-Animator adlı yeni bir devam filmi daha çekileceği kararlaştırılmış. Gordon’ın açıklamasına göre bu filmde öldürülen Amerikan başkanının dirilişine şahit olacağız. hatta bu filmin başarısına göre Re-Animator Unbound ve Re-Animator Begins adlı iki film daha çekilip ikinci bir üçleme yapılmış olacak.

Bu akıl sağlığına zarar korku komedi klasiğini eğer tarzdan hoşlanıyor, kan görünce bayılmıyor ve seksenlerin tarzını seviyorsanız seyretmenizi öneririm. Ancak yine de birçok sahnesi ile uç bir örnek olduğu için mideniz kaldırmayacaksa hiç bulaşmayın derim. Gerçi eğer öyle ise bu sitede ne işiniz var?

Masis Üşenmez

blank

Masis Üşenmez

1979 İstanbul doğumlu yazar ilk sinema deneyimini Superman ve Star Wars’la yaşayıp kendini çizgi roman ve bilim kurgu dünyasına atar. 2006 yılında "Öteki Sinema" kadrosuna katılır ve sitenin gelişiminde önemli rol üstlenir. Halen Öteki Sinema'da editörlük ve Cinedergi'de yazarlık yapmaktadır.

4 Comments Bir yanıt yazın

  1. Eğlencenin korkuya hafif hafif dokunduğu bir film:
    “Bütün “gore” filmlerinin rengi kırmızıyken, bu filmin rengi fosforlu sarıdır benim için. Filmde ne zaman o fosforlu sıvıyla dolu koca enjektörü, Herbert’ın elinde ölünün kafasına batırılmak üzere görsem içim bir tuhaf oluyor. Kan görmek istemeyenler nasıl bir balta veya bıçak gördüklerinde hemen gözlerini kapatıyorlar, ben de o fosforlu enjektörü gördüğümde kapatıyorum gözlerimi. Gözlerimi kapattığımda (tıpkı filmin finalindeki gibi) her yer kararıyor ama “fosforlu sarı”nın beyne zerk edilişini görmekten kurtulamıyorum, kafam karıncalanıyor.”

  2. Lovecraft’ın Reanimator adlı öyküsünde hiçbir komedi unsuru bulunmamaktadır, hikaye Stuart Gordon tarafından Lovecraft’tan alıntılansa da erotizme çokça yer verilerek Lovecraft’ın tekinsiz, soğuk ve ciddi havası yerle bir edilmiştir.

  3. bu filmi izlemek istiyorum fakat nasıl bulurum bilemiyorum yardımcı olursanız sevinirim..

  4. Tebrik ederim sayın Masis Üşenmez, okuduğum en güzel film eleştirilerinden birisi olmuş. Konuya hakimiyetiniz ve yaklaşımınızı takdir ettim. Filmle ilgili şahsi görüşüm; sizin de ifade ettiğiniz gibi 80’lerin korku tarzını beğenen (korku – komedi – erotizm – günümüze göre oldukça ucuz efektler – baş döndüren koşturmaca) kişilerin kaçırmaması gereken, kült bir yapım. Oturup eşle, dostla izlenmese bile hafta içi vakit geçirmek için güzel bir seçim olarak bakıyorum.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Virus (1999)

Animatronik robotlar, tüfek üzerine takılmış fenerlerin kameranın önünden geçerken yarattığı
blank

The Man Who Laughs (1928)

The Man Who Laughs, Alman ekspresyönist yönetmen Paul Leni tarafından