Azerileri Dövmek ‘Beyaz Türk’ Dövmeye Benzemez İvedik!

20 Ocak 2017

Azeriler Beyaz Türklerden Daha Mı Türk?

Sinema yazarı arkadaşım Murat Tolga Şen, Recep İvedik 5’in fragmanı düştükten sonra kopan kıyamet ve Şahan Gökbakar’ın tepki çeken sekansı filmden çıkarması üzerine bir yazı kaleme aldı ve haklı bir noktaya değindi: “Recep filmler boyunca iyi eğitim almış, iyi para kazanan, orta üst sınıfa mensup onlarca insana sataştı. Yoga hocası, otel müdürü, üniversitede ders veren profesör, şirket CEO’su vs. Kimsenin gıkı çıkmadı ama iş Azeri boksör yumruklamaya gelince, basılmaması gereken notaya basılmış oldu ve bütün salon Recep’e “sen ne yapıyorsun” dercesine baktı.” Ve ekledi; “Bunlar hep analiz edilmesi gereken meseleler.”

Gerçekten de öyle zira ortada çelişkili bir durum var! Yıllarca Recep İvedik filmlerinde deyim yerindeyse rezil edilen, hor görülenler ekseriyetle üst ve orta üst sınıfa mensup kişilerdi. Türk seyircisi, bu filmleri izlerken rahatsız olmak bir yana dursun; bilakis alt sınıfın, üst sınıftan aldığı bu intikam halini eğlenceli buldu. Fakat durum bir Azeri boksörü dövmek ve alay etmek noktasına gelince, işin rengi değişti. Sosyal medya üzerinden bir linç kampanyası yürütüldü, milliyetçilikten dem vuruldu, “Azeriler kardeşimizdir” dendi ve nihayetinde Azerbaycan’dan dahi tepki gelince, Şahan Gökbakar bahsi geçen sahneyi “kırpmak” zorunda kaldı.

blank

Azerileri milletçe çok severiz; Rocky’nin, Ivan Drago’yu dövmesinden aldığımız keyfi, bir Azeri boksörün dayak yemesini izleyince almıyoruz, doğru. Ancak bu noktada, şu soruyu sormak gerekmiyor mu? Azeriler Türk de, Beyaz Türkler, Türk değil mi?

Açıklayayım; değil. Değil, çünkü işin özünde sınıf çatışması var. Türk seyircisi, kendi halkına mensup üst tabakadan birinin rezil edilmesine gülerken, Azeri kökenli fakat herhangi bir sınıfa ait olmayan bir kişinin dövülmesine milliyetçi reflekslerle tepki gösteriyor. Çünkü kendi üst sınıfı, nam-ı diğer Beyaz Türkler, aslında onlara göre yeterince “Türk” değil. Neden mi? Cevabı milliyetçiliğin doğduğu ilk devrimde, Fransız Devriminde…

Baldırıçıplaklar ve toplumun diğer tabakaları burjuvalar önderliğinde birleşip (Tiers Etat), devrimi yaptıktan sonra ilk iş aristokratlara, yani Eski Rejimin (ancien régime), Ruhbanla birlikte en önemli kurumlarından birine saldırdılar. Fransız Devrimi, Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nın fikirlerinden ilham alan, bu savaşa katılan Fransız aydınlarının ülkelerinde yarattıkları felsefi tabanla yükselen fakat bunu Fransız milliyetçiliği üzerine kuran bir hareketti. Devrim, milliyetçiydi. Buna rağmen, “Fransız” aristokratlarının ellerinden arazilerini aldılar, pek çoğunu sürdüler; kalanları da öldürdüler. Fransız icadı giyotin, binlerce aristokratın canını aldı. Yetmedi, kutsal olan, yine “Fransız” olan bir mevkiye, kraliyete sıra geldi. 16. Louis’yi ve Marie Antoinette’i idam edip, İngilizlerin 1688’de yaptığına benzer bir biçimde, monarşiye ders verdiler. Ve bunların hepsi, “milliyetçi” bir ruhla yapıldı. Çünkü ülkenin kaynaklarını, halkın diğer kesimlerine göre daha fazla kullanan, vergi vermeyen bir zümreye mensup kişilerin Fransız olmalarının bir önemi yoktu. Ki zaten, vatana ihanetle suçlanarak öldürüldüler.

Milliyetçilik, hiçbir surette üst sınıfların benimsediği bir ideoloji olmadı, olmadığı gibi de alt ve orta sınıfların “afyonu” haline gelirken sahiplenicileri, üst sınıfların bu ideolojinin dışında kaldığına inandı. Recep İvedik’te de durum aynı. Sinemada Beyaz Türkler ve orta sınıfa mensup herhangi bir kişi dövüldüğünde ya da rezil edildiğinde ses çıkarmayan seyirci, dayak sırası bir Azeri’ye gelince, sanki diğer insanlar Türk değilmişçesine, “meseleyi fragmandan film makaslatmaya kadar” götürdü. Kendisinden olmayanı, aynı ideolojiye ve hatta aynı milliyete ait görmedikleri gibi bir sanat dalında dahi, bu bakış açısını açığa çıkardılar. Dışarıdan çok vahim gibi görünse de, aslında milliyetçilik vb. ideolojilerin toplumun belli kesimleri tarafından benimsenmesi ve sadece onlar tarafından kabulünden mütevellit bir durum bu yaşananlar…

http://www.dailymotion.com/video/x58lo1n_recep-ivedik-5-fragman-hd_shortfilms

Recep İvedik 5 vakası, Türk toplumunun ve seyircisinin ruh hali ve reflekslerini anlamak açısından çok mühim bir olay. Fakat yeni değil, çünkü sınıf çatışmasının temelinde bu var; Türk olsan da üst sınıfa aitsen “gerçek bir Türk” değilsin. Kimliksiz, sınıfsız bir Azeri, senden daha Türk.

Başak Bıçak – basakbicak@gmail.com

blank

Başak Bıçak

1987 yılında İzmir'de doğdu. İzmir Özel Tevfik Fikret Lisesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi Tarih bölümünden mezun olduktan sonra Türkiye Cumhuriyeti Tarihi üzerine yüksek lisans yaptı. Bilhassa Fransız Devrimi olmak üzere Avrupa Tarihi üzerine uzmanlaştı.

Sinema özel tutkusu ve 2012 yılından bu yana filmler üzerine yazılar yazıyor. Akşam Gazetesi, Film Arası Dergisi ve Cinedergi yazarı... Dans, seyahat, fotoğraf ve şarap meraklısı...

1 Comment Bir yanıt yazın

  1. Fragmandan belli ki film berbat

    ama Chaplin diyor ki:

    ”olanaklarımı her zaman en tutumlu biçimde kullanmaya çalışırım. bununla şunu söylemek istiyorum: bir tek olay iki ayrı kahkahaya yol açabiliyorsa, bu, iki ayrı olay kullanmaktan daha iyidir.
    örneğin şarlo firarî filminde, bir genç kızla dondurma yediğim balkon sahnesinde bu tutumu başarmışımdır. alt katta cüsseli, saygıdeğer ve iyi giyimli bir hanım oturur yemek masasında. ben yukarıda dondurma yerken bir kaşık dondurmayı elimden düşürürüm, pantolonumun paçasından kayan dondurma, balkondan, aşağıdaki hanımın boynuna düşer.
    ilk kahkaha, benim içinde bulunduğum zor durumdan doğar; ikincisi ve daha büyük olanı ise, boynuna dondurma kaçan hanımın bağırıp çağırması ve zıplamaya başlamasının sonucudur. bir tek olay yetmiştir. bu olay, iki kişiyi zor durumda bırakmış ve iki ayrı kahkahanın kopmasına yol açmıştır. çok basit gibi görünür ama bu, başlıca iki öğesine yönelir insan tabiatının. bunlardan biri, halkın zenginleri ve lüks içindekileri sıkıntılı bir durumda görmekten aldığı zevktir. öteki, seyircinin sahnede ya da perdedeki oyuncunun duygularını duyma-yaşama eğilimidir. tiyatroda en çabuk öğrenilmiş konulardan biri, halkın, zenginlerin en talihsiz durumda kalmalarını görerek tatmin olmasıdır. bu tatmin, insanların onda dokuzunun yoksul olmasından ve geri kalan onda birinin zenginliğini içten içe kıskanmasından ileri gelmektedir. örneğin, zengin hanımın yerine dondurmayı bir hizmetçi kadının boynuna düşürmüş olsaydım, gülme yerine kadına karşı bir sevgi havası doğardı. öte yandan, bir hizmetçi kadının yitirilecek bir soyluluğu, gösterişi olmadığından, durum tuhaf, gülünç de olmayacaktı. zengin birinin boynuna dondurma düşürmek, halkın kafasında onun hakettiği bir duruma düşmesi demektir.
    insanın, tanığı olduğu heyecanları, duyguları duyduğunu, yaşadığını söylerken şunu demek istiyorum: yine dondurma örneğini ele alalım. zengin hanım ürperdiği zaman, seyirci de onunla birlikte ürperir.
    bir aktörü güç durumda bırakan şeyin, seyirci tarafından da biliniyor olması gerekir, yoksa seyirci, yabancısı olduğu bir duygunun etkisini kavrayamaz. dondurmanın soğuk olduğunu bildiği için seyirci ürperecektir. hemen tanıyamayacağı birşey kullanılırsa seyirci durumun bilincine iyice varamaz. ilk (slapstick) filmlerdeki surata kremalı pasta fırlatma sahneleri bu anlayış üzerine kurulmuştur. herkes kremalı pastanın ne denli yumuşak birşey olduğunu bilir ve doğal olarak, suratına kremalı pastayı yiyen oyuncunun duygularını anlayıp değerlendirebilir.”

    Ne dersiniz?

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Korku Sinemasında En Meşhur 10 Külot

Semra Doll, Night of The Demons'tan A Nightmare on Elm
blank

Filmlerde Gördüğümüz En Seksi 10 Deri Aksesuar

İyi bir vampir avcısı olmanın 1. kuralı uzun deri ceket