Revolution OS / Devrim İşletim Sistemi (2001)

21 Ağustos 2021

İnsanların kullandığı araç, gereç ve cihazlar, ihtiyaçlarının ürünüdür. İlk sayıcı, abaküs veya diğer mekanik hesaplayıcıların 19. yüzyılın 2. yarısına kadar hızlı bir gelişme göstermemiş olmasına bakarak diyebiliriz ki yoğun hesap kitap ihtiyacı ilk defa 19. yüzyılın 2. yarısında yani Sanayi Devrimi’nin şafağında doğmuştur. Önce mekanik, sonra elektromekanik olarak tasarlanan hesaplayıcılar ve sonra bilgisayarlar, vakum tüplerinin kullanıma sokulması ile yeni bir aşamaya girecekti. 2. Dünya Savaşı sonrasında askeri amaçlar için gittikçe artan oranda kullanılmaya başlayan bilgisayarlar, 1947 yılında ilk transistörün icat edilmesi ile yeni bir ivme alacaktı. Hem boyutu hem de enerji harcaması bakımdan makul düzeylere inen bilgisayarlar, bilimsel, askeri ve kamusal alanlarda daha görünür hale gelecekti. 1960’lı yılların başında gene askeri alanda meydana gelen bir gelişme bilgisayarlar için yeni bir ufuk açacaktı. ABD Savunma Bakanlığı’nın başlattığı ARPANET projesi ile bir dizi bilgisayar birbirine iletişim hatları ile bağlanarak bildiğimiz internetin temelleri atılacaktı. 1971 yılında Ken Thompson ve çalışma arkadaşlarının yazdığı UNIX, çok yönlü, esnek, sağlam ve güvenli bir işletim sistemi olarak devrim yarattı. 1973 yılında aynı ekipten Dennis Ritchie’nin UNIX’i C programlama diline aktarması ise en az UNIX’in kendisi kadar devrimci sonuçlara imza atacak ve UNIX’in diğer işletim sistemleri üzerinde çalışacak şekilde derlenip uyumlandırılmasının ve çalıştırılmasının önünü açacaktı. İşte J.T.S. Moore’un 2001’de çektiği Revolution OS / Devrim İşletim Sistemi adlı belgeselde anlatılanların öncesinde geçenlerin kısa özeti bu. Özgür Yazılım, GNU İşletim Sistemi Projesi, Linux, Açık Kaynak hareketi ve belgeselin çekildiği tarih olan 2001’e kadar olan olaylar ise belgeselin ana konusu.

blank

Belgeselemizin ana kahramanı olan Richard Matthew Stallman, 1970’de Harvard’da fizik okumaya başladı. Keskin zekası, matematikteki başarısı ve programlama bilgisi ile göze batan Stallman, 1971 yılında MIT Yapay Zeka Laboratuvarı’nda programcı olarak çalışmaya başladı. MIT’deki işini okulunu aksatmadan devam ettirmeyi başaran Stallman, 1974 yılında Harvard Fizik bölümünden mezun oldu. Uyumsuz Zaman Paylaşımı Sistemi (ITS) ile çalışan PDP-10 bilgisayarlarını kullanan MIT, oldukça aktif bir hacker topluluğuna sahipti. Hacker sözcüğü o zamanlar henüz kötü bir anlama sahip değildi. Bu kelime muzip bir zeka ile gerçeğin sınırlarını keşfetmeye çalışan herkes için kullanılıyordu. Bu programcı/hacker çevresi içinde RMS rumuzu ile parlamaya başlayan Stallman, programcılar arasında yardımlaşma ve paylaşmanın önemini öğrenecekti. 80’li yılların başında PDP-10 tipi bilgisayarların yerini sahipli (proprietary) işletim sistemine sahip VAX ve 68020 gibi bilgisayarlar almaya başladı. Bunun akabinde MIT Yapay Zeka Laboratuvarı çalışanlarının çoğu sahipli yazılım üzerine çalışan bir şirkette işe başlayınca bütün o yardımlaşma ve paylaşım hülyası berhava olacaktı.

Burada 1976 yılında gerçekleşen bir olayı aktarmamak olmaz. Microsoft’un (o zamanki adıyla Micro-Soft) beyni Bill Gates, “Hobicilere Açık Mektup” adıyla yayınladığı yazıda mevcut sahipli yazılımların kaynak kodlarını değiştirerek geçimini sağlayan hackerlara yaylım ateşi açacak ve sahipli/kapalı kaynak kodlu yazılım fikrinin ilkelerini(!) ortaya koyacaktı.

Stallman, 80’li yılların başında bir yol ayrımına doğru ferketti. Ya büyük bir yazılım şirketinde işe girecek ve hacker dostlarıyla yardımlaşmayı bırakacak ya da burnunun dikine gidecekti. Laboratuvarda kullanılan bir yazıcı ile ilgili yaşadığı deneyim kafasındaki seçimin netleşmesini sağladı. Sürekli kağıt sıkıştıran yazıcının sorununun mekanik değil yazılım kaynaklı olduğunu düşünen Stallman, üretici firmaya başvurarak kaynak kodlarını görüp düzeltmek istediğini söyledi. Üretici ise kodları vermeyi reddetti. Stallman artık ne yapacağını biliyordu. 1984 yılında MIT’den ayrılarak GNU Projesi üstünde çalışmaya başladı.

GNU, “GNU is Not UNIX” anlamına geliyordu. Yani UNIX İşletim Sistemine benzeyen ama aynı zamanda UNIX olmayan bir işletim sistemi yazacaktı. GNU İşletim sisteminin UNIX’ten ana farkı ise bu işletim sisteminin kodlarını herkesin görüp değiştirebilecek olması idi.

GNU işletim Sistemi özgür bir çekirdek ve özgür programlardan oluşacaktı. Bu özgür yazılım silsilesinin ilk üyesi GNU Emacs adlı metin düzenleyicisi idi. Stallman tarafından  Gosling Emacs’ı baz alarak yeniden yazılan GNU Emacs yazılımı, programcılar tarafından heyecanla karşılandı. Bunu müteakip GNU Projesi etrafında oluşan programcı topluluğu git gide büyümeye başladı. 1985 yılında Stallman, Özgür Yazılım Vakfı’nı (FSF) kurdu.(*) 1989 yılında özgür yazılımın ilk ve en net formülasyonu olan GNU Genel Kamu Lisansı’nın (GNU GPL) ilk sürümü duyuruldu.(**)

Buna göre özgür yazılıma sahip olan, yani GNU GPL lisansı ile yayınlanmış bir programa sahip olan her kişi;

  • Yazılımı herhangi bir amaç için kullanma
  • Yazılımın kaynak kodlarını kendi ihtiyacına göre değiştirme ve düzenleme
  • Programı ücretli veya ücretsiz olarak dağıtma
  • Değiştirdiği veya düzenlediği programı ücretli veya ücretsiz olarak dağıtma

hakkına sahip olacaktı. Tek şart lisansın korunması idi. İster arkadaşınıza verin, ister satın, ister değiştirin, ister şahsi olarak kullanın, yapamayacağınız tek şey programın GNU GPL lisansından başka bir lisans ile dağıtmak, kaynak kodlarını kapatmak veya orijinal GNU GPL lisansında bulunmayan kısıtlamalara maruz bırakmak olacaktı.  Yani yazılım özgürlüğünü ortadan kaldırmak dışında her türlü özgürlüğe sahip olacaktınız!

80’li yıllar bilgisayar ve yazılımın öncü meta ve bilişimin devasa bir sektör haline geldiği yıllardı. Bilhassa Microsoft, özgür yazılım camiasına ve hackerlara her fırsatta saldırmayı ihmal etmiyordu. Ve hacker lafı, ilk defa 80’li yıllarda “başkasının bilgisayarına girip bilgilerini çalan, bilgisayarları sabote eden ve ülke güvenliğine zarar veren kötü niyetli programcılar” anlamında kullanılmaya başlandı. Hatırlarsanız 90’lı yıllarda ülkemizin önde gelen aylık bilgisayar dergileri yılda üç beş sayı “hackerlara geçit vermeyin” veya “bilgisayarınızı hackerlardan koruyun” gibi başlıklarla çıkıyordu.

blank

90’lı yıllarda GNU projesi etrafında toplanan hackerlar, UNIX benzeri özgür bir işletim sistemi yaratma yolunda ilerlerken hissedilen en önemli eksiklik, işletim sisteminin kalbini oluşturacak çekirdeğin (kernel) henüz yazılamamış olması idi. FSF, 1990 yılında UNIX kernelinin yerini alacak özgür bir kernel üzerinde çalışmaya başladı. GNU HURD adı verilen bu çekirdek üzerindeki çalışmalar sürerken beklenmeyen devrimci sonuçlar verecek olumlu bir gelişme yaşandı. 1991 yılında Linus Benedict Torvalds isimli Finlandiyalı bir üniversite öğrencisi, henüz geliştirme düzeyinde olan bir çekirdeğin kaynak kodlarını tüm kullanıcılarla paylaştı. Torvalds, Linux çekirdeğini Minix isimli işletim sisteminin çekirdeğinden faydalanarak geliştirmişti. Minix, Andrew Tanenbaum tarafından yazılmış UNIX benzeri eğitim amaçlı bir işletim sistemi idi. Tanenbaum AT&T’nin sahip olduğu kapalı kaynak kodlu UNIX işletim sisteminin derslerde eğitim amaçlı olarak kullanımını kısıtlayan lisanslar yüzünden Minix’i yazmıştı. UNIX’in çalışma prensipleri ile çalışan Minix, buna rağmen UNIX’ten lissanslı hiçbir kod, bileşen veya program içermiyordu.

GNU Projesi için aranan kan İskandinavya’dan gelince 2 yıllık yoğun uğraşlar sonucunda Linux, ev bilgisayarlarında kullanılabilir hale geldi. 90’lı yılların 2. yarısında bilişim sektöründe meydana gelen büyük atılımın rüzgarını da arkasına alan Linux donanım desteğini artırıp yazılım envanterini geliştirerek yaygınlaşmaya başladı. (***)

90’lı yılların sonuna doğru pek çok gelişmenin art arda gelmesi ile Özgür Yazılım camiası bir yol ayrımına geldi. Camia içinde Eric Raymond, Bruce Perens ve Michael Tiemann’ın başını çektiği bir grup hacker, farklı bir yazılım geliştirme modelini savunmaya başladı. Daha sonra bu hareket kendini FSF-Özgür Yazılım Vakfı’ndan ayırarak Açık Kaynak İnisiyatifi OSI adlı oluşumun temellerini attı.(****) Özünde Stallman’ın formülasyonundaki 4 prensibe bağlı olan Açık Kaynak İnisiyatifi, Stallman’dan farklı olarak daha iş dünyası ile barışık bir açık yazılım perspektifinden yanaydı. Ayrıca açık kaynak kodlu yazılımlar ile kapalı kaynak kodlu yazılımların bir arada bulunabileceğini savunuyordu. Stallman ise bilgisayarının kapalı kaynak kodlu kablosuz ağ sürücüsünü silerek kablosuz ağ kullanmayı bırakacak kadar püriten bir özgür yazılımcı idi. Stallman’ın uzlaşmaz tavırlarının yanı sıra birlikte çalışılması zor, hırçın ve sivri dilli bir kişi olması bu bölünmenin minör sebeplerinden biri sayılabilirdi.

blank

Linux’un gelişmesi, OSI’nin esnek yazılım geliştirme modeli ile birleşerek bilişim dünyası için yeni fırsatlar sunmaya başladı. Özgür Yazılım konusunda çalışan ilk şirketlerden biri Cygnus idi. Cygnus, Red Hat ile birleşeceği 2000 yılına kadar pek çok özgür yazılıma imza attı. Red Hat ise 2000’li yıllarda 1 milyar dolar ciroyu yakalayan ilk açık kaynaklı bilişim şirleti olacaktı. Microsoft ile rekabeti kaybeden Netscape ve Star Division, Navigator ve Star Office adlı ürünlerinin kaynak kodlarını açma kararı alarak Mozilla Firefox ve LibreOffice/OpenOffice adıyla bildiğimiz ve halen yüz milyonlarca kullanıcısı olan popüler açık kaynak kodlu yazılımların yolunu açtı. VA Linux firması, açık kaynak kodlu sürücülere sahip bilgisayarlar üreterek kısa sürede parladı.

Sonradan Oracle tarafından yutulan SUN Microsystems, Java Programlama Dili,  OpenOffice ve OpenSolaris gibi projeleri geliştirdi. Bunun dışında pek çok yazılım topluluğu, şirket ve bireysel yazılımcı, kendi Linux dağıtımını geliştirerek ücretli ve ücretsiz bir şekilde kullanıcılara sundu. Bunlardan en önemlileri Patrick Volkerding’in geliştirdiği Slackware Linux, Ian Murdock’un geliştirdiği Debian, Red Hat’in geliştirdiği Red Hat (Enterprise) Linux, Gentoo Linux, Arch Linux, Canonical tarafından Debian taban alınarak geliştirilen Ubuntu, Clement Lefebvre tarafından Debian/Ubuntu tabanlı olarak geliştirilen Linux Mint, Novell tarafından geliştirilen Suse Linux, Gael Duval tarafından geliştirilen Mandrake Linux ve Connectiva Inc. tarafından geliştirilen Connectiva Linux’tur. Halen bu dağıtımların farklı ekipler tarafından geliştirilen yüzlerce türevi olduğunu da eklemeliyiz.

Revolution OS adlı belgesel, GNU/Linux’un doğumundan 2001 yılına kadar olan 10 yıllık macerasını 70’li ve 80’li yıllardaki geri planını atlamadan anlatıyor. Geri plan derken hemen bir parantez açalım. Bu gelişmeye yol açan teknolojik ve bilişimsel arka plandan bahsediyoruz. Ama toplumsal ve ekonomik bir arka plandan bahsetmekten ısrarla kaçınıldığını söylemek yanlış olmaz. Örneğin kaynak kodları neden 60’lı yıllarda veya 70’li yılların başında kapanmamış da neden 70’li yılların sonunda ve 80’li yıllarda kapanmış? Gates’in ünlü açık mektubu neden 1976’da gelmiş? Bunlar az çok herkesin malumu ama belgeselde yok. Çünkü 70’li yılların 2. yarısından itibaren düşen kârlar, yükselen petrol fiyatları, Batı blokunun 2. Dünya Savaşı sonrası yaşadığı şanlı ve müreffeh 30 yılın kapanışına işaret ederken bildiğimiz sanayi kapitalizmi öncülük sancağını bilişim sektörüne devredecekti. Artık bilgisayarlar ve yazılımlar dünya ekonomisinin yeni lokomotifi haline gelecekti. Bu yüzden de bilhassa yazılım sektörünün yüksek kâr oranlarını, telif haklarını kullanarak sıkıca koruma altına alması gerekiyordu.

J.T.S. Moore’un Özgür Yazılım Vakfı-Açık Kaynak İnisiyatifi yarılmasında Açık Kaynak kampına yakın olduğu, anlatım dilinden belli oluyor. Gene de belgeselde her iki tarafa da eşit derecede söz hakkı verilmesi gayet olumlu. Fikirlerini anlatan hackerları dinlerken şu gerçeği farketmemenin imkanı yok: Richard Stallman gerçekten çok iyi bir hatip. Bilgisayar programcılığını yalayıp yutmuş olmak onun önceden bilinen bir meziyeti ama Stallman, bir adım daha ileri geçerek bildiklerini çok iyi seçilmiş örneklerle etkileyici ve akıcı bir biçimde anlatma konusunda da harikalar yaratıyor. Makalelerinde kendi fikirlerini savunurken açığa vurduğu entellektüel düzey onu daha çok bir filozofa yaklaştırıyor. Özgür Yazılım fikrini herhangi bir siyasi akımla ilişkilendirmese de daha paylaşımcı ve adil bir dünya idealine sahip olduğunu ve 2011’deki Occupy eylemlerini desteklediğini belirtmekte fayda var.

blank

İyi bir kurgu ürünü olan Revolution OS, görsel olarak eskimişlik hissi veriyor. Geçen 20 yılın ardından bu his daha çok yakamıza yapışsa da belgesel, Özgür Yazılım, Açık Kaynak ve GNU/Linux konusunda çekilmiş hâlâ en iyi belgesel olarak karşımızda duruyor.

Belgesel bizi 2001 yılında bırakıyor. Peki belgeselden sonra ne oldu?

GNU/Linux, ivmelenmesini 2010’lu yılların başına kadar sürdürdü. Bu tarihten sonra bir heyecan kaybı yaşandı. Çünkü bilişim ekonomisinin ağırlığı mobil işletim sistemlerine kayarken GNU/Linux bu treni kaçırdı. GNU/Linux çekirdeğini kullanan açık kaynak kodlu mobil işletim sistemi Android, Google’ın eliyle egemen bir konuma getirilirken içeriğindeki özgür/açık kaynak vurgusu ustaca silikleştirildi.  Android’in 1 milyarın üstünde kullanıcısı olsa da bunlardan sadece küçük bir kısmı açık kaynak/Linux konularında bilgili ve duyarlı. Ayrıca önceleri açık kaynak dostu bir görünüm sergileyen Google’ın artık çok farklı bir misyona bürünerek büyük devletlerin istihbarat kaynağı ve savunma sanayinin bir aparatı haline geldiğini eklemek gerek.

Peki 90’lı ve 2000’li yılların açık kaynaklı iş modeli uygulayan şirketlerine ne oldu? Cygnus, 2000 yılında Red Hat ile birleşti. VA Linux, hızlı yükselişinin ardından aynı hızla düşüşe geçti. Batmasa da faaliyet alanını değiştirerek Linux yüklü bilgisayarlar satmaktan vazgeçti. Sun Microsystems, 2010 yılında Oracle tarafından satın alındı. Oracle’ın mobbingleri sonucu OpenOffice geliştiricilerinin çoğu projeden ayrılarak LibreOffice isimli projeyi başlattı. Açık kaynaklı iş modelinin devi olan Red Hat, 2018 yılında IBM tarafından satın alındı. IBM’in şimdilik Oracle tarzı bir hoyratlığa girişmeye niyetli olduğunu gösteren bir emare görülmese de gelecek ne getirir bilinmez. Debian işletim sistemini kurulumu ve kullanımı kolay, güncel yazılımlar içeren bir GNU/Linux dağıtımı olan Ubuntu’ya dönüştüren Canonical, 2010 sonrasında giriştiği aptalca hamleler ve kullanıcıların alışkanlıklarını hiçe sayan dayatmalar ile kan kaybetti. Wayland, Unity, Ubuntu Edge gibi gereksiz girişimler, şirketin itibarından büyük parçalar götürdü. Yapılan aptalca hamlelerde şirketin kurucusu ve CEO’su Mark Shuttleworth’ün Apple olma takıntısının etken olduğu hep söylendi.

2010 yılından sonra olanlar ise pek iç açıcı değil. Bence olan bitenin sorumluluğu büyük ölçüde Açık Kaynak kampında ve onların öne sürdüğü düşünceleri sorgusuz sualsiz kabul edip uygulamaya koyanlarda.  Çünkü Açık Kaynak kampı Özgür Yazılım cephesini bağnazlık, yıkıcılık ve uzlaşmazlık ile suçlarken kendi evini piyasa ekonomisinin içinde kurdu. Burada özerk bir adacık olarak kalabileceğini sandı. Ama bu, tekelleşmeye doğru koşar adım giden piyasa ekonomisi içinde mümkün olmadı. Özgür Yazılım cephesine biraz daha fazla kulak verip paylaşım ağları kurmak ve yazılım endüstrisini kökünden değiştirmek gerekiyordu ama onlar uzlaşmayı seçti.

İkinci neden de hem Özgür Yazılım hem de Açık Kaynak kampının kapalı yazılım ile mücadelede 2010 sonrasında stratejik belirsizlik içine düşmesi. Çünkü 2010 öncesinde kapalı kaynak kodlu yazılım sektörünün başat aktörü ve kötü adamı Microsoft idi. Kapalı kaynak kodlu yazılım ile mücadele stratejisi doğal olarak Microsoft ile mücadele stratejisi demekti. 2010 sonrası dönemde ise Microsoft yavaş ama sürekli bir geri çekilme içinde. Yeni kapalı kaynak sistemi, Google’ın liderliğinde şekilleniyor ama henüz kimse yeni sistemden ne bekleyeceğini bilmiyor. Bir de şu var; Açık Kaynak kampı içinde hâlâ Google’ı aileden biri olarak görme gafletinde olanlar var. Bu yüzden henüz yeni bir mücadele stratejisi ve bu stratejiye dayalı bir mücadele motivasyonu oluşmuş değil.

Ama gene de özgür yazılım/açık kaynak idealine bağlı olan pek çok yazılımcının emeği ile vücuda getirilen ve devasa süper bilgisayarlardan sunuculara, masaüstü bilgisayarlardan cebinizdeki telefona kadar çok geniş bir cihaz yelpazesini çalıştırma yeteneğine sahip bir işletim sistemi olan GNU/Linux’a ve internete girmenizi, ofis işlerini yapmanızı, grafik işlemenizi, film kurgusu yapmanızı, müzisyen iseniz çaldığınız şeyleri kaydedip işlemenizi, oyun oynamanızı ve kapalı kaynak kodlu programlarla yapabildiğiniz her şeyi yapmanızı sağlayan özgür/açık kaynak kodlu yazılımlar var. Ve umutsuzluğa düştüğümüzde geçmişin doğrularıyla yeniden buluşmamızı sağlayan böyle güzel belgeseller var.

Öteki Sinema için yazan: S. Özgür Ilgın

[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]

(*) https://www.fsf.org

(**) https://www.gnu.org/licenses/gpl-3.0.tr.html

(***) https://linuxfoundation.org

(****) https://opensource.org

[/box]

[box type=”note” align=”” class=”” width=””]

Önerilen Okuma Listesi

1) Free As In Freedom (2.0): Richard Stallman and Free Software Revolution – Sam Williams

https://sagitter.fedorapeople.org/faif-2.0.pdf

2) Free Software, Free Society – Richard Matthew Stallman

https://www.emo.org.tr/ekler/7c6326a2cfccd2f_ek.pdf

3) Cathedral and Bazaar – Eric Steven Raymond

https://www.emo.org.tr/ekler/d362d95ed1876eb_ek.pdf

4) Just For Fun – Linus Benedict Torvalds

5) The Daemon, The Gnu, and the Penguin (Salus Book) – Peter H. Salus

http://www.groklaw.net/staticpages/index.php?page=20051013231901859

[/box]

blank

S. Özgür Ilgın

1977 Yılında Aydın'da doğdu. Üniversitede bir elin parmakları kadar üyesi olan Felsefe Topluluğunun çıkardığı, iki elin parmakları kadar “tirajı” olan Yitik adlı fotokopi fanzinde öykü ve albüm tanıtımları yazdı.

Blues, Heavy/Rock, Doom, Thrash, Death, Jazz ve Proggressive müziğe bayılıyor. Sergio Leone'yi David Lynch'i, Stanley Kubrick'i, Metin Erksan'ı, Ertem Eğilmez'i, Nuri Bilge Ceylan'ı, Zeki Demirkubuz'u ve Yılmaz Atadeniz'i çok seviyor, sinema ve müzik gibi eğitiminin olmadığı konularda ukalalık etmekten çok hoşlanıyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Going to Pieces: The Rise and Fall of the Slasher Film (2006)

Going to Pieces, tam anlamıyla tatmin edici bir belgesel olmasa
blank

Indie Game: The Movie (2012)

Indie Game: The Movie’nin meraklısına oyun yapımcılığı tadında bir film