Bilim kurgu ve fantastik sinemanın mihenk taşlarından biri olan orijinal Maymunlar Cehennemi (1968) filminin ön-bölümü (prequel) olan Rise of the Planet of the Apes, uzun süredir izlediğim en keyifli bilim-kurgu/aksiyon filmlerinden biriydi. Ancak kesinlikle bir klasik değil, muhtemelen çabuk eskiyecek ve çabuk unutulacak bir film diye düşünmeden de edemedim. Bir Children of Men (2006) değil… Film hakkında hem olumlu, hem olumsuz söyleyecek çok şey var. Orjinal film gibi, bu film de çok eğlenceli, heyecanlandırıcı ve düşündürücü, ancak yine orjinal film gibi bir çok aptalca, filmin geri kalanına yakışmayacak unsura da sahip. (ama tabi ki her türlü Tim Burton’ın iğrenç sorumsuz yeniden çevriminden çok daha iyi)
Bir kere daha baştan filmin posteri zayıf. (Posterinin aksine filmin fragmanı ise müthiş! Tıpkı District 9 gibi aslında fragman, filmden daha iyi. İki filmde de aynı durum; fragmanlar filmlerden iyi, kendi başlarına harika birer kısa filmler adeta.) Filmin ismi ve fragmanı olmasa, sırf bu posterle iş yapmasına imkan ihtimal yok. Bu poster gel beni sinemada izle diye bağırmıyor. Ne çok sade ve zeki, ne de ağız sulandırıcı bi şaşası var… Böylesine gişeye oynayan bir filmin, ismine çok güvenip, posterinin bu kadar sıradan olması sadece estetik olarak bir eksi puan değil, aynı zamanda gişe başarısına da bir nebze de olsa negatif olarak yansıyacak bir durum bence.
Filmin ikinci büyük eksisi ise ilk filmle olan bağlantısının ucuzluğu. ‘Maymunların insanlardan önce evrim geçirdiği bir dünya’ fantazisinin köklerini böylesine bir bilimsel deneye ve insani hırslara bağlamak ilk filmdeki fikrin ihtişamını baltalamış. İlk filmin altmetinlerinden en çarpıcısı ‘evrimin zarları öyle değil de böyle gelseydi sonuç pekala böyle de olabilirdi’ydi. Burda ise bambaşka bir durum var. Bir Frankenştayn canavarı veya Pinokyo hikayesi olmuş bu film. Onun için aslında bu filmi orjinal filmden bağımsız kendi başına değerlendirmek lazım bence. Öyle değerlendirince daha güzel… Zaten yönetmen Rupert Wyatt de bu filmin orjinal filmlerle direk bir bağlantı içinde olmadığını, tıpkı Batman Begins gibi Maymunlar Cehennemi mitolojisini yeniden yorumlayıp farklı bir açıdan olaya yaklaşan bir film olarak gördüğünü söylüyor.
Filmin açışılı, ve hatta ilk karesi çok güzel. Filmin ilk dakikalarına ve özellikle ilk karesine çok önem veren biri olarak bu filme daha baştan çok ısındım. Konu çok iyi. Doğal hayatlarında yakalanıp kafeslere koyularak denek haline getirilen maymunlar, bu maymunlar üzerinde yapılan bir deney, ve kişisel hırslarına ve duygularına yenik düşüp bu deneyi kontrol edemeyecek olan bilimadamları… Belki biraz klişe ama benim biletimi her zaman kazanacak bir konu…
Hemen ardından maymunların makyajla değil CGI’la yapılmış olması konusu geliyor. Açıkçası ne yalan söyleyeyim, ne kadar muhteşem olursa olsun CGI oldu mu işin büyüsü biraz kaçıyor. Bu filmdeki CGI kullanımı bugüne kadar gördüğüm en iyi CGI kullanımı belki de. Yer yer çok etkileyici, ama kaçınılmaz olarak bazı sahnelerde sinemanın büyüsünün kaybolmasına sebep oluyor. Aslında filmin tarzına ve çizgisine gitmiş diyebiliriz CGI için. Çok fena olmamış. Sonuçta Tim Burton’ın filmindeki makyajlar birer sanat eseriydi, ama film dev bir fiyaskoydu. Burada durum öyle değil. Ama yine de sadece Sezar’ın suratını CGI yapsalar, genel hareketleri gerçek maymun veya kostümlerle yapmaya çalışsalar daha iyi olmaz mıydı acaba? Bütün filmi baştan sona gerçek maymunlarla yapmanın ne kadar zor olduğunu aşikar tabi, ama bu filmi mesela bir Jean Jacques Annoud çekse nasıl bir şaheser olacağını düşünmeden de edemiyor insan…
CGI kullanımını da geçtik… bu sefer de filmin PG13 olması hemen batmaya başlıyor bilinçli izleyiciye. ‘Çok güzel fikirler, müthiş sinematografi ve yığınla yatırım var, ve bu yatırımların karşılığını almak için mümkün olduğunca şiddet temalarından kaçınıp High School Musical filminin seyircisini de mümkün olduğunca sinemaya çekmeye çalışacağız’ anlayışı malesef yer yer filmin tadını kaçırıyor. Hani şu film 80’lerde, Robocop veya Total Recall kafasında çekilmiş olsa nasıl bomba bir film olurdu düşünemiyorum! Malesef bu haliyle günümüzde artık aksiyon sinemasının yerini almış olan çizgi roman uyarlamalarının yanında tarihteki yerini alacak anca…
Bütün bu olumsuzluklara rağmen – biraz da günümüzde bilimkurgu filmlerinin zayıflığından dolayı – Rise of the Planet of the Apes’i çok sevdim. Hani bu filmi çocukken izlesem iyice hayranı olurdum. Tamam belki bir Total Recall veya Robocop değil, ancak bir Independence Day gibi de eğlenceli ve etkileyici, çocukken hayran olunası, büyüyünce unutulası…
Filmin başrolünde James Franco çok iyi! Zaten son dönem en sevdiğim aktörlerden biri Franco. Bu film için önce Toby Maguire düşünülmüş (ki öyle olsa bu filme hayatta sinema gitmezdim), sonra Jeff Goldblum düşünülmüş (çok iyi olurdu!), ama sonunda James Franco ile anlaşılmış. Hasta baba rolünde John Lithgow var. Onun birçok ünlü rolü var ama bizim için her zaman Stallone’nin Dağcı filmindeki psikopat kötü adam olacak olan Lithgow, burada seyirciyi oldukça hüzünlendirecek bir rolde karşımıza çıkıyor. Diğer rollerdeki oyuncular da çok iyi ama bazı karakterlerin (mesela genç sadist şempanze bakıcısı ve salak komşu) düpedüz 2 boyutlu olması işi uculaştırılmış. Hele o salak komşu Dennis The Menace çizgisinde falan olmuş… PG13 etkisi herhalde diyorum… Böylesine etkileyici bir filmde bu denli 2 boyutlu karakterler neden yazarsın?!.. Beni aşıyor.
Filmin esas baş karakteri şempanze Sezar ise müthiş bir kişilik olmuş. İnsanın arkadaş olası geliyor. Sezar’ın dev ağaçlara tırmandığı sahneler ve sahibine duyduğu bağlılık çok iyi verilmiş. Kafesten ilk çıkıp da diğer maymunların yanına bahçeye ilk çıktığı an ise filmin nefes kesici birkaç sahnesindenen nefes kesici sahnesi…
Sezar’ın bir orangutan ile el işaretleriyle konuştuğu sahne ise malesef gülünç sahenelrden biriydi. İzleyicinin filme güvenini sarsacak bu gibi gülünç sahneler filme zarar veriyor. Çünkü zaten seyircinin bir bölümü nedenini anlamadığım bir şekilde maymunları görünce gülmeye meğilliler. Bu gibi bir konuda bilimsellikten uzaklaşıp, uyduruk detaylarla seyirciyi kaybetme riskini göze almamalısınız.
Filmin finalinde köprüdeki insanlar ve maymunlar arasındaki çatışma çok iyi. Ama dediğim gibi 80’lerde olsa çok daha sert sahneler yapılabilirdi. Film bitince de sinemadan bu duygularla ayrıldım. Aklımda bir çok sahne, birçok heycan ve güzel bir tad kaldı. Ama çok daha iyi ve etkileyici de olabilirdi diye düşünmeden edemedim. Sonuçta bu film bir ırkın isyan edip başka bir ırkı öldürdüğü bir dehşeti, bir isyanı, bir devrimi anlatıyor. Allaşkına, hangi devrim PG13 olabilir söyleyin bana?
Afiş konusunda seninle pek hem fikir değilim Can. Yukarıdaki afiş klasik bir “kelleler” konseptli afiş olabilir -ki her ne kadar klişe olsa da izleyiciyi salona çeken afişler bu afişlerdir. Zaten filmin gişesine bakınca afiş-gişe tahmininin pek tutmadığını söyleyebilirim :) Ama ülkemizde kullanılan ve Sezar’ın ön plana çıktığı afişi oldukça başarılı bulduğumu söyleyebilirim.
Bir diğer fikir ayrılığımız da makyaj konusunda. İşin içine plastik makyaj girse dahi bir nevi epik film olarak düşünülen bu filmin bol çatara pataralı sahnelerinde illa ki CGI kullanılacaktı. Bence baştan sonra CGI’a dirsek dayamaları yerinde olmuş. Savunucu falan değilim kesinlikle ama böyle filme böyle teknoloji. Yine de görsel müdahalelerin fazla sırıttığına inanmıyorum. Weat oldukça başarılı bir iş çıkartmış. İstediği kadar sırıtsın şu anda Sezar’ın önüne geçebilecek detayda bir dijital karakter yok.
Son tahlilde…Ellerine ve Yüreğine sağlık Can…Lezzetli bir yazı olmuş
Bu arada neden bilemiyorum amason 2 haftadır sebebini anlayamadığım bir yazma özürlülüğü türedi bende. Weat değil Weta…özürler ola :)
Seriyi bir kenara bırakıp tek başına düşünürsek görsel olarak başarılı bir film gibi görünüyor. CGI’lar müthiş, köprü sahnesi ilham verici evet ama eksik olan bir şeyler var işte. Böyle efsane bir serinin başlangıcını kalkıp ‘tüm bu olanlar bir ‘vitüs’ yüzündendi”ye bağlamak beni hayal kırıklığına uğrattı açıkçası. Kaldı ki serinin önceki bölümlerinde başlangıçla ilgili bir takım ipuçları veren filmler zaten vardı. Posterdeki ‘şiddet ve korku içerir’, ‘kan içerir’, ‘+18’ gibi ibarelerde beni çok şaşırttı. Filmin herhangi bir yerinde şiddet ve kan gören bir izleyici var mı acaba yoksa ben mi yanlış filmi izledim?
O kadar maymunun totalde gördüğümüz 5 leşi var bunlardan birini elektrik çarptı 3’ü helikpter kazasında mortingen 1 tanesi de helikopterin içindeyken köprüden düştü…Gördüğümüz tek kan da patlamadan sağ kurtulan adamın kafadaki bir kaç damla kandı açıkçası…
Filmin, romanın çıkış noktasını olduğu gibi basitliğe ve bayağılıya indirgemesine elbette karşıyım. ama artık şöyle ortalama 80 milyon dolar ve üzerinde bütçeye sahip filmlerde bu gibi noktalara takılmamaya karar verdim. Öbür türlü zaten salona gidip 2 küsür saatlik blockbuster çilelerini doldurmanın hiç bir anlamı kalmıyor. En azından şöyle düşünüyor insan 180 milyon dolar emanet edilip de Last Airbender gibi suratımıza işeyen yapımların peydah olduğu bir sektörde sıfır kilometre Maymunlar Cehennemi gibi en azından işin ilüzyon kısmını başarılı biçimde kotaran filmler Şam’da kayısı etkisi yaratıyor ister istemez. O sebepledir ki evet yetersiz bir film ama aynı zamanda son bir kaç ay içerisinde X Men : First Class ile birlikte sevdiğim tek Hollywoodyen…
eline sağlık can, filmi izlemek ya da dvd beklemek arasında gidip geliyordum, sanırım karar verdim. bir şey eklemek istiyorum, orjinal film farklı bir dünyada geçmiyordu, bizim dünyamızda ama çok daha ileri bir tarihte geçiyordu, insan ırkı idiocracy filmindeki gibi ters evrim geçirmiş ve maymunlar ilerlemişti. aynı dünyada olduğumuzu da filmin sonundan anlıyorduk. adam i’m home diye nidalar atıyordu ki filmin en sevdiğim sahnesidir. http://www.youtube.com/watch?v=8fxFkue8gZ8
merhaba
Can genel olarak kritigin katiliyorum. Ancak ben eski serinin son 3 filmini seven birisi olarak oradaki derinlik ile bu filmdeki virus baglantisi nedeni ile hayalkirikligi yasadim.
Ayrica mymunlarin kopru sahenesinde cok az polis vardi catisma bana biraz bastan savma geldi. Birde maymunlarin devriminde cezarin ilk donemine cok uzun sure ayrilmis kopru sahnesi filmin ortasinda olsaydi beni heyecanlidaracakti.
Filmin dvdsini bekeyen arkadaslara tavsiyem; bu filmin asil zevkini Sinema salonu verecektir…