Rites of Spring, ülkemizde Şeytanın Oyuncakları ismiyle 29 Temmuz’da gösterime girecek olan Worry Dolls’un yönetmeni Padraig Reynolds’ın ilk uzun metrajlı filmi. Senaryo da kendisine ait.

Rites of Spring poster 1“1984 ilkbaharında içlerinde Mississippi Güzellik Kraliçesi’nin de bulunduğu beş genç kayboldu. Sonra birden kaybolmalar durdu. Ertesi ilkbahar birkaç genç kızın kaybolmasıyla tekrar başladı. Bu sefer kayıplar arasında mezuniyet töreninde veda konuşmasını yapan sınıf birincisi Wendy Mullins de vardı. Bundan sonraki 24 yıl, kaybolmalar ara vermeden devam etti. Bugüne kadar kaybolanlardan hiçbiri, ölü ya da diri bulunamadı.”

Yukarıdaki merak uyandıran epigrafın ardından 20 Mart 2008 tarihine gideriz. Radyoda hava durumunu dinleyen yaşlı bir çiftçi, çantasını hazırlayıp dışarı çıkmaya hazırlanır. (Bu arada hava durumunu sunan spikerin söyledikleri de önemli; bölgenin diğer komşu bölgelere göre daha fazla yağmur aldığından ve bunun tarladaki ürünler için harika olduğundan bahseder. Haberin sonunda da herhalde bizim çiftçiler şeytanla bir anlaşma yapmış olmalı diye esprili bir yorumda bulunur.) Aynı gece bir barda geç saatlere kadar içen Rachel ve Alyssa adlı iki genç kadın, bardan çıktıktan sonra yaşlı çiftçi tarafından kaçırılır. Ertesi gün Ben, sevgilisi Amy ve işi organize eden Paul, bölgenin zenginlerinden Ryan Hayden’ın kızını fidye için kaçırmak üzere toplanır. Ben’in kardeşi Tommy de kaçırma olayına yardımcı olacaktır. Belli bir noktadan sonra işler ters gider ve kader, iki ayrı kaçırılma olayının kahramanlarını bir araya getirir. Her biri canını kurtarmak için ölümüne mücadele etmek zorundadır.

Rites of Spring orta

Rites of Spring, iki farklı koldan ilerleyen iki ayrı hikâye anlatarak başlıyor. Daha sonra bunları, gerilimin tavan yaptığı bir anda öpüştürüp, iç içe geçen türler arası melezleşmeyi daha farklı bir açıdan ele alıyor. Birbiriyle karşılaşan (ve birleşen) iki hikâyeden biri, (mecburen) diğerine ulanıyor ve önemini yitiriyor. Finaldeki gelişmelere ve karakterlerin konumuna bakarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; aslında ana hikâye diğerini meze gibi kullanıyor ve işi bitince tükürüp bir kenara atıyor. Bunun şöyle negatif bir etkisi var; fidye için kaçırılma olayı, filmin hiçbir anında yeterince ilgi çekici olmayı başaramadığından, bir nevi zaman doldurmak için konmuş, dolgu işlevi görmesi için eklenmiş izlenimi yaratıyor. Ana hikâye zaten yeterince ilgi çekiciyken böyle bir numaraya hiç gerek yokmuş. Tamam, gizem yaratmak ve merak duygusunu körüklemek adına ana hikâyeyi soğutmak için yapılmış bir tercih olabilir ama bana biraz da (yine gizemi korumak adına) etrafı fazla doldurulamadığından zayıf kalan hikâyeyi olduğundan daha dolu göstermek için yapılmış ucuz bir numara gibi geldi.

[box type=”warning” align=”aligncenter” class=”” width=””]

*** Kutu içerisindeki bölüm eser miktarda spoiler barındırır. ***

Gelelim ana hikâyeye. Önce her ilkbahar bölgede kaybolanlar hakkında bilgi veren epigraf, ardından önemsiz gibi görünen ama bir hayli önemli bilgiler veren radyodaki hava durumu haberi ve derken iki kadını kaçıran yaşlı bir çiftçi; bütün bu detayları birleştirmek çok da zor olmasa gerek. Bir çiftçi, her hasat mevsiminde daha iyi ürün alabilmek için inandığı kötücül Tanrıya kurbanlar veriyor. Film, şeytana (ya da kimbilir hangi iblise) tapanlar, kutsal ayinler ve doğa ile farklı bir ilişki kuran garip gelenekler ile süslü bir tarikat filminin bilindik klişelerini kullanıyor ve her biri tıkır tıkır işliyor. Derken araya fidye için kaçırılan bir kız çocuğu detayı giriyor ve aksiyon-gerilim türüne yumuşak bir geçiş yapıyor. Daha önce de belirttiğim gibi birkaç (çok da mantıklı olmayan) tesadüf sonrası kahramanlar bir araya geliyor. Tam da bu noktada ‘slasher’dan önemli bir yardım alarak bambaşka bir yöne doğru kayan film, bir anda Rachel isimli karakterin hayatta kalma mücadelesine odaklanıyor ve birçok soruyu cevapsız bırakarak sona eriyor. Örneğin Ryan Hayden’ın fidye için kaçırılan küçük kızına ne oldu? Çiftçinin inancı tam olarak nedir, daha iyi hasat alabilmek için kaçırdığı insanları kurban ettiği güç kim ya da ne? Çiftliğin altında yaşayan “şey” ne ya da kim?

Padraig Reynolds, verdiği röportajlardan birinde bu projeyi bir üçleme olarak tasarladığından bahsetmişti. Gün gelir de bir devam filmi çekerse bu soruların cevaplarını ancak o zaman alabileceğiz sanırım.

*** Spoiler sonu! ***[/box]

Radarımdaki birçok yönetmen ile çalışan (ve hatta birçoğuyla yakın arkadaş olan) ve bu yüzden sıklıkla karşıma çıkan AJ Bowen’ı izlemek, (her ne kadar çok yetenekli olmasa da) kendi adıma keyifli bir detay. En dikkat çeken oyuncu ise Rachel rolündeki Anessa Ramsey, belirgin bir final kızı kumaşı var.

Rites of Spring, çizgi üstü oyunculukların ve özel efektlerin katkı sağladığı, ilgi çekici bir hikâyeye sahip, eli yüzü düzgün bir ilk film. Düşük bütçesinin zaaflarını hiç hissettirmiyor. Bir dolu mantık hatasına rağmen hareketli temposu ve bol kandan sakınmayan cinayetleri ile dikkat çekiyor. Kapanış jeneriğinin sonunda yer alan ve olası bir devam filmine göz kırpan görüntüleri izlemeyi unutmayın.

Öteki Sinema için yazan: Murat Kızılca

blank

Murat Kızılca

1971 İstanbul doğumlu. Aylık online sinema dergisi CineDergi ve aylık kültür sanat dergisi kargamecmua için sinema yazıları kaleme alıyor. 2008 yılından beri katkı sağladığı Öteki Sinema’da bir yandan da editörlük görevini sürdürüyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Devlerin Aşkı Büyük Olur: Godzilla King of the Monsters (2019)

Büyük beklentinin yarattığı hayal kırıklığı dağından sesleniyorum; fil-aslan karışımı böğürtüsüyle
blank

The Mist / Öldüren Sis (2007)

Frank Darabont’un uyarlayıp yönettiği The Mist, gelmiş geçmiş en iyi