Korku sineması ve/veya metal müzik ile ilgiliyseniz muhakkak ki Rob Zombie’yi bilirsiniz. Müzik dünyasını önce grubu White Zombie ile salladı, sonrasında grubu dağıtıp sadece Rob Zombie olarak yoluna devam etti ve çok daha büyük başarılara imza attı. Bu arada Robert Bartleh Cummings olan ismini mahkeme kararıyla Rob Zombie olarak değiştirdi. Korku sinemasına olan ilgisini sadece şarkı sözlerine bakarak bile anlayabileceğiniz Rob Zombie, kamera arkasına da geçti ve House of 1000 Corpses (2003) ile The Devil’s Rejects (2005) filmlerinden sonra tartışmalı yeniden çevrimler Halloween (2007) ve Halloween II’yu (2009) yönetti. Müzisyenlik ve yönetmenliğin yanı sıra çeşitli seslendirmeler de yapan çok yönlü sanatçının sonraki filmleri The Lords of Salem (2012), 31 (2016) ve 3 from Hell (2019) oldu.
Rob Zombie, 28 Ekim 2010’da Daily Beast sitesi için aşağıdaki listeyi hazırladı. Filmlerin altlarındaki notlar Rob Zombie’ye aittir. İyi okumalar.
Dawn of the Dead (1978)
Her şeyin başlangıcı, bu Romero başyapıtı olmayabilir ama şurası kesindir; kendinden sonra gelecek zombi filmleri için çıtayı bir hayli yükseğe koymuştur. Kan, bağırsak ve ‘gore’ boldur ama temel olarak hayatta kalan küçük bir grubun özenli karakter çalışmasıdır. SWAT ekibinin kahramanı Peter rolündeki Ken Foree’nin oyunculuğu resmen ışıldar. Filmin bütün gerginliği, ölümden başka çıkış yolu kalmadığını anlayıp intihara hazırlandığı son sahnede donakalan yüzünden okunabilir.
White Zombie (1932)
Korku sinemasının altın çağı 1930’ların tek gerçek zombi klasiğidir. Universal’ın gişe yıldızı Dracula’dan bir yıl sonra gösterime girer ve Lugosi, yaşayan ölüler ordusuna hükmeden kötücül figür Murder Legendre isimli bir başka simgeleşmiş korku karakterine can verir. “Zombi” kelimesinin ilk defa bu filmde kullanıldığına emin gibiyim. Bu filmin neden Dracula veya Frankenstein kadar sevilmediğini asla bilemeyeceğim.
Night of the Living Dead (1968)
Düşen bir uydudan yayılan radyasyon sonucu canlanan ölüler hakkındaki bu 1968 tarihli, düşük bütçeli, bağımsız film, cesur korku sinemasının dehşet verici denemelerindendir. Issızlığın ortasındaki çiftlik evi, klostrofobik bir kâbus için mükemmel bir mekân tercihidir. Ayrıca filmin “şok” finali, bugüne kadar en çok kopyalanan finallerden biridir. Kapanış jeneriğindeki fotoğraf kareleri, bugün bile hâlâ “ah be!” dedirtmektedir.
Zombie (1979)
New York sahili açıklarında sürüklenen ve içindeki kurtçukları saymazsak boş sayılabilecek kayığın gözüktüğü açılış sahnesinden itibaren harekete geçirilen kasvetli atmosfer, yeni bir tip zombi filminin işaretçisi gibidir. Boom! Beyazperdenin ilk şişman zombisi saldırır ve yeni bir klasik doğar. Sualtında çekilen ve hâlâ “oha, nasıl çektiler bunu” dedirten “zombi köpekbalığına karşı” sahnesinden bahsetmeye gerek yok herhalde. Lucio Fulci bir dâhidir.
Children Shouldn’t Play with Dead Things (1973)
Korku klasiklerinden A Christmas Story’nin yönetmeni Bob Clark ve oyuncu Alan Ormsby’nin başının altından çıkan bu tuhaf filmin yıldızı, Orville isimli bir cesettir. Bir grup hippi, ölüleri uyandırmak için terk edilmiş bir adaya gelir ve tahmin edin ne olur? Yaptıkları şey işe yarar! Eşi benzeri olmayan garipliklerden biri.
28 Days Later… (2002)
Tam zombi filmleriyle ilgili her şeyi gördüm dediğiniz zamanda Danny Boyle ve koşan zombileri ortaya çıkar. Hayvan hakları aktivistleri, aşırı öfkeye neden olan virüse maruz kalmış maymunu serbest bırakırlar ve kızılca kıyamet kopar. Evet, filmin sonlarındaki bölümlerden bazıları Day of the Dead’e biraz fazla benziyor ama yine de muhteşemdir.
City of the Living Dead (1980)
Fulci yine iş başında! Nemrut suratlı bir rahip, bir mezarlıkta kendini asar ve açılan cehennem kapıları hizmete hazırdır. Garip ve tüyler ürpertici film, tümüyle ardı arkası kesilmeyen hareketli sis ile kaplanmış gibidir. Fabio Frizzi’nin inanılmaz müziğini de unutmamak lazım.
Re-Animator (1985)
Herbert West rolündeki Jeffrey Combs kontrolden çıkar ve yeni bir tür yaşayan ölüler filmi dünyaya gelir. Bu dağınık, çılgın ve kimi zaman neşeli “ölü dokuların yeniden canlanma hikâyesi”, gelmiş geçmiş en unutulmaz sahnelerden birine ev sahipliği yapar: Fazlasıyla çıplak Barbara Crampton, muayene masasına bağlıdır ve Dr. Hill’in vücudundan ayrılmış kafası tarafından terörize edilir.
Zombie Lake (1981)
Bir gölün içinde zombi Naziler vardır. Yeteri kadar söyledim herhalde.
[box type=”info” align=”” class=”” width=””]
Kaynak: The Daily Beast
Çeviri: Murat Kızılca
[/box]