İşte en sevdiğim aktörlerden biri. Humphrey Bogart ve Robert Ryan gibi suç sinemasının demirbaşlarından. Hemen her türde en az 2-3 sağlam filmde oynamış, dört dörtlük bir aktör. Asla abartılı oynamaz, tribe girmez, şov yapmaz. Onu bağırıp çağırırken, bazı aktörler gibi inek gibi böğürürken göremezsiniz.
Robert Mitchum soğukkanlı bir katil gibidir. Her daim uykulu gözleriyle bakar ve repliklerini okur. Oynadığını anlayamazsınız bile. O kadar sakin bir performans çizer ki, çoğu zaman karşısındaki aktörü/aktrisi abartılı bir oyun vermiş gibi gösterir. Sinema tarihinde sadece tek bir oyuncu için “cool” kelimesini kullanmak zorunda kalsaydım bu kişi kesinlikle Robert Mitchum olurdu. Şahsi kanaatimce gelmiş geçmiş en “cool” aktör, odur.
Robert Mitchum’un; dişe dokunur bir ödülü yoktur. Ödül adaylığı bile yok denecek kadar azdır, bu işlerle arası iyi değildir. Mitchum, Hollywood’un kötü çocuk (bad boy) ekolündendir. Uyumsuz, kavgacı, sert, dediğim dediktir. Brando gibi o da boksördür. Asla kavgadan kaçmaz. Kronik uykusuzluğunu alt etmek için her yolu dener. En kötülerini bile. Alkoliktir. Marihuana bağımlısıdır. Uyuşturucu yüzünden hapse giren ilk star’dır o. Alkol yüzünden setten kovulan ilk başrol oyuncularındandır. Amerikan Başkanı’nın bile karşısına aldığı, hakkında kampanya yürüttüğü, filmlerini yasaklamaya çalıştığı bir oyuncudur o. Yönetmen, oyuncu, gazeteci her kim ki yoluna çıkar, ezer geçer. Kimseyi sallamaz, kimseye eyvallahı yoktur. Tıpkı Bogart gibi, tıpkı McQueen gibi yaşantısındaki duruşunu sinemaya da aktarmış, aktarabilmiş bir stardır o. “Out of the Past” (1947) adlı kara filmdeki o unutulmaz repliklerinden biri onu ve hayata bakışaçısını en iyi anlatan cümledir (ki, öyle olmalı ki, hakkında yazılan biyografilerden birinin adı da budur): “Bebeğim, umrumda bile değil”.
“Bebeğim, umurumda bile değil.” (“Baby, I don’t care.”)
Mitchum, oldum olası asi bir çocuk olmuştur. Evden kaçar. Seyahatleri sırasında, Georgia’da, serserilikten zincire mahkum edilir. 14 yaşındadır. Ardından hapisten de kaçar. Yıl 1931’dir. Marihuana kullandığı için hapse girdiğinde dünyaca ünlü bir stardır. Yıl 1949’dur. Bu deli çocuk, aynı zamanda bir şairdir. Bir müzisyendir. Saksofon çalar. Bestekârdır. Mitchum’un plakları da vardır, kendine has tarzıyla, sevdiği parçaları seslendirir.
Mitchum; aklına yatmayan bir iş oldu mu, her ne olursa olsun dur demesini bilir. Bu nedenle hata yaptığı çok olmuştur. Asidir. Ama kararlıdır. Filmografisinde saçma sapan film çoktur, bunu kabul eder. Ama her reddettiği filme karşı bir savunması da vardır, asla pişmanlık duymaz. Reddettiği filmleri duysanız dudaklarınız uçuklar. Birkaç tanesini sayayım. Sam Peckinpah’ın “The Wild Bunch”ındaki (Vahşi Belde, 1969) Pike Bishop rolüne uygun görülen ilk oyuncu odur. Reddeder. “The French Connection”daki (Kanunun Kuvveti, 1971) Popeye rolü için de ilk teklif ona gider. Reddeder. “The Defiant Ones” (Kader Bağlayınca, 1958) rolü de, “Dirty Harry” (Kirli Harry, 1971) rolü de ilk ona teklif edilir. Reddeder. General Patton rolü kendine önerildiğinde, reddeden ve George C. Scott’ı da öneren yine o’dur.
İtiraf ediyorum, ilk başlarda Robert Mitchum’un ne denli iyi bir oyuncu olduğunu anlamamıştım. Hafızam beni yanıltmıyorsa, Robert Mitchum’u ilk kez TRT’de izlediğim, “Brotherhood of the Rose” (Güllerin Kardeşliği, 1989) adlı diziden hatırlıyorum. Sonra hayal meyal bir iki kovboy filmi geçiyor gözlerimin önünden. Yanılıyor da olabilirim. Ama “Midnight Ride”ı (1990) Kanal 6’da izlediğimi ve çok tırstığımı iyi hatırlıyorum. Sonra kara filmleri ve westernleriyle kalbimi çaldı, filmleri güzeldi ama yine de çok iyi bir oyuncu olduğuna ikna olmamıştım. Onu tam anlamıyla keşfettiğimden beri, bazılarını birden fazla olmak üzere en az 50 filmini izledim. Bunların en az bir düzinesi başyapıt seviyesindedir. Ve şimdi anlıyorum, bu başarıda en büyük paylardan biri de onun benzersiz oyun gücüdür.
Mitchum, beraber çalıştığı yönetmenler ve aktörler tarafından o kadar çok övülmüştür ki, zamanla, ilk başlarda kendisinden pek hazzetmeyen sinema yazarları tarafından da kabul görmeye başlamıştır. Evet, Robert Mitchum’un pek seçici olduğunu söyleyemeyiz. Birçok türde, sayısız filmde oynamıştır. Ama onun adeta özdeşleştiği filmler, kara filmlerdir. Peki nedir bu kara filmler? James Naremore’un deyimiyle; “bir kara filmi tanımak, her zaman, kara film terimini tanımlamaktan daha kolay olmuştur”. Silver ve Ward’a göre kara film; “Amerikan tarzı film yapma biçiminin eşsiz örneğidir”. Mitchum ekolünün temsilcilerinden Nick Nolte’ye göre; “kara film, hikayenin üzerine özel biçim koymaktır”. Meyer’e göre ise kara filmler; “Amerikan ruhunun karanlık tarafını temsil etmektedir”. Bu karanlık ruhu en iyi temsil eden aktörlerden biri de hiç kuşkusuz Robert Mitchum’dur. Mithcum’un tüm noir’leri belirli bir kalitenin üzerindedir, ben hemen hemen hepsini çok severim. Ama listeyi kabarık tutmanın bir anlamı yok, işte Mitchum’un oynadığı kara filmlerden en çok beğendiklerim. Araya karanlık bir western, bir iki de neo-noir koydum. O nedenle başlığa kara(nlık) filmler dedim. Filmler güzel. İzleyin, izletin.
[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]
HUAC soruşturmaları yeni yeni başlarını ağrıtıyor. Kadroya dikkat: Yapımcı Adrian Scott (HUAC’ta ifade vermeyi reddediyor), yönetmen koltuğunda Edward Dmytryk (HUAC’ta ifade vermeyi reddediyor). Filmin uyarlama senaryosu John Paxton’dan, uyarlanan roman Richard Brooks’tan. Romandaki konu homofobik bir cinayet. Ama senaryoda konu ırkçı (anti-Semitik) bir cinayete dönüştürülüyor. Oyuncular Robert Young (Finlay), Robert Mitchum (Keeley), Robert Ryan (Montgomery) ve Gloria Grahame (Ginny).
En iyi film, en iyi yönetmen, en iyi yardımcı erkek oyuncu, en iyi yardımcı kadın oyuncu ve en iyi senaryo dallarında tam 5 Oscar adaylığı kapan “Crossfire”da, açıkçası Mitchum biraz silik bir rolde. Ama filmin gerçek yıldızı Robert Ryan muazzam bir portre çiziyor. Gloria Grahame, “kariyerimdeki favori rolüm Ginny’dir” diyor. “Crossfire” (1947), hassas bir konuyu ele alan, heyecan dolu bir film. “Gentleman’s Agreement”ın (1947) bir çeşit noir versiyonu diyebiliriz.
OUT OF THE PAST (MAZİDEN GELEN, 1947)
“Out of the Past” (Maziden Gelen, 1947) kara film (film noir) nedir sorusunun cevabı niteliğinde bir film. Anlatıcı (dış-ses), flashback’ler, kötü adamlar, karanlık suçlar, cinayet, ihanet, mükemmel bir femme fatale ve umutsuz bir final. Türün bütün dinamiklerini bünyesinde toplayan dört dörtlük bir film.
Senaryoyu, kendi romanından uyarlayan Daniel Mainwaring. Senaryoya düzeltme geçen yazar James M. Cain ve yönetmen Jacques Tourneur. Olağanüstü görüntü çalışması Nicholas Musuraca’dan. Mitchum mükemmel, “cool”luğunun doruklarında. Jane Greer ise kariyerinin zirvesinde. Kirk Douglas, Rhonda Fleming yan rollerde. Geçmişinden kaçamayan bir adamın kapana kısılmışlığı ve sinema tarihinin en korkunç femme fatale’lerinden Kathie Moffat. Film, unutulacak gibi değil. Şu kadarını söyleyeyim. “Out of the Past”i ve “Detour”u (1945) peşpeşe izlediğim gün, klasik kara filmler üzerine çalışmaya başladım, bendeki etkisi bu kadar derindir.
Sakın, “Pursued”i (1947) izlemeden “ulan westernden kara film olur mu” demeyin. “Pursued”, yine Mitchum’un oynadığı “Blood on the Moon” (1948) ile beraber en baba kara film-western albinosudur.
“Pursued”te (1947), Nick Nolte’nin demin bahsettiğim kara film tanımının önemini daha iyi kavrıyoruz. Hikaye kara film örgüsündeki tüm detayları içeriyor, sadece hikayesi ile değil, anlatısı, finali, çizdiği karamsar tablo ve olağanüstü görüntü çalışmasıyla da türün genel çerçevesiyle uyum içindedir.
THE RACKET (GECELERİN CEHENNEMİ, 1951)
“The Racket” (Gecelerin Cehennemi, 1951) aslında bir başyapıtın yeniden-çevrimi. 1928 tarihli “The Racket”ın. O nedenle bu versiyonu sevmeyen, silik bulan çoktur. Ben ilk filmi de çok severim ama bu versiyon da görülmesi gereken bir versiyon. Mitchum, Thomas McQuigg rolüne cuk oturmuş ama asıl sürpriz Robert Ryan. Ryan, kusursuz bir Nick Scanlon portresi çiziyor.
Filmin harika bir açılış sahnesi var. Ryan ve Mitchum arasındaki müthiş kimya görülmeye değer. Sadece perdede ilk kez karşılaştıkları sahne bile bir sinemasevere yeter.
ANGEL FACE (MUHTERİS RUHLAR, 1952)
Robert Mitchum’un “Bad Boy Bob” efsanesini büyüten filmlerden biri. Mitchum; Jean Simmons’ı tokatladığı bir sahneyi “olmadı baştan alalım”, “bu da olmadı sil baştan” diye diye defalarca, defalarca tekrarlatan yönetmen Otto Preminger’e döner ve sağlamından bir tokat akşeder. Ve, “böyle bişey mi istiyorsun, bunun gibi mi?” diye sorar. Tüm setin önünde koskoca Preminger’i tokatlamıştır. Preminger seti terk eder ve yapımcı Howard Hawks’tan Mitchum’u kovmasını ister. Hawks reddeder.
“Angel Face” (Muhteris Ruhlar, 1952) tamamlanır ve gelmiş geçmiş en iyi kara filmlerden biri olarak tarihteki yerini alır. Jean Luc Godard’ın en sevdiği Amerikan filmlerinden..
THE NIGHT OF THE HUNTER (CANİLER AVCISI, 1955)
Gelmiş geçmiş en büyük oyunculardan Charles Laughton’ın ilk ve tek yönetmenlik denemesi, dört dörtlük bir kara film şaheseri. “The Night of the Hunter” (Caniler Avcısı, 1955), James Agee’nin müthiş senaryosu, Stanley Cortez’in mükemmel görüntü çalışması ve Mitchum’un eşşiz oyunculuğuyla adeta bir güneş gibi parlıyor. Herkes kariyerinin zirvesinde.
Harry Powell, Mitchum’un en favori rolüymüş. Bir elinin parmakların da LOVE diğerinde HATE yazan, sahte bir din adamı rolünde o denli sert ve acımasız bir portre çiziyor ki, unutulur gibi değil. Çekimler tamamlanmış. Laughton kurguda bir de fark etmiş ki, karşısında bir tür korku filmi var. Varını yoğunu yatırdığı film batacak diye 3 ay boyunca ek sahneler çekip filmi yumuşatmış. Bu da filmi kurtaramamış. “The Night of the Hunter” , Mitchum’un tüyler ürpertici performansı nedeniyle korku filmi kabul edilebilir.
“Cape Fear” (Korkusuzlar, 1962); Mitchum’un ölçüsüz, pervasız, korkutucu bir portre daha çizdiği ‘Max Cady’ performansına çok şey borçlu. Mitchum, “The Night of the Hunter”daki gibi terör estiriyor. Gregory Peck gibi büyük bir oyuncu deyim yerindeyse gölgede kalıyor, film boyunca Mitchum’dan gözlerinizi alamıyorsunuz. Normal hayatta Peck ve Mitchum’un arasının iyi olmaması, filmin lehine çalışır.
Martin Scorsese’nin Robert De Niro’lu “Cape Fear” yeniden çevrimini izlemişsinizdir, sağlam bir filmdir. Orada; De Niro, grafik şiddete yaslanır ve korkutuculuğu büyük ölçüde ani öfke ve şiddet patlamalarından kaynaklanır. Mitchum’un korkutuculuğu ise gücünü sakinliğinden alır. Varlığı bile herkesi alarma geçirmeye yeter. Her sahnesi devasa bir tehdit olasılığını açık eder. Gerçekten görülmesi gereken bir oyunculuk.
THE FRIENDS OF EDDIE COYLE (1973)
İşte benim için çok özel filmlerden biri. 10 yıl önce bu filmi bilen eden yoktu, zamanla keşfedildi, şimdi neredeyse meşhur oldu. Mitchum’un 70’lerdeki en iyi işlerinden. ‘Eddie Coyle’ rolüyle inandırıcı, sahici, hayranlık uyandırıcı, dört dörtlük bir performans çiziyor. Siz de Eddie Coyle’un arkadaşlarından biri olmayı arzu ediyorsunuz. “The Friends of Eddie Coyle” (1973) muazzam bir kaybeden filmi.
Küçük suçlarla ailesini geçindirmeye çalışan Coyle bir hata yapıyor ve kellesine kontrat koyuyorlar. Geri sayım başlıyor. Son 10 dakika yürek burkuyor. Coyle’u bekleyen şeyi biliyorsunuz. Sizi asıl üzen ise tehdidin adım adım geldiği yer oluyor. “The Friends of Eddie Coyle”, minimalist bir başyapıt!
FAREWELL, MY LOVELY (ELVEDA SEVGİLİM, 1975)
Kara film şaheserlerinden “Murder, My Sweet” (1944) o kadar iyi bir Chandler uyarlamasıydı ki uzun yıllar bu işe bir daha cesaret eden olmamıştı, ta ki “Farewell, My Lovely” kuytu bir karanlıktan, bütün ihtişamıyla çıkıp gelene kadar.
Robert Mitchum; “Farewell, My Lovely”de (Elveda Sevgilim, 1975) Raymond Chandler’ın unutulmaz karakteri Phillip Marlowe’a hayat veriyor. Hayat vermek ne kelime, adeta karakterle bütünleşiyor. Aşılması güç bir oyun gücü, kusursuz bir dış ses. O kadar çok beğenildi ki; Chandler’ın “The Big Sleep”ini (1978) de uyarladılar ve Mitchum, Marlowe’yi beyazperdede 2 kez canlandıran tek aktör oldu. Şahsi kanaatimce; “Farewell, My Lovely” Mitchum’un başrolde oynadığı son başyapıttır. [/box]
KAYNAKLAR
NAREMORE, James. 1998; “ MORE THAN NIGHT : FILM NOIR IN ITS CONTEXTS”, Berkeley University of California Press, (USA) [http://ark.cdlib.org/ark:/13030/ft6n39p13p/]
MEYER, David N. 1998; “ A GIRL AND A GUN : The Complete Guide to Film Noir on Video ” Avon Books, New York (ABD)
SILVER, Alain ve URSINI, James. 2001; “ FILM NOIR READER ” , Limelight Edition Altıncı Baskı [birinci basım : 1996], New York (ABD)
SILVER, Alain ve WARD, Elizabeth. 1992 “ FILM NOIR : AN ENCYCLOPEDIC REFERENCE TO THE AMERICAN STYLE ”, The Overlook Press 3. Baskı [ilk basım : 1979], New York (ABD)
http://wellesnet.com/phpbb2/viewtopic.php?f=3&t=1212
Çok teşekkürler Ertan. (1955 doğumlu biri olarak) Robert Mitchum’u severdim zaten ama çok daha iyi tanıdım sayende :)