RoboCop 3 posterSon aylarda Metro Goldwyn Mayer ve Columbia Pictures şubat ayında vizyona girecek olan RoboCop yeniden çevrimi için öyle iddialı bir reklam kampanyasına başladılar ki tüm beklentisizliğime rağmen ben de kendimi heyecanla filmi bekler vaziyette buldum. Bu arada Frank Miller’ın RoboCop çizgiromanı üç kere okundu, Basil Poledouris’in meşhur RoboCop Theme’i defalarca dinlendi, eski çizgifilmin açılışı bile itinayla seyredildi tabii… Sıra geçen sene kendime verdiğim sözü tutmaya ve üçlemenin son halkası 1993 yapımı RoboCop 3’ü incelemeye geldi. Muhteşem serinin destansı düşüşü sayıldığından üçüncü film için bilgisayar başına oturmak ne kadar zor bir başlangıçtı tahmin edebilirsiniz. Ancak daha tahmin edilemez bir şey filmin DVD’si oynamaya başlayınca kendini gösterdi: RoboCop 3 o kadar da kötü bir film değilmiş. Tamam, serinin önceki filmlerinden geride bir yapım ve üzücü bir özensizlik hakim ama bu gözler Batman & Robin de gördü sonuçta. Çok talihsiz bir film olmuş RoboCop 3, projenin arkasındakiler yapmaya çalıştıklarını düzgün kotarsalar film fenomen bir külte dönüşebilirmiş.

Öteki Sinema için yazan: Yigilante Kocagöz

Hikayemiz ikinci filmden kaldığı yerden devam etmekte. Artık polis grevi bitmiştir ancak kötüler kötüsü OCP’nin her filmde asıl derdi olan Delta City’nin inşası devam etmektedir. Detroit’i yeniden yaratmayı kafasına takmış olan OCP kenar mahallelerdeki halkı bazen parayla çoğunlukla da kabakuvvetle evlerinden çıkarmaktadır. Şehri adım adım fetheden OCP’nin önünde ise engel bir mahalle  vardır: Cadillac Heights. Bu küçük mahallenin sakinleri çokuluslu şirkete karşı örgütlenmiş ve bir gerilla timi kurmuştur. Detroit polislerinden istediği desteği alamayan OCP, mahallelilerden kurtulmak için kendi özel güvenlik timi Urban Rehabilitators’u kurar (Rehabs olarak da bilinir). Ne polisleri ne de halkı dinleyen bu paramiliter grup Cadillac Heights başta olmak üzere tüm Detroit’e korku salmaya kararlıdır. Gerillaların üssüne yapılan bir operasyon sırasında RoboCop/Alex Murphy ve partneri Nancy, Rehab ekiplerinin saldırısına uğrarlar. Nancy’nin bu çatışmada hayatını kaybetmesi RoboCop’a konumunu ve uymaya yükümlü olduğu meşhur “dördüncü kuralı” sorgulatır. Artık OCP ve Detroit polis güçleriyle hiçbir bağı olmadığına karar veren çelik şovalye, bu savaşta Cadillac Heights sakinlerinin yanında yer almaya karar verir. RoboCop’un taraf değiştirmesi de doğal olarak OCP’nin hoşuna gitmemektedir. Rehab ekiplerinin yeni görevi artık hem gerillalardan hem de RoboCop’tan tamamen kurtulmaktır. Şehri iç savaşa sürükleyecek bu gerilimin esas sebebi ise OCP’nin batmak üzere olmasıdır. Geçen yıllarda OCP, Japon yatırımcılardan Delta City projesi için astronomik büyüklükte krediler almıştır. Projenin tamamlanmasını isteyen Japon şirketleri ise OCP’nin silahlı güçlerinin RoboCop’a karşı yetersiz kalacağını tahmin etmiş ve çelik şovalyeye karşı kendi özel savaşçılarını Detroit sokaklarına göndermişlerdir bile…

RoboCop 3 b

RoboCop 3’ü daha ilkokul yıllarımda televizyonda seyrettiğimi ve delicesine beğendiğimi hatırlıyorum. Zaman geçip de internet keşfedilince bu filmin nasıl bir nefrete maruz kaldığını keşfetmem beni biraz şaşırtmıştı ama haksız bir nefret de sayılmazdı bu. Filmin R Rating’inden PG-13’e düşünürülmesi zaten büyük bir skandal iken bir de Peter Wellers’ın yerine Robert John Burke ile karşılaşmak, emektar partnerimiz Nancy’nin daha filmin başlarında ölmesi, gerçekten kötü esprilerin senaryoya eklenmesi ve bunların inatla RoboCop’a söyletilmesi (İkinci filmde de denenmişti ve tutmamıştı) ve daha nice eksi filmi gerçekten ilk iki eserin yanında oldukça gölgede bırakıyor. Ancak tüm bunlara rağmen filmi seyrederken neden çocukluk yıllarımda içimin heyecanla dolduğunu çok iyi anladım, hiç de benim minik aklımın yanılsaması değilmiş sebebi. RoboCop 3 aslında çok ama çok iyi bir film olabilirmiş, buna potansiyeli gerçekten varmış ama düzgün kullanılamamış.

Öncelikle senaryomuz Frank Miller’ın ikinci film için yazdığı ancak kullanılmayan Urban Rehabs olayı üzerinden dönüyor ki bu hoş bir seçim olmuş. RoboCop 2 yazımda da belirttiğim gibi OCP ile direkt meydan çatışması konulu bir senaryo ikinci film için dramatik açıdan erken olurdu ama üçüncü film bunun için yerinde bir zamandı. Hikayedeki cephelerin artması (Rehabs, OCP, Japon şirketler, Detroit Polisleri, gerillalar…) filme ve RoboCop evrenine büyük renklilik getiren bir hamle. Belli ki kafalarda bir RoboCopesk Yüzükler Efendisi dönüyormuş ama sonradan yükü kaldıramamışlar. Bunda bütçenin düşüklüğünün (22 milyon dolar) etkisi büyük. Filmin bir diğer bahtsızlığı ise iki sene öncesinde vizyona giren ve tüm bilimkurgu sinemasında devrime kapı açan Terminator 2’yi kısmen de olsa taklide yatmak olmuş. Murphy ile küçük Nikko’nun ilişkisine filmde bu kadar yer vermeye çalışmanın başka bir esprisi yok. Sorun bu ilişkinin varlığından ziyade yeterince düzgün işlenememesi ki filmin esas problemi genel olarak kurguladığı hiçbir karaktere veya ilişkiye gerçekten dramatik bir yapı vermeyi çabalamaması. Bu sebeple Frank Miller’ın RoboCop 3’tten nefret etmesini ve 2005 yılındaki Sin City’e kadar Hollywood’a küsmesini anlayabiliyorum. Sonuçta RoboCop 3’te muhtemelen Miller (pek çok hikayesinde, mesela The Dark Knight Returns’te olduğu gibi) kanunun koruyamadığı masumlar için gerekirse resmi güçlere kafa tutmaya hazır, hafif “badass” bir kahraman yaratmayı istiyordu. Bu filmdeki RoboCop ise bu amacın karikatürü değilse bile çok zayıf bir yansıması olmuş.

RoboCop 3 d

RoboCop 3’ün bazı aksiyon sahnelerini çok sevmekle beraber bazılarını da aşırı yapay buldum. Ciddi bir orantısızlık söz konusu. Bazı patlamalar çok etkileyici olabiliyorken silahlı çatışmalar yoksun olduğu mantıktan ötürü seyirciyi içine alamaz nitelikte. Nancy ve bir grup polisin punk çete tarafından kıstırıldığı yerde bir anda ateşe başlaması, ya da polislerin sondaki sokak çatışmasında bir kilometre ötedeki OCP ordusuna tüm cephaneleri boşaltmaları ciddi gereksizliklerdendi. Bu da “madem R Rating’imiz yok, bari karakterleri hep ateş ederken gösterelim de eski filmlerden farkımız belli olmasın” uyanıklığından başka bir şey değil. Bu açıdan patlama sahneleri filmi kurtaran öğe olmuş. İşin ilginç yanı bu patlamaların iyi kotarılmasının sebebi çekim alanının 1996 Yaz Olimpiyatları için gerçekten yıkılıyor olması. Kentsel dönüşüme direnen gerilla mahallesini konu alan bir filmin olimpiyatlar için muhtemelen aynı OCP’nin yaptığı gibi evlerinden edilen insanların mahallesini ucuz prodüksiyon uğruna kullanması da sinema tarihinin bilinmeyen karanlık ironilerinden biri olarak kayıtlara geçsin lütfen.

Bunun yanında hem bu filmin hem de geçen hafta incelediğim The Punisher filminin Japonları eklemlendirme çabasından da anladığımız üzere 90’ların ilk yarısında aksiyon sinemasında gerçekten bir Uzak Doğu oryantalizmi ve egzotizmi hakimmiş. Sizi bilmem ama ben bu dönemlerin abartılı çabasından pek zevk alıyorum bu sebeple RoboCop 3’te de beğendim ama zevk meselesi.

RoboCop 3 e

RoboCop 3’ün biraz da atmosferinden bahsetmem gerek çünkü filme yönelik okuduğum eleştiriler çoğunlukla PG-13’in filmin serinin yapısını katlettiği yönündeydi. Evet, RoboCop 3 karanlık değil ama Detroit’e ilk iki filmde verilmiş olan çöküşteki endüstriyel distopya şehri imajı layıkıyla korunmuş. Hatta filmdeki pek çok öğe bana fenomen post-apokaliptik bilgisayar oyunu Fallout serisini de hatırlattı. Punk çetelerle geçen sahneler ve gerillaların sığındığı eski fabrikanın tasarımı oyuna aşina herkeste muhakkak aynı hissi yaratacaktır. Filmin ortalarında Japon suikastçinin ziyaret ettiği kafede çalan nostaljik şarkının (adını bilen lütfen söylesin) da varlığı bu durumu destekler nitelikte. Belki de benim paslı ve kirli demir görme aşkım kabarmış, bilemiyorum.

Yazdıkça yazıyorum ama filmi seyredecekleri de hayal kırıklığında bırakmak istemem. RoboCop 3 büyük çoğunluğun beğenmeyeceği bir film. Serinin nostaljik yüzlerine çok az rol verilmesi (mesela Nancy’nin hemen ölmesi), yeni cast’in sönüklüğü, çiğ diyaloglar, yapay aksiyon sahneleri ve senaryodaki tonla mantık hatası filmi sadece iflah olmaz RoboCop severlerin kaldırabileceği bir noktaya getiriyor, ki bu camianın da büyük kısmı yapılan işi (haklı olarak) beğenmeyeceklerdir. Gene de en azından gişe başarısızlığında filmin sönüklüğüne ek olarak dağıtımcı şirket Orion Pictures’ın o dönem mali krizde olmasının ve filmi planlanan zamanlarla vizyona sokamamasının da etkisi olduğunu belirtelim. Ben RoboCop 3’ü nostaljik bir damardan seyrettim ve yapılanlardan çok yapılmaya çalışılanlardan ötürü takdir ettim. Biraz da fikirleri ve atmosferi aldım, kendi kafamda “şu şöyle olsaymış ne güzel olurmuş” diye hayaller kurarak seyrettim ve memnun kaldım. Bana göre RoboCop evreni anlattığı hikayeler ve taşıdığı alegoriler ile o kadar çok şey barındırıyor ki ister istemez kurcalamak isteyen zihin bir şeyler buluyor. Vaktiniz varsa ve ilk iki filmi seyrettiyseniz eksik etmeyin, yoksa yenidençevrime odaklanabilirsiniz.

Kapanış notu: O RoboCop Theme nasıl bir müzikse en sönük sahneyi dahi heyecan dolu bir epikliğe büründürebiliyor.  Basil Poledouris çalarken açık öğretim programları bile tadından yenmez…

blank

Misafir Koltuğu

Öteki Sinema ekibine henüz katılmamış ya da başka sitelerde yazan dostlarımız her fırsatta harika yazılarla sitemize destek veriyor. Size de okuması ve paylaşması kalıyor...

1 Comment Bir yanıt yazın

  1. verhoeven ve ırwın kershner gibi iki baba yönetmenin ardından 80’ler video dönemi popüler iki filmi yönetmiş bir yönetmenin getirilmesi garip bir seçim.gerçi kariyerini bitirmiş bu film galiba çünkü başka filmi yok.nerdeyse bütün film gece geçiyor ama diğer filmlerdeki ciddiyet ve karanlık hava yok.ocp’nin zaten bıkkıntı vermiş varlığı yeni şehir hayalleri bu filmde iyice absürdleşmiş ciddiye alınarak izlenemiyor.yazıdada belirtildiği gibi 80’lerin terminatör’le ikon filmlerinden biri olmasına rağmen terminatör 2’nin gerisinde kalıyor 3. robocop.gerçi terminatör’de james cameron’dan ayrılıp kendi kanatlarıyla uçtuğu 3. filmle ve diğer devam ve remake’ler ile robocop 3’ün gerisine düşüyor.robocop’un uçması,filmin asıl kötü adamı japon yöneticinin hiçbirşey olmamış gibi robocop’ın önünde saygıyla eğilmesi,apartopar final falan yığınla olmamış yan var ama yinede günümüz aksiyonlarından katbekat iyidir.izlenir ama birazdaha özenli hızlıca geçiştirilmemiş bir senaryo ve robocop serisinin ağırlığını kaldıracak bir yönetmenle seriyi bitiren değil devam ettiren bir film olabilirmiş.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Star Wars: The Force Awakens (2015)

George Lucas olmadan yoluna devam eden macera, serinin en güçlü
blank

Seçilmiş Olanın Arkasındaki: The Matrix (1999)

Kültür endüstrisi ürünlerinden olan ve bir kurtarıcının zorunlu olduğunu işleyen