Gong çalar ve 15 raunt sürmüş olan müthiş maç sona erer. Seyirciler coşku içindedir, bu sırada sonuç açıklanır, Apollo Creed 8-7 oy çokluğuyla maçı kazanmıştır. Bu sonuca, bir saat öncesine kadar asla düşünemeyeceği kadar çok sevinir. Maçın asıl kazananı olan Rocky ise çevresini sarıp onu kutlayan, onunla röportaj yapmak isteyen çıldırmış kalabalığın arasından Adrian’a seslenmekte, balona dönmüş gözleriyle onu aramaktadır. Adrian aradan sıyrılıp geldiğinde Rocky, ringe ulaşırken düşürdüğü kırmızı şapkasını göremeyince birden “Şapkan nerde?” diye sorar. Adrian bu iyi yürekli saf adamın o anda ringde yalnızca ikisi için var olduğunu bir kez daha görür. Karşılıklı “Seni seviyorum” diyerek, o sırada dünyada başka hiç kimse yokmuşçasına birbirlerine sarılırlar…
“Rocky” (1976) boks filmi, spor draması veya bu olgular kullanılarak yapılmış bir aşk filmi diye tanımlanır. Aynı zamanda Amerikan Rüyasını görselleştiren en iyi filmlerden biri olduğu da söylenir. Rocky filmde yoktan var olmayı başararak Amerikan Rüyasını gerçek kılmıştır… Ama aşağıda filmi incelerken “Rocky”nin aslında tam tersine, Amerikan Rüyasını kanıtlayan değil onun ipliğini pazara çıkaran bir film olduğunu ve onun yerine kendi rüyasını oluşturduğunu göreceğiz.
Yalnız Serserinin Dramı
“Rocky”, başkarakterini kutsarcasına tüm ekranı kaplayan ve sağdan sola kayarak geçen Rocky yazısıyla başlar. Bu sırada duyulan coşkulu müzik de kutsamayı destekler. (İsmin bu şekilde çıkması yalnızca filmin adının ilginç bir şekilde gösterilmesi değildir çünkü baştaki maçtan sonra Rocky eve dönerken jenerik yazılarının başında filmin ismi bir kez daha görünür.) 25 Kasım 1975 akşamı, eski bir kilisedeki bir boks maçında Rocky Balboa ve Spider Rico dövüşmektedir. Film, Hz. İsa’nın duvardaki, ringe bakan yüzüyle açılır. İki boksör birbirlerine yumruklar sallarken tanrının huzurundaki seyirciler de o yumruklarla coşup arınmaktadırlar.
Maç sırasında köşe yardımcısı, “Bir serseri gibi dövüşüyorsun” der Rocky’e. Rico, Rocky’ye kafa atıp burnunu kırmaya yeltenince maç bir sokak kavgasına döner. Rocky kızgınlıkla Rico’nun üzerine atılıp seri yumruklarla onu yere yıkar ve yerde de onu dövmeye devam eder ve maçı kazanır. Kazanır ama herhalde bahsini onun üzerine oynamamış olan bir kadının “Sen bir serserisin!” sözlerini de duyar. Daha ilk sahneden başlayan bu aşağılamalar film boyunca devam eder. Altı yıldır devam ettiği spor salonundan Mickey’nin “Domatese benziyorsun”, “Maymun gibi dövüşüyorsun” hakaretleriyle kovulur. Spider Rico’yu yenmesi, burnunun şimdiye kadar hiç kırılmamasıyla övünmesine de kimsenin aldırış ettiği yoktur.
Rocky’ye sürekli birilerinin serseri demesi, aşağılaması belli etmese de onun en çok canını sıkan şeydir. Çünkü bu sözün gerçekliğine kendisi de hak verir. Bir sahnede Adrian’ın öyle olmadığını söylemesine rağmen “Serseri değilsem de yarı-serseriyim” der. Rocky bir gece eve dönerken mahallenin çocuklarından Marie’yi görür. Marie 12 yaşında olmasına rağmen arkadaşlarıyla sigara içmektedir. Rocky ona adını, saygınlığını nasıl sağlaması gerektiğiyle ilgili öğütler verir. Ama Marie karşılığında ona el hareketi yapıp küfreder. Rocky ona da hak verir: “Ben kimim ki öğütler veriyorum?”
Rocky, Spider Rico ile yaptığı maçtan galip çıkarak 65 dolar kazanmıştır ama bu paranın yarıya yakını dolap, yardımcı, duş, havlu ve vergi adı altındaki kesintilerle anında uçar gider. Rocky hemen bir daha ne zaman dövüşebileceğini sorar. Kurulu düzen, kazananlara hakkını vermek yerine onları tekrar kazanmaya muhtaç halde bırakarak bağımlı tutmaya devam etmektedir. Kaybedenlerin ise zaten bu düzende yerleri yoktur. Maçtan sonra eve geldiğinde Rocky’nin yaşamını sürdürdüğü bekar odasını görürüz. Derme çatma eşyalarla dolu bu dairede yoksul bir hayat sürmektedir Rocky. Ve de yalnız bir hayat… Eve gelir gelmez su kaplumbağaları Cuff ve Link, süs balığı Moby Dick ile arkadaşlarıymış gibi sohbet eder. Rocky’nin hiç gerçek bir arkadaşı yoktur. En fazla görüştüğü Paulie bile sürekli ondan fayda sağlamaya çalışan biridir. Rocky aynadaki çocukluk fotoğrafına baktığında, o zamanlar kurduğu hayallerle şimdi aynada gördüğü insan arasındaki farkı tekrar görerek hayıflanır.
Rocky ve Adrian
Rocky’nin yalnızlığına şifa bulmayı umduğu ilacı ise Adrian’dır. Rocky ve Adrian’ın ilişkisi dünyanın en sıradan yaşanan aşklarından biridir ama film buna rağmen en güzel aşk filmlerinden biri olarak tanımlanır.
İlişkilerinde hiç başka aşk öykülerinde olduğu gibi büyük yükseliş veya düşüşler, kendini feda etmeler, aşkı için yanıp tutuşmalar yoktur. Her şey son derece basit ve sıradan gelişir ama bu doğallık içindeki ayrıntıların gücü öyle etkileyicidir ki, finalde Rocky’nin “Adrian! Adrian!” diye haykırışları damardan bir aşk filmi izlemişiz gibi gözümüzden yaşlar getirmeyi başarır.
Evcil hayvan dükkanında çalışan Adrian, başta sorunlu derecede utangaç biri olarak görülür. Rocky her gün yaptığı gibi yine dükkana gelip onunla konuşur, onu esprileriyle güldürmeye, etkilemeye çalışır. Adrian aslında bu şakalara güler ama yine de bunu büyük bir başarıyla belli etmemeye çalışır. Bir sahnede dükkanın sahibi Gloria, Adrian’ı o sırada aşağıdaki kafesleri temizlemeye gönderince bir ara birbirlerine bakarlar. İkisinin de belirgin şekilde yüzleri asılır. Çünkü belli ki ikisi de her sabah yaşanan bu rutini sevmektedirler. Rocky’nin espriler üreterek o gün Adrian’ı etkileyebileceği umuduyla heyecanla dükkana gelmesi, Adrian’ın da Rocky’nin bu çabasını sevse bile belli etmemesi ikisi arasında sessiz bir anlaşmanın uygulanması gibidir. Bu yüzden ikisinin de iple çekip bekledikleri zaman diliminde Adrian’ın erken ayrılmak zorunda kalması morallerini bozuverir. Rocky canı sıkkın şekilde, aldığı kaplumbağa yeminin parasını bile ödemeden dükkândan çıkar gider.
Rocky ve Adrian ilk çıktıkları akşam buz pistine giderler. Rocky’nin, Şükran Günü nedeniyle kapalı olan tesisteki görevliye 10 dolar bahşiş vererek 10 dakikalığına kiraladığı bomboş buz pistinde beceriksizce kaydıkları bu müthiş sahnede iki âşık bir yandan birbirlerini daha iyi tanırken aslında buz formundaki bulutlar üzerinde düşe kalka gezinmektedirler. Rocky 10 dakika içinde nerdeyse bütün hayatını özetler Adrian’a. Adrian’ın da aslında hiç de söylendiği ve gözüktüğü gibi alık biri olmayıp, sessiz dünyası içinde sağlam fikirlere sahip olduğu görülür. Onları ifade ederken hiç de utangaç değil kendinden son derece emindir. Rocky ise zaten utangaçlık maskesi altındakini çoktan görmüştür. Gecenin sonunda onu güç bela evine gelmeye ikna edebildiğinde gözlük ve şapkasını çıkardıktan sonra “Güzel olduğunu hep biliyordum” der.
Rocky’nin Adrian’ı sonunda elde etmiş olması yeterli değildir. Onu gerçekten kazanmak ister, bunun yolu da serseri olmadığını yalnızca kendine değil ona da kanıtlamaktan geçmektedir.
İtilip Kakılan Asi Kahraman
Yaşadığımız dünyada işsiz birinin hayatta kalması ya aile parasına, yardımlara, mirasa ya da yasadışı işlere bağlıdır. Rocky düzenli bir işte çalışmaz, kimsesi de yoktur. Herhangi bir iş yapmak yerine tefeci Gazzo’nun zorla para toplayan adamı olmuştur. Ama bu işi de yapabildiği söylenemez, zaten severek de yapmaz. Paulie sürekli, Gazzo’ya kendisinden bahsetmesini ister ama Rocky “Gazzo’yu unut, pis bir iş bu” der. Kendisi de bir tefeciye çalışmaktan memnun değildir. Bir tersane işçisinden borç ödemesini almaya gittiğinde adam onu görünce kaçmaya çalışır. Rocky onu yakalayıp parayı ister. Adam elinde ne varsa verir ama yine de 70 dolar eksik vardır. Ceketini çıkararak “Bunu al, 50-60 dolar eder” der. Ama Rocky bu işi yapanlarda uygunsuz duran merhametiyle adamın ceketini almaz, Gazzo’nun ona söylediği gibi parmaklarını da kırmaz. Ama Gazzo bunu yapmadığı için onu azarlar. Yine de Rocky’i sevmektedir ve bu işi doğru dürüst yapamamasına rağmen onu kollar. Çünkü Rocky’nin kim olduğu bellidir. O yalnızca bir boksördür. Başka bir iş yapamaz; dansçılık, şarkıcılık ve bokstan başka bir iş yapmayı istemez. Daha sonraki bir sahnede Adrian’a dediği gibi “boksördür çünkü dans edip şarkı söyleyemez.”
Bir sahnede bardaki televizyonda Apollo Creed’i görürüz. Bar sahibi Andy, Apollo Creed’i kötüler. Rocky ise Apollo’ya büyük saygı duymaktadır, “Adam dünya şampiyonu, senin ne başarın var?” deyince Andy “Benim iyi kazandığım devam eden bir işim var” der. Rocky içmekte olduğu biranın parasını çıkarıp tezgaha koyarak küçümser bir sesle “Sen işine devam et” diyerek bardan çıkar gider. Bu sözler ve tavrıyla açıkça, devam eden (yerinde sayan) ve kazandıran (yalnızca maddi odaklı) bir işi hiç önemsemediğini göstermiş olur. Rocky için bu işler bağımlılıktır. Başarı ise özgür olmaktır.
Rocky özgürlüğü ister ama bunu tam olarak elde etmek cesaretini göstermez. Ne düzene dahil olup sıradanlaşabilir ne de ideali için savaşıp özgürleşebilir. Ama yine de bu atıllık içinde asiliğini korur. Şükran Günü Adrian’la çıktıklarında, “Canım hindi yemek istemiyor” der. Adrian ise “Ama bugün Şükran Günü” deyince Rocky, “Senin için öyle, bana göre sadece Perşembe” diye cevaplar. “Rocky”nin devam filmlerinde de irdelendiği gibi uygarlık bu dövüşçüyü yumuşatmaya, kendi kurallarına uydurmaya, dişlileri arasında öğütmeye çalışır. Rocky buna karşı çıkar. Yaşadığı sefil ve kıt kanaat geçindiği yaşam koşullarına rağmen yarı-özgürlüğünden, dövüşçülüğünden taviz vermeyen bir duruşu korur. “Rocky 2”de çeşitli işlere girip çıkmak zorunda kalan Rocky hiçbirinde tutunamaz, Apollo’yla rövanşa çıkmaya Adrian’ın da desteğini aldıktan sonra karar verdiğinde tekrar kendini bulur. “Rocky Balboa”da lokantacılık yapan Rocky geçkin yaşına rağmen kendisine yapılan maç teklifini geri çeviremez ve eski günlerini tekrar yaşarcasına maça hazırlanır, aynı tutku ve azimle dövüşür ringde, eski dayanıklılığıyla tekrar yücelir. Hemen her filmde, bokstan uzaklaştıkça bir bunalım yaşar, onu hayata bağlayan bu tutkusuna fırsat çıktığı anda tekrar bağlanır.
Rocky, sistemin ürettiği yasadışı bir işte çalışarak dışlanmayı, sistemin içinde öğütülmeye tercih etmiştir. Çünkü sistem özgür olmaya çalışanı dışlar. Rocky’e başka destek olan da yoktur başta. Mickey de dahil olmak üzere herkesçe itilip kakılır yalnızca. Cebine harçlığını koyan, Rocky Adrian’la çıkacağı zaman düşünceli davranıp ekstra para çıkarıp veren, maça hazırlık masraflarını karşılayan Gazzo’dur. Ona destek olan Amerika işte bu Amerika’dır.
Amerikan Rüyası: Fırsatlar Ülkesinin Fırsatçılığı
Rocky filmin başında, altı yıldır çalıştığı spor salonuna gittiğinde Mickey’in onun dolabını başkasına vermiş olduğunu görür. Mickey onun yürekli olduğunu ama yerinde sayıp durduğunu, bir domatesten farkı olmadığını, yeteneğine rağmen bir maymun gibi dövüştüğünü söyleyerek aşağılar. En sonda emekli olması gerektiğini söyleyerek bitirir konuşmasını. Ama Rocky bu sahnede “o zaman altı yıldır niye doğru dövüşmeyi öğretmedin?” diyemez. Bunları söylemesi için birkaç sahne daha beklemesi, kaderin o sırada onun için ördüğü ağları görmesi gerekecektir.
Apollo Creed’in dövüşmesi gereken rakibi sakatlanınca ve pek çok reklam antlaşması yapılmış olan maç tarihine başka bir rakip bulunamayınca Apollo, isimsiz bir boksöre Dünya Ağır Sıklet Boks Şampiyonu unvanını kazanma şansı vermeye karar verir. Yeni reklam kampanyasıyla “Amerika’nın fırsatlar ülkesi olması” öne çıkartılacak ve maça ilgi daha da artmış olacaktır. Bu sahne Amerikan Rüyasını özetleyiverir. İsimsiz boksöre bir fırsat veriliyormuş gibi yapılır ama isimsiz boksörün bu fırsatı söylendiği gibi değerlendiremeyeceği, maçı kazanamayacağı baştan bellidir.
Amerikan Rüyası maçı kazanmayı değil, yalnızca o fırsatın verilmesini ve belki sınırlı faydalarından -tanınır olmak ve bundan bir gelir elde edebilmek- yararlanmayı kapsar. Amerikan Rüyası, Rocky’nin ringe çıkarken giydiği bornozun arkasındaki Shamrock Et Şirketi reklamıdır. Buna karşın, onun üzerinden rüyayı tasarlayanların kazançları ise ölçüsüzdür. Rocky iyi bir boksör olduğu için değil, lakabı için seçilir. “Apollo Creed İtalyan Aygırı’na Karşı… Bir canavar filmi adı gibi.” Amerikan Rüyası içindekiyle değil ambalajla ilgilenir.
Rocky’ye şampiyonluk maçı teklifi yapıldığında kısa bir an düşünüp “hayır” diye cevaplar. Belki soruyu bile doğru dürüst algılayamamış, düşüncesi bile inanılmaz gelmiştir. Zavallı Rocky “Ben iyi bir boksör değilim, kulüplerde dövüşürüm. Ama yine de teşekkür ederim” der. Amerikan kapitalizmi, Amerikan Rüyasının kurnazlığı karşısında safça doğruları söyler. Ama Amerika fırsatlar ülkesidir, burada saflar değil gözü açıklar kazanır. Organizatör Jergens de ona bunu söyler: “Rocky, bu hayatının fırsatı, kaçırmaya gelmez.”
Mickey salonundan kovduğu adamın ayağına gidip Rocky’nin ona “altı yıldır nerdeydin” diye kızmasını göze alarak menajeri olmak istediğini söylediği sahnede, “Dışarıda bir sürü boksör var, çok iyiler, iyi bir geçmişleri ve sicilleri var. Daha iyi olmak için canlarını dişlerine takıyorlar. Ama unvan fırsatını sen yakaladın.” der. Oysa Mickey’nin çoktan öğrenmiş olması gereken şudur: İyi olmak, iyi olmak için çalışmak yeterli değildir. Rocky yalnızca lakabı için seçilmiştir. Vahşi kapitalizm için en iyi olan değil, en çok para kazandıracak olan değerlidir.
Rocky böylece asla kazanamayacağı belli olan bir maç için sabahın dördünde kalkıp, beş yumurta içip, tüm şehri koşarak aştığı, et deposunda derisi yüzülmüş sığırları yumrukladığı antrenmanlara başlar. Bir ay boyunca cinsel ilişki dahil başka bir şey düşünmez olur. Çünkü Mickey’nin dediğine göre “Kadınlar bacakları güçsüzleştirir.” Birkaç çekim ve Bill Conti’nin muhteşem müziğiyle epik bir sekans haline gelmiş olan maça hazırlık kurgusunda Rocky, ilk seferinde dalağı şişmiş halde nefes nefese kalarak çıktığı Sanat Müzesi merdivenlerini bu kez üçer beşer atlayarak çıkar. Sevinçle müze önünde hoplayıp zıplar. O sırada sanki maçı kazanmış ve mutlulukla kutlamaktadır bunu. Ama gerçekler maçtan önceki gece bir anda yüzüne tokat gibi çarpar. Ertesi gün maça çıkacağı salona gider. Boş salonda ringe çıkıp asılmış olan Apollo ve kendi posterlerine bakar. O sırada sanki her şey açıkça görünür olur. Rocky bir ay boyunca yalnızca güzel bir rüya görmüştür. Ama şimdi maçı kazanmasının imkansız olduğunu tekrar kavrayıverir ve rüyadan uyanır. Geriye yapabileceği tek bir şey kalır. Belki ringde dayak yiyecek, Apollo’nun, Amerikan Rüyasının, Fırsatlar Ülkesinin oyuncağı olacaktır ama bunu yaparken kanının son damlasına kadar dayanmalıdır. Tek yumrukta düşmeyecek, savaşmadan yıkılmayacaktır.
Salonda Jergens’e “Posterde şort rengim yanlış olmuş” derken Jergens bunu hiç önemsemez, “Çok da önemli değil, değil mi? Bu gece bize büyük bir gösteri yapacağından eminim” der. Rocky çok para getirecek olan bir gösterinin etkisiz elemanıdır.
Eve döndüğünde Adrian’a içini döker: “Onu yenemem, kimi kandırıyorum. Adamın sıkletinde bile değilim. Ben bir hiçim, fark etmez eskiden de bir hiçtim. Suratımı patlatsın ama yine de sonuna kadar dayanmak ve sıradan bir serseri olmadığımı kanıtlamak istiyorum.”
Rocky’nin Zaferi
Maç gecesi Adrian maçı izlemek yerine soyunma odasında bekler, Rocky’nin dayak yemesini, acı çekişini, yenilgisini görmeye dayanamayacaktır. Rocky’nin başarması gereken işte budur: Adrian’ı soyunma odasından çıkarabilmek. “Kazanabileceğine” gerçekten inandırabilmek…
Böylece “Şovalyeye karşı Mağara Adamının”, Amerikan Rüyasına karşı Rocky’nin maçı başlar. Apollo Creed’in Amerikan Rüyasının temsili olması, George Washington kılığında ringe gelirken kalabalığa bozuk para dağıtması ve ringde “Sam Amca” kılığına bürünmesiyle iyice açığa çıkar. Rocky’nin dediği gibi büyük bir Amerikan bayrağına benzer. Amerikan Rüyası burada tek kişiliktir. Yalnızca Apollo Creed’in gösterisidir bu. Bu gösteri için Sam Amca sokakta bulduğu fiyakalı lakaplı bir vatandaşını kullanır sadece. Ama Rocky bu gösteriyi başka bir yöne çekmek üzerdir. 3 raunt bile dayanamayacağını söyleyen bahisleri çöpe attırıp büyük Amerikan Rüyasına, Amerikan acımasız kapitalizmine karşı dövüşecektir. Planlı programlı bir gösteriyi (Etkili giriş – Halkın coşması – 3 raunt sürecek maç – Nakavt – Kapanış) baltalayacak ve gösteri öyle değil böyle yapılır diyecektir. Rocky ilk rauntta, ilk attığı yumrukla Apollo’yu yere serince “canavar filminin” gidişatı değişir. Rocky sıradan bir serseri olmadığını kendine kanıtlamaya çıktığı Apollo’nun gösterisini, kendi gösterisine çevirir. Apollo’nun çalıştırıcısı Duke, “Bunun bir şov olduğunu bilmiyor, gerçek bir maç sanıyor. Onunla oynamayı bırak, bir an önce bitir ve eve gidelim” der. Rocky Amerikan Rüyasına böylece ilk darbesini vurmuş olur. Ve Rocky dayanır. Maç boyunca dünyanın bütün yumruklarını yese de yıkılmaz. Kafası balona dönse de maçı bırakmaz ve hedeflediği gibi maçı bitirmeyi başarır. Onu kullanıp bir kenara atmalarına izin vermemiştir.
Maçın tasarlanmış bir düzmeceden gerçekleşen bir rüyaya dönmüş olması, Apollo 8-7 kazansa ve unvanını korusa bile herkesin düşündüğü üzere bunun Rocky’nin zaferi olması; filmin seyircisine de çaba, azim ve özverinin karşılığını bulacağını gösteren başka bir rüya/umut vermiş olur. Bu rüya, sistemin insanlara hayaller kurdurup onları kullanarak güçlüleri daha güçlü, zenginleri daha zengin etme düzenine çomak sokabilme umudunu içerir. Sistem çok güçlüdür, bütün köşeleri tutmuş durumdadır. Bu da aklı başında insanları umutsuzluğa, kabullenmeye, boyun eğmeye yöneltir. Ama Rocky özelinde umut korunur.
“Rocky” de bir rüyadır, ama Rocky nasıl ona sunulan sahte rüyayı gerçeğe çevirdiyse, filmi izleyenler için de bu karakter, rüyayı gerçeğe taşımak için umuda, isteğe ve “maçı” tamamlayıncaya kadar dayanmaya ilham olur. “Rocky”nin muhteşemliği, Amerikan Rüyası gibi sahte umutlar sunmasında değil, bize bu sahteliği aşabilmek için savaşma azmi verebilmesindedir.
Öteki Sinema için yazan: Murat Kirisci
Yazı için teşekkürler. Rocky Stallone ikonunu dahi aşabilmiş bir karakter bana göre. Evet evet Stalllone’den bile üstte.