Bundan sadece birkaç ay önce 85 yaşındaki Francis Ford Coppola, kişisel servetinden 120 milyon dolar harcayıp 30 yıllık bir hayalini gerçekleştirdiği son filmi Megalopolis için özel bir gösterim yaptı. Bu gösterime ünlü yapımcıların ve dağıtımcıların yanı sıra yakın dostlarını ve çevresini davet etti. Bu davetlilerin arasında çok ilginç bir isim vardı. Francis Ford Coppola’nın ustam ve dostum dediği 98 yaşındaki Roger Corman.

Roger Corman, Coppola başta olmak üzere, Jonathan Demme, Ron Howard, James Cameron, Joe Dante, Martin Scorsese, Peter Bogdanovich, Robert Towne ve John Sayles gibi birbirinden ünlü yönetmen ve senaristlerin, Jack Nicholson, Robert De Niro, Charles Bronson, Sylvester Stallone, Talia Shire, Diane Ladd, William Shatner ve Sandra Bullock gibi dünyaca ünlü oyuncuların kariyerinin önünü açan, elliyi aşkın film yönetmiş, 400’ü aşkın filmin yapımcılığını yapmış çok önemli ve etkili bir sinemacıdır. Mayıs ayında kaybettiğimiz Roger Corman’ın sinemaya en büyük katkılarından biri, birçok gencin kariyerine verdiği olağanüstü destek olmuştur, bildiğim kadarıyla 1950 sonrasında bu kadar çok sektör emekçisinin önünü açan dünyada başka bir yapımcı, yönetmen yok. Onlarca star onun tedrisatından geçti ve ölene dek ona vefalı davrandı.

blank

Yazıya Roger Corman hakkında sıkça yapılan yanlış bir değerlendirmeyi yerle bir ederek başlamak istiyorum. Neden bilmiyorum, birçok yazar Roger Corman’ı Ed Wood Jr. ile karşılaştırıp benzetmek gafletinde bulunuyor. Bu iki yönetmenin zerre kadar alakası yok, ne kişiliklerinin ne kariyerlerinin ne kullandığı tekniklerin ne de yönettikleri filmlerin… Bu iki ismi aynı potada eritmeye çalışmak büyük bir muhakeme hatası, korkunç bir haksızlık.

Roger Corman dediğiniz adam sinemayı herkesten iyi bilir. Sadece tecimsel amacı sanatsal amacın önüne koymuştur, hepsi o. Bu kadar. Ona rağmen bugün hâlâ saygıyla anılan dünya çapında filmler çekmiştir. Roger Corman sıradan bir adam değil, vasat biri hiç değil. Roger Corman iyi bir mühendisin oğludur, meşhur Beverly Hills Lisesi’nden mezun olmuştur ve hemen ardından dünyanın en iyi üniversitelerinden biri kabul edilen Stanford Üniversitesi’nden endüstri mühendisi diplomasıyla mezun olmuştur. Stanford’dan sonra İngiltere’ye gidip Oxford Üniversitesi’nde edebiyat yüksek lisansına başlamış birinden bahsediyoruz. Corman inanılmaz zeki biridir, onu Ed Wood Jr.’a benzetmek neyin nesidir, anlamak mümkün değil. Yapımcılığını yaptığı bazı filmlerin Ed Wood Jr. filmlerine benzediğini söyleyebiliriz, kabul ediyorum ama bu iki yönetmenin birbirine benzetilmesi olacak iş değil. Roger Corman düşük bütçeli filmler yönetmeyi tercih etmiş kaliteli bir sinemacıdır.

Roger Corman Sineması

Martin Scorsese bir seferinde Roger Corman hakkında şöyle demişti: “Bir kez bile onun setinde çalışmış biri mutlaka bir işi yapmanın pratik yolunu öğrenmiştir”; Coppola onun için “Dünyada sete girme öncesi ön hazırlığı en iyi yapan kişidir” der. Roger Corman’ın kendine has, taklit edilemez bir tarzı vardı. Corman filmi mümkün olduğunca az günde çekmek için senaryoyu kompakt hâle getirip daha sonra storyboard’larını çiziyordu ama bu storyboard’ların sinema tarihindeki tüm storyboard’lardan bir farkı vardı, Corman resimli sahne planlamasını kuş bakışı çizmeyi yeğliyordu. Bu yöntem iki önemli problemi atlatmasını kolaylaştırıyordu. Seti önceden üç boyutlu düşündüğü/tasarladığı için ışığın ve kameraların yerini netleştiriyor ve -bence çok daha önemli olan- bir şey yapıyordu. Sahnenin (planın) kompozisyonundaki hareketliliği oklar vasıtasıyla belirliyor, usta olarak gördüğü John Ford’un hemen her filminde kafadan yaptığı bir şeyi belirli bir çizim modeline oturtmuş oluyordu. Roger Corman’ın birçok filminde iyi hesaplanmış bir alan derinliği vardır.

Roger Corman teknik ekibini iyi anlaştığı, mesleğinde usta kişilerden kuruyor, yanlarına genç ve tecrübesiz yardımcılar monte ediyordu. Ama çıktığı yolda ona eşlik eden bir isme özel yer ayırmak istiyorum: Görüntü yönetmeni Floyd Crosby. Tabu (Tabu: A Story of the South Seas, 1931) filminde gelmiş geçmiş en büyük yönetmenlerden biri olan F.W. Murnau ile çalışan Floyd Crosby bu filmdeki çalışmasıyla En İyi Görüntü Yönetimi dalında Oscar ödülüne uzanmış bir isimdi. Fred Zinnemann’ın yönettiği Gary Cooper’lı western klasiği Kahraman Şerif’in (High Noon, 1952) de görüntü yönetmeni Floyd Crosby’ydi ve bu filmle bir Altın Küre kazanmıştı.

blank

Corman birkaç gün içinde çekilip paketlenecek düşük bütçeli filmler için leb demeden leblebiyi anlayan çok tecrübeli bir isimle yola çıkmıştı. Birlikte, aralarında Machine-Gun Kelly (1958), I Mobster (1959), Korkunç Ev (The Fall of the House of Usher, 1960), Dehşet Saati (Pit and the Pendulum, 1961), Tales of Terror (1962), Ölmeden Gömülenler (The Premature Burial, 1962), The Raven (1963), Perili Köşk (The Haunted Palace, 1963) gibi sağlam filmlerin olduğu yirmiyi aşkın film çektiler.

Corman’ın yanında çoğu zaman Daniel Haller gibi sağlam bir sanat yönetmeni vardır, birlikte onlarca filmin prodüksiyonunu tasarladılar. Haller de Corman gibi pratik çözümler bulan bir sanatçıydı. Büyük bir yerde yangın mı çıktı, öğrenir öğrenmez Corman’a haber verir, gidip yıkıntıları çekerlerdi. Bir yerde büyük bir yapı mı yıkılacak, yıkımı kayda alırlardı. Bilhassa Poe uyarlamalarında Haller’in katkısı olağanüstüdür.

Roger Corman kendisi de iyi bir kameraman olmasına rağmen genelde yetenekli bir görüntü yönetmeniyle çalışıyordu. Archie R. Dalzell (Tower of London, The Little Shop of Horrors) ve Nicolas Roeg (The Masque of the Red Death) gibi isimlerle iş birlikleri fevkalade parlak sonuçlar vermiştir. Corman vizyon sahibi bir sinemacıydı, pratik düşünür, sahneden ne beklediğini ve ne alacağını iyi bilirdi; The Intruder (1962), The Tomb of Ligeia (1964), The Wild Angels (1966), The St. Valentine’s Day Massacre (1967), Bloody Mama (1970) örneklerinde olduğu gibi farklı görüntü yönetmenleri (hatta teknik ekiplerle) çalışsa dahi, kendine has bir Corman sinemasından bahsedebilirsiniz. Mesela The Masque of the Red Death’in İngiltere’deki çekimlerinde çoğunu hayatında ilk kez gördüğü İngilizlerden oluşan bir set ekibiyle çalışmak durumunda kalmış olmasına rağmen ortaya çıkan eser yüzde yüz bir Corman filmidir ve ustanın diğer Poe uyarlamalarından ayırt etmek kolay değildir.

blank

Roger Corman’a herhangi bir filmindeki spesifik bir sahneyi ona sorduklarında, sanki filmi daha dün çekmiş gibi, niyetini/amacını anlatır. Ben onlarca röportajını izlemişimdir, hepsinde sinema bilgisinin hangi seviyede olduğunu o veya bu şekilde kanıtlamıştır. Corman meydan okuma (challenge) sever. İki günde uzun metraj çekebilmiş birinden bahsediyoruz (The Little Shop of Horrors, 1960). İki çekim gününde!

Roger Corman ilklerin adamıdır. İlk uydu savaşları filmi (War of the Satellites), ilk motosiklet çetesi Hell’s Angels filmi (The Wild Angels), belki de ilk “asit trip” filmi (X)… Corman’ın kariyeri ilklerle doludur. Birçok yönetmen adayı, oyuncu adayı onun filmleriyle sinemaya başlamıştır.

Roger Corman fırsatçı biridir. Oxford’daki eğitimini İsviçre’den sınır dışına kamera kaçakçılığı yapmak için yarıda bırakmıştır. Filmleri bedava seyredebilmek için film eleştirmenliğine başlamış, daha sonra sıfırdan girdiği (getir-götürcü) sinemacılıkta en kısa sürede kendi yapım şirketini kurmuş, hep kâr üzerinden pay talep ettiği (yüzde aldığı) anlaşmalar yapmış, birkaç yıl içinde zengin olmuştur. Mesela Roger Corman 1970’lerde yaygın hâle gelen arabalı açık hava film salonlarının (drive-in) önemini ilk kavrayan yapımcılardandır. Dağıtımcı ortak vasfıyla birbirinden ünlü yönetmenlerin filmlerini Amerikan seyircisiyle buluşturmuştur. Koskoca Ingmar Bergman’ın Cries and Whispers gibi ağır bir filmini açık hava sinemaları anlaşmalarıyla bağlayacak kadar kurnaz bir dağıtımcıdır. Derler ki, sırf bu nedenle, yani yaygın dağıtıma girebildiği için ses getirmiş, çok konuşulmuş ve tartışılmış ve tam 5 dalda Oscar adayı olabilmiştir (En İyi Görüntü Yönetimi dalındaki heykelciği eve götürdü). Bergman daha sonra Roger Corman’a filmlerinin geniş kitlelerce izlenmesini arzu eden bir yönetmen olarak onları ABD’nin dört bir tarafındaki açık hava sinemalarında göstermesinden dolayı çok memnun olduğunu söylemiş, başka filmlerinin (Güz Sonatı vb.) dağıtım hakkını da Corman’a vermiştir. Roger Corman’ın bu şekilde dağıtımcı-yapımcı anlaşması imzaladığı filmlerden bazılarını ismen sayarsam etki gücü ve vizyonu hakkında az çok fikir sahibi olursunuz: Amarcord (1973), Adele H.’nin Öyküsü (L’histoire d’Adele H., 1975), Teneke Trampet (Die Blechtrommel, 1979), The Brood (1979), Amerikalı Amcam (Mon oncle d’Amerique, 1980), Shogun Assassin (1980), Fitzcarraldo (1982)…

blank

Corman için aslolan bağımsız kalabilmekti, büyük stüdyolar için filmler yaptı mı, evet, yaptı ama Richard D. Zanuck gibi (Twentieth Century Fox) yapılan işe karışılması bakımından fevkalade kötü şöhretli yapımcılarla birlikte çalıştığında bile (The St. Valentine’s Day Massacre) büyük ölçüde bağımsızlığını korumayı başarmıştır.

Roger Corman’ın kariyerini birkaç ayrı bölümde değerlendirmek daha doğru olacaktır. İlk ayrım, yapımcı ve dağıtımcı Roger Corman – yönetmen Roger Corman ayrımı olabilir. Yapımcı ve dağıtımcı olan Roger Corman daha gözü pektir. Doğru düzgün çekilmesi imkânsız olan projelere bile evet der, yeter ki ufukta maliyetini kurtarma olasılığı bulunsun. Filmin kalitesine bakmaz, onu zamanla ucuz filmlerin imparatoru yapacak olan budur. Bunlara B-tipi filmler demek doğru mu, emin değilim çünkü B-filmler, bir A-film ile çifte bilet (double bill) amacıyla üretilen inanılmaz düşük maliyetli, zaaflarla dolu filmlerdir ve belirli bir döneme aittirler. Corman sahneye çıktığında çifte bilet geleneği yok olmuştu. Ama demin kısaca andığım açık hava sinemaları vardı. Bu fırsatı görüp, buralar için hızlı bir kurguya sahip, temel duygulara hitap eden eğlenceli seyirlikler üretti. Ve bunu olabildiğince bağımsız kalarak yaptı.

Öte yandan Roger Corman kendi yönettiği filmlerde belirli bir kaliteyi tutturmak kaydıyla çalışır. Uzun ve detaylı bir planlama sürecinin ardından çok hızlı bir şekilde çekimleri tamamlar. Daha sonra adını American-International Pictures (AIP) olarak değiştirecek olan efsanevi yapımevi American Releasing Corp. (ARC) ile yaptığı iş birliği sonucunda filmler yönetmeye başlayan Roger Corman’ın yönetmenlik dönemini kendi içinde Korkunç Ev (The Fall of the House of Usher, 1960) öncesi ve sonrası şeklinde ikiye ayırmak mümkün. Corman’ın sekiz filmden oluşan Edgar Allen Poe uyarlamalarının ilk durağı olan Korkunç Ev’den itibaren Corman sinemasında bütçe ve çekim gün sayıları artmış, kalite belirgin bir yükseliş göstermiştir. Corman’ın küçükken okuduğu ilk Poe kitabı The Fall of the House of Usher’dır ve o tarihten itibaren tüm Poe eserlerine âdeta saldırır. Ben Corman’ın yönettiği tüm Poe uyarlamalarını kalburüstü buluyorum. Bilhassa renk paleti, gotik atmosferi ve müzikleriyle kendine has bir seri oluşturuyorlar.

blankRoger Corman’ın ikinci dönemindeki bir kırılma anından bahsetmeden geçemeyiz. Corman 1962 yılında bugün bir politik sinema şaheseri kabul edilen The Intruder adında bir film çeker. Başrolünde William Shatner’ın oynadığı film, Corman’ın “Asi” (Rebel) kimliğini güçlendiren gerilla tarzında çekilmiş siyasi bir filmdir. Corman bu filmi çekebilmek için evini ipotek ettirmiştir. Film, Venedik Film Festivali’nin açılış filmi olur, yurt içi ve yurt dışında eleştirmenler tarafından göklere çıkarılır ama gişede batar. Corman az kalsın evini kaybediyordur. Çok sayıda film yönetmiş, bir o kadar da filmin yapımcılığını yapmış olan Roger Corman’ın bunun niye böyle olduğuna dair yaptığı analiz, hayatını değiştirecektir. Bu fiyaskoyu enine boyuna düşünen Corman, bir daha seyirciye belirli bir politik görüşü dayatmaya çalışan film çekmeme kararı alır. Bundan sonra çekeceği filmlere ticari açıdan yaklaşacak, seyirciye bir şey empoze etme fikrinden ısrarla kaçınacaktır (bence ’68 hareketini/kuşağını ıskalamasına bu karar yol açacaktır).

Roger Corman 1970 yılında Gaz (Gas! -Or- It Became Necessary to Destroy the World in Order to Save It) filmini doğradıkları gerekçesiyle AIP’den ayrılıp New World Pictures’ı kurdu. Çizgiyi nerede çizmesi gerektiğini bilen biriydi, bağımsız olmaya önem veren biriydi. New World Pictures ile John Sayles, Martin Scorsese, Joe Dante, Jonathan Demme ve James Cameron gibi gençlerin filmlerinin yapımcılığını ve/veya dağıtımcılığını üstlenerek önlerini açtı. Roger Corman’ın hataları, eksikleri oldu mu, elbette oldu. Paul Schrader, Corman’ın ölümünün ardından biraz sert beyanlarda bulundu. Yetiştirdiği hiç kimse onun şirketinde kalmadı, yok bencildir, yok sadece kendini düşünür diye. Ama bence Schrader haksızlık ediyor. Ben Corman’ın yetiştirdiği sinemacıları uçmayı öğrenen yavru kuşlara benzetiyorum, uçmayı öğrendikleri an, Corman aşılması gereken bir engele dönüşüyordu çünkü Corman belirli bir film yapma biçimine sadıktı, bu bakımdan yetiştirdiği yönetmenler kadar vizyoner değildir, bunu kabul ediyorum. Ama her zaman gençlere omuz vermeyi sürdürdü, sinemadan kazandığını yine sinemaya yatırdı. Joe Dante onu Çığlık (The Howling, 1981) filminde, Coppola Baba 2’de (The Godfather Part II, 1974), Jonathan Demme Kuzuların Sessizliği (The Silence of the Lambs, 1991) ile Philadelphia’da (1993), Ron Howard da Apollo 13’te (1995) oynattı. Bu artık büyük filmlerin büyük yönetmenleri olarak anılan yönetmenlerin, ustalarına bir saygı duruşuydu. Jack Nicholson bir röportajda Roger Corman için “Hiç kimse yanımızda yokken o vardı” der. Corman işte öyle bir devdi.

Popüler filmlerin kralı Roger Corman daha 1971 yılında How I Made a Hundred Movies in Hollywood and Never Lost a Dime adlı önemli bir kitap yazdı ve birikimini insanlarla paylaştı. 2009 yılında Sahne Sanatları ve Bilimleri Akademisi tarafından Yaşam Boyu Başarı Oscarı’yla ödüllendirilen Corman, yönettiği elliyi aşkın ve yapımcılığını yaptığı dört yüzü aşkın filmi geride bırakarak 9 Mayıs 2024’te hayata veda etti.

Şimdi size Roger Corman’ın yönettiği birkaç film tavsiye edeceğim. Hepsi şahsen izleyip beğendiğim filmler olacak. Onun yönettiği Edgar Allen Poe uyarlamalarının hepsini seviyorum ama sayıca çok oldukları için sadece dört tanesini listeme aldım. İyi seyirler…

Machine-Gun Kelly (1958)

American-International Pictures yıllarca düşük bütçeli bilim kurgular ürettikten sonra bir de gangster filmi çekmek istiyor, Corman da 1933’te FBI’ın En Çok Arananlar listesinde bir numaraya yükselen Makineli Tüfek Kelly’nin (Machine-Gun Kelly) hikâyesini anlatıyor. Charles Bronson’un başrolünde oynadığı sürükleyici bir gangster filmi.

A Bucket of Blood (1959)

Roger Corman’ın fetiş oyuncusu Dick Miller’ın başrolde oynadığı bir Corman filmi seçmeden bu listeyi tamamlamış sayılmazdım. Miller nadiren başrol oynar, bu da onlardan biri. Korkudan ziyade bir kara komedi hatta bir taşlama ama yine de birçok kaynakta ilk slasher’lardan biri kabul edildiğini görürseniz şaşırmayın.

The Fall of the House of Usher (Korkunç Ev, 1960)

The Fall of the House of Usher, Roger Corman’ın okuduğu ilk Edgar Allen Poe’ymuş. Bu film, Corman’ın sekiz Poe uyarlamasının ilki. Hem çok iyi bir uyarlama hem de Corman ve Vincent Price’ın kariyerini bambaşka bir noktaya taşıyan bir film.

The Little Shop of Horrors (1960)

Kült filmler tarihinin en nadide örneklerinden biri. Sayısız çekim hikâyesiyle kendi efsanesini yaratmış bir kara komedi klasiği. Jack Nicholson The Little Shop of Horrors için “İlk defa olumlu bir tepki aldığım filmdir” der.

Pit and the Pendulum (Dehşet Saati, 1961)

Bu kadar basit ve kısa bir hikâyeden böylesine renkli ve heyecan verici film yaratmak zordur. Corman’ın bütün Poe uyarlamalarında bu yaratıcılığa şahit oluruz. Bana diri diri gömülme korkusunu aşılayan The Premature Burial’ı (Ölmeden Gömülenler, 1962) mı seçkiye alayım, bunu mu, karar vermekte zorlandım. Pit and the Pendulum’ı sinematografik açıdan çok daha etkileyici olduğu için seçtim.

The Intruder (1962)

Gerilla tarzı sinemacılıkta bir zirve. Otoriterlerden izin almadan yapılan kaçak çekimlerle meydana getirilmiş sıkı bir politik sinema örneği. Uzay Yolu’ndan tanıdığımız aktör William Shatner’ın kariyerinin ilk büyük rolü. Eleştirmenler ve festivaller tarafından çok beğenilen film gişede fiyaskoyla sonuçlandığı için Corman bir daha sosyal meselelere doğrudan değinen politik film çekmedi.

X (The Man with the X-Ray Eyes, 1963)

Küçükken izlediğimden midir nedir, acayip sevdiğim bir Corman filmi. Corman bu sefer yanına Oscar’lı görüntü yönetmeni Floyd Crosby’yi alıyor. Ray Milland, Dr. James Xavier rolünde döktürüyor, komedyen Don “The Master of Insult” Rickles da filmin güzel sürprizlerinden.

The Masque of the Red Death (1964)

Roger Corman’ın başyapıtı. Hakkında ayrıca bir inceleme kaleme alacağım için burada uzun uzadıya anlatmak istemiyorum ama yapımından yönetimine, oyunculuklarından senaryosuna kadar tepeden tırnağa kült bir şaheser. Corman, Edgar Allen Poe’nun Kızıl Ölümün Maskesi (The Masque of the Red Death) adlı birkaç sayfalık öyküsünü alıp çok yaratıcılıkta bir sinema deneyimine dönüştürüyor. Roger Corman’ın Prens Prospero’yu “Satanist” yapma fikri şeytanın bile aklına gelmeyecek olağanüstü bir hamle. Ki bu hamle filmi gelmiş geçmiş en iyi uyarlamalardan birine dönüştürüyor. Poe izlese ayakta alkışlardı.

The Tomb of Ligeia (1964)

Roger Corman’ın harikalar yarattığı bir başka Poe uyarlaması, üstelik en yüksek bütçeli ve en detaylı çalışılmış olanı. Senaryo Robert Towne ve Paul Mayersberg’den. Vincent Price her zamanki gibi müthiş. Corman’ın dış çekimlere ağırlık verdiği bir Poe uyarlaması, bu sefer görüntü yönetmeni Arthur Grant.

The St. Valentine’s Day Massacre (Sevgililer Günü Katliamı, 1967)

Yıllar önce Chicago’ya gittiğimde bir “mafya gezisi”ne katılmıştım, bu otobüs turunda Chicago’nun kanlı tarihini yazan ünlü mafya babalarının zamanında paravan olarak kullandığı mekânlar, öldürüldükleri yerler falan gezdiriliyordu. Çoğu The St. Valentine’s Day Massacre’da (1967) anlatılan kişilerdi. Ben bu filmi çok severim, burada adı geçen gangsterleri de oldum olası merak etmişimdir. Sevgililer Günü Katliamı’nın kadrosu bir acayip: Jason Robards, Ralph Meeker, Frank Silvera, George Segal, Jack Nicholson, Bruce Dern…

Kaynaklar

  • Aleksandrowicz, Pawel. THE CINEMATOGRAPHY OF ROGER CORMAN: EXPLOITATION FILMMAKER OR AUTEUR?, 2016, Cambridge Scholars Publishing, İngiltere.
  • Morris, Gary. ROGER CORMAN, 1985, Twayne Publishers, ABD.
  • Nasr, Constantine (editör). ROGER CORMAN INTERVIEWS, 2011, University Press of Mississippi, ABD.
  • imdb.com/name/nm0000339
blank

Ertan Tunc

Sevdiği filmleri defalarca izlemekten, sinemayla ilgili bir şeyler okumaktan asla bıkmaz. Sürekli film izler, sürekli sinema kitabı okur. Ve sinema hakkında sürekli yazar. En sevdiği yönetmen Sergio Leone’dir. En sevdiği oyuncular ise Kemal Sunal ve Şener Şen.

“Türk Sinemasının Ekonomik Yapısı 1896-2005” adlı ilk kitabı; 2012 yılında Doruk Yayımcılık tarafından yayınlanmıştır. Kara filmler, gangster filmleri, İtalyan usulü westernler, giallolar ile suç sineması konularında kitap çalışmaları yürütmektedir. İletişim: ertantunc@gmail.com

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Tim Burton

Eğilip bükülen kapılar, mezarlıklar, ölüler ve farklılıklarından dolayı yalnız kalan
blank

Şener Şen’i Neden Çok Seviyoruz?

Şener Şen ismi hiç de öyle sıradan bir isim değil.