En sevdiği filmlerden biri The Shining (1980) olan biri olarak, ilk defa bu Room 237 belgeselini duyduğumda oldukça heycanlanmıştım. Ya !f’te ya IKSV’de oynayan belgeselin posterine de bayılmıştım. Kesin görmeliyim diyordum ama fırsat olmadı.
Öteki Sinema için yazan: Can Evrenol
O zamandan beri birkaç kişiden Room 237’yi duydum. Yorumlar genelde filmin olayı çok abarttığını ama Kubrick’in The Shining’e türlü gizli altmetinler yerleştirdiğini anlatıyordu. Hatta yorumlar içinde en garibi Kubrick’in The Shining ile aslında insanın Ay’a ayak basmadığını ispatladığını anlatmasıydı. Herhalde deli saçması bir belgesel diye küçümsedim geçtim.
Neyse, geçenlerde torrentten indirdiğim Room 237’e sonunda sıra geldi de bir şans vermeye karar verdim. Filmi 2. dakikasında kapatıp anında bilgisayarımdan silmeyi düşündüm. Shining’in posterinde ”Amerika’dan Gelen Dehşet” ibaresinin aslında Kızılderililerle alakalı olduğu gibi saçma sapan bir iddia ile başlamıştı belgesel. Hemen ardından Jack Torrence’in yazdığı Alman daktilosu ve çocuğun tshirt’ündeki 42 sayısını 1942’deki Yahudi soykırımına bağladılar.
South Park’a konu olacak bu saçmalıktan iyice nefret edip filmi kapatmak üzereydim ki, bir anda filmin gerçek esprisini anladım. Bana bu filmden bahseden arkadaşlarım filmin esprisini kesinlikle anlamamışlardı. Hatta bu yazıyı yazarak onlara ‘mal’ damgası vuruyor olmaktan dolayı biraz çekingenim. Bu film baştan sona bir komplo teorisi değil, baştan sona bir espri.
Olay şu ki; Room 237, aslında The Shining‘in popüler kültürde nasıl bir fenomene dönüştüğünü anlatan ve bazı insanların nasıl saplantı derecesinde filme hayran olduğunu göz önüne seren, baştan sona satirize bir film. Yani film, çeşitli obsesif manyakların, Kubrick’in aşırı detaycı çalışmasının içindeki detaylarda kaybolup, kendi kendilerine peygamberliklerini ilan edermişçesine en uçuk komplo teorilerini açıkladıkları koca bir hicivden ibaret. Bunu farkedince filmi sevdim.
(Ya da ben de mi bu komplo teorisyenlerinden birine dönüşüyordum?!?)
Ama dürüst olmak gerekirse tekrar tekrar aynı (farklı olsa da aynı) saçmalıkları dinlemek için 1 saat 40 dakika gibi bir süre bana fazla geldi. Atladım biraz sonlarına baktım hala benzer şeyler anlatıyorlar. Belgeselin öykü anlatımında en ufak bir değişiklik yok. Ben de bu ufak tecrübemi siz sevgili Öteki Sinema okurlarıyla paylaşmaya karar verdim.
Haftaya daha vaktinizi harcamaya değer bir filmin eleştirisinde görüşmek üzere herkese iyi akşamlar…