Nusret Öztunalı: ‘Gerçek hikayelerimiz filmlerimizden korkunç!’

20 Temmuz 2009

Nusret Öztunalı 75 yaşında bir ihtiyar delikanlı ve korku sinemasını çok seviyor. Onunla tanıştıktan sonra, önemsediğim, yıllardır araştırdığım korku sineması üzerine bir kez daha düşünme ihtiyacı hissettim. Zaman içinde elime geçen DVD’leri ona yollamaya başladım ve filmler üzerine konuştuk, tartıştık. Ben zaten çok sevdiğim bu türe, onunla tanıştıktan sonra daha çok bağlandığımı hissettim. Öteki Sinema’ya yeni bir yazı düşünürken, aklıma onunla röportaj yapma fikri geldi.

photo2

Nusret Amca biraz zor bir soruyla başlayalım, ilk izlediğin filmleri hatırlıyor musun?

İlk filmleri ilkokul çağlarında izledim. O zaman sinema sabah başlar gece geç saatlere kadar devam ederdi.  Biz de sabah girer gece çıkardık. Kurt Adam filmleri, Frankeştaynlar hep o yıllarda izlendi. Uzun süre filmleri sadece sinemalarda izledik. Sonra televizyon dönemi başladı. Televizyon çıktıktan sonra ikinci senesinde ben de satın aldım, tabii sonra küçük ekranda filmler izlemeye başladık.

Korku filmlerine olan özel ilgin ne zaman başladı?

Başlangıcı sinema çağına dayanır. Sonra video kaset zamanı epey gelişti.  Korku sinemasında en çok vampir filmlerini severdim; bu arada daha hafif gerilim filmleri de hoşuma giderdi. Kızımın evinin altında video dükkanı vardı, torunu yollardım korku filmi alsın diye. Eşim düşkün değildi, tek başıma izlerdim.

Suna Teyze ne derdi evdeki video kasetleri görünce?

Hiç tiksinmiyor musun bunlardan, derdi… Şiddet yanlısı mısın, derdi. Ben verdiği heyecan ve serüven duygusunu severdim. Dikkatli bir şekilde izlemeyi, nefessiz kalmayı severim. Hatta eşim derdi; gerilim filmleri izleye izleye şiddet düşkünü biri olacaksın sonunda! Endişelenip uyarıyorlar tabii.

Sert korku filmlerini sevenler; kanlı, şiddet içeren filmlerden keyif alanlar daima eleştiriliyor…

Abartıyorlar, bu bir zevk meselesi.  Sonuçta hayatta böyle şeyler var. Biz de film olduğunu bilerek izliyoruz.

Nusret Amca eskisi kadar sinemaya gitmediğini biliyorum. Son zamanlarda filmleri daha çok DVD’den izliyorsun. Sinema mı? Ev keyfi mi?

Tabii ki geniş ekran daha zevklidir. Şimdiki sinema sistemleri de ayrıca nefis! Ev iyidir, rahattır ama sinema başkadır!

Korku sineması değişti. Klasik sinemanın hikaye tutkusu, yerini daha çok atmosfer arayışına bıraktı. photoÖzellikle popüler sinema görsel efektler ve şiddete ağırlık veriyor. Son yıllarda izleyip unutamadığın bir film var mı?

Son yılları düşününce, Ringu (Halka) filmini zevkle izledim diyebilirim. Onun gibisi de çıkmadı daha sonra karşıma. Ben bu filmde aradığımı fazlasıyla buldum diyebilirim.

Peki Türkler bu işi beceriyor mu? Bir dönem epey korku ve korku-komedi çekildi…

Aslında düne göre ilerleme var. Musallat’ı kısmen beğendim. Yerel bir konuya sahip; gerçekçi buldum. Dabbe mesela efekt oyunlarına dayanıyor, onu başarılı bulmadım.

Çağan Irmak’ın çektiği korku-gerilim dizisini de izledin. Onu nasıl buldun?

Kabuslar Evi’nin izlediğim bölümlerini ben sevdim. Gerçekçi, dramatik yanı öne çıkan hikayeler.

Senin yazacağın veya çekeceğin bir korku filmi nasıl olurdu? Klasik korku sinemasının hangi kahramanlarına yer vermek isterdin?

Yok yok daha gerçekçi olurdu. Arka sokaklar hikayesi daha çekici olur. Bizim gerçek hikayelerimiz filmlerden daha korkunç. Benim senaryom herhalde gerçekçi olurdu; hayallerden uzak olurdu. Çok uçmayan, mantığı zorlamayan bir hikaye olurdu.

Oyuncular kim olurdu?

Yeşilçam’ın sevdiğim yıldızları, kaybettiğimiz Hüseyin Baradan ve Aliye Rona çok yakışırdı. İkisi de çok güçlü oyunculardı, allah rahmet eylesin.

Kadıköy’deki arkadaş grubundan bahsedelim biraz. Senin zevkini paylaşanlar var mı?

Ben yaşlarda arkadaşlardan hoşlananlar var hatta eşleri pek sevmiyor, onu konuşmuştuk. Ama pahalı olduğu için sinemaya gidemeyen çok, herkes televizyonda izliyor. Televizyonda denk geldiğimiz bir filmi konuşuruz.

Korku filmleri hiç uykunu kaçırır mı?

Testere serisi kaçırmıştı, niye yalan söyleyeyim.

Testere serisi izleyiciyi ikiye böldü. Korku sinemasını sevenlerden bile tepki aldı. Sen nasıl buluyorsun?

Ben seriyi takip etmeye çalışıyorum. Çok aşırı kanlı sahnelerden keyif almıyorum  ama sonuçta serinin özelliği bu. Hoşlanmasam da seriyi takip ettiğim için izliyorum. Bazı bölümleri fazlasıyla istismar içeriyor tabii.

En son Kıymık’ı izledin? Nasıl? Filmdeki canavar tasarımını sevenler var.

Canavar ilginç ama film bana genel olarak biraz sıradan geldi.

Nusret Amca senin rüyaların ve öykülerin ünlü. Bize başından geçen bir korku hikayesi anlatsana, noktayı senin hikayenle koyalım…

Biraz uzun olabilir ama bir tanesini anlatayım… Sanat enstitüsü yıllarında Erzincan köylerinde yaşayan bir okul arkadaşım vardı. Köyünde kıyıda kalmış zor çıkılan bir bağ evi vardı. Bir hafta sonu beni davet etti, kalktık gittik. Yemek yendi sohbet edildi. Sonra bana misafir odası yaptılar. Güzel ağırladılar yani.
Gece yarısı pencereden üzerime bir ağırlık düştü. Elimi attım tüylü yumuşak bir şey, aynen dışarı attım. Garip ama kedi yavrusuymuş.
Sonra uyumaya çalıştım ama odada nal sesleri, at sesleri, bitmeyen bir  koşturmaca peşimi bırakmadı. Sesin kaynağını bulamadım, korkudan yorganı çektim ve sabahı zor ettim.
Sabah arkadaşa sordum, bana açıkladı: “Burası eskiden, biz sana söylemedik,  kilise ve mezarlıkmış. Burada bu seslere biz alıştık, özellikle at sesleri eksik olmaz. Annem dut ağacına ibrik ve havlu asar, sabah ibrik boş olur havlu da olmaz.”
Ben bunu duyunca ertesi gün köy otobüsüne zor indim. Sabah erken kalktık, epey ürktüm karanlıkta yürürken. Hiç unutamam.

photo4

Nusret Amcanın korku sineması düşkünlüğünü eşi Suna Teyzeye sorduk…

Şimdi alıştım tabii ama başlarda çok iyi karşılamadım bu merakını. Bir kere ciddi şekilde gerilim hissediyor, geriliyor. İyice şiddet düşkünü olur ve değişir diye korkuyordum eskiden. Şimdi bazen geceleri kâbuslar görüyor, o kadar.

Röportaj: Serdar Kökçeoğlu
Fotoğraf: Ayça Yürük

blank

Serdar Kökçeoğlu

1975 yılında Malatya’da doğdu. Hayatının ilk 7 yılı Almanya’da geçti. Babasına verilen lojman odasında halıya kurularak televizyonda izlediği bilim kurgu filmlerini ve açık hava sinemasında izlediği tuhaf komedi filmlerini de, Almanya’nın karlı havası gibi hiç unutmadı. 2002 sonundan beri çeşitli yayın ve platformlarda sinemayla bağlantılı işlerde görev aldı. Sinemayla ilgili işler dışında, müzikle bağlantılı projelerde yer almaktadır.

4 Comments Leave a Reply

  1. bu mekan ve kosusturma bollugunda:”herkes onune,saga,sola bakarken,biri de goge bakmali;kuslari bulutlari gormeli,bol cizgili yuzlerdeki sevincleri paylasmali…

    tesekkurler! sevgili Serdar

  2. Çok eğlenceli bir röportaj olmuş. Nusret Bey’i tanımam ama düşüncelerini kendime çok yakın hissettim. Özellikle korku filmi izleyenlere bakış konusu ciddi anlamda var olan bir şey. İzlediğinizin bir film olduğunu bazen insanların anlamaması izleyene katil gibi bakılması yoruyor insanı. Ayrıca anlattığı hikayeyi şahsen yaşamış olsam bir daha korku filmi izleme ihtiyacı duymam heralde…

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Serdar Yılmaz Ser: ‘Filmlerimi çalıştığım objelerle sergilemeyi seviyorum‘

Birçok uzun metraj filmde sanat yönetmeni olarak imzası hatta bu
blank

Burak Türten: ‘İçerisinde sorun barındıran toplumsal konuların peşindeyiz’

Gümüşhane Film Atölyesi'nin kurucusu Burak Türten ile kendi filmlerini ve