RULE #1: THERE ARE NO GHOSTS
2008 yılı mahsulü Rule Number One, Kelvin Tong tarafından yönetilmiş olan Singapur / Hong Kong ortak yapımı bir film.
Hızlı bir ‘flash forward’ ile açılan Rule Number One, bana mı öyle geldi bilinmez ama daha ilk sahnelerden farklı bir iş olduğunu hissettiriyor. Hemen akabinde tam da bu duyguyu eleştiren cümleler ile devam ediyor: “Herhangi bir olaya tanık olduğunuzda, asla ilk gördüğünüze inanmayın. Gerçek tamamen farklı bir şekilde zuhur ediyor olabilir.”
Genç polis memuru Lee Kwok-keung (son zamanlarda çok sık karşıma çıkmaya başlayan aktör Shawn Yue) rutin bir gece devriyesi esnasında kapalı bir otopark içinde gereğinden hızlı bir şekilde kendisine doğru ilerleyen aracı durdurur. Lee, hızı ve bağlı olmayan kemeri konusunda şoförü uyarırken, sorduğu genel sorulara telaşlı ve şüpheli cevaplar alması üzerine şoförün ehliyetini görmek ister ve kemeri bağlı olmadığı için ceza keser. Araç yoluna devam edecekken bu sefer aracın arka stoplarının yanmadığını fark eden Lee, aracı bir kez daha durdurur. Yola bu şekilde devam edemeyeceğini söyleyerek bir tornavidası varsa kontrol edebileceğini söyler. O sırada bagaj kapağından süzülmekte olan kanı fark eder. Bagaj kapağını açar. İçeride genç bir kızın cesedi vardır. Bagaj kapağını kapatması ile vurulması bir olur. İlk kurşun göğsüne isabet eder. Şüpheli şoförümüz Lee’yi öldürmek yerine, çarmıha gerilmiş İsa ayarı vererek kollarından ve bacaklarından birer kez olmak üzere dört kere daha vurur. Bu sırada bagaj kapağı açılır, içindeki ceset doğrulur ve bagajın içinde oturur vaziyette şaşkın ikilimize (ve tabii ki şaşkın seyirciye) bakar. Bu andan faydalanan Lee, kafaya tek bir kurşun sıkarak rakibini öldürür. Öldürdüğü kişi polisin uzun süredir peşinde olduğu bir seri katildir.
Lee raporuna hayalet hikâyesini de yazmakta ısrar ettiği için şefi tarafından başka bir bölüme atanır: Miscellaneous Affairs Department (MAD). X-Files tadındaki bu bölümde sadece iki kişi çalışmaktadır. Telefonlara bakan jenga delisi bir memur ile olayları araştıran melankolik dedektif Wong (Ekin Cheng). Polise gelen şikâyet ve ihbar telefonlarından doğaüstü olanlarla bu bölüm ilgilenmektedir. Dedektif Wong’un Lee’ye ilk tavsiyesi aynı zamanda filmin tanıtım cümlesi (‘tagline’) olma onuruna erişir: “Rule number one, there is no such thing called ghost!” (Bir numaralı kural, hayalet diye bir şey yoktur!)
Lee, Wong ile beraber beklenen garip (“MAD”) ikiliyi oluşturur ve doğaüstü davalar art arda gelmeye başlar. Bu davalar aslında kahramanlarımızı kendi gerçekleri ile yüzleştireceği final sahnesine doğru taşımakta olan birer basamaktan ibarettir.
Genelde Hong Kong yapımlarında sıkça karşılaşılan türler arası dalgalanmalar burada da görülüyor. Polisiye, korku, gerilim ana türleri arasında diğer örneklere nazaran daha ustaca dans eden Rule Number One, yer yer kara filme (‘film noir’) göz kırpmayı da ihmal etmiyor. Özellikle Bande à part‘a (Band of Outsiders, 1964, Jean-Luc Godard) bariz bir gönderme olan dans sahnesi, bence en az Simple Men‘deki (1992, Hal Hartley) gönderme kadar başarılı. Film boyunca karşılaştığımız benzer göndermelere birkaç örnek daha vermek gerekirse; Jisatsu saakuru’ya (Suicide Club, 2002, Sion Sono) el ele tutuşmuş liseli kızların intihar sahnesiyle, Butch Cassidy and the Sundance Kid‘e (1969, George Roy Hill) ise MAD binası önündeki bisikletli sahne ile selam çakılmış. Bisikletli sahnede kulaklarım inatla Raindrops Keep Fallin’ On My Head isimli şarkıyı duymayı bekledi nafile.
Rule Number One, hızlı ve gergin başlayan giriş sahnesinin ardından, ilk yarım saat boyunca daha çok Amerikan bağımsız sinemasının izlediği yol olan kara film öykünmesi sahnelerle bezeli (ve açıkçası oldukça zevkli) bir izlence sunuyor. Bu süreç içinde ana konuya çok da fazla girmeden sadece sahneler üzerinde odaklanan yönetmen, seyirciyi ana öyküye hazırlıyor. Bu geçiş süreci ‘hardcore’ korku filmi hayranlarını sıkıntıya garkedebilir ama bir sinema aşığını asla. Sonrasında belli bir tempo kazanıyor ve polisiye korku olarak adlandırabileceğimiz Hong Kong’a özgü melez türün gereklerini yerine getirerek final sahnesine kadar hız kesmiyor. Hatta finaldeki sürprizin çok önceden tahmin edilebilir olması bile lezzetinden bir şey kaybettirmiyor.
Öteki Sinema düşkünlerini memnun edecek pek çok öğeye sahip bu filmi mutlaka arşivinize katın.
Öteki Sinema için yazan Murat Kızılca
Ben açıkçası hiç beğenmedim. hikayede bir sürü boşluk ve tutarsızlık var. üzerinde çalışılmamış hiss uyandırıyor. izlediğim filmin beni balık hafızalı bir salak yerine koymamasını tercih ederim.