Yolculuğuna 59. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Film Ödülü’nü kazanarak başlayan ve sonrasında pek çok festivalde dikkatleri üzerine çeken Karanlık Gece artık Netflix’te.
Özcan Alper’in filmi ilk yayınlandığı dönemde her şeyden çok Emin Alper imzalı Kurak Günler’le karşılaştırılmıştı. Fakat daha sonra bu tartışmalar azalmış, Karanlık Gece otoritelerce hak ettiği takdiri toplamıştı. Çünkü Özcan Alper’in bu filmle üzerine gittiği dertleri çok fazlaydı. Bunlardan birisi de Sabahattin Ali’nin trajik hikâyesi.
Linç kültürü, adaletsizlik, homofobi, kentli-taşralı çatışması, kapana kısılmışlık ve fazlası… Özcan Alper, Karanlık Gece’de Türkiye’nin karanlık gerçeklerinin bir portresini çizerken bir yandan da filmin Sabahattin Ali’nin kaderine ve eserlerine olan benzerlikleriyle dikkat çekiyor. Hikâyesinin merkezine İshak karakterini (Berkay Ateş) koyuyor. Ölmek üzere olan annesinin yanına köye dönen gezgin müzisyen İshak, yedi sene önce karıştığı bir linç olayının suçluluk duygusunu daha fazla bastıramaz ve geçmişiyle yüzleşmek ister. Film, bir yandan İshak’ın yolculuğa çıkışını, diğer yandan flashback’ler ile Ali’nin (Cem Yiğit Üzümoğlu) köye gelişini ve yerleşmesini ve insanlarla kurduğu ya da kuramadığı ilişkilerini gösterir.
Özgür ve doğayı seven Ali’nin muhafazakâr ve eğitimsiz köy halkıyla sürtüşme yaşaması fazla sürmez. Ali, İshak’ın eski sevgilisi Sultan’a (Pınar Deniz) ders vermeye başlar, daha sonraki bir sahnedeyse ona okuması için Sabahattin Ali’nin bir kapana kısılmışlık hikâyesini anlattığı İçimizdeki Şeytan romanını verdiği görülür. Sürtüştüğü köylü tarafından evinin camı taşlandığındaysa bir dağ kulübesine yerleşmek için amirinden izin ister, “Sen bakma benim İstanbullu olduğuma,” der. Aslında şehir insanı olmayan, yalnız başına doğada olmayı daha çok seven birisidir o. Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna’sındaki Raif Efendi gibidir biraz: “En büyük zevkim evin bahçesinde veya derenin kenarında yalnız başıma oturup hülyalara dalmaktı(r).”
Köyde camları taşlanan Ali’nin dağ kulübesine yerleşmesinin ardındaki düşünceye de yine İçimizdeki Şeytan’da rastlamak mümkün: “Etrafımız o kadar çirkefle dolu ki, temiz kalmak için bir tek çare kendi dünyamıza çekilmek ve muhitle, hiç olmazsa manen, alâkamızı kesmektir.” Fakat Ali alâkasını kesemez. Daha doğrusu köy Ali’yle alâkasını kesmez. Ali’nin İshak’la olan yakınlığı homofobik söylentilere neden olurken, Sultan’la yaşadıkları ise köyün erkeklerini namus bekçiliğine soyundurur. Ali, farklı düşündüğü, farklı inandığı ve farklı yaşadığı için sopalarla dövülerek öldürülür, tıpkı Sabahattin gibi… Ve tıpkı onun gibi cesedi kaybedilir, bir mezarı dahi olmaz.
Yaşadığı travmayla başa çıkmaya çalışan İshak, cinayetten yedi yıl sonra suç ortaklarını karşısına alarak köyün yakınındaki obruklardan birisine atılan eski dostunun kemiklerini aramaya koyulur. Uzun bir arayıştan sonra ona gerekli ipucunu Sultan verir: Kemikler, “Kuyucaklı” obruğundadır. Kuyucaklı Yusuf romanında Sabahattin Ali cinsiyet rolleri, erkeklik ve namus gibi kavramlara eleştirel yaklaşır. Karanlık Gece’deyse Ali’yi öldüren kitleyi harekete geçiren katalizatör namus bekçiliği ve homofobi, yani Öteki’ne duyulan kin, nefret ve tahammülsüzlüktür. Aynı tahammülsüzlük Sabahattin Ali’yi öldürdüğü gibi filmin Ali’sinin de ölüm nedeni olur. Bu açıdan bakıldığında Ali’nin adı da bir rastlantıdan fazlası gibi görünür.
Özcan Alper, Antalya’daki ödül konuşmasında festivaldeki filmlerde gördüğü ve kürsüdeki konuşmalarda duyduğu “büyük adalet arayışına” dikkat çekmiş fakat kendisinden önce konuşma yapan sanatçılardan biraz farklı yaklaşmıştı meseleye: “Suçu hep başkalarına atıyoruz yine ya da son on yıla atıyoruz, biliyorum. Ama şunu söyleyeyim: Bu mesele sadece son on yılın sorunu değil. Bazı şeyler hep yanlış yapıldı (…) Sanırım biraz kendimizin de suçlu olduğunu düşünmemiz gerekiyor.”
Bu noktada Alper’e katılmamak elde değil. Belki de başkalarını suçlamak yerine önce dönüp kendimize ve ön yargılarımıza bakmalıyız. Tıpkı İshak’ın yaptığı gibi. Tıpkı Özcan Alper’in yaptığı gibi. Sonbahar, Gelecek Uzun Sürer ve Rüzgârın Hatıraları’ndan sonra Karanlık Gece’yle Alper o “hep yanlış yapılan” bazı şeyleri anlatmaya, bu ülkenin bir sinemacısı olarak bu ülkenin karanlık geçmişiyle yüzleşmeye ve izleyicisini yüzleştirmeye devam ediyor. Sinemasının gücünü ve dilinin evrenselliğini de herkese kanıtlıyor.
Öteki Sinema için yazan: Mayls Majurani