Genç Pietro umutsuz aşkının peşinden Sicilya’dan Roma’ya taşınmış ve cinselliğini henüz keşfetmekte olan utangaç biridir. En yakın dostu ve kuzeni (aslında anneleri kuzen) olan Lea ile kiralık bir yer bakınırken unutulmuş bir ev bulur ve oraya taşınır. O bir pastanede kruvasan ustasıdır ancak kurduğu hayal bambaşkadır. Amatör bir oyuncu olarak çok yetenekli olduğu söylenemez ama bu hayalini mutlaka gerçekleştirmek istemektedir. Evin ise kiralayan kadının asla bahsetmediği bir sırrı vardır. Burası hayaletlerle dolu bir evdir ancak bu hayaletlerin derdi Pietro’yu korkutmak değil… Onlar gerçek dünyadan daha çok korkmaktalar.
Şahane Misafir (Magnifica Presenza) yukarıda yazdığım özetinden rahatça anlayacağınız üzere naif bir duygusallığa sahip alacakaranlık hikayelerinden biri… Aslına bakarsanız fena bir film sayılmaz. Davetine kolayca kapılıyorsunuz ama ortalarına gelince anlıyorsunuz ki, 100 dakikaya yetecek kadar derin bir hikayesi yok. Yine de filmin asıl kusuru bu değil…
Alarm zilini çalalım! Ferzan Özpetek İtalyan sinemasının önemli isimlerinden biri ama Şahane Misafir’i izledikten sonra kanaat getirdim ki bu kolaylıkla değişebilir. Neden? Şöyle ki, Özpetek’in bir piyanosu var ve hangi tuşa basarsa tepki alacağını çoktan hesaplamış gibi görünüyor. Bu anlayış “yönetmen sineması”ndan çok garantili şekilde formülize edilmiş popüler film yapma yöntemine yakın duruyor. Bu da izlediğimiz şeyi ‘aynı’ yapıyor elbette. Naif bir ana karakter, geçmişe gömülmüş bir trajedi, pasta-börek fetişizmi, Faşizm ve Mussolini zamanlarıyla ilgili acılara duyarlılık gösterme ve Sezen Aksu şarkılarıyla yükselen Akdeniz duygusallığı… Sürekli aynı notalara basarak farklı bir hikayeler üretmek mümkün mü? Karşı Pencere’yi izlerken çok hoşuma giden bu fikirler tekrarladıkça yönetmenin sinemasının nereye gideceği hakkında soru işaretleri üretiyor.
Ayrıca artık Ferzan Özpetek filmlerindeki bütün yakışıklı ve duyarlı erkeklerin gay olması, kalan heteroseksüellerin ise zavallı, mutsuz ve sıkıcı tiplerden ibaret olması kabul edilir gelmiyor. “Aşk yeniden yükselecekse bu gaylerin yüzünden olacak.” gibi bir önermesi var yönetmenin ancak buna katılmak mümkün değil. Öyle göstermek istemese de bir tür heteroseksüellik aşağılaması yaptığı aşikar.
Gelelim filmin sıradan sinema seyircisi için cazibe noktası olan Cem Yılmaz’a… Başkaları ne derse desin Cem yılmaz iyi bir aktör ve komple sinemacı olmak için müthiş çabalayan biri… Buradaki varlığı da afişteki kadar yoğun olmasa da filmi ilginç kılmaya yetiyor. Bu filmde beni en çok etkileyen, onun oynadığı, Türkiye’den kalkıp İtalya’ya giden ve bir tiyatro topluluğuna katılan “Yusuf Antep” karakteri oldu. Cem Yılmaz’ın hipnotize edici etkisi sayesinde senaryonun boşlukları daha az hissediliyor. Filmin en “sevimli hayalet”i olduğu çok belli…
Bir Ferzan Özpetek filmi olan Şahane Misafir mutlaka ilgi görecek bir yapım ama bu ilgi “yönetmen sevicilik”ten beslenen bir tebrik haline dönüşmemeli… Özpetek iyi bir sinemacı ancak peliküle hep aynı şeyleri kazıyor. Bunu bilerek izlemenizde fayda var.