Saki Çimen ile uzun zamandır tanışıyoruz festivaller sayesinde. Bazen jüri olarak, bazen bir filmin müziklerinde Saki Çimen ismine rastlamak mümkün. Kendisinin Headshot isimli bir kısa film çektiğini duyunca işte kısa film röportajı için uygun isimlerden biri dedim ve sorularımı kendisine yönelttim.
Öteki Sinema için söyleşen: Banu Bozdemir
Merhaba Saki… Seni müzisyen kimliğinizle tanıyoruz, kısa film çekme fikri nasıl ortaya çıktı?
Merhaba. Dizi ve film müzikleri yapmaya konservatuar yıllarımın başlarında -ki 13 yaşıma tekabül eder- babamın yanında başladım. Yani tüm müzik hayatımın büyük bir kısmı bir hikayeye, bir görsele müzik yapmak ile geçti. Hatta çoğu zaman kendi kendime bir hikaye yaratıp ya da şahit olduğum bir olayı kendimce kurgulayıp besteler yaptım ve yapıyorum. Hal böyle olunca kendim bile farketmeden benim bir sürü hikayem olmuş. Ben de bunlardan birini seçtim ve çekmek istedim.
Konu nasıl ortaya çıktı, karakteri yaratırken nelerden ilham aldın?
Dediğim gibi birçok kısa hikayemden birisiydi ‘’HEADSHOT’’. 2008 yılında Derviş Zaim’in ‘’NOKTA’’ filminin müziklerini yaparken cesaretimi toplayarak Derviş ağabeye anlattım. O da sağolsun ‘’Çeksene oğlum bunu, ne güzel hikaye’’ dedi. Filmi çeşitli sebeplerden 12 yıl çekemedim ama sonunda başardım. Çocukluğumdan beri ‘’Fotoğraf anın ruhunu alır’’ tabiri hep kafama takılırdı. Anın ruhunu alırsa, o an bi yere hapsolur diye düşünürdüm hep. Bu düşünce yıllar içinde harmanlandı ve bu hikaye çıktı ortaya.
Adamın duygularını yitirmesinin kaynağı yaptığı iş. Kiralık katil ama bildiğimiz anlamda bir kiralık katil değil. Fotoğrafın hapsetme gücüyle kiralık katil arasında kurduğun bağlantının kaynağını anlatabilir misin?
Adam fotoğraf makinesi ile insanların ruhunu hapsediyor. Uzun zamandır o kadar çok ruh hapsetmiş halde ki kendi ruhunun canlılığını yitirmiş durumda. Deklanşör bir an, hayat bir an ve ölüm de… o kadar an birikmiş ki kendisi aslında ‘an’ın anlamını ve kıymetini yitirmiş durumda.
Yaşam suyu karşılığında insan öldürmek biraz da yakın gelecek eleştirisi mi taşıyor, filmde ütopik bir ortam yok ama fikri olarak öyle bir bakış açısı var mı?
Adamın içtiği ‘’kırmızı sıvı’’ kimine göre yaşam suyu, kimine göre şarap, kimine göre kan… Benim için adamın içindeki ‘’kırmızı oda’’yı temsil ediyor. İnsanların ruhlarını içinde tab ettiği yer. Tabii ki bu düşüncelerin hepsi benim hikayeye ilişkin yorumum. İzleyici neyi nasıl alırsa öyle olsun isterim.
Film adını daha çok sosyal medya terimi olan modern bir portre, kişiliğimizi ortaya çıkaran bir profil resmi olarak ele alırsak, filmi bir de bu şekilde yorumlamanı istesem…
Bütün dünya artık resmi olarak bir sosyal medya. Ve biz evde ya da dışarıda yaşam alanı kurmaktan öte kendimizi kiralamaya ve sanal bir yaşam ortamı yaratmaya başladık. Hesaplar oluşturup, bir sürü güzel portreler var edip, (çoğunlukla sahte olan) yaşam alanlarımızı, içimizi, dışımızı, acımızı, mululuğumuzu paylaşıyoruz ya da bir başka deyişle kiralıyoruz. Ve mutluluğumuz belli bir sayının üzerinde beğeniye bağlı durumda artık. Filmin alternatif bir mesajının da şu olduğuna inanıyorum: ‘’Hapsolduğunuz dünyayı hissetmiyorsunuz.’’
Filmin bütçesi, çekim mekanları ve oyuncu seçimleri konusunda bilgi alabilir miyiz?
Filmin çekiminin yapıldığı mekanlar Unkapanı İMÇ çatı, Fransız sokağı, Cezayir İstanbul binası, Kalamış parkı, Corpus Gallery, Damdayız ve Günay Altan Ajans. 2012 yılında ‘’ATEŞİN DÜŞTÜĞÜ YER’’ filminin müziklerini yapıyordum ve başrolde Hakan Karahan vardı. Film müziği yaparken filmin en az altmış kez üstünden geçiyorsunuz. Hakan ağabey bir anda hem tipi hem de mimikleriyle resmen hikayemdeki ‘’kiralık katil’’ olmuştu. Film bitti ve Hakan ağabeyi aradım. Gezi pastanesinde buluştuk. Anlattım. Sağolsun çok beğendi ve hemen takvim oluşturduk ve ben yine çekemedim. İşler güçler ve çeşitli sebepler engel oldu. 2014 yılında bir arkadaş ortamında Biğkem (Karavus) ile tanıştım ve tanıştıktan hemen sonra ‘’Böyle bir kısa filmim var ve buradaki kadın başrol kesinlikle sensin’’ dedim. O da sağolsun beğendi hikayeyi ve ben ardından yine çekemedim. 2019 MSG genel kurul toplantısında Hakan ağabeyi gördüm. Kendisi bana ‘’Oğlum ben hala senin kısa filmi bekliyorum. Çeksene şu filmi’’ dedi ve beni inanılmaz motive etti. Aradan yıllar geçmişti ve Hakan ağabeyin bu destekleyici cümlesi bir anda beni harekete geçirdi ve sonunda filmi çekebildim.
Bundan sonra başka filmler çekecek misin, kamera arkasında yönetmen olarak devam etmek gibi bir düşüncen oluştu mu?
Çekmek istediğim birkaç kısa film projem daha var. İnanılmaz mutlu ve iyi hissettim kendimi ‘’HEADSHOT’’ta. Onun için düşünüyorum tabii ki. Hatta sıradaki projem, eğer bi aksilik olmaz ise orta metraj olacak.
Filmin müziklerinde başka bir isim bulunuyor, onun da sebebini öğrenebilir miyiz?
Uğur Ateş. Kendisi benim ortağım ve dostumdur. Klişe bir laf vardır ya ‘’hiç bir yönetmen kendi filminin kurgusunu yapmamalı’’ diye. Benim de durumum işte biraz buna benziyor. İlk önce bir denedim baktım, kısa filmden çok müzik klibine benzemeye başladı. Ben de durdurdum kendimi. Uğur’a ve yeteneğine çok inanırım. Çok güzel bir iş çıkardı.
Pandemi sürecini nasıl değerlendirdin, değerlendiriyorsun?
Açıkcası kendimi dinleme fırsatım oldu. Ne istiyorum, ne istemiyorum. İçimden gelen kararları aldım. Ayrıca ‘’Menajerimi Ara’’ diye bir dizinin ön çalışmaları pandemiye denk geldi. Şu anda devam eden bir dizi zaten. Pandemide dizi ve film müziği yapmaya devam ettim, ediyorum.
Filmin festival süreci başladı mı?
Evet başladı. Birçok festivale yolluyoruz.
Festivallerde jüri olarak yer alıyordun, şimdi filminle jürinin karşısına çıkacaksın, neler düşünüyorsun bu konuda?
Gerçekten heyecanlıyım. Jüri olmak tabii ki çok gurur verici bir durum ama yarışmak çok daha heyecanlı.
Son olarak neler söylersin?
‘’HEADSHOT’’ta emeği geçen herkese sizin aracılığınız ile teşekkür etmek isterim ama özellikle başta Hakan Karahan olmak üzere, desteği ve fikirleriyle yanımda olan, görüntü yönetmenimiz, canım abim Ahmet Bayer’e, inancı, desteği ve sabrı için (ve çok koştuğu için) Biğkem Karavus’a ne desem az olacak… Yıllardır hep anlatmaya çalışıp yeterince anlatamadığım kıymetlim babam Mazlum Çimen’e… Yeni tanıştığınız ama sanki uzun yıllardır dostmuşsunuz gibi hissettiğiniz insanlar vardır. İşte tam öyle bir dostun desteği için Oktay Samurkaş’a, desteği, inancı, motivasyonu, düşünceleri ve yol arkadaşlığı için canım kast direktörüm Fulya Filazi’ye, anneliği kadar güzel ve şaşırtıcı oyunculuğu için Songül Aslanboğa’ya, olmasaydı çoğu şey zor olurdu… Gerçekten kendimi şanslı hissettiğim yapım ortağım Tunahan Emre Bilgin’e ve emeği, desteği için bütün herkese çok teşekkür ederim. Başka projelerde görüşmek üzere. Pes etmek yok, mücadeleye devam. Sevgiler.