Türk sinemasında bugüne kadar gördüğüm tartışmasız en karanlık filmlerden biri! Bir seri katil kısa filmi… 1981 doğumlu Fırat Mançuhan’a dikkat! Bu sene Akbank Kısa Film Festivali’nde en iyi kısa film ödülünü alan Sapak, hem sinematografisiyle hem de hikayesiyle büyülüyor.

sapakDoğrusu pek bir beklentim olmadan izlediğim film beni hazırlıksız yakaladı. Fırat’ın şu ana kadar Türk sinemasinda pek benzeri olmayan bir tarz yakaladığını rahatlıkla söyleyebilirim. Önümüzdeki zamanlarda kendisinden gerçekten çok iyi şeyler çıkacağını tahmin ediyorum. Siz de izleyin, kararınızı verin. Beklediğinizden cok daha fazlasını bulacağınızı düşünüyorum.

Senaryo yazarlığını, yönetmenliğini ve montajını Fırat Mançuhan’ın üstlendiği Sapak, 22 Ekim 2006 günü, ülkemizde işlenen seri cinayetlerin hikayesini anlatıyor. Film, puslu bir havada bir otoyol görüntüsü ile açılıyor. Ardından siyah ekran üzerine beyaz harflerle “20-23 Ekim 2006 tarihleri arasında, Bursa’yı Ankara’ya bağlayan karayolu üzerinde yedi cinayet işlendi. … Az sonra izleyeceğiniz bu olaylardan yola çıkarak yaratılmış kurmaca bir hikayedir” yazıyor…

Mançuhan aslında bu filmde tamamen kendi hikayesini anlatmış. Film gerçek olayları birebir canlandıran bir film olmaktan çok uzak. Zaten böyle bir iddiası da yok. Ama esas önemli olan şeyi başarmış; hikayenin ve atmosferin kalbini yakalamış. Aslında gerçek olaylardan yola çıkan bir hikaye olduğu için filmin bir exploitation yani “istismar filmi” olma niteliği de var. Ancak tamamen ‘bu gerçek bir olaydır’ demeyecek kadar da ağırbaşlı bir film. Zaten filmin ne posteri ne de pazarlanışı bir istismar filmi niteliğinde değil. (Hani keşke olsaydı demedim değil…)

Tek negatif eleştirim, filmin katıldığı festivallerde ve filmin facebook grubunda, filmin sinopsis kısmında biraz fazla ağdalı, ve fazla belirleyici şeyler yazılmış. Halbuki ‘yorumsuz’ olması gereken bir film bu. Sinopsis olarak “Şiddetin nedenselliği” gibi bir açıklama filmin bu sert, karamsar ve nihilist tarzına yakışmıyor. Film, cok daha agresif, karanlık ve gösterişli bir tanıtımı hakediyor (yalın olsa da agresif ve karanlık). Belki de yönetmenin ve ekibin yapmak istediği tam bu değil ama bence filmin en büyük başarısı ve özelliği burada. Tarkovsky gibi, Yılmaz Güney’den beri gelen ultra-gerçekçi ve ağırbaşlı çok sanatkar bir anlatım dili var sinemamızda. Ve bu iyi ki de var. Hepimizin bildiği gibi Türk sinemasının bu janrada gerçekten çok değerli, dünya çapında eserleri var. Sapak da sinopsisi olsun, filmin posteri olsun biraz bu havada bir film.. Hatta filmin ilk 3-4 dakikası da böyle. Ama sonra yavaşça bir Üç Maymun (2008) ve ardından neredeyse bir Masters of Horror (2005) bölümüne dönüşen bir havası var filmin! İşte Türk sinemasında hiç olmayan şey de bu; Bu kalitede bir sinematografi ve bu tavırda bir film! Sapak, eğer bu niteliğinin üzerine daha ağırlık verirse, Fırat Mançuhan ilerde bu niteliğin üzerine oynarsa Türk sineması için önemli bir figür olma şansı çok ama çok yüksek.

n595124038_1147475_6576

Filmin arkasında çok iyi bir ekip ve çok iyi bir ekip çalışması olduğu her karesinden belli. Filmdeki müzik ve ses kullanımlarındaki seçimler de filmin atmosferine son derece uygun. Filmin sonu, ve hikayesinin çeşitli noktaları üzerine konuşulacak daha çok şey var ancak burada bunları yazıp filmi izlememiş izleyiciler için filmin tadını kaçırmak istemiyorum…

Seyircinin midesine bir yumruk gibi inerken, bir yandan da Fritz Lang’in başyapıtı M‘de (1931) olduğu gibi seyirciye acımasız vahşi bir katile karşı acıma duygusunu da tattırabilen güçlü, karamsar ve düşündürücü bir film Sapak.

Üç Maymun ile beraber 2008 yılında Türkiye’den böyle karanlık ve usta işi filmler çıkması inanılmaz sevindirici bir gelişme. Daha yolunun başında bir sinemacı olan Fırat Mançuhan’ın ilerde Türk sinemasında daha da karanlık, daha da güçlü, daha da “öteki” filmler kazandırmasını temenni ediyor ve kendisine başarılar diliyorum. Sapak’ta emeği geçen herkese yürekten teşekkürler.

blank

Can Evrenol

University of Kent’ten “Sanat Tarihi” ve “Film Theory”mezunu. Bahçeşehir Üniversitesi’nde seçmeli sinema dersi vermekte. MEHTAP ve OMEGA VATAN isminde iki kısa romanı var. Yeni sinema filmi SAYARA (2024) çok yakında!

16 Comments Leave a Reply

  1. Can çok sağol yine bilmediğim bir filmi tanıtmışsın.
    Fırat Mançuhan’ın kendi sitesi var mı? Ya da filmi seyredebileceğimiz bir adres?

  2. Hala festivalleri dolaştığı için sanırım şu anda izleyebileceğimiz bir adres yok. (İnternette yayınlanmamış olma şartı arandığından sanırım.)

    Filmin sitesi “under construction” ibaresi altında çalışmıyor: http://www.mcnfilm.com/sapak

    Facebook’ta Fırat Mançuhan’ın kendi kurduğu Sapak isimli bir grup mevcut ama orada da nerede izleyebileceğimiz ile ilgili bir bilgi yok. Belki bu seneki ifistanbul programına alınmıştır.

  3. Son 4-5 yıldır 1000’e yakın yerli kısa film izledim. Ancak henüz bu film tarzında yapılmış bir kısa filme rastlamamıştım. Herşeyiyle olduça özgün bir yapım. Kısa filmden geçtim, bu tatta uzun metraj filmler yapmaya başlamalı artık türk sineması.
    Bu arada bu filmi henüz izleyememiş olanlar var ise nisan ayında yapılacak olan 6. yıldız kısa film festivalinde bu filmi görebilirler.

  4. Unutmadan filmin başında bir yerlerde de “gerçek sizindir” benzeri bir yazı da yazmıştı. Bu da izleyicinin algılarını (olumlu manada) oldukça karıştırıyor.

    Film son planı ve kullanılan müziği itibari ile masters of horror’un yanısıra şizofrenik slasher filmleri de hatırlattı bana.

  5. korku filmlerine gidebilecek bir konu üzerinde yapılmış izlenmeli diye düşünüyorum.

  6. Filmde iyi yazı da… Can Evrenol doğru noktalara değinmiş, ayrıca kendisinin temennilerine yürekten katılıyorum… Basit ve duru anlatım, popüler sinema damarından beslenen bir kurgu ve görsellikle birleşince işte ortaya böyle şık işler çıkıyor.

  7. Landlor’un yorumunu görmesem yazıyı da filmi de kaçıracaktım. Çok beğendim. Filmde özgün bir yan yok, ama bunu bir kusur olarak değil, filmin başarısına bir katkı olarak görüyorum. Kolayca klişeye ve yapmacıklığa düşebilecek bir senaryo; görselliğiyle, kurgusuyla ve oyunculuklarıyla has bir sinema diline kavuşmuş. Ancak benim filmim olsaydı sonundaki beyazdan geçiş efektini ve müziği kullanmazdım.

  8. bu neydi ya çok gerildim ben izlerken helal olsun valla…

  9. sanırım daha önce bu kadar güçlü, yoğun ve etkileyici bir kısa film izlememiştim(türk sinema çoğrayfası için geçerli bu sözler).biliyoorum iddalı oldukça sözlerim ama şiddetin döngüselliği 14 dk. ancak bu kadar iiyi anlatılır (tabi tartışılır döngüsellik olgusu).her anlamda çok çok iii bir film emeği geçen herkese ve öteki sinemaya teşekkürler.

  10. yani herkes gerçekten bu filmi beğendi mi yani söylemek istediğim sırf yerli malı diye mi olumlu görüş belirtildi söyler misiniz eğer bu bir gerilim denemesi ise nerde gerildiniz yok bir slasher denemesi bir seri katil karakteri perdede sahileştimi yada türün gerekleri nerede bir yol filmi ise yolculuk moduna girebildinizmi bir sürü daha ise sorulabilir ama bence doğruları söylemeliyiz ki bir gün gerçekten seyredilmeye değer yapım ve yönetmenler çıksın…

  11. Evet kısa film olarak ben de çok sevdim. Dolu dolu 14 dakika. Sevmeyen arkadaşa ayrıca teşekkürler. Yorumun olmasaydı filmi farketmeyecektim. Can Evrenol’un kısalarının üstüne bu film de iyi gitti.

  12. Kısa film konusunda kör cahil biriyim. Bu tarz başka kısa filmler izleyebileceğimiz yerler varsa öğrenmek isterim. Tercihen yerli ama yabancı da olabilir…

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Aynaya Yansıyan Bir Hayat: Le Miroir (2010)

Tinguely ve Fauchere'in yönettikleri Le Miroir, ikilinin Ramon & Pedro
blank

Too Late (2011)

Too Late, yaklaşık 2 dakikalık kısacık süresine rağmen, derdini en