Modern kültürel felsefenin Elvis’i olarak kabul edilen Slavoj Zizek sunar:
”Sinema, en sapkın sanat biçimidir!”
Tarihte hiç bir felsefecinin başına gelmeyen tazrda bir ün ve şöhret yakalayan (ve bunu yakaladığından dolayı memnuniyetsizliğini her fırsatta dile getiren) süper yüksek zekalı, süper kültürlü ve kendini ifade etmekte usta bir isim Slavoj Zizek. Zizek ile birkaç yıl önce bir arkadaşımın gönderdiği youtube linki ile tanışmıştım. Önce deli rolü yapan bir komedyen izliyorum sandım. Zira oldukça acayip mizaçlı bir zat kendisi. Sonra yavaş yavaş anladım ki, konuları bir birine çok acayip şekillerde bağlama yeteneğine sahip, harika şeyler anlatan bir felsefe gurusu Slavoj Zizek. Takır tukur bir Doğu Avrupa aksanıyla ama çok akıcı bir biçimde konuşuyor. O gece youtube üzerinden parça parça bir buçuk saatlik bir seminerini dinledim ve Zizek hayranlığım böylece başlamış oldu.
Zizek’in önemli bir özelliği, çok fazla sayıda sinema referansı yaparak konuşması. Zizek’in referans yaptığı filmler hem öyle sadece vizyon filmleri veya eski klasikler ile sınırlı da kalmıyor. Öteki Sinema kadar geniş olmasa da şaşırtıcı derece zengin ve geniş bir yelpazeden filmlerle geliyor Zizek konuşurken. Zizek’in bu özelliğini değerlendirmek isteyen yapımcılar, kolları sıvamış ve Zizek’e sinema sanatını psikanaliz ışığı altında incelediği bir belgesel yapmışlar. Zizek anlatıyor, biz dinliyoruz.
Filmin adı The Pervert’s Guide to Cinema, yani ”Sapıklar için Sinema Rehberi”. Sinemanın en mutlak sapkın sanat biçimi olduğunu söyleyerek başlıyor Zizek sözlerine. Ve şöyle devam ediyor: ”Sinema size arzu ettiğiniz şeyi vermez, neyi arzu etmeniz gerektiğini söyler”. Bahsettiği filmlerin setlerinin içinde yürüyerek, o filmlerden bize kesitler sunarak harika bir yolculuğa çıkarıyor Zizek bizi.
Zizek’in anlattıkları arasında en çarpıcı bulduğum bölüm, beyazperdenin en ünlü katillerinden biri olan Norman Bates’in evinin 3 katı üzerinden id, ego ve süperego’yu anlattığı bölüm:
Zizek, Hitchcock’un Psycho / Sapık‘ını (1960) masaya yatırdığında, Norman Bates’in evini 3’e ayırır. Evin giriş katını (herşeyin normal olduğu yer) ego olarak tanımlar. Evin üst katında Norman Bates’in annesinin cesedini hala yaşıyor gibi odasında tuttuğu katı, süperego olarak tanımlar. Bu üst kat, Norman Bates için mükemmel olan dünyadır. Bu katta Bates, annesiyle konuşuyor, annesini konuşturuyor, hiç bitmemesini istediği anne-oğul ilişkisini yaşatıyordur. Bates’in daha sonra annesinin cesedini indirdiği ve sakladığı bodrum katı ise id’dir. Bu katta bütün gerçekler en temel ve en çıplak halindedir. Suyüzüne çıkması istenmeyen be bastırılmış, ve terkedilmek istenmiş gerçekler yatar bu katta.
Zizek’in bu harika örnekten başka Blue Velvet, The Piano Techer, Alien, Alien Ressurection, Lost Highway, Dune, Vertigo, Wild At Heart, Fight Club, The Birds, Frankenstein, North by Northwest, Alice in Wonderland, Dead of Night ve daha birçok sinema başyapıtını da masaya yatırıyor.
Zizek’in psikanaliz ışığı altında sinema dünyasında bir yolculuğa çıktığı The Pervert’s Guide to Cinema (2006) adlı belgeseli, sinema ve felsefe ile ilgilenen herkese şiddetle tavsiye ediyorum. Zizek’i tanımadan yaşamaya devam etmeyin.
”Gerçeğin ne olduğundan çok, gerçeğin içinde ne yattığını merak ediyorsanız eğer, sinemaya bakın.”
Slavoj Zizek
Belgeseli daha önceden bulup bir köşeye atmıştım. Senin yazından sonra ön sıralara çektim ve nihayet izledim.
Zizek ne kadar enterasan bir adam. Düşünce tarzı hızlı ve dediğin gibi olmadık şeyleri doğru olarak ilintilendirebiliyor. Sanırım Lost Highway’i onun kadar rahat açıklayabilen başka bir metin yoktur etrafta. “Mutlaka izlemek”ten öte her sinemaseverin “mutlaka ‘defalarca’ izlemesi” lazım.