Satanico Pandemonium 1975 yılı mahsulü Gilberto Martínez Solares tarafından yönetilmiş olan Meksika yapımı bir film. La Sexorcista olarak da bilinir.

Film pek huzurlu bir şekilde başlar. Hayattan maksimum derecede keyif aldığı belli olan bir rahibe kardeşimiz, Sister Maria (Cecilia Pezet) kapandığı manastırın etrafındaki kırsal alanda gezintiye çıkar, kuşlar, çiçekler, böcekler arasında. Nehir kenarına gelen Maria burada kendisiyle elmasını paylaşmak isteyen çıplak bir erkek görür. İçinde kopan anlık arzu fırtınasının dehşeti içinde oradan uzaklaşır. Daha sonraki günlerde aynı adamın bedenine bürünmüş olan Şeytan (filmde geçen isimleri ile Luzbel, Lucifer, Mephisto) görüntüsü (Enrique Rocha) ile sık sık karşılaşır. Manastırın kendini Tanrı’ya en çok adayan rahibesi vücudunun istekleri ile kıyasıya bir mücadeleye girer. Beline dikenli tel bağlar, kendini kırbaçlar. (Meraklısına not: Günümüzde “soğuk duş” bu iş için bilinen en iyi çözümdür.) Ama bir türlü başa çıkamaz, aksine kendine yaptığı işkencelerden zevk almaya başlar. Şeytan peşindedir.

afiches

Sonunda karşı koymaktan vazgeçer, kendini arzu ve ihtirasın kollarına bırakır. İlk olarak manastır etrafında koyunlarını otlatan çoban çocuğu ayartmaya çalışır ama karşılık görmez. Daha sonra manastırdaki başka bir rahibe arkadaşına, Sister Clemencia’ya yanaşır ama daha sert bir tepki ile karşılaşınca onu makas ile yaralar. Artık tamamen şeytanın kontrolündedir. Kötülüğün kapıları önünde sonuna kadar açılmıştır. Cennet için değil cehennem için yaşamaya başlar. Arka arkaya işlediği cinayetler sonrası kendini engizisyonun işkencelerinden kurtarmak için şeytan ile tam bir işbirliğine girer ve manastırın baş rahibesi olur.

sp08-tileNunsploitation dediğimizde akla gelen ilk filmlerden biri Satanico Pandemonium. Nazarımda Alucarda (1978, Juan López Moctezuma) ve Die Liebesbriefe einer Portugiesischen Nonne (Love Letters from a Portuguese Nun, 1977, Jesus Franco) ile beraber türün en başarılı örneklerinden biri.

Satanico Pandemonium, görsel açıdan çok etkileyici sahnelere ev sahipliği yapmakta. Özellikle kırsalda geçen tören sahneleri, Maria’nın kendisini kırbaçladığı sahne ve tabii ki manastırdaki dans sahnesi öne çıkanlar. Sinematografik manada neredeyse kusursuz olan filmde, yer yer aksayan bölümler varmış gibi görünse de bütün bunlar finaldeki akılcı twist sayesinde yerli yerine oturuyor.

Sister Maria çaresiz kaldığı anlardan birinde şu duayı eder: “Lord, if I worshipped you because I feared Hell, then let me burn in Hell. If I loved you only in promise of Heaven, then exclude me from it. But if I loved you for yourself, then I am your daughter. Your daughter, Lord. Don’t deny me your wonders.” Kabaca çevirmek gerekirse: “Tanrım, eğer sana cehennemden korktuğum için tapıyorsam, o zaman beni cehenneminde yak. Eğer seni cennete girmek uğruna seviyorsam, beni cennetinden mahrum bırak. Ama eğer seni sen olduğun için seviyorsam, o zaman ben senin kızınım. Kızınım, Tanrım. Benden kerametlerini esirgeme.” İnsanın, inancı ne kadar sağlam olursa olsun, çaresiz kaldığı anlarda nasıl da güçsüz olduğuna işaret eden sevdiğim repliklerden biridir.

Küçük bir not olarak From Dusk Till Dawn‘da (1996) Salma Hayek tarafından canlandırılan karakterin isminin Santanico Pandemonium olduğunu da hatırlatalım.

Sonuç itibarıyla nunsploitation düşkünlerinin mutlaka izlemesi gereken bir film. Nitekim türün müdavimlerinin izlememiş olduklarını düşünmüyorum zaten. Öte yandan Öteki sinemaseverlere de pişman olmayacakları bir deneyim yaşatma ihtimali yüksek.

Öteki Sinema için yazan Murat Kızılca

blank

Murat Kızılca

1971 İstanbul doğumlu. Aylık online sinema dergisi CineDergi ve aylık kültür sanat dergisi kargamecmua için sinema yazıları kaleme alıyor. 2008 yılından beri katkı sağladığı Öteki Sinema’da bir yandan da editörlük görevini sürdürüyor.

2 Comments Bir yanıt yazın

  1. birkaç sahne harika olmasına rağmen filmin genelinde biraz sıkıldığımı itiraf etmek zorundayım. Alucarda veya Killer Nun gibi sevemedim bu filmi.

    Ama yine de içerdiği birkaç oldukça sivri sahne ile kütüphaneme keyifle ekledim.

  2. Filmin ilk 20 dakikası girizgâh şeklinde ve filmin en iyi bölümü bence. Bu bölümde bir ırkçılık “eleştirisi” var ve filmin buradan yürümesi ya da en azından ilerleyen dakikalarda buralara değinmesi film açısından iyi olurmuş.
    Filmin inişli çıkışlı bir temposu var. Bir ritim tutturamıyor. Görsel efektler zayıf. Bu efekt işine çok önem vermem ama efektlerin kötülüğü nedense bu filmde beni rahatsız etti.
    Sonuyla, filmi iyi bağlamışlar. Böyle şeytanlı, ruhlu filmlerin rasyonel bir şekilde sonlanması iyidir, hoştur.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

Get The Gringo (2012)

Get The Gringo, beş para etmez bir klişe yığınının yüz
blank

Moonrise Kingdom (2012)

Cannes Film Festivali’nden birkaç gün sonra izleyebilmemiz büyük şans elbette.