Eğer daha filmin ilk sahnesinde bir arabaya doluşmuş ve eğlenmeye-kamp yapmaya vs. giden kızlı-erkekli Amerikan gençlerini görüyorsak anlayın ki onların başına gelecek şeyler var. Texas Chainsaw Massacre, Evil Dead gibi kural koyucu filmlerde bela gençleri gittikleri yerde bulurdu. Bu hafta sinemalarımıza uğrayan Dehşet Yolu (Downrange) filminde ise daha yolculuk bitmeden ortalık kan gölüne dönüyor!
Filmden kısaca bahsetmem gerekirse; gençlerimiz neşe ve muhabbet içinde yolculuklarına devam ederken birden arabalarının lastiği patlıyor, durmak zorunda kalıyorlar ve iyi siperlenmiş bir keskin nişancı tarafından teker teker avlanmaya başlıyorlar. Yaz sıcağında bir arabanın ve bir kütüğün arkasına (korku filmlerindeki siyahi karakterlerin dışlanmışlığı ve şanssızlığı) gizlenmiş olan kardeşlerimizin kurtulmak için zeki ve sabırlı olması gerek. İşte 1.5 saat boyunca onların yaşam mücadelesine tanık olmaktayız ama aslında burada pek bir mücadele yok. Daha çok şimdi sıra kimde ve nasıl ölecek durumu var ki o da 80’ler slasherlarının en büyük alamet-i farikasıdır.
Godzilla filmi (Gojira: Fainaru uôzu – 2004) yönetmişliği bile olan ama bizim daha çok Azumi ve The Midnight Meat Train ( o da ülkemizde Dehşet Treni adıyla gösterilmişti) ile tanıdığımız kansever sinemacı Ryûhei Kitamura’nın bu işi daha çok fantastik film festivallerinde gösterilmiş ya da (Almanya’da) ev sinemasına sunulmuş bir film. Filmi izledikten sonra neden böyle olduğunu tahmin etmek güç değil. 90 dakikalık bir sebepsiz şiddet gösterisi olan Dehşet Yolu, tam da korku film festivali takipçisinin hoşuna gidecek ögeler barındırıyor. Nedir bunlar? Sayalım: türün atalarına göndermeler yaparak seyirciyi hissettirmek ve şiddeti göstermekten geri durmayarak salondaki kalabalığa çığlık attırmak.
Gerçekten de, kendisini korku filmlerine adamış, bütün gün festival kalabalığında korku filmlerinden bahsetmiş ve iyice yükselmiş yüzlerce seyirciyle bu filmi salon gösteriminde izlemek onu çok daha iyi bir filmmiş gibi düşünmeme yol açabilirdi ama salim kafayla bir başıma izlediğimden puanını net bir şekilde verebiliyorum. Dehşet Yolu ilk yarısıyla epey sıkıcı bir film, ne zaman bitecek diye saatinize bakarak geçirdiğiniz bir 45 dakikadan bahsediyorum ancak sonra işin içine giren yan unsurlar (Amerikan kırsalının sevimli yırtıcısı vahşi kurtlar, araba ile oradan geçen başka bir aile, polisler vs.) ve şiddetin giderek artan dozu filmin içinde kaybolup gitmenize yol açabilir.
Dehşet Yolu, türe bir şey katıyor mu diye bakacak olursak… Amerikan kırsalının pek de misafirperver bir yer olmadığına dair yüzlerce film izledik. Gençlerin kurban edildiği ritüellere dönüşen bu filmler muhafazakar fikirlerin de tıkıştırıldığı işlerdi. İçenler ölür, dalga geçenler ölür, büyük sözü dinlemeyenler ölür, sevişenler mutlaka ölür ama gözlüklü bakire sona kalır ve manyağı öldürür (her zaman değil). Bu genel kuralları pek umursadığı söylenemez. Filmde izlediğimiz gençler gayet sıradan herhangi bir çıkıntılıkları olmayan çocuklar zaten onları pek tanıyabildiğimiz de söylenemez. Senaryoya da bulaşan Ryûhei Kitamura’nın derdi bir an önce kıyıma başlamak. Bu şekilde davranarak, seyirciye de filmdeki gençler gibi bir ölüm şoku yaşatmak istiyor ancak o bundan 30-40 yıl önce mümkündü. Bu kadar yağmalanan bir türe farklı bir şey eklemek çok olası değil. Girişte yapamadığımı finalde yapayım diyerek ters köşe bir son çekmesini de anlıyorum ancak hadi oradan be! dedirtse de bu gayet ucuz bir numara… Hatta finalin, kadınlara yönelik ¨kızlar, bir yerde durmalısınız yoksa bu iş size dönecek¨ mesajını yüklenmiş cinsiyetçi bir sekanstan ibaret olduğunu bile iddia edebilirim ama niyet okuyuculuk gibi algılanmazsa, bu da yine korku film festivali izleyicisi tepki versin diye yapılmış gibi duruyor.
Dehşet Yolu, slasher sevenlerin ilgisini bir şekilde çekecektir. Filmde yeni bir şey yok, hatta senaryonun tıpkı 80’ler Hong Kong dövüş filmlerindeki gibi dövüş bahanesi bir uydurma olduğunu da yazabilirim ama yine de son yarım saatinden keyif almak mümkün görünüyor. Son yılların tür filmlerinde olmazsa olmaz bir kurala dönüşen katilin/manyağın gizemini açıklamama durumu burada da mevcut? Kim bu cani, neden orada ve hangi sebepten bu kıyıma yol açıyor, hiçbiri belli değil. Adama selam bile veremeyecek durumdayız, sinir bozucu!
Neyse, son cümleyi kurup sizi rahat bırakayım. Dehşet Yolu bir zaman kaybı değil, türün meraklılarının sevme ihtimali yüksek olan kanlı ama mütevazı bir yapım (o nasıl oluyorsa). Şiddetin dozunun giderek artması ve bunun bir ritim duygusuyla çekilip kurgulanmış olması da filmin artı hanesine yazılabilir. İyi seyirler…
murattolga@otekisinema.com