Komedinin iyisi benim için çok önemlidir. Çünkü komedi zeka işidir. Hele bu işi dolaylı olarak yapan ve esprilerini günlük akışın içine ustaca yediren sağlam hikayeli filmlere bayılırım. Komedi sinemamızın bugünkü berbat haline baktığımda Ertem Eğilmez’den bu yana yüzümü güldüren, içime sinen ve tarz sahibi olduğunu düşündüğüm tek bir yönetmenden daha bahsedebiliyorum: O da Nesli Çölgeçen.
Nesli Çölgeçen 1955’te Manisa’da doğar. 1976 yılında A.Ü.S.B.F Basın Yayın Yüksek Okulunu bitirir. 1979 yılında yönetmenliğe başlar. Çeşitli belgeseller çektikten sonra 1983 yılında ilk filmi olan “Kardeşim Benim”i çeker. Başrollerini Özcan Özgür ve Nazan Ayas’ın oynadığı Film Altın Portakal’da en iyi 2. film olurken Selçuk Taylaner en iyi görüntü yönetmeni ödülünü alır. 1985 yılında kendisine şöhreti getirecek olan “Züğürt Ağa” filmini çeker. 1986 yılının Altın Portakal’ında En iyi Yardımcı Kadın Oyuncu (Füsun Demirel), En iyi Senaryo (Yavuz Turgul), En İyi Film Müziği (Atilla Özdemiroğlu) ve tabi ki En İyi Film ödüllerini toplayan Züğürt Ağa büyük ilgi görür. Yönetmen 1987 yılında “Selamsız Bandosu”nu çekmeye koyulur.
Akşehir Esnaf Bandosundan 1980’li Yılların Tavşanlı’sına
Çölgeçen, 1931 yılında Atatürk’ü karşılamak üzere üyeleri Akşehir esnafından oluşan Akşehir Esnaf Bandosunun hikayesinden yola çıkar. (Tarih ve Toplum dergisinde 1984 yılında bu konu ile ilgili bir makale yayınlanmıştır.) Çölgeçen, filmin senaryosunu kendi yazar. Çekimlere başta Şener Şen, Ali Uyandıran, Üstün Asutay ve Uğur Yücel olmak üzere çoğunluğu tiyatro kökenli kalabalık bir oyuncu kadrosu ile Kütahya’nın Tavşanlı ilçesinde başlar.
Filmin konusu şöyledir: Latif (Şener Şen) Anadolu’nun ücra kasabalarından biri olan Selamsız’ın belediye başkanıdır. Fakir, içine kapanık, naif ve kendi halinde bir kasaba olan Selamsız’da tren istasyonu bile yoktur. Günlük gazete gelmeyen kasabada çocuklar kasabanın dışından geçen tren yolunda bekleyerek yolculardan okunmuş gazeteleri toplayarak satmaktadır. Latif bir gün Cumhurbaşkanının tren ile yurt gezisine çıkacağını ve Selamsız’dan da geçeceğini öğrenince kendince hayaller kurmaya başlar. Bir şekilde Cumhurbaşkanının ilgisini çekip onu Selamsız’a getirmek ve kasabanın fakirliğini göstererek makus talihi yenmek ister. Bunu yapmak için de bir bando kurmaya karar verir. Ne var ki fakir bir kasaba olan Selamsız’ın bando kuracak parası yoktur. Bir seferliğine bando kiralamak yerine kalıcı bir bando kurmak ister. Gazete ilanı vererek bir bando şefi armaya başlarlar. İlana tek bir kişi başvurur: Ordudan atılmış alkolik bir bando şefi olan Murat (Ali Uyandıran). Ali Uyandıran müzik aletlerini satın alacak , bandocuları kasaba esnafından seçecek ve Cumhurbaşkanının yaklaşık 2 ay sonraki geçişine kadar bir bando oluşturacaktır. İşi hiç kolay değildir. Esnaf isteksizdir. Halk aşırı ilgi göstererek çalışmaları yavaşlatmaktadır. Belediye başkanının müzmin muhalifi olan Tahir’in (Üstün Asutay) ve bando yüzünden artık eskisi kadar ilgi göremeyen futbol takımının engellemeleri de cabasıdır. Bu hengame arasında bunalan Murat tekrar alkole başlar. Bu arada bando, çalışmayı bırakmaz. İşi bırakmak isteyen Murat, akşamları evde müzik aletleri ile çalışan esnafı görünce kararından vazgeçer ve bandonun başına geri döner. Bu arada küme düşmek üzere olan futbol takımının maçına giderek seyirciyi coşturan bando futbol takımı ile arasındaki buzları da eritir. Cumhurbaşkanı’nın geçeceği gün gelir çatar. Tüm hazırlıklar yapılır, bando ve karşılama heyeti yerini alır ama tren durmadan geçer, Cumhurbaşkanı sadece el sallar. Sonuç hüsran olsa da bando oyun havası çalar, insanlar da oynamaya başlar ve film biter. Aslında bu final izlediğim filmler içinde en hüzünlü, en iç burkucu finallerden biridir. Onca emeğin karşılığı vagon penceresinde seyahat eden bir “el” olmuştur. Treni durdurmak bir yana, bu elin gerisindeki Cumhurbaşkanını bile göremeyen ve sonunda elinde bando ile çalınmış “Mastika” dan başka bir şey kalmayan kasabalının tepkisinin absürtlüğü insanın gözlerini yaşartacak cinstendir.
Senaryonun Gücü
Filmin başarısında Nesli Çölgeçen’in sadece bir dergi yazısından esinlenerek bu kadar şenlikli ve leziz bir senaryo çıkarmasının payı büyük. (Muzaffer İzgü, senaryonun kendi yazdığı “Bando” hikayesinden alıntı olduğunu dile iddia ediyor.) İncelikle kurulmuş hikaye, zekice birbirine bağlanmış olaylar, ustaca seçilmiş karakterler ve 105 dakikalık bir filmde seyircinin ilgisini dağıtmayan anlatım, çok başarılı. Latif’ten günahını bile vermeyecek derecede nefret eden Tahir’in, bando müzik aletlerinin alınması amacı ile düzenlenen piyangoya ödül olarak ineğini (şampiyon) vermesi meselesinin nasıl sonuca bağlandığına bir bakın, olayların ne kadar zekice birbirine bağlandığını görebilirsiniz. Başta “Vesikalı Yarim” olmak üzere pek çok güzel senaryoya imza atan Safa Önal’ın da Selamsız Bandosu’nu örnek senaryo olarak gösterdiğini belirtelim.
Başarılı Oyuncu Seçimi
Sinemamızın en büyük aktörlerinden olan Şener Şen’in artık komedyenlik kalıplarını da aşıp komple bir aktör olmaya başladığı bir dönemde Latif rolü için seçilmiş olmasının isabetli bir seçim olduğu su götürmez. Hatta şunu sorabiliriz: Şener Şen için uygun olmayan rol var mı? Ağırbaşlı, güleryüzlü, naif, gerektiğinde kabadayı, gerektiğinde patlayıcı bir neşe ile coşabilen bir karakter olan Latif için Şener Şen doğru seçimdir. Karşı tarafta Latif’in rakibi olan Tahir’i usta oyuncu Üstün Asutay canlandırıyor. Fesat, hırslı, kıskanç, fırsatçı, velhasıl karın ağrısı gibi bir adam olan Tahir’i büyük başarı ile canlandıran Üstün Asutay’ı büyük keyifle izledim. Eskiden TRT dizlerinde çokça çıkan bu bu üstat şimdi ne yapar ne eder, neden ekranlardan uzak kaldı bilmiyorum. Ali Uyandıran – Murat eşleşmesinde de bir sorun gözükmüyor. Bu arada Giovanni Scognamillo’nun “Türk Sinemasında Şener Şen” kitabında ortaya attığı bir sorundan bahsetmek istiyorum. (Doğrusu kitabı okuyana kadar bu konu hiç aklıma gelmemişti) Scognamillo filmde başrol bölgesindeki çift başlılıktan söz eder:
[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]
Filmin başrolünde kim vardır? Belediye Başkanı Latif mi yoksa Bando Şefi Murat mı? Ayrıca Murat’ı Şener Şen oynasa nasıl bir film ortaya çıkardı? (Nesli Çölgeçen bütün bu olasılıkların filmin rol dağılımı esnasında değerlendirilip tartışıldığını belirtiyor Scognamillo’ya.) Filmin mevcut rol dağılımından memnun olsam da bunları da düşünmeye değer olarak buluyorum.[/box]
Diğer rollere gelince, epey iddiasız bir rol olan belediye meclisi üyesi Musa rolünde Uğur Yücel hiç zorlanmazken güleç yüzüyle Işık Aras, evde kalmış kız rolüyle Güzin Çorağan başarılı. Bugün yakından tanıdığımız Can Kolukısa, Celal Perk, Tayfun Çorağan, Bican Günalan ve Tuncay Akça yan rollerde hiç sırıtmıyor.
Bir Belgeselcinin Gözüyle Derlenmiş Detaylar
Sahiciliği ve samimiyeti arttıran bir sürü küçük detay bulmak mümkün bu filmde. Bunda en büyük pay, herhalde, Çölgeçen’in yönetmenlik hayatına belgeselci olarak adım atması olsa gerek. O kadar güzel detaylar var ki bu filmin taşrada geçtiğinden bir nebze olsun şüphe etmiyorsunuz: Örneğin Tahir Emmi’nin üstünde 6 yolcu ile birlikte kullandığı traktörü hatırladınız mı? Ya da belediye başkanına bandocu olmak için başvuran çocukları? Kahveden toparlanan belediye meclisi üyelerini? Belediye meclisi toplantısında uyuklayan İstiklal Savaşı Gazisi Cemal Çavuş’u? Ellerinde tencere kapakları ve tenekelerle bandoculuk oynayan çocukları? İşte araya serpiştirilen bu detaylar hem komediye hem de hikayenin inandırıcılığına katkı yapıyor.
Bir bana Büyük Diktatör’ün Benzino Napoloni’nin trenle gelişi sahnesini hatırlatan halı serme sahnesine bayıldım!
Kaybedenlerin Yönetmeni : Nesli Çölgeçen
Nesli Çölgeçen’in ilk dört filmine baktığımızda ortak bir payda oluşuyor. Kardeşim Benim, Züğürt Ağa, Selamsız Bandosu ve İmdat ile Zarife filmlerinde zamana ayak uyduramayan ve yeni sistem karşısında yenik düşen kaybetmiş insanları anlatıyor Çölgeçen. Bunu yapan ilk yönetmen değil Çölgeçen…Örneğin Atıf Yılmaz’ın nefis filmi “Ah Güzel İstanbul” var benim hatırladığım. Sonra Yavuz Turgul da hep böyle insanları anlatıyor. (Muhsin Bey, Eşkıya…) Ama bir gerçek var ki Çölgeçen’in en başarılı filmleri hep kaybedenleri anlattığı filmler. Kardeşim Benim’de düşmüş bir oyuncu, Züğürt Ağa’da kapitalizme yenilmiş bir feodal, Selamsız Bandosu’nda bir kasabaya kısılıp kalmış bir sürü insan, İmdat ile Zarife’de şehirde hayatını sürdürmeye çalışan bir Roman ayı oynatıcısı. Genelde filmlerinin politik bir alt metni olmadığını (örneğin Züğürt Ağa’nın feodalizmin çözülüşü ile alakalı olmadığını, bunun insana dair bir hikaye olduğunu) söylüyor Çölgeçen. Ama gerçek olan bir şey var ki, her şey doğru yapıldığında bu apolitik filmlerden en politik alt metinler ortaya çıkıyor.
Ya sonra?
Selamsız Bandosu, Yazarlar Birliği, Tercüman Gazetesi ve Kültür Bakanlığı gibi kurumlardan ödül alır. Çölgeçen, filmini pek az sinemada gösterebilir. Televizyonda çıkmasa belki bugünkü kadar bile tanınmayacaktır. 1991 yılında başrollerini Şevket Altuğ ve Üstün Asutay’ın paylaştığı “İmdat ile Zarife” filmini çeker. Dar bir oyuncu kadrosu ile gerçek Roman’ların arasında çekilen film tamamen görmezden gelinir. Filmi gösterecek sinema bulamayan Çölgeçen yaklaşık 10 yıl film çekmez. 2001 yılında Okan Bayülgen ve Zeki Alasya’nın başrolünü oynadığı “Oyunbozan” filmini çeker, 2007’de Son Buluşma adlı belgeseli, 2010 yılında “Denizden Gelen” adlı filmi ve son olarak da 2014 yılında “Çalsın Sazlar” adlı filmi çeker. Tüm Türkiye bu adamı görmezden gelirken sinemamızda Recep İvedik ve Çakallarla Dans gibi vıcık vıcık komedi filmleri yapılmaya ve deli gibi izlenmeye devam edilir. Nokta!