Selen Örcan: ‘Kadınlar arası farklılıkları göz ardı eden bir kız kardeşlik anlatısı sakıncalıdır’

21 Mart 2023

Selen Örcan ile Herkesin Yapabileceği Bir Şey filmiyle ilgili tanıştık ve iki kadın karakterin eşlik ettiği hikayesine dair sorularımı kendisine ilettim. Ülkemizde kadın olma hallerinin tesir ettiği maddi, sosyal ve çevresel faktörleri bünyesinde toplamaya çalışan film 6. Uluslararası Kadın Yönetmenler Film Festivali’nden en iyi film ödülleri kazandı.

Öteki Sinema için söyleşen: Banu Bozdemir

Merhaba Selen. Öncelikle seni tanıyalım…

Merhaba. İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Dramatik Yazarlık ve Dramaturji Bölümü mezunuyum. 2018’de mezun olduktan sonra İstanbul’a yerleştim ve o zamandan beri reklam metin yazarlığı, oyun yazarlığı, senaristlik, fotoğrafçılık gibi çeşitli işlerle uğraşıyorum. Tiyatro kökenli bir eğitim almış olmamın yanında sinemayla kurduğum bağ, film üretme arzum oldukça kuvvetliydi. Herkesin Yapabileceği Bir Şey de yazıp yönettiğim ilk kısa film. Sanırım en önemlisi de tüm bu sürecin sonunda “ne ile uğraşmak istediğimi buldum” dedirten bir tecrübe yaşadım. Umuyorum ki uzun sürecek bir yolun ilk adımını attım diyebilirim.

6. Kadın Yönetmenler Film Festivali’nde iki ödül birden kazandın, hem kısa film jürisinden en iyi film, hem de SİYAD jürisinden paylaşımlı bir en iyi film ödülü. Tebrik eder ve sıcağı sıcağına duygularını merak ederiz.

Kadın Yönetmenler Film Festivali gösterimiyle ulusal prömiyerimizi yapmış olduk. Kadın odaklı bir festivalle açılış yapacak olmak benim ve birçoğu kadın sinemacılardan oluşan ekibim için oldukça anlamlıydı açıkçası.

blank

İzmir doğup büyüdüğüm şehir ve İzmirlilerin, şehirde düzenlenen festivallere yoğun ilgi gösterdiğini de bildiğimden alternatif bakış açılarıyla, okuma biçimleriyle karşılaşma ihtimalini, festivale katılan diğer kısa film yönetmenleriyle tanışacak ve birikimlerinden faydalanacak olmayı heyecan verici buldum. Bir de tüm bunların üzerine, sektör profesyonelleri tarafından iki ödülle karşılık görmek tarif edemeyeceğim kadar kıymetli gerçekten. Bu gibi ödüllerin en güzel tarafı da özellikle genç sinemacılar için “yaptığımız işe inanan başkaları da var” türünden bir motivasyon yaratıyor olması. En azından benim için öyle oldu.

Herkesin Yapabileceği Bir Şey filminin hikayesi nasıl ortaya çıktı?

Sürecin başında, aklımda sadece bir yol hikayesi anlatmak vardı ve iyiyle kötünün sınırlarının muğlak olduğu bir ilişki kurmak istiyordum.  Ana karakter olan Saadet (Selin Hasar) üzerine düşünürken çoğunlukla kendi gençlik tecrübelerimden faydalandım.  Ailesiyle kurduğu çatışmalı ilişki, özellikle ekonomik anlamda bağımsız olmadığı için kendi kararlarını alamayışı, hatta bu bağımlı ilişkinin konuşma biçimine, sözcük seçimine bile yansıyışı kendi büyüme sürecim de dahil olmak üzere sıkça gözlemlediğim verilerdi.

blank

Yolculuğun ikinci karakteri olan Çiğdem (Zeynep Kızıltan) için ise bu kez kendi yetişkinlik sürecimde tecrübe ettiğim, uzun süre işsiz kalmamın sonucu öfkeli ve fazlasıyla hırslı olduğum dönemi gözden geçirdim. Aileden, konforlu alandan kopuşun, kimi zaman içinde yaşadığın topluluk tarafından yeterince onay görmeyişin insanı kötüleştirebileceğini bizzat kendi yaşamımda gözlemlemiştim. Bu iki var olma biçimiyle, İstanbul içerisinde kısa bir yolculuğa çıkmak benim için ilgi çekici bir başlangıç noktası oldu açıkçası.

Filmde hem istemediği bir iş için görüşmeye zorlanan bir genç kızın iç isyanı ve sonrasında verdiği kararı görüyoruz ama diğer kadının bir şeyleri kendisinde hak görme durumunu pek anlamlandıramıyoruz, burada vurgu yapmak istediğin neydi?

Aslında iki karakter de farklı yollar izleyen direniş biçimleri gösteriyor diyebilirim. Saadet, koşullarını değiştirmek için kendisini yeterince güçlü hissetmeyen bir karakter ve yolculuğun sonunda baba buyruğunun bir anlamda temsili olan çikolatayı yiyerek direnmeyi seçiyor. Onun için iyi olanı seçmek, Çiğdem’e göre daha az maliyetli belki de. İş yerinden ayrılırken de yürüdüğü yol oldukça kaotik ve bilinmeze uzanıyor. Yüksek ihtimalle yaptığı minik kahramanlığın iyi ve kötü yönlü bir sürü sonucu olacak. Yine de çok kıymetli bir değişimin ilk adımı.

Çiğdem ise bir sürü başarısız iş görüşmesi tecrübesine sahip, tek başına baş etmesi gereken maddi kaygılar yaşıyor ve ilgilenmek zorunda kaldığı küçük bir çocuğu var. Sesini duymasak ve kim olduğuna dair bilgi sahibi olmasak da kendisini sürekli arayarak huzursuz eden biriyle, belki birileriyle mücadele ediyor. Telefonu hiç açmasa da bu aramaların yarattığı kaygıyı görebiliyoruz.

Bu koşullarda tek başına var kalma mücadelesi, gittikleri ortak iş görüşmesine liyakati gözeterek girmeyeceğini sezdiği yol arkadaşı Saadet’le acımasız bir rekabet içerisine girişi, kısacası kazanan olma arzusu anlaşılabilir diye düşünüyorum. Hele ki nepotizmin her sektörde oldukça güçlü şekilde var olduğu Türkiye gibi ülkelerde bu kaygı oldukça ortak. Belki Çiğdem için de kuralların, oyun kurucuların menfaatlerine göre sürekli değiştirildiği bir oyunda hile yaparak kazanmaya çalışan basit bir oyuncu olduğunu söyleyebiliriz.

Deneyimli ama işsiz kadının altında arabası var, kız ise otobüse binmeye hazırlanıyor ve yolları kesişiyor. Tazecik fikirlerle, körelmiş fikirlerin çatışması yaşanıyor gibi kısa bir süre. Farklı yönlere gitse daha akıcı akacak olan diyaloglar, aynı iş başvurusu karşısında sıkışıyor. Kadının rekabet duygusunu nasıl yorumlamak lazım?

Yolculuğun başlangıcı, Çiğdem için samimi bir teklifle başlıyor aslında. Aynı mahallede oturduğu genç kadını, beklediği duraktan otobüs geçmediği için bir sonraki durağa bırakmak. Aynı yere gittiklerini öğrendiklerinde yolculuk uzuyor. Kullanılan araba konforlu değil. Geçtikleri yollar fazlasıyla engebeli ve yolculuğun ortasında araba yolda kalıyor. Burada yaratmayı hedeflediğim tartışma karakterler özelinde olduğu kadar üzerinde ilerlemeye çalıştıkları yol ve kullanılan araçla da ilgiliydi aslında. İçerisinde bulunulan yapı doğru işlemiyorsa doğru seçimler yapmak oldukça zorlaşıyor. Bunun bir sonucu olarak bu iki karakter ne zaman gerçek anlamda bir iletişim kurmaya çalışsa bunu kesintiye uğratacak bir dış müdahaleyle karşılaşıyorlar. Bu kesintili diyalog hali de dışarıdan bakıldığında oldukça benzer oldukları düşünülebilecek bu iki kadın için bile bir anlamda kutuplaşma sebebi oluyor. Öyle ki kimi zaman sadece haklı çıkma kaygısıyla birbirini karşılamayan monologlar kullanıyorlar.

blank

Rekabet ilişkisi özelinde de kadınların, toplumsal eşitsizliklerle mücadelede dayanışarak ne kadar çok yol kat ettiklerini sadece Türkiye örneğinde bile çok net şekilde tecrübe ediyoruz. Bununla birlikte kadınların birbirleriyle kurdukları ilişkilerde üzerine düşünmeye değer çeşitli problemler günümüzde de hala mevcut. Çiğdem ve Saadet ilişkisi de buna bir örnek aslında. Kadınlar arası farklılıkları yok sayarak sorunları göz ardı eden bir tür kız kardeşlik anlatısı yaratılmasını sakıncalı görüyorum. Bu iki karakterin ilişkisinde hedeflediğim de biraz burayla ilişkiliydi. Fazla konuşulmayan üzerine küçük de olsa bir tartışma yaratmak.

Daha iyi açıklayamayacağım için Aksu Bora’nın bir podcastinden alıntı yaparak daha iyi yanıtlayabilirim belki: “Birbirimize karşı konumlandırılarak farklı biçimlerde ezilmemiz ve bazen de birimizin kurtuluşunun diğerinin gömülmesi anlamına gelen durumlar da var. Ne zaman ortaklaşırız? Politikada ortaklaşabiliriz. Feminizm, kadınları aynı biçimde ezildikleri için değil; dünyayı benzer bir perspektifle değiştirmek adına bir araya getirme imkânı sunduğu için çok önemlidir.

Genç kızın önünde uzun bir yol var gibi görünse de, ülkemiz koşullarında baktığımızda çoğu genç işsiz ve istemediği işi yapmak zorunda kalıyor maalesef. Bu konuda neler söylersin?

Uzun, bilinmeze uzanan, kaotik bir yol. Kendimi o gençlerden biri sayarsam bir üst kuşağıma ilgilendiğim işleri saydığımda maymun iştahlı olduğum suçlamasını sıklıkla duyuyorum ama mesele tatmin olmamak değil aslında. Başka şekilde hayatımı sürdüremeyecek olmam. Kimi zaman övmek amacıyla kullandığımız İsviçre çakısı gibi olmak tabiri günümüz Türkiye’sinde yaş gözetmeksizin bir mecburiyet haline gelmiş gibi. Özellikle de sanatla profesyonel olarak uğraşmaya çalışan kişiler için. Umarım bu, yakın gelecekte nispeten üstesinden geldiğimiz bir sorun olur.

Bir de İstanbul’un yeni kurulmuş, merkezden uzak bir semtinden yola çıkıyoruz galiba…

Çekimlerin neredeyse tamamını Başakşehir’de gerçekleştirdik. Mekân keşfine çıktığımızda, yan yana bulunan iki mahalle arasında bile çok derin farklılıklar olduğunu gördük. Saadet ve babası Galip’in (Mehmet Esen) yaşadıkları ev Şahintepe’de bulunuyor. İlçenin merkezinde bulunan bu bölgede mahalle kültürü nispeten devam ediyor. Müstakil ya da az katlı apartmanlardan oluşuyor. Yalnızca iki dakikalık mesafeyle herhangi bir yöne doğru yola çıkıldığında ise lüks siteler, rezidanslar, iş merkezlerinin bölgeyi kuşattığını görüyorsunuz. Şahintepe gibi azınlıkta kalan birkaç mahallenin de yakın gelecekte nasıl bir yere dönüşeceğini, mahallelinin şehrin daha da dışına itileceğini tahmin etmek çok güç değil. Bu tanıklığın ardından, Çiğdem ve Saadet’in yolculuğunu, İstanbul’un büyük dönüşüm öyküsüne ait bir kesitle paralel anlatmayı heyecan verici buldum.

blank

Kısa film yolculuğu devam edecek mi? Yolda yeni proje var mı, bir de kısa film senin ne ifade ediyor?

Edeceğini umuyorum. Fon bulabilirsek, yine Elif Reis’in yapımcılığında çekmeyi oldukça istediğim yeni bir kısa film projem var. Ancak ne yazık ki sadece bir sene öncesinin çekim bütçesiyle bu sene çıkardığımız bütçeyi kıyasladığımızda bir miktar umutsuzluğa kapıldık. Sanırım şimdilik maddi koşulların olgunlaşmasını beklemekten başka bir şansımız yok.

Filminiz için bir destek aldınız mı, hangi koşullarda çektin?

Filmimizi, yapımcım Elif Reis ve ortak yapımcım Melis Çetin’in büyük desteğini de alarak benim bütçemle çektik. Film senaryo aşamasındayken herhangi bir fona başvurmamıştık. İlk filmimde, finansal olarak bağımlı bir ilişki kurmaktan biraz çekinmiştim açıkçası. Onun dışında Herkesin Yapabileceği Bir Şey’in genel olarak şanslı bir film olduğunu söyleyebilirim. Çok büyük özveriyle çalışan kocaman bir ekip kurduk. Oyuncularım Selin Hasar, Zeynep Kızıltan ve Mehmet Esen’le oldukça uzun bir prova süreci geçirdik. Arayışıma, kimi zaman benimkinden daha da büyük bir heyecanla eşlik ettiler. Yapımcım Elif Reis olmayanı oldurma konusunda inanılmaz bir yetenek. Tüm süreç boyunca sırtımı ona yaslıyor olmanın güveniyle hareket ettim. Görüntü yönetmenim Edze Ali çalışması inanılmaz rahat ve keyifli biri. Kısacası maddi olanaksızlıkları, zaman kısıtını, ufak tefek kazaları bir kenarı bırakacak olursam inanılmaz keyifli ve öğretici bir süreçti diyebilirim.

blank

Kısa film festivallerini ve ödül dağılımını nasıl buluyorsun?

Bir katılımcı olarak festivallere dair gözlem sürecim oldukça kısıtlı. Dolayısıyla bu soruya hakkıyla yanıt verebilmek için biraz daha zamana ihtiyacım var sanırım.

Son olarak neler söylemek istersin?

Bilhassa kısa filmler üzerine söyleşilerinizin yakından takipçisiydim, şimdi bir parçası olmak gerçekten çok keyifli. Filmimizin ve diğer tüm kısa filmlerin görünürlüğüne katkı sağladığınız için teşekkür ederim. Umarım yakın gelecekte, özellikle kısa film üretimi özelinde maddi olanaksızlıkların gündemde olmaktan çıktığı ve sanatsal kaygıların daha çok tartışıldığı bir zemin yaratılabilir.

blank

Banu Bozdemir

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu... Sinema yazarlığına Klaket dergisiyle adım attı, Milliyet Sanat muhabirliği yaptı. Skytürk TV’de sinema, sanat ve "Sevgilim İstanbul" programlarında yapımcı, sunucu ve yönetmenlik yaptı. TRT için Bakış isimli bir kısa film çekti. Yayınlanmış yirminin üzerinde çocuk kitabı var. Halen cinedergi.com’un editörü, beyazperde.com ve Öteki Sinema yazarı.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Can Merdan Doğan: ‘Sempatik bir film yaptığımı düşünmüyorum’

Ankara Film Festivali'nde en iyi kısa film ödülünü kazanan Stiletto'nun
blank

İpek Efe: ‘Erkek filmleri festivali ne kadar saçma geliyorsa kadın filmleri festivali de o kadar saçma aslında…’

Da Capo kadın filmleri festvalinde karşımıza çıktı daha çok, İpek