Selin Aktaş’ın İntihar Bekçisi filmini izleyip beğenince onunla röportaj yapmam gerektiğini hissettim, kendisiyle Safranbolu’da tanışmıştık, filminin trajik, ironik ve eleştirel yanlarını ortaya iyi koyduğunu düşünüyorum…
Öteki Sinema için söyleşen: Banu Bozdemir
Merhaba Selin, seni biraz tanıyabilir miyiz?
Merhaba, 1995 yılında Adana’da doğdum. 2014 yılında Çukurova Üniversitesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü’nü kazandım ve 2018 yılında bölüm birincisi olarak mezun oldum. Lisans eğitimimin 3. döneminden itibaren Beinsport’ta yayınlanan futbol ve basketbol maçlarında kameraman olarak çalışmaya başladım. 3,5 yıl boyunca spor kameramanı olarak çalıştım. 2018 yılında Mersin Üniversitesi’nde yüksek lisans eğitimime başladım. Türk Sinemasında Dijitalleşmenin Kurgu Biçimine Etkisi: Alan Deneyimleri başlıklı tezle yüksek lisans eğitimimi tamamladım. Son üç yıldır da Tivibu belgesel kanalı Habitat TV’de yönetmenlik yapıyorum.
En son İntihar Bekçisi filmini çektin, konusu nasıl oluştu, nasıl bir noktadan gelişti hikayen?
İntihar Bekçisi, her gece bitmek bilmeyen arzuyla intihar hayalini kuran arkadaşımı kurtarmak için zihnimde oluşturduğum bir karakterdi aslında. Şimdi hatırlıyorum da arkadaşımla sabahlara kadar süren tartışmalarımız oluyordu. O intiharı varoluşsal sancıları durduracak bir kurtuluş olarak görüyordu. Ben ise daha çok Sartre’ın baktığı yerden ölümün hiçbir zaman yaşama anlam vermediğini aksine yaşamın her türlü imlemini yok ettiğini düşünüyordum. O sıra Türkiye’de ve dünyada yaşanan intihar vakalarını incelemeye başladım. Özellikle Türkiye’de intihar eden kişilerin mesleklerinin en çok polis ve asker olduğunu öğrendim. Tunahan Kurt’un da her gün intihar etmeye çalışan bir polis karakterinin olduğu bir hikayesi vardı. O hikaye de beni çok etkilemişti. Tüm bunlar bir araya gelince de intihar konusunu anlatabileceğim bir film yapmak istedim.
Anlattığın filmde birçok konuyu ironik bir şekilde ele alıyorsun. Polis ve bekçi arasındaki statü farkından tut, ülkemizde yaşanan intihar vakalarının artışına kadar çoklu bir ağ yakalıyorsun filminde. Konu intihar olunca izleyicinin tepkisi ne oluyor?
Albert Camus intiharı, yaşama ve geride kalanlara karşı bir şey söylemek olarak tanımlıyor. Ben de İntihar Bekçisi ile naçizane fikrimi söylemek istedim. Ana karakterimiz Raşit kimsenin gelip geçmeyeceği bir köprüde adeta bir hiçliğin ortasında kahraman olmayı bekliyor. Finalde Raşit’in oh çektiği planda izleyenlerin yüzünde genelde bir mutluluk oluyor. Her ne kadar sahnenin duygusunu seyirciye geçirdiğimi düşünerek iyi hissetsem de intihar etmek için o köprüye çıkan birinin olması ve insanların bunu görmezden gelmesi beni umutsuzluğa düşürüyor.
Bir arkadaşının intihar etme fikri üzerine, biraz da ona yardımcı olmak, onu bu fikrinden vazgeçirmek için çektiğini söylüyorsun, arkadaşın bu filmi izledi mi, neler hissetti izleyince?
Arkadaşım filmi çok sonra izledi. Sen de intihar düşüncesine sonunda kapılmışsın demişti.
Filmi nerede çektin, küçük köprülerin varlığı, köylülerin dalga geçer hali, kurumların, ülkeyi yönetenlerin çözümsüzlüğe karşı çözümleri gibi duruyor. Filmin dengesini iyi kurduğunu düşünüyorum, senaryo üzerine herhangi bir yardım ya da danışmanlık aldın mı? Yaklaşık beş yıl önce yazdım demiştin senaryonu, son halini bulana kadar nasıl aşamalardan geçti?
Filmi Osmaniye’nin Gafarlı Köyü’nde çekmek istedim. Çünkü hikayeye uygun bir köprüyü orada bulmuştuk. Filmin büyük çoğunluğu köprüde geçtiği için köprünün senaryoya uygun olması çok önemliydi. Herhangi bir danışmanlık almadım. Yalnız Nuri Cihan Özdoğan ve Tunahan Kurt ile senaryo üzerine uzun konuşmalarımız olmuştu. Bu konuşmalar senaryonun gelişmesinde son derece faydalı oldu.
Oyuncu seçimini nasıl yaptın? Kayhan Açıkgöz gerçekten de karaktere oturmuş…
Kayhan’ı Emin Alper’in Kız Kardeşler filminde izlediğimde performansından çok etkilenmiştim. Raşit karakterini onun oynamasını istediğimde o da senaryoyu okuyunca severek yer almak istediğini söyledi. Kayhan’ın karaktere ve hikayeye yaklaşımı oldukça farklı. Karakteri gerçekten yaşattığını düşünüyorum.
Satlık belgeselinde de toplumsal bir konuya el atıyorsun, kentsel dönüşüm gerçekten bir dönüşüm mü, yoksa rant mı barındırıyor, yoksa orada yaşayan halkı oradan uzaklaştırmanın bir yolu mu, bir sorgulama hali…
Satlık, Adana’nın 19 Mayıs Mahallesi’nde kentsel dönüşümü bekleyen bir mahallenin hikayesini anlatıyor. Kentsel dönüşüm İngiltere ve Kanada’da uygulandığı şekilde Türkiye’de de yapılsa aslında insanların yararına olacak bir durum söz konusu olur. Maalesef ki kentsel dönüşüm Türkiye’de büyük bir rant durumu. Bu yüzden de başarılı hiçbir örnek yok. Mahallelinin benim görüşlerimin aksine bu rantı istemesi ve bunu bir çıkış yolu olarak görmeleri beni etkilemişti. Filmin gösterimleri sırasında pek çok kişi kentsel dönüşümü güzel bir şey olarak gösterdiğimi düşündükleri için beni eleştirdi. Ancak bu düşünce bana ait değildi. Mahalleli böyle düşünüyordu. Benim de onları yönlendirmem doğru olmazdı.
Kadın kameraman olarak çalışıyorsun bir televizyon kanalında, nasıl gidiyor, o nasıl başladı? Sinemada görüntü yönetmenliği yapmayı düşünüyor musun?
Şu an aslında kameramanlık yapmıyorum. Maç çekmeyi çok sevdiğim halde ara vermek istedim. Çünkü son zamanlarda futbol endüstrisinin dönüştüğü durum beni çok rahatsız ediyordu. Kendime neden bunu yapıyorum dedim ve ara verdim. Kolay Gelsin Beyler isimli belgesel film ile tüm bu süreçte yaşadıklarımı ve futbolun büyülü dünyasını anlatmak istiyorum. Onun görüntü yönetmenliğini ben yapacağım. Ayrıca Salvador Dali’den 500 yıl önce resimlerinde gerçeküstücülüğü kullanan Mehmed Siyah Kalem’in gizemini araştıran bir keşif belgeselinin yönetmenliğini Murat Kadir Toy ile birlikte üstleniyoruz. Çekimleri Haziran ayına kadar tamamlamış olacağız.
Bundan sonra film yolculuğun nasıl ilerleyecek, uzun metrajlı film çekme fikrin var mı?
“Yaralarım benden önce de vardı, ben onları bedenimde taşımak için doğmuşum.” Bousquet’ın bu sözü beni hep çok etkilemiştir. Anlatılmak istenen hikayeler bizden çok önce yazıldı. Bu yüzden benim için aslolan her zaman hikayedir. Hikayeyi en iyi nasıl anlatabilirsem o şekilde film yapmak istiyorum. Uzun, kısa veya belgesel olmasının benim için ayrı bir önemi yok.
Kısa film festivalleriyle ilgili gözlemlerini alabilir miyim?
Kısa film festivalleri konusunda biraz umutsuzum. Çok değerli festivaller yapılıyor. Ancak çok az sayıda. Umarım bu sayı artar.
Son olarak neler söylemek istersin?
Filmlerimizin nasıl ortaya çıktığını merak ettiğiniz için ve bu süreçleri paylaşmamıza olanak sağladığınız için çok teşekkür ederim.