Onur Ünlü’nün son filmi olan Sen Aydınlatırsın Geceyi, festival maratonuna hız kesmeden devam ededursun, bana da 15. Eskişehir Film Festivali’nde izleme fırsatı bulduğum bu dingin sinemasal curcunayı(!) enine boyuna yazmak düşsün diyerek sıvadım kollarımı.

130422-sag-semaver

Sen Aydınlatırsın Geceyi, hem Leyla İle Mecnun’un popülaritesinden hem de yönetmen Onur Ünlü’nün son yıllarda beyazperdeye aksettirdiği, kelimenin tam anlamıyla ayrıksı filmlerden aldığı güç sayesinde, bu yıl on beşincisi düzenlenen Eskişehir Film Festivali’nin de en çok beklenen filmlerinden biri oldu. Öyle ki, saat 12:00’daki gösterim için, sabah saat 08:30 civarında Anadolu Üniversitesi’ndeki Sinema Anadolu’nun önünde oluşan uzun kuyruk, bu tezimin de doğrudan kanıtı oldu.

Filmin genel gösterime çıkmayacak olması da, izleyicinin ayağına kadar gelmiş bir yapıt için “fırsat bu fırsat… hücum!!!” algısına da gark etmiş oldu ister istemez. Onu Ünlü’nün bu tercihinin gerçekten de ülkemizdeki dağıtım dinamiklerine karşı alınan samimi bir tavır mı yoksa bir başka reklam hareketi mi olduğu tartışıladursun, filmi izlemek isteyen ve festival maratonunu ya da özel gösterimleri takip edebilecek vakti olmayan meraklı sinemaseverlerin sabırlarını bir süre daha sınaması gerekecek gibi görünüyor. Geçtiğimiz yıllarda Kevin Smith de son filmi Red State’in dağıtım haklarını açık arttırma ile 1 dolara satın almış ve filmi, kendisinin de bizzat katıldığı çeşitli festivallerde ve özel gösterimlerde seyirci ile buluşturmuştu. Onur Ünlü’nün, filmin dağıtımı konusundaki kararı oldukça net. Bu sebeple filme ulaşabilmenin zorluğu, bir taraftan sükse kat sayısını arttırırken diğer taraftan da ulaşılan yapıtın hazır tüketim alışkanlıklara kurban gitmemesi açısından da önemli bir noktada duruyor.

Sen aydınlatırsın

Sen Aydınlatırsın Geceyi, minimalizm kabızlığının ve cıvıklık ötesi popüler filmlerin hâkimiyetinden yakasını bir türlü kurtaramayan ülke sinemamıza ilaç gibi gelecek bir film. Süper güçlere sahip insanların, güçlerini pek de olağanüstü olmayan durumların emrine amade etmesi, bunun yaparken de Onur Ünlü’nün artık iyiden iyiye aşina olduğumuz çizgi dışı (artık absürt kelimesini yinelemekten bıktım evet!) fikirlerinden de fazlasıyla güç alması, filmin içerik değerini arttıran unsurlar kuşkusuz. Hayattan neredeyse hiçbir beklentisi kalmayan Cemal ile Yasemin’in, klişeler etrafında gezinmeyen aşk hikâyesi, pek çoğu başlı başına kısa film malzemesi niteliğindeki akıllıca buluşlar ile filme eklemlenerek hikâyeyi zenginleştiriyor.

Süper güçlere sahip karakterlerin, özel güçlerini gündelik rutinlerinin emrine amade etmeleri elbette ki yeni bir fikir değil. Hele ki süper kahraman parodileri ile sıkı fıkı olduğumuz şu günlerde, bu türden fikirlerin havalarda uçuştuğunu söyleyebilmemiz mümkün. Gel gelelim Sen Aydınlatırsın Geceyi için, süper kahraman parodisi diyebilmemiz pek de mümkün değil! Her ne kadar parmakları ile ateş edebilen, duvarların içinden geçebilen, telekinetik güçleri olan, sahip olduğu dört metrelik boya rağmen en büyük trajedisi okeyde taşlanmak olan, ellerini çırparak zamanı durdurabilen, ölümsüz olduğu için ahlaki değerleri yitip giden bu özel güçlü karakterler ile Akşehir’e indirgenmiş, kırsal fonlu bir X-Men çeşitlemesi gibi gözükse de; filmi sadece bu minvalde değerlendirmek biraz kolaya kaçmak olur.

Mreyte Ya Mreyte

Bu kadar kalabalığın ardından, filmin hikâyesine değinmek gerekirse eğer; ruhu neredeyse vücudundan çekilmiş olan Cemal, Manisa’nın Akhisar kasabasında babasıyla birlikte yaşayan ve kendi berber dükkânlarında çalışan umutsuz bir vakadır. Yaşadığına bin pişman görünen Cemal, hayatını sürdürmeye çalıştığı bu küçük kasabanın dört bir yanını amaçsızca dolaşırken, karşılaştığı Yasemin sayesinde, hayatına kendince bir amaç yüklemiş olur. Fakat Cemal’in kabuğu sıyrıldıkça içinde kaybolmaya başladığı kuşku, kendisinin, coğrafyasının elverdiğince kompleks bir maceraya sürükleyecektir. Cemal’in kendince gevelediği epistemolojik kelamların ise, filmin mizah dozuna bocalandığını eklemek gerekir.

Onur Ünlü, bu son filminde de kendi sinemasının köşe taşlarını koruyarak, sinemamızda layığı ile değerlendirilememiş olan çizgi dışı mizahı ve fanteziyi eğlenceli bir biçimde harmanlayan, sulu sepkenliğe kaçmadan da dram ile tokalaştıran bir öykü sunuyor bizlere. Oyuncu kadrosunda Leyla ile Mecnun ve Şubat dizilerinden aşina olduğumuz Ali Atay, Ahmet Mümtaz Taylan, Serkan Keskin, Nadir Sarıbacak, Cengiz Bozkurt gibi isimlerin yanı sıra Demet Evgar, yine karşımıza doktor suretinde çıkan Ercan Kesal ve yönetmenin sinemasında Beş Şehir’den bu yana her gördüğümüzde alkışladığımız Tansu Biçer gibi önemli isimler yer alıyor.

Süper güçleri olan karakterlere daha fazla yaklaşabilmek adına Akhisar’ın kırsalında yaşayan kahramanlar seçen Ünlü’nün bir diğer önemli kozu ise, filmi siyah beyaz çekmiş olması. Hatta bu tercihi o kadar inatçı bir biçimde diretmiş ki, filmin daha sonra renkli formata çevrilebilmesinin önünü kesmek adına, oldukça keskin ve tek bir sıcak renge yaklaşan ışıklandırma teknikleri kullanmış. Bu yönelime rağmen, oldukça lezzetli bir görsel çalışma ortaya koyan Vedat Özdemir’in, filmin grafik tarzını Tarsem Singh filmlerinin tonuna yaklaştırdığını söylemek abartı kaçmaz eminim… Bütün bunların üzerine başarılı müzikal tercihleri de eklediğimizde, Sen Aydınlatırsın Geceyi, belki de son zamanlarda izleyicide tekrar tekrar izleme ihtiyacı hissettiren birkaç yerli filmden biri olma özelliği kazanıyor… Yok yok, belki de tek film demek daha doğru olabilir…

Sen Aydınlatırsın Geceyi Fragman

blank

Fatih Yürür

İlk sinema deneyimi, bir Stephen King uyarlaması olan “Geri Döndüler” olmuştur. Yazmaya başladığı dönem ise aslen lise yıllarıdır. Saçma sapan korku hikayeleri kaleme almaktadır ve asıl amacı bir gün bunları görselleştirebilmektir. Çeşitli platformlarda oyun incelemeleri ve film eleştirileri yazar. Yaratmış olduğu RüyadaM adında bir animasyon ve çizgi hikaye karakteri bulunmaktadır.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Mononoke-Hime / Princess Mononoke (1997)

Her şeyi kenara bırakıp neler kaybettiğimizi bir kez daha, bu
blank

The Food of the Gods / Dev Tohumu (1976)

The Food of the Gods senaryosu mantık hataları ile dolu