Hepinizin de yakından takip ettiği üzere, geçtiğimiz günlerde Şener Şen’in başrolü oynadığı Yol Ayrımı’ndan bir afiş yayınlandı. Üstüne üstlük, filmin 10 Kasım’da vizyona gireceği haberi de servis edildi. Akabinde ise sosyal medyada büyük bir Şener Şen çılgınlığı aldı başına gitti. Herkes usta oyuncuyu ne kadar çok özlediğinden bahsediyor, yeni filmini büyük bir merakla beklediğini deklere ediyordu. Nitekim tüm sinema siteleri dahi, Yol Ayrımı’nın haberini sevgi sözcükleri ile servis ediyordu. Esasen bu durum, akıllara bir kez daha bilindik bir soruyu getirdi; “Şener Şen’i neden bu kadar çok seviyoruz?” Dilerseniz, bu soruya birlikte cevap bulmaya çalışalım.
En başta söyleyelim. Bahsi geçen oyuncu, hiç de öyle sıradan bir isim değil. Ülke sınırları içerisinde yaşayan her bir bireyin, çocukluğuna ya da gençlik dönemine bir noktada temas etmiş usta bir sanatçıdan bahsediyoruz. Yaptığı her film ile yeri geldiğinde bizleri güldürmüş, yeri geldiğinde ise bam telimize dokunmuş, büyük bir sinema üstadı o. Hal böyle olunca da Şener Şen’i sevmek, ona karşı büyük bir sempati beslemek, kaçınılmaz bir süreç halini almaktadır.
Hadi biraz geçmişe gidelim. Gençlik döneminde öğretmenlik yapan, Anadolu’yu karış karış gezen Şener Şen, içinde oyunculuk aşkını her daim diri tutuyordu. Ancak yaşı ilerliyor ve hala hak ettiği projelerde yer alamıyordu. Ancak onu sevmemizin yegâne sebeplerinden biri, insan olarak ortaya koyduğu inatçı tavrıdır. Nitekim o, İstanbul’a geldiği ilk yıllarda dublörlükten, seslendirme sanatçılığına kadar sinemanın farklı alanlarda çalışmıştı. Ancak onun yılmaya, vazgeçmeye hiç mi hiç niyeti yoktu. Şener Şen, çalışma azmini bir an olsun terk etmedi ve nihayetinde Hababam Sınıfı gibi, geniş kitlelere hitap eden bir filme dâhil oldu. İşte, tüm ülkenin Şener Şen’e hayran gözlerle bakacağı proje de gelip çatmıştı.
Tabii bu noktada hemen bir parantez açalım. Şener Şen, günümüzün sabun köpüğü starları gibi hiçbir zaman popüler olmayı istemedi. Spot ışıklarından her daim uzak durdu. Bu oyunculuk döneminin ilk yıllarında da böyleydi, yaşayan bir efsane olduğunda da. Esasen Şener Şen’i değerli kılan ve herkesin sevgisine erişmesine vesile olan hususlardan biri de tam olarak bu noktada saklıdır. O, çocukluk yıllarından itibaren yalnızca oynamak ve sanatını icra etmenin peşindeydi. Bu nedenle işine hep profesyonelce yaklaştı ve sansasyonel hadiselerle değil, yeteneği ile gündeme gelmeyi seçti. Nitekim öyle de oldu. Magazinsel olayları kapı dışarı etti ve yarattığı tüm karakterleri dokunaklı bir şekilde izleyicisine armağan etmeyi başardı. Bu da ona karşı duyulan sevginin, günbegün artmasının önünü açtı.
Şener Şen karakter yaratma konusunda tam anlamıyla bir üstat, örnek gösterilecek bir sanatçı aynı zamanda. Şöyle arkamıza yaslanıp düşünelim. Şener Şen’in yer aldığı filmler içerisinde sevilmeyen kaç karakter var? Esasen bu sorunun net bir cevabı yok. Çünkü Şener Şen, hangi rol olursa olsun, her defasında karaktere duygu katmayı başarmış bir isimdir. Bu yeri geldiğinde komedi olabileceği gibi, yeri geldiğinde dramatik bir anlatı da benzer şekilde gelişmiştir. Ancak bu noktada değişmeyen tek bir husus vardı; o da Şener Şen’in üzerine düşeni hep fazlasıyla yerine getirmesi. Çünkü o oyunculuğa iş değil, aşk gözüyle bakan bir aksakaldı.
Tabii, Şener Şen’i sevmemizin yegâne sebebi olarak oyunculuğa karşı güttüğü sadakati gösteremeyiz. Nitekim usta oyuncu yer aldığı her projeyle, içimizden biri olmayı başarmış, evimizin başköşesine yerleşmiştir. Dilerseniz şöyle bir beyin jimnastiği yapalım. Yeşilçam’dan ve Türk Sineması’ndan Şener Şen’i çıkardığımızı varsayalım; ne kadar da mutsuz bir sinemamız olurdu değil mi? Badi Ekrem, Vecihi, Ziya, Züğürt Ağa, Maho, Mesudiyeli Mesut, Haşmet Asilkan, Muhsin Bey, Eşkıya Baran ve daha niceleri bizimle olmasa, biz şimdi nasıl insanlar olurduk?
Sinema, esasen tahmin edilemeyecek denli büyük bir silah. Önemli olan onu nasıl kullandığınız. Ertem Eğilmez, 1970’lerin ortasından itibaren sinemayı birlik, beraberlik ve aile olabilmenin önemini gösterme amacıyla kullandı. Yılmaz Güney, dik durmayı, eşitliği savundu. Şener Şen ise yarattığı karakterlerle her daim samimi ve içten olmanın önemine eğildi. Yarattığı en palavracı karakter dahi, hep halktan biriydi. Çünkü Şener Şen, asla bir lümpen olmadı. Toplumu hep iyi analiz etti. Karakterlerine de buna göre yarattı, bu yöntemle izleyenlerine sevdirdi. Kariyerinin ilk yıllarında kurnaz, cin fikirli, üçkâğıtçı tiplemeler üzerine dahi yapışmıştı. Ancak o karakterler bile, halk tarafından benimsendi, kucak açıldı. Çünkü Şener Şen, olanı en gerçekçi şekilde resmediyor ve yorumlamasını da izleyenlerine bırakıyordu. Onu farklı kılan, her dönemin usta oyuncusu yapan en önemli husus da esasen budur.
Şener Şen 80’lerin ortasına dek, hep komedi filmlerinde yer aldı. Ülkenin gülen yüzü oldu. İlyas Salman’ın, Kemal Sunal’ın birlikte çalışmaktan keyif aldıkları partneri olarak öne çıktı. O güldükçe, ekran başındakiler güldü, gündelik dertlerini unuttu. Tam anlamıyla bir komedi figürü halini almıştı artık. Ancak o yeteneğini daha efektif kullanabileceği yapımlara da burun kıvırmadı. Muhsin Bey’i çekti, herkesin bam teline dokundu. Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni’ne büründü, güldürürken, derin düşüncülere sevk etti. Yetmedi. Çünkü daha zirveyi görmemişti. Bu sefer fiziksel görüntüsünde başlı başına değişikliğe giderek, Eşkıya Baran’ı yarattı. Türk Sineması’nı uyuduğu derin uykudan uyandırdı. Şöyle düşünelim bir de, Eşkıya’da Şener Şen değil de alelade bir oyuncu yer alsaydı, film ülke sinemasında bu denli bomba etkisi yaratır mıydı?
Bunların hepsi esasen birer domino taşı etkisiyle huzurlarımıza gelmekte. Şener Şen, günden güne kendisini çok sevdirdi. Çünkü en başta dediğimiz gibi, çalışmaktan yılmadı, yeni şeyler üretme hevesini asla yitirmedi. Günümüz oyuncularının düştüğü tuzağa düşmeyerek, özel hayatını hep kapalı kapılar ardında yaşadı. Gözlerden ırak bir yaşam sürmeyi seçti ve yalnızca ama yalnızca oyunculuğuyla akıllarda yer etti. Bu da onu, ülkenin en sevilen oyuncusu konumuna yerleştirdi. Neden mi? Çünkü kimse onun kadar içimize işleyen karakterler yaratmayı başaramadı!
Onun özel karakterler yaratmasına vesile olan yapı taşlarından biri de, seçiciliği oldu. Hep doğru senaryolarda yer almak için çabaladı; toplumun tepkisini önceden tarttı. Esasen Şener Şen, bir filme başlamadan önce kafasında o filmi çeken, karakteri yaratan ender oyunculardan biridir de. Bu durum da ona büyük bir öngörü katmış ve alelade filmler yerine üst düzey senaryolarda yer almasına vesile olmuştur. Böylelikle hem o her biri ayrı ayrı kültleşmiş karakterlere bürünebilmiştir, hem de yer aldığı filmler onun sayesinde yüce bir noktaya erişmiştir.
Peki, Şener Şen’in hiç mi eleştirilecek bir noktası yok. Ona karşı beslediğimiz yalnızca salt sevgi mi? Esasen onun bu denli seçici olması, kendisine karşı gelişen büyük bir sitemin de önünü açmaktadır. Onun için Türkiye’nin gülen yüzü dedik, komedi filmleri sayesinde sevdiğimizi dile getirdik. Gelgelim ki, Şener Şen’in yer aldığı son komedi filminin üzerinden tam tamına 24 sene geçmiş vaziyette. Keza Eşkıya’dan itibaren konuşmaya başlarsak, Şener Şen’in 21 yıldır rol aldığı film adedi, yalnızca dört. Beşincisi de yolda. İlginçtir, bu filmlerinin hepsinde de Yavuz Turgul dokunuşunu görmek mümkün. Esasen bu konu defalarca kez konuşuldu, yüzlerce kez dile getirildi. Evet, Şener Şen’in ekranlardan bu kadar uzak kalmasına yahut kendisine Yavuz Turgul sinemasına hapsetmesine bir sinemasever olarak ben de çok kızgınım. Ne yani, yıllar yılı usta oyuncuya bir tane bile iyi senaryo gelmedi mi? Ama ona karşı gelişen bu sitemin yegâne sebebi de, yine Şener Şen’e karşı beslediğimiz büyük sevgi. Sinemamızın en gözde yapımlarında hep sahnede olan Şener Şen’i daha fazla projede görememek, ona olan hayranlığımızı daha fazla dile getirememek, Türk Sineması’nın yaşadığı en büyük kayıplardan biri olarak da kayıtlara geçmiştir.
Bir oyuncuya topyekûn sevgi gösterisinde bulunmak esasen pek de alışık olduğumuz bir durum değil. Bizim gibi kutuplaşmanın revaçta olduğu ülkelerde bu durum kırk yılda bir gelecek hususlardan biri. Ayhan Işık, Sadri Alışık, Münir Özkul, Kemal Sunal gibi isimler topluma mal olmuş ve sinemayı seven sevmeyen herkesin hayran gözlerle baktığı oyuncular olarak fark yaratmıştır. Nitekim Şener Şen de en az saydığımız bu isimler kadar büyük bir yaşayan efsanedir. Gerek siyaset gibi iki ucu keskin konularda geri planda duruşu, gerekse yalnızca oyunculuğu ile ön plana çıkma isteği, onu sevilen bir sanatçıdan öte, örnek gösterilen bir şahsiyet haline getirmiştir.
Evet, Şener Şen 76 yaşında bir kez daha beyazperdede arz-ı endam etmeye hazırlanıyor. O, Yavuz Turgul imzalı Yol Ayrımı ile tekrar sevenleriyle bulaşacağı günü bekleye dursun, bizler de Şener Şen sevgimizi günden güne içimizde harlayalım. Çünkü sinemamızın gülen yüzü ile dev ekranda buluşabilmek, uzun yıllar görüşülmeyen sevgiliyle gerçekleşecek büyük buluşmadan farksız bir durumu temsil etmektedir. Son kez sormakta yarar var: Mimikleriyle, gülen yüzüyle, en derine temas eden karakterleriyle, her daim duygularımızı farklı bir boyuta taşıyan Şener Şen’i sevmeyelim de taş mı olalım?
Şener Şen gibi büyük bir ustanın hakettiği şekilde güzel bir dil ile iyi bir analiz.Teşekkürler.