Animasyonlarıyla dikkatimizi çeken isimlerden biri de Serdar Çotuk. Kendisiyle enine boyuna animasyonun yapım aşamasından şu an geldiği noktaya kadar olan zorluklarını ve bunun yanında avantajlarını da konuştuk… İyi okumalar.
Öteki Sinema için söyleşen: Banu Bozdemir
Dumlupınar Üniversitesi Animasyon bölümünü birincilikle bitirmişsin. Biraz animasyonun okullardaki durumundan bahsedebilir miyiz? Animasyon okumak nasıl bir deneyim?
Evet, bu konuda şansım biraz yaver gitti diyebiliriz. Bir arkadaşımla beraber filmler yapıyor ve ödevleri de bu filmlere göre şekillendiriyorduk. Örneğin mekân tasarımı dersinde bir mekân istendiği zaman, zaten filmde kullanacağımız bir mekânı ödev olarak sunardık. Bu yüzden çok zorlanmadık. Hocalarımız da bu konuda çok destek oldular. Animasyon okumanın en avantajlı yanlarından birisi bu işe hevesli birçok insanın bir arada bulunması. Fikir alışverişinde bulunmak, tartışabilmek. Okullarda animasyon bazen sinemadan uzak ele alınıyor. Umarım bu da zamanla düzelecektir.
Mezun olduktan sonra önünüzde nasıl bir yol açılıyor? Sanırım sen bir şirkette karakter animatörü olarak çalışıyorsun. Biraz işinin inceliklerinden bahsedebilir misin?
Mezun olduktan sonra reklam sektörü, oyun sektörü, dizi film sektöründe çalışabiliyorsunuz. Ama burada en önemli nokta kimse okuduğunuz okulla vs. ilgilenmiyor. Elinizdeki işlere bakıyor. O yüzden okulda yapmış olduğum filmler, aldığım ödüller, sektörde işlerimi biraz kolaylaştırdı. Şu an Lighthouse VFX şirketinde animatör ve layout artist olarak çalışıyorum. Ağırlıklı olarak yurtdışına işler yapıyoruz. Mocap (Hareket Yakalama) teknolojisiyle beraber animasyon farklı yönlere evriliyor. Aşırı realizme kayıyor. Ben daha çok toon animasyon dediğimiz, realizmden biraz daha uzak, abartı üzerine olan tarzı önemsiyorum.
Animasyon çekme fikri oluştuktan sonra yaşadığın aşamaları biraz da bu işi yapmak isteyenlere örnek ve yol olması için biraz detaylıca anlatabilir misin?
Öncelikle ilkokulda powerpointle başladım. O yaşlardan beri film yapma isteği, ihtiyacı duyuyorum. Sürekli aklıma gelen fikirleri not ederek çalışıyorum. İçime en çok sinen biri üzerine yoğunlaşıyorum. Daha sonra çevremden okuduklarım, izlediklerim, gezdiklerim, biriktirdiğim her şeyi bu fikri geliştirmek için kullanıyorum. Sonrasında bunun için acele etmiyorum ve bu fikri biraz rafa kaldırıyorum. Tabi bu esnada still, ışık, karakter referansları topluyorum, çizimler yapıyorum. Aradan birkaç ay geçtikten sonra fikir daha olgunlaşmış oluyor. Stilli, gidişatı netleşiyor. Hâlâ içime siniyorsa o zaman yapmaya başlıyorum. Teknik olarak tamamen özgür olduğum için içeriği daha çok önemsiyorum. Sinematografiyi geliştirmek adına sürekli denemeler yapıyorum. Bir de bence en önemli konu minimalizm. Özellikle yeni başlayan, bu işe hevesli olanlar için en düşük bütçeyle, az karakterle, sade bir mekân ve anlatımla daha güçlü işler ortaya konulabileceğine inanıyorum. Bu yüzden İran sinemasının sıkı takipçisiyim.
Merdivenler Sivas katliamı sırasında hayatını kaybeden aydın ve yürekli insanlara adanmış bir animasyon değil mi? Neler hissettiniz yaparken?
Evet, Merdivenler filmi Sivas katliamına dair vurucu, mesaj veren bir film değil. Aslında bir anma filmi. Duman’ın “Köpekler” isimli şarkısı film için ilham kaynağı oldu. Şarkıyı ilk dinlediğimde direkt olarak sahneler, filmin sonu vs. gözümün önüne geldi. Hemen notlar almaya başladım. Yapım esnasında ve film bittiği zaman ağladığımı hatırlıyorum. İlk gözümde canlananlara çok yakın bir film ortaya çıkardık. Bu yüzden mutluyum. Ama bu tarz bir film yapmak biraz yıpratıcı oluyor. Yoruyor. Ama aynı zamanda tamamlamak için motivasyonunuz da o oluyor.
Bazen gerçek karakterler kullanmak yerine kendi oluşturduğunuz karakterleri kullanmanın avantaj ve dezavantajını yaşıyor musunuz?
Ağırlıklı olarak benim avantajıma oluyor. Çünkü karşımda bir oyuncu olmadığı için, daha güçlü oynayalım daha inandırıcı oynayalım vs. gibi bir shotı tekrar tekrar çekme durumu söz konusu olmuyor. Zaten aklımdaki ne ise birkaç denemede, o sahne için istediğim oyunu kendim oynamış oluyorum. Bu yüzden bir avantaj. Dezavantaj olarak yaratım süreci biraz zaman alıyor diyebiliriz.
Tarzın çok net animasyon. Başka bir şey denememişsin, bunun eğitimini alman bir yana animasyon konusunda ısrarcı ve sabit kalmanın sebepleri nelerdir?
Animasyonda ısrarcı olmamın en büyük sebebi bu işi çocukluktan beri seviyor olmam. İnternetin, programların olmadığı dönemde 15-20 saniyelik skeç animasyonlar hazırlıyordum office programlarıyla ve bunları yayınlayacak bir platform da yoktu haliyle. Sadece yapmak ihtiyacı duyuyordum, mutlu oluyordum. İkinci sebebi ise maliyet. En basit örnek; bir belgesel çekmek istediğim zaman, iyi kalitede bir kameram yok (oyuncu, ışık, ses vs.den bahsetmiyorum bile). Ancak animasyonda şu an elimde bulunanlarla yorucu, uzun bir süreç olsa dahi, tek başıma bir film ortaya çıkarabiliyorum. Burada maliyet benim zamanım oluyor tamamen. 3. sebebi ise ekip. Tabi ki daha kısa sürelerde işi tamamlamak ve bazı kısımları profesyonel ellere bırakmak için çalıştığım, çalışmak istediğim insanlar oluyor. Bu süreci internet üzerinden tamamlayabiliyorum. Ancak kısa metraj bir filmde kişi sayısının artışı, bu kadar insanı bir araya toplamak ve bunun sorumluluğu beni biraz ürkütüyor açıkçası. Ama tabi ki şartlar olgunlaşırsa animasyon dışında da işler yapmak için çok hevesliyim.
Durak ve istasyon. Yolları seviyor gibisin.
Evet, yolda olmayı seviyorum. Filmlerime de bilerek veya bilmeyerek bu durum yansıyor. Ancak ikisi birbirinden çok farklı filmler. Durak tamamen komedi. İstasyon ise vicdan muhakemesi üzerine bir film. İsimler biraz tesadüf oldu yani. Şu an yapmakta olduğum filmin adı da “Bitcoin’i Olan Rakun”. Biraz yoldan çıkmak iyi olabilir diye düşündüm.
Filmlerin için maddi desteği nasıl buluyorsun, fonlar ya da devlet ödeneklerinden destek aldığın yerler oldu mu?
Evet, İstasyon için devlet desteği aldım. Filmin kalitesini arttırmak, daha hızlı bitirmek ve motivasyon konusunda büyük yardımı oldu. Onun dışında bazı festivallerin destek fonlarında şansımı deniyorum. Ancak henüz almadım. Eğer devletten ödenek almasaydım da yine cebimden harcar ve filmi bir şekilde tamamlardım.
Animasyon stilin için bir tarzın olduğunu söyleyebiliriz, bu da bir çalışmanın, deneyimin sonucu olsa gerek…
Evet, animasyon stilli olarak olabildiğince düşük poligonlu çalışmalar yapıyorum. Yani Disney karakterleri gibi yumuşak gözükmüyorlar. Eski bilgisayar oyunları gibi köşeli görünüyorlar. Bu benim hoşuma gidiyor. Fark yarattığını düşünüyorum. Çünkü şu an gelişen teknolojide o kadar gerçekçi işler yapılıyor ki, “Neden elinize bir kamera alıp çekmediniz?” diye düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum. Animasyonda sanki ulaşılan en üst seviye aşırı gerçekçilik gibi bir yanlış algı var. Ben biraz daha tersine gitmeyi tercih ediyorum.
Festivallerde animasyonun yeri ve konumlanışı konusunda neler düşünüyorsun? Bazen şans bazen şanssızlık gibi algılıyorum ben…
Katılıyorum. Çünkü animasyon üretimi yıl bazında oldukça az. Bu sebeple bazı festivaller animasyon kategorisi açmayabiliyor. Ancak sadece animasyon için değil kısa filmler için de benzer bir durum söz konusu. Örneğin bazı festivallerde kısa filmler filmden sayılmıyor. Kategori açmıyor. Finalist filmler açıklanırken kısa filmler birkaç gün önceden veya birkaç gün sonradan açıklanıyor. Bu konu biraz canımı sıkıyor açıkçası. Ancak Kısa Film Derneği güzel adımlar atıyor. Kısa filmlerin tanınması ve festivallerin yönetmenlere göre değerlendirilmesi açısından.
Kısa film festivallerin popülerleşmesi, ödül sistemleri, jüri seçimleri vs. konusunda neler söylemek istersin?
Son dönemde katıldığım festival jürileri, alanında başarılı insanlar, işin içinde olan insanlardı. Onlardan eleştiri almanın, beğeni almanın çok daha olgunlaştırıcı olduğunu düşünüyorum. Festivallerin sayısı ve kalitesi giderek artıyor. İçinde bulunduğumuz şartlarda bu sevindirici. Umarım katlanarak çoğalır. Festivallerde para ödülü olması motive edici oluyor. Sonuçta bu festivale katılmış, ödül almış olan insanlar, kazandığı parayı bir sonraki filmi için kullanıyor. Sadece bazen ödülün dağılımıyla ilgili problemim oluyor. Şöyle ki 1.lik ödülü çok yüksek oluyor. Bence birkaç kategori daha açılabilir. Animasyon için konuşmam gerekirse örneğin; “En İyi Karakter Tasarımı”, “En İyi Ses Tasarımı”, “En İyi Karakter Animasyonu” vs. gibi. Birkaç kişi daha ödül alabilir. Bunun motivasyonu ve animasyon üretimini artıracağını düşünüyorum.
Animasyon için öncelik teknik mi içerik mi?
İçerik.
Uzun metraj animasyon bizim ülkemizde maalesef çok yapılabilen bir şey değil, oysa Hollywood çok hâkim konu ve tekniğe. Böyle bir aşamaya gelmek için neler yapılmalı sence? Senin uzun metraj animasyon hayalin var mı?
Uzun metraj animasyon için çok önemli bir mevzu var: Para. Kalabalık bir ekibe ve bu ekibin en iyi ihtimalle 1-1,5 senesini karşılama ihtimaliniz var ise yapılabilir. Ancak yatırımcılar, yapımcılar, birkaç ay içinde 1 koyup 5 almak istiyorlar. Maalesef bu animasyon için mümkün değil. Bu sebeple YouTuberlara vs. zaten kitlesi olan insanlara yöneliyorlar. Bence bu seviyeye gelebilmek için çok daha minimal işlerle başlanmalı. Aşırı kalabalıklar, büyük detaylı mekânlardan ziyade daha az karakterli, daha basit, ancak kalitesi yüksek işler yapılabilir. Uzun metraj animasyon filmlerinde çalıştım. Örnek Disney, Pixar vs. olduğu için, istenilen sonuç istenilen sürede ve düzeyde çıkmıyor. Bence bu aşamalara gelebilmek için kendi tarzımızı minimal bir şekilde yaratabiliyor olmalıyız. Ayrıca tabi ki süreklilik de lazım. İstediğim desteği bulabilirsem uzun metraj film hayalim var. Bunun küçük bir ekiple başarılabileceğine inanıyorum.
Son olarak neler söylersin?
Öteki Sinema’yı uzun süredir takip ediyorum. Röportaj için mutlu oldum, çok teşekkür ederim. Naçizane eğer başıma bir şey gelmeyecekse de Oscar Kısa Animasyon kategorisinde “Bao” ve “One Small Step”i beğenmedim. Umarım diğer üç filmden birisi alır ödülü.