Serdar Kökçeoğlu: ‘Mimaroğlu hakkında kitaplar yazılmalı, filmler yapılmalı’

17 Aralık 2018

Serdar Kökçeoğlu ile tanışıklığımız, Kadıköy Karga’da !Geceyarısı Filmleri! gösterimleri düzenlediği günlere dek uzanıyor. Nerden baksan, on yıldan fazla olmuş. Geceyarısı Sineması, Radikal, Beyazperde, Öteki Sinema, Arka Pencere gibi mecralarda yazdığı sinema ve müzik yazıları ile tanıdığımız Kökçeoğlu, yaklaşık bir buçuk yıldır besteci İlhan Mimaroğlu ve 50 yıllık hayat arkadaşı Güngör Mimaroğlu hakkında heyecan verici bir belgesel projesi üzerinde çalışıyor. Belgeselin son durumu hakkında kaynağından bilgi almak için kendisiyle Beşiktaş’ta nefes aldıran bir mekânda bir araya geldik.

blankÖteki Sinema için söyleşen: Murat Kızılca

Serdar, merhaba. Bilmeyenler için Serdar Kökçeoğlu kimdir, belgeselden önce neler yapmıştır, kısaca bahsetmek ister misin?

Sinema ve müzik arasında, bazen heyecanla bazen sıkılarak gezinen biriyim sanırım. Yönetmenlik eğitimi aldım ve set koşullarına dayanamayacağımı anlayınca pek çok sinefil okuryazar gibi kendimi bilgisayar başında buldum. 2003 yılından beri çeşitli yayın ve platformlarda editör, metin yazarı, yayın yönetmeni ve proje yöneticisi olarak çalıştım. Arada reklamcılık, içerik yöneticiliği de var. Özellikle iki binlerde işler çok üzerime gelince elektronik müzik dinleyiciliğini bir adım öteye taşıyıp müzik yapmaya başladım. Ses Kitabı diye online bir sergi/plak şirketi kurdum. Sinema yazarlığını hiç bırakmadım bu süreçte, sadece son yıllarda kısa filme kaydı ilgim. O alandan daha ilginç şeyler geliyor bizde. Son 2 yıldır ise Okan Üniversitesi’nde film müziği ve ses üzerine dersler verip belgesel projemle uğraşıyorum. Özellikle okuldaki derslerim filmlere ve avangard müziklere olan ilgimi buluşturması açısından ilginç oldu. Sinema öğrencilerine John Cage’in sessizliğinden ve gürültünün estetiğinden bahsedebiliyorum.

Belgesele geçmeden önce biraz da besteci İlhan Mimaroğlu’ndan konuşalım isterim. Bilmem katılır mısın ama Türkiye’de yeterince tanınmadığını düşünüyorum. İlhan Mimaroğlu kimdir, Türkiye ve dünya için önemi nedir ve her şeyden önemlisi, neden belgeseli çekilmelidir?

Yeteri kadar tanınmıyor ama tanıyan, bilen için özel bir isim. Bu açıdan onu keşfetmek birileri için hep sürpriz oluyor, proje sürecinde bunu çok duydum. ‘Nasıl duymamışım?’ diyorlar, valla cevabı çok zor. İlhan Mimaroğlu 50’li yıllarda Türkiye’de müzik yazıları yazan, radyo programları yapan bir müzik tutkunu. Müziğin değişmekte olduğunu, hem de radikal bir şekilde değişmekte olduğunu fark etmiş. O yıllarda Ankara Helikon Derneği gibi yenilikçi sanatlara meraklı kurumlar var ama müzikte memleketin değişime uzak kaldığını düşünüyor. Mesela buralarda bir elektronik müzik stüdyosu yok.

O nedenle önce 50’lerin ortasında gidip Amerika’yı kendi gözleriyle görüyor sonra 1959 yılında yakın arkadaşı Erdem Buri’nin kuzeni, ilk evliliğinden bir bebeği olan Güngör Mimaroğlu ile yakınlaşıp hızlıca evleniyor ve onunla Amerika’ya yerleşiyor. Müthiş bir hikâye bu ve belgesel açısından da acayip kritik. Amerika’da müzik değişiyor, gençlik de değişiyor; henüz gençliğini yaşayamadan anne olan Güngör de kendisini değişimin ortasında buluyor, zaten politikaya da ilgisi var, bir anda kendisini gençlik hareketinin içinde buluyor.

blank

İlhan Bey ise stüdyolara kapanıyor ve geç saatlere kadar orada kalıyor. Henüz varla yok arası olan elektronik müziğin önemli bestelerini yapıyorlar Columbia-Princeton Electronic Music Center’da. Buranın adı bugün Computer Music Center. Bu stüdyo -ki orada çekim yapmak çok acayip bir deneyimdi- elektronik müzik tarihinde çok önemli. Olayın başladığı yerlerden biri.

İlhan Bey 70’lerde ise Atlantic Records’ta caz dünyasının efsanevi prodüktörü oluyor. Charles Mingus gibi yaratıcı çılgınlardan o sorumlu. Amerika’da hafiften efsaneye dönüşmüş durumda. Güngör Hanım onu yolda durduran hayranların ona bir guru gibi yaklaştıklarını söylemişti bir kez. Hayran demişken… Zappa, Lennon ve Fellini de var. Fellini onun müziğini filminde kullandı. Fellini o kadar etkileniyor ki onun müziğinden Nino Rota’ya rağmen Satyricon’da onun müziğini kullanıyor. Müziğin acayipliği, benzersizliği çekmiş onu.

Kısaca İlhan Bey bir avangard, klasik olanı, macerası olmayan, popülist işleri sevmiyor. Kendi de maceracı ve ilerleyen yıllarda fotoğrafa, filme merak sarıyor. Şimdilerde biz o film arşivinin içinden çıkmaya çalışıyoruz. Filmde müthiş zekâsıyla, ironisiyle, tuhaflıkları ve zaaflarıyla eşsiz bir dâhi portresi izleyeceksiniz. Bu ve daha pek çok sebep nedeniyle hakkında kitaplar yazılmalı, filmler yapılmalı. Plak şirketi Finnadar’ın tarihi önemini söylemeyi unuttum mesela.

Daha önce çektiğin kısa filmler var ama sinemanın daha çok araştırma ve eleştiri kısmında yer aldın. Böylesi zorlu bir belgesel projesine girişmek gerçekten cesaret ister, hele ki günümüz ekonomik koşulları göz önüne alındığında. Böyle bir projeye başlamana sebep olan motivasyon nedir?

Şimdi çok gerilerde kalan okul yılları denemelerini ve birkaç ev işi müzik videosunu dışarıda bırakırsak aslında Mimaroğlu’ndan önce sadece bir kısa film yaptım. Erdem Helvacıoğlu, İstanbul sokaklarından sesler toplayıp müzik yapıyordu, kamerayla onu takip ettim. Bitmesi epey uzun sürdü ama benim için profesyonel bir ekiple çalışma anlamında önemli bir deneyim oldu. Ama uzun metrajlı Mimaroğlu projesini yüklenmek için başka türlü bir şey, bir ‘delirme’ gerekiyordu sanırım.

2016 yılı kişisel ve ailevi sorunlarım nedeniyle benim için inanılmaz zor geçti. 2017 geldiğinde ve hayatıma devam etmem gerektiğini kavradığımda; yoğunlaşabileceğim, içinde kaybolabileceğim, beni gündemden ve dolayısıyla delirmekten uzaklaştıracak bir iş, uzun soluklu bir proje istedim.

blank

İlhan Mimaroğlu 90’lardan beri kafamı kurcalayan, anlamaya çalıştığım, yakından takip ettiğim bir isimdi. Kitaplarını okumuş, büyük çabalarla müziklerini bulup dinlemiştim. Hatta ucundan kıyısından gazete yazılarına bile yetiştim. 2012 yılında vefatını Wire’ın sosyal medyasında okuduğumda tatildeydim ve öyle kalakaldım. Sonrasında onunla ilgili bir şeyler yapmak istedim ama hakkında yazı yazmaya bile cesaret edemedim.

2013 yılında Erdem Helvacıoğlu ile tanıştıktan sonra, rutin buluşmalarımızdan birinde ‘Mimaroğlu’nun belgeseli yapılmalı’ dediğimi hatırlıyorum. 2015 yılında ise Güngör Mimaroğlu ile telefonda tanışma şansına eriştim. Erdem ile hayat arkadaşı ve menajeri Esin Uslu sayesinde. Ben gene eleştirmen ve elektronik müzik delisi refleksiyle ‘İlhan Mimaroğlu belgeseli mutlaka yapılmalı’ demiştim. Bir yandan da kendi kafamda yapılabilirliğini tartıyorum tabii, niyetim yok değil. O da bana her şeyi başlatan cümleyi kurdu; harika bir katalizördür, insanları etkilemesini, harekete geçirmesini bilen müthiş güçlü bir kadın. ‘Siz yapınız, başkalarından beklemeyiniz. Malum hayatlar kısa’ demişti.

Kısa filmimle yollara çıkmıştım ama gene de kolay değildi. Bu arada kısa filmciliğe ve sinemaya olan merakımla değil, müziğe ve seslere olan merakımla başlamıştım. Ve yazarlık, editörlük deneyiminin belgesel projelerine çok şey kattığı bir gerçek. 2017 yılında ben kendimde delice bir cesaret bulmakta kalmadım, Güngör Hanım’ı iki adım ötemde buldum. O artık 50 yılın ardından ilk gençlik evine dönmüştü. Düşüncelerine daima çok önem verdiğim Levent Çetin’in önerisiyle projemi deneysel sanatlara oldukça hâkim olan yapımcı Dilek Aydın’a götürdüm ve çalışmaya başladık. Esin Amerika’daki yapımcımız, Erdem müzik direktörümüz oldu. Erkal Taşkın sesçimiz, Murat Güneş çevirmen ve danışmanımız, 2017 Mart ayından beri yanımda olan Elif Dizdaroğlu ise stylist’imiz oldu. Harika animasyoncu Melis Balcı’yı da yanımıza alarak bilinmezlerle dolu yola çıktık.

Bildiğim kadarıyla Bakanlık’tan destek alamadın. Projeye başlarken izlediğin yoldan bahsedelim biraz. Nerelere başvurdun, nerelerden destek aldın ya da alamadın?

Dilek Aydın ve Esin Uslu ile beraber 2017 yazında proje üzerinde çalışmaya başladık. Elif de bir stylist olmasına rağmen 60’lı yıllara olan özel merakı nedeniyle benle beraber araştırmalara dâhil oldu. Kendi adıma sinemamızda erkeklerin anlattığı erkek hikâyelerinden çok sıkıldım. Bu nedenle ekipteki kadın bakışı ağırlığı ve Güngör Hanım’ın zaman zaman senaryoda öne çıkması önemliydi. Neyse, 2017 Ekim ayında Antalya Film Forum’a katıldık ve sadece iki belgesel projesine verilen 30 bin liralık Pitching ödülü ile döndük. Amerika’ya vizelerin kapatılması nedeniyle Mimaroğlu ailesinin köklerine yapacağımız ziyaret 2018 yılının Mart ayına kaldı. Bu esnada Bakanlık desteğini alamadığımızı öğrendik ve tabii ki ister istemez bir hayal kırıklığı oldu, oradan gelecek maddi destek ve ortak yapımcı imkânları çok iyi olacaktı. Fakat 20 liralık banknotların üzerinde resmi olan tarihi bir mimarın dünya çapındaki müzisyen oğlunun hikâyesi ile dikkatleri çekemedik. Amerika dönüşü sıfırı çekmiştik ama imdadımıza Amerikan Konsolosluğu’nun kültürel ilişkilere adadığı fonu yetişti. Malum Mimaroğlu iki ülkenin kültürel alışverişinde önemli yerde duruyor. 2018 yılının geri kalanı araştırma, senaryo ve İstanbul çekimleri ile geçti.

blank

Bu süreçte belgeseli çağdaş sanat pratiklerine yaklaştırdık. Dedik ki bir belgesel sadece belgesel olmamalı, bunun ilham verici yan projeleri, sergileri olmalı. Medya arkeolojisi ve eski eşyalarla yeni sanat ürünleri yapma meselesi ilgimi çekiyordu. Instagram hesabını siyah beyaz bir belgesel gibi tasarladım. Belge görmek isteyenlere, buyrun dedik. Bu tabii ki filmde uçma şansı verecekti bize. Mimaroğlu Video Remix Project ortaya çıktı, çok sanatçılı bir medya arkeolojisi projesi olarak. Grup Ses’in İlhan Bey’in kaset arşivinden yaptığı mixtape çıktı. Belki de en acayip olanı, filmdeki sahne performansını gerçekten sahneye taşımaya başladık. Filmdeki Cem Baza’nın tek kişilik Mimaroğlu sahne performanslarını planlıyoruz.

Geçtiğimiz Ekim ayında, bir kez daha Antalya Film Forum’a başvurduk ve Postbıyık ses ödülü ile döndük. Gelelim işin parlak olmayan tarafına; post prodüksiyon aşaması yaklaştıkça destek arayışımız arttı. Yeni Film Fonu sonuçlarını beklediğimiz şu günlerde filmimizi bitirebilmek için bir Fongogo kampanyası başlattık. Esin Uslu’nun çalışmalarıyla Amerika’dan projemize destekçi çıktı. Sinemayı çok seven, sinema eğitimi almış genç bir iş insanıyla ortaklık için görüşmelere başladık.

Peki, belgeselin ne kadarını tamamladın? Daha ne kadar işin kaldı?

2019 başında İstanbul’da ev ve sahne çekimlerini; Londra, New York ve Miami’de şehir ve röportaj çekimlerini tamamlayıp yıl ortasına doğru kurguyu bitirmeyi planlıyoruz. 2019-2020 döneminde ise bu müthiş çiftin hikâyesini tüm dünya ile paylaşmak istiyoruz. Bunun için Dilek ve Esin’le distribütör görüşmelerine ve festival stratejisi yapmaya başladık.

Son olarak eklemek istediğin bir şey var mı? Mimaroğlu’ndan sonra yeni filmler gelecek mi?

Mimaroğlu projesi için en büyük ilhamı daima müzikten aldım. Derin bir arkeoloji içeren bu süreçte ne zaman düştüğümü veya kaybolduğumu hissetsem müzikle toparladım. Müzik belgeselleri çok ilgimi çekiyor ve Mimaroğlu’nun ardından hayatının ilk yedi yılını Almanya’da geçirmiş biri olarak, Türkiye’den yola çıkıp Almanya’da yeni bir hayat kuranların müzikle olan ilişkisine bakmak istiyorum. 60’lardan hipsterlara Almancıların müziği konusu yani. Müzikal maceralarla ilgili daha çok belgesel yapılmalı ama belgeselin sınırlarını zorlayarak. Belgeselin yeniliklere son derece açık, gerçeklerden yola çıkan bir hikâye anlatma formu olduğu akılda tutularak.

Bize vakit ayırıp sorularımızı cevapladığın için teşekkür ederim.

Mimaroğlu ailesi olarak ben teşekkür ederim.

[box type=”note” align=”” class=”” width=””]

Not: Kullanılan fotoğraflar, Serdar Kökçeoğlu tarafından İlhan Mimaroğlu’nun sokak sanatı fotoğrafları serisinden seçilmiştir…

[/box]

[box type=”info” align=”” class=”” width=””]

Fongogo Sayfası: www.fongogo.com/Project/mimaroglu-belgesel-film-projesi

Web Sitesi: www.mimaroglufilm.com

Instagram: www.instagram.com/mimaroglufilm

[/box]

blank

Murat Kızılca

1971 İstanbul doğumlu. Aylık online sinema dergisi CineDergi ve aylık kültür sanat dergisi kargamecmua için sinema yazıları kaleme alıyor. 2008 yılından beri katkı sağladığı Öteki Sinema’da bir yandan da editörlük görevini sürdürüyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Burcu Özkan: ‘Korosi ile birlikte ilklerimi yaşıyorum’

5. Uluslararası Kadın Yönetmenler Festivali vasıtasıyla tanıştığımız Korosi filminin yönetmeni
blank

Nuri Alço’ya Gazoz İkram Edip Konuşturduk!

Esas kızları gazoz yardımıyla baştan çıkarmaya çalışan Nuri Alço ile