Setsuko Hara’ya Aşk Mektupları – III. Bölüm

28 Nisan 2019

Setsuko Hara’nın oyunculuğu bıraktığı ortaya çıktığında basın ve hayranları işin aslını öğrenmek için arayışa girdiler ama elde pek bir veri yoktu. Üzerinde durulan nedenlerden ilki şuydu: Hara, gözünde oluşan katarakttan ötürü işini düzgün yapamıyor ve stüdyo ışıklarından rahatsız oluyordu.[1]

blank

Öteki Sinema için yazan: Murat Kirisci

Böyle bir nedenin gündeme gelmesi bile komiktir. 1954’te Hara’nın gözüne katarakt teşhisi konmuş ve başarılı bir şekilde ameliyat edilmişti. Ardından da 1,5 yıl setlerden uzak kaldı. Ama bu aranın nedeni yalnızca ameliyat değil, dinlenmesini gerektiren aşırı yorulmaya bağlı rahatsızlığıydı. Sık sık hastaneye gidip gelmek zorunda kaldığı bu süreci güç bela atlatabilmişti. Zaten yaşamının kalanında da son günlerine kadar hiçbir önemli görme problemi yaşamadı.

İkinci neden ise 1953’te kameramanlık yapan abisinin ölmesi ve bu olayın onu psikolojik olarak yıpratmış olmasıydı. Setsuko Hara, 1954’teki uzun aradan iki yıl önce de aşırı yorgunluğa bağlı bir rahatsızlık geçirerek 6 ay boyunca dinlenmeye çekilmişti. Bu aradan sonra setlere döneceği yapım ise aynı zamanda yönetmen eniştesinin de yasaklı yıllarından sonra sinemaya dönüşü olacaktı. Filmin kameramanı da Hara’nın abisi Yoşiyo’ydu. Yani, Shirauo (White Fish, 1953) adlı bu yapım tam bir aile filmiydi. Ama çekimlerde korkunç bir olay yaşandı. Yoşiyo tren çekimleri sırasında, etkileyici lokomotif kareleri elde etmeye çalışırken gelen trenin önünden zamanında çekilememişti ve film ekibinin gözleri önünde tren altında kalarak can verdi.

Kuşkusuz Hara bu olayla yıkıldı ama çabuk toparlanmayı da bildi. İki hafta sonra Ozu’nun Tokyo Story filminin setinde hazır bulunmuştu. Ve de sinemayı zaten bundan 10 yıl sonra bırakacaktı. Ayrıca bu olay Hara’nın ilk kez yakınlarını kaybedişi de değildi. Diğer iki abisini savaş sırasında biri Çin, biri Sibirya olmak üzere cephelerde kaybetmiş ve kardeş acısı yaşamıştı.[2] İş arkadaşlarının trajik ölümleriyle de sarsılmıştı. İlk kez kendini gösterdiği Priest of Darkness (1936) filminin yönetmeni, Yosujiro Ozu’nun yakın dostu Sadao Yamanaka, 1938’de 2. Çin Savaşı için cepheye gönderilmiş ve buradaki çarpışmalarda can vermişti. Onu Women in Tokyo (1939) ve Currents of Youth (1942) filmlerinde yöneten Osamu Fuşimizu da 32 yaşında vereme yakalanıp 1942’de öldü. 1945’te hocası Yasujiro Şimazu’yu 45 yaşındayken akciğer kanserinden kaybetti.

OZU ve SETSUKO HARA ÜZERİNE

Setsuko Hara’nın sinemayı bırakmasına gösterilen en ünlü neden ise Yasujiro Ozu’nun Aralık 1963’teki ölümüdür. Ara sıra çıkan dedikodulara göre Hara, kendinden 20 yaş büyük olan Ozu’yu seviyordu ve o 1963’te ölünce Hara da sinemadan uzaklaşmıştı.

blank

Bu iddiaya gösterilen kanıtlar şöyledir: Hara hiçbir yönetmenle Ozu gibi bir işbirliği içinde bulunmamıştı ve onun sürekli oyuncusuydu. Bu da aralarında bir ilişki başlamasına neden olmuştu. Birlikte bir restoranda ve de bir set akşamında sake içilen sofrada çekilmiş fotoğrafları vardı. Hara, Ozu öldüğü gün onu hasta yatağında ziyaret etmiş ve görgü tanıklarına göre hastane kapısında hüngür hüngür ağlamıştı. Hem sonra bu ölümden itibaren sinemayı bırakmıştı ve Ozu’nun gömüldüğü kasabaya yerleşmişti. Şimdi bu söylenenlerin ne kadar doğru olduğuna bir bakalım.

Ozu, uzun yıllar hep annesiyle birlikte yaşadı, annesinin 1961’deki ölümünden sonra yalnız kaldı. Ozu hiç evlenmemiş, Late Autumn‘un Ayako’su gibi annesini yalnız bırakmayı reddetmişti. Annesinin ölümünden bir yıl sonra boynunun kenarında bir topak olduğunu fark etti. Kontrol ettirdiğinde kansere yakalandığını öğrendi. 1963’ün Nisan ayında kanseri yavaşlatan ancak tamamen durduramayan bir radyoterapi tedavisi gördü. Aralık ayında da tam doğum gününde öldü.

Hara’nın 13 yıldır yakından tanıdığı, birlikte 6 filmde çalıştığı, dostluk kurduğu ve büyük bir saygı duyduğu Ozu’nun kanser nedeniyle iyice zayıfladığı son anlarına tanık olduktan sonra ağlaması kadar doğal ne olabilir? Onu hastanede ziyaret ettikten birkaç saat sonra da Ozu ölmüştü. Bazı kaynaklar onun Ozu’nun cenazesine katıldığını söylerken bazıları yalnızca anma gününde ailesine özel olarak başsağlığı dilediğini söyler. Bunlar da bize bir şey göstermez çünkü 5 yıl sonra Ozu’nun senaryolarını hep birlikte yazdığı Noda Kogo öldüğünde onun da anma törenine katılmıştı. Hatta kalabalıklarca en son görüldüğü yerin burası olduğu söylenir.

blank

Hara’nın oyunculuk yaptığı sürede en çok Ozu ile çalıştığı, oyunculuk gücünü ilk Ozu’nun yönetiminde ortaya çıkardığı da tamamen yanlıştır. Hara, Ozu ile 6 filmde çalıştı, bunların 4 tanesinde başroldeydi. Ama Satsuo Yamamoto ve Yasujiro Şimazu ile de 6 filmde çalışmıştı. Mikio Naruse, Kajiro Yamamoto, Kunio Watanabe, Tadaşi Imai ve eniştesi Hisatora Kumagai ile de 5’er filmde çalıştı. Üstelik bu yapımların hemen hepsinde başroldeydi. Setsuko Hara Ozu’dan önce bu yönetmenlerin setlerinde çoktan pişmişti. 6 filminde oynadığı Yasujiro Şimazu, Hara’yı bizzat eğitmişti. Setsuko Hara, Ozu ile ilk filmini çevirdiğinde önceden 65 filmde oynamış, oyunculuk gücünü kanıtlamış ve Japonya’nın en iyi oyuncularından biri olarak anılmaya başlamıştı.

Hemen her yerde Setsuko Hara’nın sinemayı 1963’te Ozu öldükten sonra bıraktığı yazar. Oysa 1962’de 47 Ronin‘in çekimlerinde yer aldıktan sonra emekliye ayrılmıştı. Ve de sinemayı bırakma düşüncesi birden oluşmadı, verdiği röportajlara bakılırsa en geç 1959’dan itibaren aklındaydı. Ama sinemayı bıraktığı sırada bir beyanat vermemişti ve onun bir daha filmlerde oynamayacağı 1963’ten sonra konuşulmaya başlandı. Ayrıca Hara, Ozu’nun mezarı orada olduğu için değil ablası, eniştesi ve yeğenlerinin de yaşadığı güzel bir kasaba olduğu için Kamakura’ya yerleşti. Burada 1955’te yaptırdığı bir evi bulunuyordu. (Hatta belki bu sıralarda emekliliğini geçireceği evi yaptırdığını biliyordu.) Yani ola ki aralarında bir yakınlaşma vardıysa bile Hara’nın sinemayı bırakmasına neden olan Ozu’nun ölümü veya ilişkileri değildi.

Ozu’nun yakınlık duyduğu asıl kadın, onun için şiirler yazdığı ve sık sık görüştüğü bir geyşaydı. Ozu’nun utangaç biri olduğu ve Hara’nın yanında yanaklarının kızardığı gibi komik anlatımlar vardır. Oysa gerçekte hiç öyle biri değildi. Çok samimi olmadığı insanlar içindeki tutumu ile özel hayatındaki hali farklıydı. 17 yaşındayken alt sınıflardan bir erkek öğrenciye aşk mektubu yazdığı için okuldan uzaklaştırılmıştı. Onun geyşa arkadaşlarıyla sık sık bir araya geldiği, birlikte içip sukiyaki (bir tür sebzeli et kavurması) yemeyi sevdikleri anlatılır.[3]

Günümüzde ikisinin âşık oldukları ama ilişkilerini gizli tuttukları ya da Hara’nın onu karşılıksız olarak sevdiği gibi türlü çeşit yakıştırmalarla magazin severleri çekmeye yarayan uydurmalar sürmektedir. Hatta “Setsuko Hara ve Yasujiro Ozu Neden Sevgili Olmadılar?” diye kitaplar bile basılmıştır. [4] Ozu’nun bu dedikoduları kendi filmlerinin gişe başarısı için kullandığı da öne sürülmüştür.[5]

SAĞLIK SORUNLARI

Setsuko Hara’nın, 40 yaşını geçtikten sonra yaşlı halde görünmekten rahatsız olmaya başladığı da söylenir. Sonraki yıllarda inanılmaz bir inat ve azimle saklanışı hatta ölüm döşeğindeyken ölüsünün bile resminin çekilmemesi ve kimseye gösterilmemesini isteyişi buna kanıt olarak sunulabilir ama işin aslı öyle değildir. Ozu’nun anmasına katıldığında bir muhabire şöyle demiş: “Yakın zamanda kendisiyle şakalaşmıştık, ‘YaşIandığımda eğer Bay Ozu bana bir filminde rol verirse son bir kez daha çalışmak isteyebilirim.’ demiştim. Ama artık Ozu Hoca’nın eşsiz tarzı bir daha görülemeyecek.”[6] Bu sözler onun sinemayı Ozu’nun ölümünden önce bıraktığını kanıtladığı gibi yaşlı olarak görünmekten çekinmeyeceğini de gösterir.

Yaşlılıktan öte Hara’nın yaşadığı başka ruhsal ve fiziksel sorunlar vardı. Aşırı çalışma onu fazlasıyla yoruyor ve yıpratıyordu. Savaş sırasında yaşadığı kayıpların bunlarda etkisi var mıydı bilinmez ama ilk kez 1952’de onu yatağa düşürecek kadar etkili bir yıpranmaydı. Bu aradan dolayı Naruse ile çekeceği ve yalnızca onun oynaması için yazılan filmde bile yer alamadı. 6 ay sonra döndüğünde abisini sette kaybederek yeni bir sarsıntı yaşadı. Ocak 1954’te katarakt teşhisi kondu ve oyunculuğa neredeyse 2 yıl ara verdi. Kataraktın o günlerde zihinsel bir şok veya yetersiz beslenmeden dolayı kaynaklandığı söylenmişti. Güzelliğinin ve popülerliğinin zirvesinde olduğu zamanlarda setlerden uzak kalmıştı. 1955’te sinemaya yeniden döndüğünde yine eniştesinin çekeceği bir çocuk filminde oynayacaktı. Bu fantastik filmdeki rolü hastalığı yüzünden kısa tutulmuştu. Sabah 9 – akşam 5 arası çalışacağı ve yalnızca 5 gün sürecek bir çekim programı yapılmıştı. Eniştesi 2 yıllık süreçte hastalığına birinci dereceden tanık olduğu için onun yorulmasına engel olmak için elinden geleni yapıyordu. Kocası rolüne de önceden 15 filmde birlikte çalıştığı Susumu Fujita seçilmişti, böylece yabancı bir oyuncuyla yaşayacağı olası stresten uzak kalması sağlanmıştı.

Yıllar sonra arkadaşı Yoko Tsukasa’ya sinemadan ayrılışına dair şunları söylemiş: “15 yaşından beri sinemanın içindeydim. Başta oyunculuk hakkında pek bir şey bilmiyordum ama sonra başroller oynamaya başlayınca ne kadar çok enerji harcamak gerektiğini ve işin zorluğunu kavradım. Sanırım o kadar güçlü değildim ve yıllar içinde enerjim buna yetmez oldu. Kalan enerjimi de hayatımın geri kalanı için saklamayı seçtim.”[7] Enerji yoksunluğu tek neden değilse de en önemli bileşenlerinden biri olduğu bellidir. Oyunculuğun verdiği yorgunluk, yaşadığı travmalar, başka kaygılar ve ruhsal çöküntülerle güçsüz kalan bedeni yıpranıyor ve sağlığı bozuluyordu.

AYNI ROLLERİN FARKLI KADINI

Sinema, genç yüzler tarafından işgal edilmiş bir sanattır. Genç bireylerin öyküleri her zaman ezici çoğunluğu oluşturmuştur. Hara 1960 Şubat ayında Tokyo gazetesi ile yaptığı röportajda, “Yaşım şu an bir kadın oyuncu olarak en zor kısım, Toho’dakiler benim için rol bulmakta zorlanıyor gibiler.” demişti. 40 yaşına gelmiş bir kadın oyuncunun on-yirmi yıl önceki kadar rağbet görmediği açıktır.  Setsuko Hara da artık pek uygun roller bulamadığını kendi ağzından belirtmişti. Bunu filmografisine bakarak da görmek mümkündür. 1960’tan sonra keskin bir düşüşle 2’şer filmde yer almıştır. “Son zamanlarda çok az sayıda filmde oynadım çünkü sevdiğim bir senaryo olmadı. Genç yaşımdan beri böyle; senaryoyu kalbimden sevmezsem rolü kabul etmek istemiyorum. Bu nedenle de 27 yıldır oyunculuk yapmama rağmen çevirdiğim film sayısı 100’e bile ulaşmadı.”[8] Bundan sonra belli rollere sıkışıp kalacağını da herhalde çoktan fark etmiş olmalıydı. Onun tüm oyunculuk kariyerine ve oynadığı rollere toplu bir bakış bize bu konuda apaçık bir tablo verir.

blank

Setsuko Hara en az 5 kez öksüz kız, 7 kez kocası savaşta ölmüş dul, 7 kez sorunlu evlilikler içinde yer alan kadın, 10 kez sorumluluklarının bilincinde olan özverili kız evlat ve en az 15 kez evlendirilmek istenen kız veya dul rolü canlandırmıştır. Benzer rollerin her birine bambaşka yaklaşımlarla hayat verebilen, yeteneği dağları aşmış bir oyuncuydu ama 40 yaşını geçtikten sonra da iyimser ve çocukları için fedakârlıklar eden anne veya dul rollerinden kaçması pek mümkün olacak gibi gözükmüyordu.

Çevirdiği 100’den fazla filmde sıra dışı roller iki elin parmağını geçmez. Çünkü seyirciler onu iyi aile kızı rollerinde tanıyıp sevmişlerdi ve bu çerçevenin dışına çıkabilmesi çok mümkün olmadı. Yine de 1947’de bağımsız hale geldiğinde artık bütünüyle kendi seçtiği projelerde oynamaya başlamıştı. En farklı rolleri de işte bu dönemdeki filmlerindedir.

FEMME-FATALE, METRES, YUVA YIKAN KADIN…

Hara Japonya’da en çok “Ebedi Bakire” diye anılır. İlk yıllarında, çok acılar yaşayan karakterleri canlandırdığı için bir azize konumuna getirilmişti. Bu lakap sonradan, gerçekte hiç evlenmediği ve bilinen bir sevgilisi olmadığı için üzerine cuk oturdu. Çoğu filmde; evlenmemiş, evlenmek üzere olan, evlendikten hemen sonra kocasını kaybetmiş ve bir daha kimseyle ilişki kurmamış kadın rollerini canlandırmış olmasının da payı büyüktü. Ama Hara başka rollerde de oynayarak kendini geliştirmek onlarda da başarılı olabileceğini göstermek istiyordu.

blankKurosawa ile ikinci çalışması olan Hakuchi (Idiot, 1951) filminde karakterin acısını, görmüş geçirmiş bir kadının insanlara nefret ve alayla bakışını perdeyi yakan bir oyunla veriyordu. Bulunduğu sahnelerde yönetmeni Kurosawa’yı bile ezip geçtiği söylenebilir. Kurosawa kendi ağzından anlattığına göre, Hara ona bir sahnede nasıl bir tepki vermesi gerektiğini sormuş, Kurosawa bunu hiç düşünmediğinden cevap verememiş, sonra filmi uyarladığı Budala kitabında Dostoyevski’nin ilgili bölümde yazdıklarını bulup Hara’ya orada yazdığı gibi oynamasını söylemiş. Hara da tek seferde bu oyunu vermiş ve settekiler büyülenmişler. Asıl uzunluğu 4,5 saat olup sonradan 2,5 saate kısaltılan film bir hayal kırıklığı olmuş ve hiç beğenilmemiştir. Gişede elde edebildiği az biraz geliri de yalnızca Hara’ya borçlu olduğu söylenir.

Yuwaku‘da (Temptation, 1948) Hara, ölen babasının eski öğrencilerinden birine âşık olan Takako’yu canlandırır. Babasının öğrencisi evli ama karısı bir sanatoryumda kalmaktadır. Takako da onun çocuklarına bakar, ev hizmetlerini görür ve yavaş yavaş karısının yerine geçmeye başlar. Hara’nın çok iyi niyetli bir kızı oynamakla birlikte evli bir adama âşık olup onun karısı yerine geçmeye kalkan, bir anlamda yuva yıkan kişi pozisyonuna düştüğü bir karakteri canlandırması bile sıra dışı sayılırdı.

Onu belki tanıyamayacağınız ve seyirciye bir tokat gibi çarpan karakteri ise Taifuken no Onna (The Woman in the Typhoon Area, 1948) filmindedir. Bir çete liderinin sevgilisi rolünde ölümcül bir kötü kadını canlandırır ve onu iyi aile kızı rollerinde görmeye alışanların feleğini şaşırtır. Eğer bir fani, hep gülücükler saçtığı ya da hüzünlü gözlerle bakıp gözyaşı döktüğü rollerde Hara’ya tutulmadıysa bu filmdeki mahvedici çekici bakışlarının büyüsünden herhalde kurtulamayacaktır.

Ama seyirciler Hara’yı bu rollerde benimsemek istemediler, kitleler onun neşe dolu, sevecenlik dolu gülümsemesine bazen de sessiz, hüzünlü ama cazibesinden taviz vermeyen hallerine âşıktılar ve hep o âşık oldukları kadını görmek istediler. Hoçi gazetesine 1961’de verdiği röportajda “Son zamanlarda, bir oyuncu olarak daha da ilerlemek adına veya idealler söz konusu olduğunda fazla bir arzum olmadığını görüyorum.” demişti.

En önemli yönetmenlerle en iyi filmlerde yer almıştı. Oynadığı filmler her zaman en çok izlenen filmler oluyor, yılın en iyi filmleri olarak anılıyordu. Her zaman en iyi oyuncu sıralamalarının tepesinde kaldı. Japonya’da pek çok ödül almıştı. 1949 yılında oynadığı üç filmdeki rollerinin hepsiyle birlikte en iyi kadın oyuncu seçilmişti. Herhalde sinema tarihinde benzeri bir örnek yoktur. Ama zaten ödül kazanmak gibi hırsları hiç olmadı. Onu asla büyük bir ödül alınca gözyaşları içinde sümüklerini akıtarak ödül konuşması yaparken hayal edemezdiniz.

SETSUKO HARA’NIN GERÇEKLERİ

Japonya’nın Clint Eastwood’u olarak bilinen Ken Takakura, otobiyografisinde Setsuko Hara’yı; Şinjuku İstasyonu’nda yorgun ve bezgin halde işten dönen insan orduları arasından yürüyerek onları çarpan, canlandıran üstün bir varlığa benzetir. Hipnotize ettiği insanların arasından sanki fiziksel varlığı orada değilmiş gibi süzülüp onları büyüleyerek geçer gider.[9] Hara’yı çevreleyen ve ona daha fazla ilgi duyulmasına neden olan gizem havası, bilinmeyen özel hayatının eseriydi. Ülkenin en ünlü film yıldızı olup da özel hayatının ayrıntılarını nerdeyse bütünüyle kendine saklayabilmiş biriydi.

blank

Early Summer‘da Noriko’nun arkadaşı, onun müstakbel kocasıyla şehirden köye taşınacağını öğrenince şöyle der: “Seni Tokyo’yu hiç terk edemeyecek bir tip sanırdım. Hep Batılı tarzda yaşayacağını hayal etmiştim: Çiçek bahçende Chopin dinleyecektin. Karo döşeli mutfağında içi Coca Cola dolu bir buzdolabın olacaktı. İşte böyle bir evde modern bir ev hanımı olacağını düşünmüştüm. Ziyaret ettiğimizde benimle kapalı bir verandada buluşacaktın, üzerinde beyaz bir süveter, yanında teriyer cinsi köpeğinle beni beyaz çitlerinin üzerinden el sallayarak [İngilizce] ‘Merhaba naber?!’ diye karşılayacaktın.” İşte Setsuko Hara’yı da bu şekilde filmleri ve oluşturduğu imaj çerçevesi içinde hayal edenler fazlasıyla yanılmaktaydı. O beklenmedik anda Tokyo’yu terk etti ve Kamakura kasabasındaki sakin hayatına başladı.

“Ebedi Bakire” lakabı takıldığında aslında kendisinin filmlerde görülen karakterler gibi olmadığını herkese anlatmaya çalışmıştı. Bu lakap ortaya çıktıktan bir zaman sonra, “[Ebedi Bakire adının] hiçbir sorumluluğunu almıyorum. Yeterince uykumu almadığımda benim de gözlerim çapaklanıyor, üşüttüğümde benim de burnum akıyor.“ demişti.[10] Bu sözlerle ya bakire falan olmadığını anlatmak istiyordu ya da öyleymiş gibi bir imaj çizmeye çalışmıştı.

Oyunculuğu bıraktığı ayyuka çıkınca sinemada var olduğundan beri ilk kez büyük çapta eleştiriye tutuldu. Toplumun dilediği gibi davranmamış, her oyuncu gibi yaşlanana kadar giderek küçülen rollerle de olsa işini sürdürmemişti. Oysa o kendi varlığını sinemaya endekslemiş, sinemadan uzak kalırsa kimliği tuzla buz olacak biri değildi. Dünyasını kendinden başka bir şey üzerine kurmamıştı ve başka zevkleri, başka istekleri de vardı. En sevdiği şeyleri; okumak, bira içmek ve tembellik etmek şeklinde sıralamıştı. Başka bir söyleşide “Hiçbir şey tarafından rahatsız edilmediğim sessiz zamanları severim.” demişti.

Tüm bunlara bakınca belki de dönüp dolaşıp ilk çıktığımız yere ulaşıyoruz. Hara oyunculuktan o kadar hazzetmediğini söylerken hiç de bahane falan uydurmuyordu. Aslında oyunculuğa ondan vazgeçemeyecek kadar tutkuyla bağlı kalamadığını anlatıyordu. Aynı rollere tıkılı kalmak, kendisine uygun iyi senaryoların azalması, en iyilerle en iyi işlerde çalışmış olmanın doygunluğu, sağlık sorunlarının enerjisini tüketmesi, ruhsal bitkinliği hepsi de katkı yapmıştı. Tüm bunlardan başka tembellik etmek, bahçesinde çiçek yetiştirmek, belli etkinliklere, tanıtımlara, röportajlara katılmak zorunda olmamak, kilo alır mıyım, perdede göbekli görünür müyüm diye düşünmeden doya doya bira içebilmek gibi son derece basit görünen ama bir yıldızın kolay kolay başaramadığı küçük tatminlerle dolu bir yaşam istiyordu.

Setsuko Hara’ya yazılan aşk mektupları ona asla ulaşmamak üzere gönderilmiştir. O tüm bu sevgiyi, hayranlığı, ilgiyi reddetmiştir. Şunu çok iyi biliyordu: Setsuko Hara’ya yazılan mektuplar bir hayale, bir fikre, sanal bir kişiliğe yazılıyordu. Çünkü Setsuko Hara diye biri asla olmadı. O rolleri canlandıran oyuncunun asıl adı Masae Aida’ydı. Setsuko, onun oynadığı ilk filmindeki karakterin adıdır. Bu ad sonradan sahne adı olarak belirlenmişti. Ama o Masae Aida olmayı hiç bırakmadı. 15 yaşındayken olduğu gibi hep ağırbaşlı ve zeki bir öğrenciydi. Ünlü olduktan sonra onunla tanışanlar, hiç de diğer yıldızlar gibi gösterişçi tavırlı değil tersine sıcakkanlı ve sakin bir kişiliği olduğunu söylüyorlardı.

Size tapan insanların sevgisinde boğulmayı ve bununla beslenmeyi, parayla elde edilebilecek zevklerden sınırsızca yararlanmayı bir kenara itebilmek, dev bir yıldızken küçük zevkler peşindeki sıradan bir kimse olmayı başarmak (ya da zaten hep bu hali korumuş olmak) ve de tüm bunları gözden düştükten sonra değil de ününün zirvesindeyken yapabilmek öyle kolayca başarılacak bir şey değildir. Masae, gelmiş geçmiş en iradeli oyunculardan biri olarak onu gerçekte hiç tanımayanların istek ve yönlendirmelerine aldırmadı, kendi bildiği ve istediği yolu seçti. Sinemayı bırakır bırakmaz da bir daha Setsuko Hara adını kullanmadı.

MASAE’NİN DÜŞLERİ

Setsuko Hara küçükken pek de mutlu bir çocuk değilmiş. Ağaçlara tırmanmayı seviyormuş ve sık sık başka çocuklarla kavga ediyormuş. En büyük isteği ise yabancı ülkelere gitmek ve oralarda yaşamakmış. İlk ve ortaokuldayken yazdığı ve 4 ayda bir çıkan okul dergisinde yayınlanmaya layık görülen makalelerinin isimleri şöyledir: “Deniz” (1929), “Kansai’ye Yolculuk Düşü” (1932) ve “Yokosuka Askeri Limanı Sehayat Notları” (1933). Bu ayrıntılar, onun mutsuz bir ev ortamı ve yoksul bir çevreden uzaklaşmak isteyen bir çocuk olduğu izlenimi oluşturur. Ama Hara hiçbir zaman seyahat düşkünü biri olmadı. Ünlendiği ve New Earth filmi için Avrupa ve Amerika yolculuğuna çıktığında belki bu istekleri tatmin olmuştu. Şaşırtıcı düzeyde olgun bir çocuktu. O yaşlarda Japonya’da elde ettiği ün, Nazi Almanya’sında gördüğü ilgi ve gittiği yerlerde ağırlanışı, yoksul bir aile ve çevreden gelip de bir anda yüceltildiği durumlarla karşılaşması onu hiç de şımartmışa benzemez.

blankAilesine yaşamının sonuna kadar bağlı kaldı. Çocukluğunda kalabalık ve fakir aile ortamında neler yaşandığını bilemiyoruz ama yoksunlukların acısını herkes gibi o da yaşamış ve bunlardan kaçmak istemiş olması son derece doğaldır. 1959’da verdiği bir röportajda, “Ailem çocukluğumda pek de kutsanmış sayılmazdı. İlkokul öğretmeni olmak istiyordum ama ekonomik nedenlerden dolayı oyuncu oldum.” demişti. Çok istediği öğretmenliği yalnızca öğretmen rolleriyle tattı. Kariyeri boyunca 5 kez idealist öğretmenleri canlandırdı.

En sevdiği şey okumaktı. Okuldan sonra diğer öğrenciler sokakta oyun oynamaya çıkar ama Hara onlara katılmazmış. Kütüphaneden aldığı kitabıyla ormana gider ve tek başına sessizlik içinde okurmuş. Bu onun hiçbir zaman bırakmadığı alışkanlığı olmuştur. 2015 yazında 95 yaşındayken, yakın arkadaşı Yoko Tsukasa ile görüşmesinde o sıralarda ekonomiye merak duyduğu için ekonomi üzerine kitaplar okuduğunu, gazetede ilanını gördüğü ilgili bir kitabı sipariş ettiğini söylemişti.

Yeğenlerinden Ryo Kinoşita’ya göre Hara, sakin, akılcı ve fedakâr bir insandı. Savaşın son günlerinde Tokyo bombardımanlarla yerle bir edildiğinde evi büyük hasar görmüştü. Doğduğu yer olan Yokohoma’ya döndü. Ailesinin evinde, evlerini yitirmiş ya da yalnız kalmış, yiyecek bulamaz hale gelmiş 20’ye yakın akrabası ve yakınıyla birlikte yaşamaya başlamıştı.[11] Herkes için oda yoktu, üç-beş kişi aynı yatakta uyuyordu. Ailesinin tek umuduydu çünkü onları destekleyebilecek kazancı olan başka biri yoktu. Bu günlerde koluna sepeti takıyor, kasabanın pazarına sebze almaya gidiyor ve ağır yüküyle geri dönüyordu. Her bir akrabası ekonomik olarak bağımsızlığını sağlayıncaya kadar onları destekledi. Yeğeninin fikrine göre Hara’nın kalbi acılara, yoksulluklara katlanamıyordu ve aslında çok yalnız biriydi.[12]

Ailesi özellikle de 2. ablasıyla çok yakındı. Sağlık sorunları yaşayıp sinemaya uzun aralar vermek zorunda kaldığı dönemlerde ablası, eniştesi Kumagai ve yeğenleriyle birlikte onların Kamakura’daki evlerinde kalmıştı. Aslında Hara, hayatının büyük bir kısmını onlarla birlikte geçirdi denebilir. Kumagai’nin ve kendisi de oyunculuk yapmış olan ablasının cesaretlendirmesiyle oyunculuğa başlamıştı ve onlara ayrıca bir minnet duyuyor olmalıydı.

HUYSUZ, KUMARBAZ, UTANGAÇ, HÜZÜNLÜ… HARA’NIN HALLERİ

Oyuncu arkadaşları ve yönetmenler onu gerçekçi, pratik ve çok zeki biri olarak tanımlıyorlardı. Hara’nın filmlerdeki gibi ağırbaşlı ve neşeli biri olmadığını belirtmek için anlatılanlar da vardır. Oyuncu arkadaşı Ryo Ikebe, bir gün sette pencereden geçmekte zorlanan Hara’yı kıçından iterek yardım etmiş ve “Değirmen taşı gibi kıçın var” diye şaka yapmış. Hara öfkelenip ona Aptal! diye bağırarak tekmelemiş. (Yalnızca tekmeyle yetindiği için Ikebe kendini şanslı saysa yeridir.) Bir başka anıya göre bir gün çekimlerin ardından arkadaşlarıyla mahjong (Çin dominosu) oynarken Hara giderek oyuna kendini kaptırmış, yüzü ciddileşmiş, eli de hafiften titriyormuş. Rakibi uzun süre düşününce, “ne bekliyorsun hadi oyna artık” demiş, adam “düşünüyorum” deyince “yeterince düşündün, ne yapmaya çalışıyorsun” diyerek bağırmaya başlamış. Tüm bunlar o anki duygu durumu, yoğun iş günü ardından biriken stres gibi nedenlere bağlı olabilecek ufak tefek ayrıntılardır. Onun geçimsiz biri olduğuna dair başka da bir anı yoktur.

blank

Setsuko Hara’nın Daughter, Wife, Mother filmindeki öpüşme sahnesinde yaşanan gerginlik de anlatılanlar arasındadır. Hara hiçbir filminde öpüşmemiştir ama bu filmde bir öpüşme sahnesi vardı. İzleyenlerin kolayca göreceği gibi bu sahne iki oyuncunun aslında öpüşmediğini belli edecek şekilde yüzlerini saklayarak çekilmiştir.

Kumara düşkün olduğuna dair anlatıya kanıt da genç bir oyuncu tarafından aktarılmıştır. Yine bir akşam Tokyo dışındaki çekimler nedeniyle bir otelde kaldıkları sırada oyuncu arkadaşlarıyla bir oyun oynuyorlarmış ve ortaya yüklüce paralar konuyormuş. Ortaya sürülen para genç oyuncunun filmden aldığı miktardan daha fazlaymış. Hara kumar oynamayı seviyorduysa bile sinemayı bıraktıktan sonra bunu kendi ailesinden başkasıyla yapmış olamaz. Ama Hara’yı kumar oynarken görmek ve mest olmak isteyenler bir salon dolusu erkekle birlikte aralarında tek kadın olarak kumar oynadığı ve zavallı kocasının paralarını yarınlar yokmuşçasına çarçur ettiği Fundoshi Isha (The Country Doctor, 1960) filmini izleyebilirler.

Hara’nın sinema yıllarındaki çoğu fotoğrafını çekmiş olan Şintaro Akiyama “Onu görür görmez âşık olmuştum. Çok utangaçtı, fotoğraflarını çekmek, poz vermesini sağlamak zor olurdu. Ama bana konunun içindeki gerçek güzelliği yakalamak öğretilmişti ve ben de bunu yapmaya çalıştım.” demiştir.[13]

Hara ile ilgili en hüzünlü anı ise yönetmen Satsuo Yamamoto’nun aktardığıdır: “Savaşın ardından çok geçmeden onu Kamakura’da, eniştesinin arazisi üzerinde yaptırdığı evinde ziyaret ettim. Seiji Maruyama onu filminde oynatmak istiyordu ve Hara’yla konuşmam için beni göndermişti. Hara beni görünce içeri davet etti, ‘Satsuo Hoca, buyrun birlikte içelim!’ diyerek bir şişe bira getirdi. O günlerde bira bulabilmek o kadar kolay değildi ve ben de memnuniyetle bol bol içtim. Sohbet sonunda 12 şişeyi tüketmiştik. Eski günlerde ağzına hiç alkol sürmeyen Hara beni şaşırtmıştı. Sonunda dayanamayıp, ‘Sen tamamen değiştin!’ dedim. Neşeli yüzü biraz hüzünlendi, ‘İçmeden uyuyamıyorum.’ dedi.”[14]

SİNEMADAN SONRA NELER YAPTI?

Hara, 1962’den sonra Tokyo’nun 50 km güneybatısındaki bir sahil kasabası olan, ablası ve yeğenlerinin de ikamet ettiği Kamakura’daki iki katlı bahçeli evine yerleşti. Ne hizmetçisi vardı ne uşağı ne de şoförü. İlk başta yerel gazeteler, ne zaman alışverişe çıktığı, ne sıklıkta çamaşır yıkayıp bahçeye astığı, hangi eski okul arkadaşlarının onu ziyarete geldiğine dair dedikodu haberleri yapıyordu. Mahalle sakinleri, ilk zamanlarda onun ne yaptığını merak ederek etrafta dört dönen ve fotoğraf çekmeye çalışan muhabirlerden dolayı Hara’nın oldukça tedirgin göründüğünü söylemişlerdir. Dışarı çıktığında paparazzilerden korunmak için büyük güneş gözlükleri takıyor, kalabalık grupların yanından geçerken yüzünü kapatıyordu.

blank

Hara, onun ortadan kaybolmasıyla ortaya çıkacak kaçınılmaz merakın giderek körelip gideceğini ummuştu. Ama bu o kadar kolay ve çabuk olmadı. Onun özel yaşamında olup bitenler, sanatı yanında hiçbir önemi olmayan bir magazin konusuydu ama kaçınılmaz bir çabaya yöneltiyordu. Yıllar boyu pek çok muhabir, belgesel yönetmeni, bazı eski oyuncu ve sinemacı tanıdıkları onun kapısını çaldılar. Ya kapıyı açan olmadı ya da karşılarında Setsuko Hara’yı değil, akrabalarından birini buldular. Onlar da genelde aynı şeyi söylüyorlardı: Hara’nın sağlığı yerindeydi, röportaj vermek istemiyordu, onu rahat bırakmalarını rica ediyordu. Daha sinemayı bırakmadan önce de, “İnsanların oyunculuğum dışında özel hayatıma burunlarını sokmalarından hoşlanmıyorum.” demişti.[15] 1971 yılında oyunculuğa geri dönmesi için başlatılan kampanyaya yeğeni aracılığıyla şu cevabı verdi: “Geri dönmüyorum. Hayatımla ilgili fazla meraklısınız!”

Magazin gazeteleri tabii onun peşini kolay kolay bırakmadılar. Uzun zaman sonra 1978’de o olduğuna inandırabildikleri fotoğraflarını çekmeyi başardılar.[16] Asla bir zamanların en büyük yıldızıymış gibi değil de mahallede kabadayı edasıyla yürüyormuş izlenimi uyandıran bir fotoğrafla, kapısının önüne bir şey koyarken ve bir de güneş gözlükleriyle sokakta yürürken çekilmiş resimlerdi bunlar. Hepsi de uzak mesafeden çekilmiş olmakla birlikte ona ait olduğu kesin olan görselleridir.

Görgü tanıkları da çeşitli beyanlar vermişlerdir. Bunlara inanıp inanmamak size kalmış. Biri şöyle diyor: “Hara’yı birkaç yıl önce başında şapkası evinin önünü temizlerken gördüm, merhaba diyerek selamladım. O da beni selamladı ve işine döndü. Büyük bir yıldızdan ziyade sıradan bir ev hanımından farksız görünüyordu.”[17] Bir başkası: “Setsuko Hara elbette yaşlanmıştı. Yüzündeki izleri kolayca görebiliyorduk ama hareketleri hiç de yaşlı gibi değildi. Asla çirkin gözükmüyordu, memnuniyet ve şükranlık duyan duruşu 30-40 yıl öncesinin aynısıydı. Tabii ki o tanıdık gülümseme de öyle.”[18]

SETSUKO HARA’NIN KÜÇÜK YA DA ÇOK BÜYÜK DÜNYASI

Hara onu fotoğraflamaya çalışan meraklı basından kurtulmak için umutsuzca kendisinin öldüğü dedikodusu yaymaya bile çalışmış. Tabii işe yaramadı. Buna karşın mahremini korumasını iyi biliyordu. Kimselere pek magazinsel bilgiler bırakmamayı başardı. “Rahatsız edilmediği sakin zamanların” tadını doya doya çıkardığı bir yaşam sürdü. Yeğenlerinden biri şöyle anlatıyor: “Daha önce halam pek çok kez çeşitli dergiler tarafından fotoğraflanmaya çalışıldı ama o her seferinde onu takip eden muhabiri yakalayabiliyor ve onu kovuyordu. Bazen onlara öyle sinirleniyordu ki dışarı çıkmak istemiyordu. Zaten sonraları bacakları kolay yorulmaya başlayınca hepten eve kapandı. Son 10 yıl evden nerdeyse hiç ayrılmadı. Basit bir yaşamı vardı. Kitap veya gazete okur, televizyonda bir şeyler izler, onu ziyarete gittiğimizde bize yaptığı salatalardan ikram ederdi.”[19]

blankYaşadığı ev, malikânelere göre nispeten küçük olmakla birlikte bahçe içinde yüksek duvarlarla çevrili, tek kişinin yaşaması için yeterince büyük bir evdi. Ama bu mekânın, eskisine göre inanılmaz dar bir dört duvardan ibaret olmadığını, aksine geniş bir evrene açıldığını görmek gerekir. Masae o evde tüm dünyaya doya doya bakmıştır. Para pul derdi olmadan yaşamış, istediği kadar okumuş, gönlünce televizyon izlemiş, canı istediği kadar bira içmiş, bahçesini dilediği kadar uğraşarak düzenlemiş, dünyada olup bitenleri sürekli takip etmiş ve öğrenme açlığını, bu bilgileri hiçbir şeyde kullanmak zorunda hissetmeden yalnızca kendi tembel ve huzurlu dünyasının vazgeçilmez zevkleri haline getirmiştir. Benim o kadar param olsa dünyayı gezerdim, şunu şunu yapar, yaşamı doyasıya deneyimlerdim diye düşünenlerden olmadı. Belki gerçekten o kadar tembeldi ki enerjisi uzun yolculuklara dayanabilecek gibi değildi. Belki de yalnızca insanlardan uzak durmak istiyordu ve bunu da ancak evinde başarabilirdi. Ya da onu “içmeden uyutmayan” dertleriyle başka türlü baş etme yöntemleri vardı. Öyle veya böyle çoğunlukla evde ve ailesinin yanında geçen, belki ara sıra bir kaplıcaya, bir tarihi alana, bir tapınağa gittiği yarım asır geçirdi.

Setsuko Hara en çok onun gibi sinemayı zirvedeyken bırakmış olan Greta Garbo’ya benzetilir. Oysa Garbo, Hara gibi kendini insanlardan saklamadı. Belli çevrelerle görüşmeye ve sosyal bir yaşam sürmeye devam etmişti. Setsuko Hara’yı belki az da olsa Marlon Brando’ya benzetmek daha doğru olur. Brando oyunculuğu bıraktıktan sonra Pasifik’teki kendisine ait adada yaşamaya başlamıştı. Kapitalist sistemin hüküm sürdüğü Amerikan sinema sektöründe var olmak istemiyor artık oyunculuk adına hiçbir heyecan duymuyordu. Muhasebecisi arayıp da ödemeleri gereken vergiler vs. olduğunu söylediğinde,  ona gönderilen ama kapağını bile açmadığı bir senaryo seçip oynamayı kabul ediyordu o kadar. Hara’nın ondan farkı, parası bitince oyunculuk yapmak zorunda kalmamasıydı çünkü buna çoktan hazırlıklıydı. Bir adada değil mütevazı bir evde hiçbir lüks harcaması olmadan yaşıyordu. Yedi sülalesine yetecek parayı kazanmış durumdaydı. 1994’te Tokyo’daki evini 1,2 milyar yene (yaklaşık 10 milyon dolara) satmış, o yıl vergi rekortmenleri sıralamasında 75. sırada yer almıştı.

SON YILLARI ve ÖLÜMÜ

Son yıllarında alışverişiyle ve yapılması gerekenlerle yeğeni ilgileniyordu. 80 yaşından sonra ayda bir arabayla tapınağa gitmek ve belki yürüyüş için birkaç kez olmak dışında evden hiç çıkmıyordu.

blank

Hara emekli olduktan sonra onunla yakın arkadaşlığını sürdüren tek tük oyuncudan biri Late Autumn filminde kızını, End of Summer filminde ise kardeşini oynayan Yoko Tsukasa idi. Yakın bir abla kardeş ilişkileri vardı. Bazı zamanlar 2 saati bulan telefon görüşmeleri yapıyorlardı. En son Hara hastaneye kaldırılmadan birkaç hafta önce konuşmuşlar: “Günün büyük kısmında kitap okuyordu, gazeteleri ve dünyada olup bitenleri sürekli takip ediyordu.” diye anlatmıştır. O yıl tüm dünyada zirveye çıkan terör eylemleri, canlı bomba katliamları onu derinden üzmüş, “Şu dünyada artık barış içinde yaşasak ne olurdu sanki” diye hepimiz gibi naif düşüncelerle yakınmış. Tsukasa, Hara oyunculuğu bırakmış olsa bile hiçbir zaman oyuncu olmayı bırakmadığını söylüyor: “Hep bir oyuncu olarak kaldı. Oynadığı filmlerden söz açıldığında bazı sahnelerden bahseder, pişmanlık içinde bir kahkaha atar, ‘O sahnede öyle yapmamalıydım, bütün bir sahneyi berbat ettim!’ derdi. Emekli olsa da oyuncu ruhunu sonuna kadar korumuştu. Bayan Hara son günlerine kadar sağlıklı bir insandı, önemli bir rahatsızlığı olmadan hastaneye gitmiyordu. Grip, nezle gibi hastalıklarını evde geçirirdi… Onun gibi bir yıldızla tanışıp arkadaşlık ettiğim için çok mutluyum.”

Setsuko Hara Ağustos ayında hastalandı ve 5 Eylül’de Kanagawa’daki bir hastanede zatürreden dolayı öldü. Bilinci son ana kadar açıktı ve etrafındaki yakınlarına “Ben ölünce gürültü patırtı olmasın.” demişti. Bu isteğine uyuldu. Cenazede yeğenlerinden biri dahil 4 kişi vardı. Yeğeni ayrıca yine onun isteğine uyarak yüzünün herhangi şekilde görüntülenmesine engel oldu. Hara Tokyo’daki aile tapınağına gömüldü. Bir buçuk ay sonra bir pazar öğleni 20 kadar akrabası toplanarak anma törenini gerçekleştirdiler. 25 Kasım 2015’te duyurulan ölüm haberi üzerine tüm dünyada Hara yeniden hatırlandı ve anıldı.

ÖLÜMSÜZ SETSUKO HARA

blankMasae Aida giderken bize yaşlılığını hiç görmediğimiz ölümsüz Setsuko Hara’yı bıraktı. Elimize Setsuko’nun resmini tutuşturmuş, Sevmek Zamanı’nda Halil’in Meral’in resmini sevdiği gibi kendi dünyamızda onun dostlukla, iyilikle bakan resmine âşık olmamızı sağlamıştı. Kendini esirgeyerek de belki onun hakkındaki bütün güzel düşüncelerimizin yıkılmasına, sevgimizle alay edilmesine engel olmuştu.

Ünlü komedyen ve sunucu Dick Cavett, Japonya’ya gittiğinde onun nerde yaşadığını öğrendikten sonra bir hacı edasıyla Kamakura’ya varmış. Hara’nın evinin önüne bir buket çiçek bıraktıktan sonra kapıyı çalıp hızla oradan uzaklaşmış.[20] Setsuko Hara’ya âşık olanlar arasında gözünü karartıp kapısına dayanarak “Seni seviyorum Setskooo!!” diye bağıranlar, üstünü başını parçalayanlar olmuş mudur bilinmez ama gerçekte bu aşklar hep uzaktan yaşanmıştır. Ona âşık olan oyuncular, yapımcılar, stüdyo sahipleri bile ona yaklaşamamıştır. Henüz sinemadaki ilk yıllarında Toho’da çalışan bir senarist ona delice âşık olanlardan biriymiş. Söylentiye göre Hara da ondan hoşlanmış. Ama ona babalık da etmiş olan eniştesi Kumagai o yıllarda kimsenin Hara’nın aklını çelmesine izin vermemiş ve çevresindeki erkekleri ondan uzaklaştırmış.[21] Ama Hara yetişkinliğe eriştikten sonra da bu kez kendi duruşu erkekleri uzak tutmaya yetiyordu.

Toho’da çalışan bir tanıtım ve halkla ilişkiler müdürü şunları aktarmış: “Alışık olmadık biçimde sessiz bir oyuncuydu. Gelişigüzel, ayaküstü günlük konulardan bile konuşmazdı. Tanıtım Bölümüne veya medyaya karşı hep mesafeliydi. Setlerden sonra kimseyle birlikte çıkmaz doğrudan eve giderdi. Ona yaklaşmak isteyen erkek oyuncular olursa hemen kendini geri çeker ve bir daha ona bu amaçla yaklaşmalarını engelleyecek bir hava yaratırdı.”[22]

Her şeye rağmen Setsuko Hara‘nın, hayranlarına da âşıklarına yaptığı gibi acımasız davrandığını kabul etmek gerekir. Ona olan aşklarıyla sefalete sürüklenmiş ruhları, bir nebze olsun avuntudan mahrum bırakarak o son gülümseyişindeki hassasiyet dolu ve yaramazlıkla parıldayan bakışlarına hapsedip sonsuza kadar kıvrandırmakla lanetlemiş gibidir.

[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]

[1] Simon Abrams, “Setsuko Hara: The diva who left Japan wanting a lot more”, <https://www.politico.com/states/new-york/albany/story/2011/04/setsuko-hara-the-diva-who-left-japan-wanting-a-lot-more-067223 (01.04.2011)

[2] Akira Ishii, “Setsuko Hara (Son Bölüm)” 原節子さん終章)<https://kitakamayu.exblog.jp/25184589/ (27.11.2015)

[3] Şu Li李舒, “Setsuko Hara ve Ozu” 原節子與小津, <https://wechatinchina.com/thread-409511-1-1.html (26.11.2015)

[4] Honbakoya, “Setsuko Hara ve Ozu niçin birlikte olmadılar…” なぜ、原節子と小津安二郎は結ばれなかったのか・・・ <http://enokidoblog.net/jounetsu/2017/07/23351 (06.07.2017)

[5] “Setsuko Hara’nın mezarı nerede?” 原節子のお墓はどこ? <https://hot-fashion.click/2016/01/22/ post-4178/ (22.01.2016)

[6] Şu Li, age

[7] “Setsuko Hara 42 yaşında emekliye ayrılma nedenini yakın arkadaşına açıkladı” 原節子さん 親友に明かした「42歳で電撃引退」の“反省”<https://jisin.jp/entertainment/entertainment-news/1612416/ (03.12.2015)

[8] Su Çen 徐辰, “Setsuko Hara” 原節子, Reading Cui Xin Star讀庫丨新星出版社, 2018 aktaran <https://www.xuehua.us/2018/11/29/永远的女儿原节子的一生/zh-tw/ (29.11.2018)

[9] James Kirkup, “Setsuko Hara: Actress adored in Japan and abroad for her sensitivity and best known for her work with Yasujiro Ozu”, <https://www.independent.co.uk/news/obituaries/setsuko-hara-actress-adored-in-japan-and-abroad-for-her-sensitivity-and-best-known-for-her-work-with-a6749256.html> (26.11.2015)

[10] Nobuo Çiba, “Efsane Oyuncu Setsuko Hara” 原節子 映画女優の昭和, Yamato Shobo, 1987 aktaran Devin Smith, “Setsuko Hara: Into Silence” <https://medium.com/@DevinSmithWork/setsuko-hara-into-silence-8beac325655b (08.11.2017)

[11] “Setsuko Hara”, Asahi özel sayısı, Asahi Press, 11.12.2015

[12] Mats Karlsson, “Setsuko Hara: Japan’s Eternal Virgin and Reluctant Star of the Silver Screen”, Andrea Bandhauer, Michelle Royer (ed.), Stars in World Cinema: Screen Icons and Star Systems Across Cultures, içinde, I.B. Tauris, 2015, s.63

[13] Setsuko Hara’nın fotoğrafçısı Shintaro Akiyama’nın yorumu: “Çok utangaçtı” 写真家・秋山庄太郎氏の原節子評「とてもシャイなんです」https://www.news-postseven.com/archives/20180427_669169.html (27.04.2018)

[14] Satsuo Yamamoto, “My Life as a Filmmaker”, University of Michigan Press, 2017, sf.105

[15] Tokyo gazetesi, 20.02.1959

[16] “Setsuko Hara’nın son resmi” ついにとらえた原節子の近影, Shukan Bunshun週刊文春, 15.06.1978, s.79

[17] Miyazaki, “Setsuko Hara, 52 yıl ’emekliliğinin’ sırrını koruduktan sonra” 原節子、「引退」を守って52年 <http://h-h-a.org/miyazaki/?p=1641 (27.11.2015)

[18] http://www.dengxiaoyu.net/News/View.asp?ID=378

[19] Su Çen, age

[20] Robert Gottlieb, “An Actress Like No Other” <https://www.nybooks.com/daily/2015/12/15/an-actress-like-no-other-setsuko-hara/ (15.12.2015)

[21] Satsuo Yamamoto, age, sf.105

[22] Mats Karlsson, age, sf.52

[/box]

[box type=”note” align=”” class=”” width=””]

Diğer Bölümler

[/box]

blank

Murat Kirisci

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sinema-TV bölümünden mezun. 2013’ten beri Öteki Sinema’da yazar.

3 Comments Bir yanıt yazın

  1. harikulâde bir yazı dizisi olmuş. yazınızdan bazı kısımları alıntıladım. bu özel kadın oyuncu için böyle güzel bir çalışma yaptığınız için şahsınıza teşekkürlerimi ve saygılarımı gönderiyorum.

  2. Gerçekten harika bir yazı dizisi. Bir çırpıda okudum. Ellerinize sağlık, çok teşekkürler.

  3. 3 Bölümü de büyük bir zevkle okudum. Yazarın eline kalemine sağlık.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Bir ‘Kahraman Korsan’ Portresi: Burt Lancaster

Burt Lancaster öldüğünde, o zamanki günlüğüme, sevdiğim bir aktörün öldüğünü
blank

Öteki Sinema Sessizce Sunar: Buster Keaton

Buster Keaton 1895’de Kansas’ta doğdu. Sessiz sinemanın en ünlü oyuncusu,