Yıkılmasına şiddetle karşı çıkanlar ve “aman yıkılsın ne olacak canım!” diyenlerin çoğunun Emek sinemasının tarihçesi hakkında pek bir şey bilmediğinden eminim. Bunu bilmeden de Emek’e gerçek anlamda sahip çıkmak mümkün değil gibi görünüyor. Öteki Sinema olarak “yıktırmayız, ettirmeyiz!” gibisinden gerisinde pek de bir şey yapmadığımız hamasete sığınmak yerine, Emek’in tarihini paylaşarak salonun kendi savunmasını yapmasını sağlamak istiyoruz. Böyle bir eserin gücünün buna yeteceğine inanıyoruz ve manşeti de, havası batsın, bir halta yaramayan merkez medyamız gibi atıyoruz.
İşte o Sinema!
Beyoğlu’nun ayakta kalan en görkemli binalarından biri olan “Cercle d’Orient”in yapılış tarihi, “Büyük Kulüp Üye Albümü”nden aktaran Mustafa Gökmen’e göre 1884, mimarı ise Alexandre Vallaury’dir. Binayı inşa ettiren ise, Birinci Meşrutiyet döneminde vezirlik de yapan, Abraham (Karakahya) Paşa.
Gökhan Akçura’nın belgelerinde, o dönemin Büyük Kulüp üyelerinden İsmet Karadoğan 1976 yılında kendisiyle yapılan bir röportajda binanın yapım ve kullanım tarihini şöyle anlatıyor:
“Şimdiki ‘Cercle d’Orient’, ilk olarak ‘Club des Chasseurs de Constantinople’ (İstanbul Avcılar Kulübü) namı altında ve meşhur Abraham Paşa tarafından inşa edilmiş. Heyet-i idare daima yabancı sefirlerin en kıdemlileri ile sefaretlerdeki diğer azalardan mürekkepmiş… Genç azalar kışın Büyükdere’de, Abraham Paşa Çiftliği’nde av maksadıyla toplanır, adamları ava çıkar kendileri briç oynar, sonra avlar arabalara yüklenir ve büyük bir tantana ile Beyoğlu’ndan geçilerek kulübe gelinirmiş. Ve o zaman şimdiki şehir tiyatrosu (Daha önce Opera ve İpek sineması olan yapı) ile Emek Sineması’nın yeri kulübün bahçesiydi.”
Avcılar Kulübü’nden tekerlekli paten pistine
Gökhan Akçura, elindeki belgelerden, “Cercle d’Orient” binası ve bahçesinin Abraham Paşa’dan sonra, H. Arditi ve Saltiel adlı iki kişinin mülkiyetine geçtiğini okuyor.
“Nitekim dönemin ‘Le moniteur Oriental’ gazetesinde yer alan ilanlardan 1909 sonlarına doğru ‘Nouveau Cirque’nin H. Arditi yönetiminde faaliyete geçtiğini ve burada Grand Cirque Villand’ın gösteriler yapmakta olduğunu öğreniyoruz.”
Akçura, bu mekânın ilk dönemine ilişkin en doyurucu bilgileri Mustafa Kemal Paşa’yı Türk basınında ilk defa tanıtmasıyla ünlü Ruşen Eşref Ünaydın’ın verdiğini belirtiyor.
“Skating Palas yapılmadan önce burada hayal meyal hatırladığıma göre eskiden, Strangali’nin Rum Atletik Jimnastikhanesi ve İdman Meydanı bulunurdu, diyen Ünaydın, Strangali ve öğrencileri hakkında ayrıntılı bilgiler aktarır. Bir dönem, (Faik Üstünidman’dan önce) Galatasaray Sultanisi’nde de jimnastik öğretmenliği yapan Strangali’nin okulu dağıldıktan sonra, yerinde büyük bir at cambazı kumpanyası gösteriler yapmaya başlamıştır. ‘Cercle d’Orient’ binasının bahçesinde yer alan ilk yapı ‘Skating Palace’dır. Tahminen 1909 yılında inşa edilen bu binada, patinaj sporları yapılıyordu. Ruşen Eşref Ünaydın bu mekânı bizlere şöyle anlatır: ‘Beyoğlu Skating Palas’ı hem hünerli patinaj, hem sportif mondanite, üstelik bir de futbol gibi ihtiraslı bir hokey maç alanı oldu. Kenarları tıklım tıklım denecek kadar kadın erkek seyircili Skating Palas’ın, orta yerindeki asfalt meydanda patinaj rakslarındaki bütün ustalıklı çarkları; var hızla koşarken hemen bir anda duruvermeleri, sonra bir de yol değiştirip ters yönde yarışmaları, çomaklarının düello maçları gibi çekişmeleri, küçük topun, bilardo bilyası gibi, kaşla göz arasında bir yandan öbür yana sıçrayışları o spor sarayının hele cumartesi öğlelerinden sonraki seanslarını futbol maçlarının verdiği heyecandan aşağı kalmaz bir savunuculukla coştururdu. 19 Şubat 1914 tarihinde ise, Skating Palace’da o dönemin ünlü dans profesörü Mösyö Psalti’nin, Midinetler Balosu’nu düzenlediğini görüyoruz.’”
1918 yılına geldiğimizde ise mekân değişim geçirerek “Yeni Tiyatro” adını alır. Harbiye Nezareti kıtaatı fenniye baş mimarı Vedat Tek’e göre (Gökhan Akçura’ya göre tarihlemesi açısından yanılgı taşısa da) burada salaş bir tiyatro binası yapılmıştır: “Salaş tiyatroda çoklukla Viyana’dan gelen operet toplulukları temsil verirdi. O zamanlar çok kimsenin kalbini çalmış olan güzel operet yıldızı Cordi Miloviç de bu salaş tiyatroda çalışırdı.”
Akçura’nın belgelerinin arasında bulunan ama üzerinde hangi yıl basıldığı belirtilmemiş bir el ilanından Yeni Tiyatro’da 21-25 Ekim tarihleri arasında Dr. Radwan adlı bir illüzyonistin gösteriler yaptığını öğreniyoruz. Öğrendiklerimiz bu kadar da değil. İstanbul’un işgal yıllarında salonsuz kalan Darülbedayi’nin gösteri yaptığı mekânlardan biri yine “Skating Palace”mış. Melek Sineması da işte bu mekânda, İpekçiler tarafından yaptırılmış. 1924 yılının sonunda açılışı yapılan sinemayı, dönemin “Ameli Elektrik” dergisi şöyle tanımlıyor: “Tesisatı elektrikiyesi pek zarif surette tanzim edilen Melek isminde yeni bir sinemanın küşadını kemali mahsusiyetle arz ederiz. 1000’den fazla seyirci istiab edebilen salon, aletlerin münasip suretle tanzimi sayesinde seyircilerin gözlerini yormaksızın her tarafa bol bir ziya neşr eden kebir (büyük) tavan lamba grupları vasıtasıyla pek mükemmel surette tenvir edilmiştir. Tenviratı dâhiliyenin mecmu (toplu) şiddeti 44000 mum şiddeti ziyadesindedir.”
Adını perdenin iki tarafında yükselen, sarı-turuncu renkte, art nouveau ya da art-deco tarzındaki iki melek tablosundan alan sinema uzun yıllar İpek Film’in en önemli salonlarından biri olarak çalıştırıldı. 1940’lı yılların başlarında Melek Sineması’nda oynatılan Richard Strauss’un yaşamını aktaran “Büyük Vals” filmi, büyük başarı kazanarak o güne kadar rastlanmayan biçimde dört hafta afişte kalmış. İpekçiler ise bu filmden kazandıkları parayla Maçka’daki Başarı Apartmanı’nı yaptırmışlar.
İsmi Emekli Sandığı’ndan geliyor
Gökhan Akçura, mekânın “Varlık Vergisi” yıllarında Melek ve “Cercle d’Orient” bloğuyla birlikte Belediye tarafından satın alındığını söylüyor.
“1943 yılında İstanbul Belediyesi tarafından yayınlanan ‘Güzelleşen İstanbul’ adlı kitapta, ‘Cercle d’Orient’ külliyesi, belediyenin yeni varidat kaynakları arasında gösterilerek şu bilgiler veriliyor: ‘Beyoğlu’nun en kıymetli yerinde, İstiklal Caddesi’nin ortasında bulunan Serkldoryan binaları, 1.100.000 liraya, binalardaki gayrimenkuller de 71.500 liraya satın alınmıştır. Satıh sahası 410,350 metrekare olan bu gayrimenkul üç parça ise de heyeti umumiyesi birbirine bitişiktir. Esas itibariyle kulüp olarak kullanılan asıl Serkldoryan binasından başka Melek, İpek ve Sümer sinemaları da satın alınan binalar grubuna dâhildir. Bu sinemalarda 3600 koltuktan başka balkonlar ve localar vardır. İstiklal Caddesi’nde, Serkldoryan binasının altında sekiz dükkân ile iki sinema girişi, yan cephedeki Yeşilçam Sokağı’nda ise, bir dükkân, bir matbaa ve ayrıca iki ev mevcuttur.’ İstanbul Belediyesi’nin 1947 yılında çıkardığı bir diğer yayında ise, Serkldoryan bloğunun en az beş-altı milyon lira değerinde olduğu yazmaktadır. Belediye tarafından 1951 ve 1956 yıllarında iki kez satışa çıkarılan ‘Cercle d’Orient’ bloğu, ihaleye Emekli Sandığı dışında kimse katılmadığı için önce satılamaz. Sonunda ihalenin koşulları tamamlanır ve 4 Ocak 1957’de Emekli Sandığı 26,5 milyon liraya bloğun sahibi olur. Fatih Özgüven de, 1950’li yılların ortalarında Menderes’in aracılığıyla sinemanın Emekli Sandığı’na satıldığını ve dört duvar hâline getirilip, eski plana sadık kalınarak baştan aşağı yenilendiğini belirtir.”
Gökhan Akçura’nın okuduğu belgelerin her sayfasından gün yüzü görmemiş ilginç ayrıntılar çıkıyor: “Emekli Sandığı’nın kurduğu Emek Film, Melek’i, Emek Sineması adıyla işletmeye başlıyor. Salon, 1968-69 sezonunda sinemacı ve yönetmen Turgut Demirağ’a kiralanmış. Kapatılana kadar İsmet Kurtuluş tarafından işletilen sinema, İstanbul Sinema Festivali’nin açılış sineması olarak, yeni kuşaklara gerçek bir sinema salonunda film seyretmenin zevkini tattırdı.”
Film gösterimleri
1950’lerde Büyük Caruzo (The Great Caruso), Denizciler Geliyor (On the Town) ve Yağmur Altında (Singin’ in the Rain) gibi popüler Hollywood müzikalleri gösterilen sinema 1952-1953 sezonunda Rüzgâr Gibi Geçti (Gone with the Wind) ile dönemin gişe rekorunu kırdı. 1958’de yeni adıyla açılan Emek Sineması’nda gösterilen ilk film, başrollerini Gina Lollobrigida ve Vittorio Gassman’ın oynadıkları Dünyanın En Güzel Kadını (La donna più bella del mondo) olmuştur. Bu filmle birlikte İtalyan ve Fransız filmlerine ağırlık verilmeye başlandı; Bisiklet Hırsızları (Ladri di biciclette), Beyaz Geceler (Le Notti Bianche) ve Gece (La Notte) gibi filmler gösterilmeye başlandı. Hemen 1959’dan itibaren yeniden Hollywood yapımları ağırlık kazandı; Bazıları Sıcak Sever (Some Like It Hot), Gurur ve İhtiras (The Pride and the Passion), Krallar Önde Gider (Kings Go Forth), Brahms’ı Sever misiniz? (Goodbye Again), 1962-1963 sezonunda Batı Yakasının Hikâyesi, Harika Hırsız (Gambit), İrlandalı Kız (Ryan’s Daughter), 2001: Bir Uzay Destanı (2001: A Space Odyssey), Walker, Pink Floyd Duvar (Pink Floyd The Wall) Günaha Son Çağrı (The Last Temptation of Christ) ve Kocalar ve Karılar (Husbands and Wives) gibi filmler gösterildi. 1987-1988 sezonunda Hakkâri’de Bir Mevsim, Selamsız Bandosu gibi Türk filmleri de yerini aldı. “İrlandalı Kız” Türkiye’de 70 mm formatta ve 6 kanallı ses sistemiyle gösterileb ilk filmdi ve 6 hafta gösterimde kalmıştı.
Yirmi yılı aşkın süredir İstanbul Film Festivali’ne ve 2002 yılında İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından düzenlenmeye başlanan Film Ekimi etkinliğine de ev sahipliği yapmış olan sinema salonu, 2009-2010 sezonunda kapalı kalmıştır.
28. İstanbul Film Festivalinde, “Vurun Kahpeye” filminin yeniden galası yapılmıştır. Yönetmeni Lütfi Akad gelemese de, başrol oyuncusu Sezer Sezin eşliğinde, film kalabalık seyirci kitlesiyle izlenilmişti. 10 Nisan 2009
2010 yılında bir alışveriş merkezine dönüştürülmesi planlanan Emek sinemasının yıkılmasını öngören projenin açıklanması üzerine, sinemaseverler Emek Sinemasını Yaşatalım başlıklı bir platform kurarak imza kampanyası başlattılar. Başvuru üzerine mahkeme, 12 Mayıs 2010 tarihinde yürütmeyi durdurma kararı verdi.