Sudan Zombi Çıksa İzlerim!
Video kaset çılgınlığının yaşandığı zamanlarda, kasetin kutusunu elimize alıp ağzımızın suyu akarak, uzun uzun incelerdik birbirinden çılgın kapak tasarımlarını. İşte Shock Waves de o dönem en sevdiğimiz kapaklardan (afişlerden) birine sahipti. Nasıl sevmeyelim ki? Sudan çıkan Nazi zombiler, siyah gözlükleri ve az önce ütülenmiş gibi duran üniformaları ile pek havalı görünüyorlardı. Geçtiğimiz Kasım ayında, o döneme ait pek çok filmin olduğu gibi Shock Waves’in de Blu-ray baskısı satışa çıktı. Oturdum bir de Blu-ray formatını izledim. VHS’nin yerini tutmuyor tabii ama eski dostlarla buluşmak ne şekilde olursa olsun keyif veriyor.
1977 yılı mahsulü Shock Waves’in afişine baktığınızda dönemin ucuz İtalyan zombi filmlerinden biri olduğunu sanmanız gayet doğal. Afişteki her detay “ben ucuz bir İtalyan filmiyim” diye bağırıyor. Ancak gözleriniz oyuncuların isimlerinin yazdığı kısma kaydığında ilk şüpheler oluşmaya başlıyor. Peter Cushing, John Carradine, Brooke Adams gibi isimleri bir arada görünce kazın ayağının öyle olmadığı biraz daha belirginleşiyor. Yönetmenliğini Ken Wiederhorn’un üstlendiği filmin senaryosunu ise Wiederhorn ile John Kent Harrison beraber yazmış. Yaklaşık 200.000 dolarlık bütçeye sahip ABD yapımı Shock Waves, birçok yönden İtalyan türdeşlerinden çok da farklı bir film değil aslında. Yani algımızda bir sorun yok, doğru adresteyiz.
Öncelikle filmin hemen başında verilen, can alıcı öneme sahip bilgiyi paylaşmakta yarar var. Kamu spotu seslendirmesi yapmaya müsait, ciddi bir ses tonuna sahip anlatıcı konuşurken, fonda bir grup Alman askerinin poz verdiği, savaş yıllarından kalma, siyah beyaz eski bir fotoğraf bulunmaktadır. “Alman Genelkurmayı, II. Dünya Savaşı’nın başlamasından kısa bir süre önce doğaüstü güçleri gizlice araştırmaya başladı. Kadim efsanelerde hiçbir silah ya da kalkan kullanmayan, insanüstü gücünü dünyanın kendisinden alan savaşçı bir ırktan bahsediliyordu. Almanya dünya savaşına hazırlanırken, SS teşkilatı yenilmez askeri yaratması için bir grup bilim insanını gizlice görevlendirdi. Savaşta öldürülen askerlerin cesetlerinin Coblenz yakınlarındaki gizli bir laboratuvara götürüldüğü biliniyordu. Cesetler birtakım bilimsel deneylerde kullanılıyordu. Savaşın sonlarına doğru müttefik kuvvetlerinin silah kullanmayan ve çıplak elle savaşan Alman birlikleriyle karşılaştığı söyleniyordu. Hiç kimse onların kim olduğunu ya da başlarına ne geldiğini bilmiyordu. Ancak kesin olan bir şey var; müttefik kuvvetlerinin, SS birlikleri arasında tek bir askerini bile ele geçiremediği tek birim onlarınki.”
Savaş korku alt türü hayranları başta olmak üzere fantastik ve korkuya düşkün birçok bünyeyi direkt yakalayacak epigrafın ardından okyanusta kendi başına ilerleyen küçük bir teknenin içerisinde baygın halde bulunan Rose, bize yaşananları anlatmaya başlar.
Ahı gitmiş vahı kalmış eski bir dalış teknesi, üç kişiden oluşan mürettebatı ve içlerinde Rose’un da bulunduğu dört yolcusuyla birlikte, sıkça yaşadığı teknik arızalara rağmen yoluna devam etmektedir. Gecenin kör karanlığında eski bir gemi enkazına çarpan tekne ağır hasar alır. Yolcular ve mürettebat, tamirat tamamlanana kadar yakınlardaki bir adaya çıkar. Ada ilk başlarda ıssız gibi görünür ama önce adanın diğer kıyısında terk edilmiş otel kalıntısını, sonra da orada yaşayan, meczup görünümlü yaşlı birini bulurlar. Uzun süredir insan yüzü görmediği belli olan yaşlı adam, adayı biran önce terk etmeleri gerektiğini söyler. Adamın deli olduğuna kanaat getiren kazazedeler, uyarıyı hafife alır. Ancak ölümler başlayınca, ellerindeki kısıtlı imkânları kullanarak adadan kaçmaya çalışırlar.
Shock Waves, gerçekten bambaşka bir film. Yönetmen Wiederhorn ile senarist Harrison’ın ilk uzun metraj deneyimleri olmasından dolayı birtakım acemilikler direkt göze çarpıyor. Bu acemiliğin sonuçları filmin ilk bölümüne pozitif bir katkı sağlarken, ikinci bölümünse dibe batmasına neden oluyor. Daha en baştan birbirinden farklı karakter profillerine sahip yolcuların o dalış teknesinde ne işleri olduğunu bile anlayamıyoruz. Devamlı denize giren, dalan bir genç kız, oraya buraya tırmanmaya meraklı hiperaktif bir adam ve mütemadiyen her şeyden şikâyet eden huzursuz bir çift. İşin komiği gayet iyi çizilmiş karakterler olmalarına rağmen, hiçbirinin karakter özelliklerinden yeterince faydalanılmıyor. Ama hiç önemli değil, daha sonra adada oluşacak garip ötesi atmosfer için muhteşem bir altlık görevi görüyor teknedeki sahneler. Huysuz, yaşlı kaptan rolünde John Carradine, abartılı ama etkileyici bir karakter çiziyor. Çok az süre almasına rağmen akılda kalıcı bir oyun sergiliyor. Diğer ağır top Peter Cushing ise adadaki gizemli yabancı rolünde görünüyor. O da Carradine gibi nispeten az bir süre alıyor. Ama yüzündeki derin yaranın yardımıyla karizmasına karizma katan Cushing, Nazi zombileri saymazsak, filmin açık ara en etkileyici karakteri. Ve Rose rolünde Brooke Adams; ilk gençliğimin ilk aşklarından, yaşıtlarımın hemen hepsi Brooke Shields’e âşık olurken, ben bir başka Brooke’u, Brooke Adams’ı seçmiştim. Days of Heaven (1978) ve Invasion of the Body Snatchers (1978) gibi önemli filmlerde önemli rolleri vardı ama en çok The Dead Zone’da (1983) etkilemişti beni.
Ve adadaki sahneler. Ne yalan söyleyeyim denizden çıkan Nazi zombi görüntüleri çok ama çok etkileyici. Bu arada Nazi zombi deyip duruyorum ama filmin başında verilen bilgiler ışığında bu askerler için en uygun tabirin süper asker (supersoldier) olacağını düşünüyorum. Gerçi aynı bölümde cesetlerin gizli bir laboratuvara götürülüp birtakım bilimsel deneylerde kullanıldığından da bahsediliyor, buradan hareketle ölü askerlerin diriltilmiş olabileceği sonucunu da çıkarabiliriz ama net bir bilgi verilmediğinden dolayı havada kalan bir tartışma olur. Senelerdir Shock Waves için Nazi zombi filmi deniliyor, biz de geleneği bozmayalım, şerh koyarak da olsa kabul edelim ve Nazi zombi demeye devam edelim. Ne diyorduk; evet, denizden çıkan Nazi zombi görüntüleri çok ama çok etkileyici. Adadaki karelerin hemen hepsi etkileyici, filmin bu dünyaya ait olmayan hissi veren muhteşem bir atmosferi var. Ama gel gelelim bu kadar artıyla ne yapacağını bilemeyen ya da belki de maddi sıkıntılardan dolayı dilediğini yapamayan bir teknik ekip de mevcut. Şu filmde doğru düzgün bir tek cinayet sahnesinin olmadığına inanabilir misiniz? Evet, yok. Hele filmin ikinci bölümü o kadar komik ki; devamlı oradan oraya koşuşturan karakterleri ya da devamlı her türlü su birikintisinden yükselen Nazi zombileri resmeden görüntüler art arda veriliyor. Bir türlü kaçanla kovalayan buluşamıyor. Buluştuklarında da çok matah şeyler olmuyor zaten.
Bir de senelerdir denizin dibinde duran Nazi zombilerin neden birdenbire yukarı çıktıklarına dair net bir cevap verilemiyor. Benzer bir film olan Zombie Lake’deki (1981) gibi birkaç tane (mantıksız) tahmin hakkımız var. En baştaki bilgilerde “insanüstü gücünü dünyanın kendisinden alan savaşçı bir ırktan” bahsediliyordu. Muhtemelen buna dayanarak ana sebep doğal bir olay olsun diye düşünülmüş ama buna da net bir çözüm bulamamışlar. Bir ara tekneyle seyahat ederlerken havanın rengi değişiyor, güneş, bulutlar falan derken açıklanamaz(!) ibaresi konan bir doğa olayı ile karşılaşıyorlar ve hemen akabinde de suyun altından sesler gelmeye başlıyordu. İkinci bir sebep olarak da teknenin gemi enkazına çarpmasını gösterebiliriz ama bu iyice uçuk bir sebep olur. Velhasıl Shock Waves, her anıyla muamma bir film.
Daha sonra Eyes of a Stranger (1981) ve Return of the Living Dead II (1988) gibi sevdiğim korku filmlerine de imza atan Ken Wiederhorn’un ilk uzun metraj denemesi Shock Waves, bugün birçok hayranı bulunan, kült statüsüne ulaşmış bir korku filmi. Artılarıyla eksileriyle dönemin kaba bir portresini de çizen filmi, Öteki Sinema külliyatına geç de olsa kattığımız için mutluyuz.
Öteki Sinema için yazan: Murat Kızılca