Türkçe “Tetikçi” ismi verilen en az 100 tane yabancı film vardır, en sevdiklerimden biri Shooter (Tetikçi, 2007), kaç defa izledim belli değil. Geçen gün gene izledim, niye ben baştan sona ikonik olan bu şahane filmi yazmıyorum dedim.

Önce yazarından başlayalım. Aslında Shooter, donanmada keskin nişancı olarak görev alan ama ayrıldıktan sonra Arkansas’a çekilen eski bir Vietnam gazisi olan Bob Lee Swagger adında bir karakteri anlatan bir romandan uyarlanmış, kitabın yazarı çok ünlü bir film eleştirmeni olan Stephen Hunter. Hunter ilginç bir isim; babası katledilmiş bir profesör, annesi çocuk kitapları yazarı. 1946 yılında doğan Hunter gazetecilik bölümünden mezun olduktan sonra iki yıl orduda görev alıyor, daha sonra The Baltimore Sun gazetesinde çalışmaya başlıyor, 1982 yılından itibaren gazetenin film eleştirmeni oluyor. 1997 yılında o meşhur The Washington Post’a transfer oluyor, gazetenin film eleştirilerini kaleme alıyor. 2003 yılında da eleştiri alanında Pulitzer Ödülü’ne layık görülüyor. Hunter aynı zamanda bir yazar. 1980 yılından itibaren romanları yayımlanan Hunter’ın iki düzine kadar romanı var, keskin nişancı Bob Lee Swagger’ın çeşitli maceralarını anlatan romanları bu külliyatın yarısından fazlasını teşkil ediyor. Shooter (Tetikçi, 2007) filmi yayımlanan ilk Swagger romanı olan Point of Impact’ten (1993) uyarlanmış. Hunter verdiği bir röportajda Swagger’ı Gümüş Yıldız sahibi gerçek bir Vietnam gazisi olan keskin nişancı Carlos Hathcock’ın biyografisini temel alarak yarattığını söylüyor (Hathcock’un düşman keskin nişancıyı dürbünden giren mermiyle öldürmesi, Spielberg’ün Er Ryan’ı Kurtarmak filminde de kullanılmıştır). Swagger adının kaynağı ise Hunter’ın The Baltimore Sun’daki bir mesai arkadaşı.

Çekimlerine 2006 yılında başlanan Tetikçi’nin yönetmeni Antoine Fuqua, o yüzden takdir edersiniz ki film son derece stilize sahnelerle dolu. Fuqua’nın aksiyon ve gerilimi harmanlamaktaki başarısını İlk Gün (Training Day, 2001), Kod Adı: Olympus (Olympus Has Fallen, 2013), Muhteşem Yedili (The Magnificent Seven, 2016) ve Adalet (The Equalizer) üçlemesinden iyi biliyoruz. Tetikçi’deki çatışma sahneleri, kovalamaca sahneleri ve hatta gerilimin tırmandığı herhangi bir sahne (Nick Memphis’in kaçırılışı, Bob’ın oto yıkamadaki sahnesi, Jack Payne’in Sarah’yı kaçırmaya geldiği sahne vs.) yüksek bir sinema duygusuyla tasarlandığı hissi uyandırıyor. Her şeyden önce bu sahnelerin temposu iyi ayarlanmış, ses bindirmeleriyle (telsiz konuşmaları vs.) veya ani şiddet patlamalarıyla (bomba, pompalı tüfek, köpek saldırısı vs.) tansiyon yükseltiliyor.

blank

Filmdeki aksiyon sahneleri zaten dört dörtlük. İlk suikast sahnesi (Afrika), başından sonuna Başkan’a (başpiskoposa) yapılan suikast sahnesi ve ardından yaşanan kovalamaca, ölmek üzere olan Nick Memphis’in kurtarıldığı sahne, tuzak kurulduğunu bile bile Sandor’un kır evine yapılan baskın, karlı dağdaki rehine takası falan, hepsi birer klasik ama filmi büyük yapan anlar bence sadece bunlar değil. Filmin en büyük başarısı, birçok aksiyon filminde “dolgu sahnesi” olarak görülüp önem verilmeyen ara sahnelere gösterilen özen. Galindo’nun hikâye içindeki işlevi, Albay Johnson’la Senatör Meachum’un ilk kez buluştuğu sahne, Swagger’ın kendine uyguladığı ilk yardım, nehirdeyken peşindekileri nasıl atlattığı, yine Swagger’ın ilaç ve ecza malzemesi alabilmek yaptığı numara, bomba malzemelerinin temini, karlı dağ buluşmasındaki hile ve dahası… Hepsi iyi düşünülmüş, ince hesaplanmış sahneler. Romanı buldum ama henüz okumadım (sadece merak ettiğim için Swagger’ın resmî kayıtlara göre kaç kişi öldürdüğü gibi birkaç detaya baktım, “seksen yediymiş”; Dobbler’ın cezaevinde başına gelenlerin anlatıldığı kısmı okudum, bir de senatörün akıbeti filmdeki gibi mi oluyor diye baktım, aşağı yukarı aynı sayılır), o nedenle bunun müsebbibi romanın yazarı mı (Stephen Hunter), senaryoyu kaleme alan Jonathan Lemkin mi, yoksa filmin senaryo doktoru William Goldman mı, bilmiyorum ama kim akıl etmişse harika bir senaryo ortaya çıkmış.

Sadece bu da değil, filmin bir büyük artısı da oyuncu seçimi (kadro). Aslında Bob Lee Swagger romanda orta yaşlı bir Vietnam gazisi, o nedenle teklif önce Clint Eastwood, Robert Redford ve Harrison Ford gibi isimlere gitmiş, hepsi reddedince genç birini bulalım demişler, bu sefer Keanu Reeves’e teklif götürülmüş, o da reddedince Mark Whalberg’e gelmiş. Allah var, Whalberg’e rolü cuk oturmuş, müthiş bir seçim. Whalberg âdeta Bob Lee Swagger’ı canlandırmak için dünyaya gelmiş.

blank

Çaylak FBI ajanı Nick Memphis rolünde Michael Pena, Sarah rolünde Kate Mara, Galindo rolünde Rhona Mitra, keskin nişancı Michael Sandor rolünde Rade Serbedzija bir harikalar. Ama asıl favorilerim, Albay Isaac Johnson rolündeki Danny Glover, polis memuru Timmons rolündeki A.C. Peterson, psikopat koruma Jack Payne rolündeki Elias Koteas ve Cumhuriyetçi Senatör Charles F. Meachum rolündeki Ned Beatty. Filmin sürpriziyse ateşli silahlar uzmanı Bay Rate’i canlandıran müzisyen Levon Helm. Helm kısacık ekran süresinde aksanı, jest ve mimikleriyle harikalar yaratıyor.

Antoine Fuqua’nın Tetikçi’sini (Shooter, 2007) ilk kez seyreden biri için en heyecan verici sahne, Swagger’ın tuzağa düşürüldüğü sahne olsa gerek. Bu sahnenin analizini yapmadan bu yazıya son vermek istemedim. Albay’ın milliyetçilik kartını oynayarak günah keçisi olarak seçildiğini bilmeyen Swagger’a tuzak kurduğu sahne daha şimdiden sinema tarihinin en iyi tasarlanmış (yazılmış, kurgulanmış, oynanmış) sahnelerinden birine dönüşmüş durumda. Çünkü ilk kez izlediğinizde Jack Payne’in suikast anı öncesindeki tuhaf hareketlerine anlam veremiyorsunuz, hatta memur Timmons’ın silah kılıfındaki emniyet çıtçıtının açık kaldığının neden gösterildiğini anlamıyorsunuz. Bunlar küçük detaylar ama çok hoş detaylar. Fuqua ilk izlediğinizde gereksizmiş gibi gözüken bir ara planda Nick Memphis’i de yerine yerleştiriyor, hatta biraz acemiliğinin altını çiziyor. Michael Sandor, Memur Timmons, Albay Johnson, Louis Dobbler, Nick Memphis derken aslında Fuqua (Washington’a inişten Philadelphia’ya kadar filmin süresi itibariyle 9 dakikada) çaktırmadan aşağı yukarı tüm ana karakter çatısını inşa ediveriyor. Bununla bitse gene iyi.

blank

Philadelphia’da başpiskopos öldürülüyor, Swagger tabancayla vuruluyor, Swagger kendini pencereden aşağıya atıyor ve bir çatıya düşüyor, orada kendisine tekrar ateş ediliyor, tavan camı kırıldığı için odanın çatısından zemine düşüyor, sürünerek olay yerinden uzaklaşıyor, Memphis tarafından durduruluyor, Memphis’i etkisiz hâle getiriyor, Memphis’in arabasını ele geçiriyor, araba yıkamaya girip kendine acil müdahalede bulunuyor, arabasıyla onu kıstıran polislerden kaçıyor, ardından araçla nehre uçuyor ve bir gemiye tutunarak olay mahallinden uzaklaşıyor ve tüm bunlar yaklaşık 8 dakika içinde (filmsel zaman içinde yaklaşık 15-20 dakikada) gerçekleşiyor. Nefes kesici bir sekans. Fuqua bu tip dur durak bilmeyen birkaç sahneyi öyküye ustaca yaymayı başarıyor.

Tetikçi’nin, sahnelerin (olayların) birbirine bağlanma biçimi açısından son derece yetkin, sağlam bir senaryosu olduğunu söyleyebilirim, kimin kime ya da hangi bilgiye nasıl ulaştığını görüyoruz, açık uç kalmıyor, çoğu aksiyon filmi bu noktalara dikkat etmez, hızlıca geçiştirir. Tetikçi’de Swagger, Nick Memphis, Memphis’e yardımcı olan Galindo, Albay ve ekibi, suikastı araştıran FBI ayrı ayrı araştırma yürütüyorlar, yapbozların adım adım, parça parça tamamlandığını görüyoruz. “Şimdi nereden çıktı bu?” diyebileceğimiz sahne pek yok.

2000’li yılların en sürükleyici filmlerinden biri olan Shooter (Tetikçi, 2007) birkaç ayrı sahnede 60-70 kişinin öldürüldüğü basit bir aksiyon filmi değil, aynı zamanda karakterlerini derinleştirmeyi bilen (hatta onların geçmişlerini ve başka maceralarını merak ettiren) sıkı bir politik komplo filmi. İyi yazılmış, iyi çekilmiş, iyi oynanmış (bilhassa Wahlberg) kült sahnelerle ve repliklerle (“Bazen bir kurdu yakalamak için bir ağaca yem bağlaman gerekir.”, “Ben Birleşik Devletler senatörüyüm!”) dolu müthiş bir aksiyon. Hâlâ seyretmediyseniz bir şans verin derim ben. İyi seyirler…

blank

Kaynaklar

blank

Ertan Tunc

Sevdiği filmleri defalarca izlemekten, sinemayla ilgili bir şeyler okumaktan asla bıkmaz. Sürekli film izler, sürekli sinema kitabı okur. Ve sinema hakkında sürekli yazar. En sevdiği yönetmen Sergio Leone’dir. En sevdiği oyuncular ise Kemal Sunal ve Şener Şen.

“Türk Sinemasının Ekonomik Yapısı 1896-2005” adlı ilk kitabı; 2012 yılında Doruk Yayımcılık tarafından yayınlanmıştır. Kara filmler, gangster filmleri, İtalyan usulü westernler, giallolar ile suç sineması konularında kitap çalışmaları yürütmektedir. İletişim: ertantunc@gmail.com

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Night of Fear (1972)

Avustralya’nın ilk korku filmi olduğu söylenen Night of Fear, tozlu
blank

Matango: Attack of the Mushroom People (1963)

Sinema tarihindeki “tuhaf/acayip filmler”i ele almaya devam ediyoruz. Bu seferki