İslami Terör Rio Grande’yi Geçiyor! Sicario: Day of the Soldado (2018)

9 Temmuz 2018

Herhangi bir gece… Meksikalı insan kaçakçıları, sınırdan geçireceği yüzlerce göçmeni ABD tarafına sokmanın telaşında. Bu onlar için uyuşturucu ticaretinden bile karlı bir iş! Amerikan kolluk kuvvetleri ise nehrin ağzında durup, ağzını açarak alabalık yakalamaya uğraşan ayı gibi bu akına engel olmaya çalışıyor.

Her şey kendi rutinine bağlanır derler, bu durum da öyle… Kaçanlar, kaçıranlar, kaçanları yakalayanlar derken operasyonlardan birinde sıradışı bir durum gerçekleşiyor ve yakalanacağını anlayan bir göçmen kelime-i şahadet getirerek kendini patlatıyor. İşte rutine uymayan şey bu, kameranın bir sonraki planda gösterdiği; sınıra yakın serilmiş seccadeler… Kapıdan kovulan İslami terör bacadan mı girmeye çalışıyor? Birkaç gün sonra Teksas’ta bir market cihatçılar tarafından havaya uçurulunca, Amerikan hükümeti güç kullanmaya karar veriyor ve Meksika’dan uyuşturucu ve insan kaçıran kartelleri terör örgütü kapsamında değerlendirerek onlara insan hakları konusunda kaygı duymaksızın kirli bir savaş açıyor. Sicario: Day of the Soldado bu savaşın hikayesi…

blank

Sicario: Day of the Soldado tam bir devam filmi sayılmaz, ilk filmle bağlantısız bir öyküleme mevcut ama ABD’nin pisliklerini halı altına süpürme ustası Matt Graver (Josh Brolin) ve tekinsiz partneri Alejandro (Benicio del Toro) gibi bir önceki filmden tanıdık yüzler var. Emily Blunt’ın canlandırdığı Kate Macer karakteri ise filmden tamamen çıkarılmış zira seyirci artık ilk filmdeki kadar konuya uzak ve şaşkın değil. O yüzden özdeşlik yaratma haline yol açacak liberal bir karaktere ihtiyaç duyulmamış ve seyirci Alejandro’nun, evladını öldürenin evladını korumak şeklinde gelişen ironik macerasına yancı edilmiş. Seyircinin kabul edeceği insani tüm mesajlar, finale yakın Matt Graver’ın aldığı bir karar hariç, Alejandro üzerinden iletiliyor. Yönetmen koltuğunda ise Gomorrah ile tanıdığımız-sevdiğimiz kartel filmi çekme ustası, Stefano Sollima oturuyor.

Denis Villeneuve’ün yönettiği ilk film ABD’nin sınır politikalarına doğrudan bir eleştiri sayılabilir ancak, 2. filmin böyle bir kaygısı yok gibi görünüyor. Daha filmin başındaki market saldırısında bir anne ve kızının ölümünün açıkça gösterilmesiyle tetiklenen seyirci, bu işten nemalananlara karşı operasyonlara karar verenler kadar bilenmiş hale geliyor. Film ilerledikçe de bazı Amerikancı mesajlar gözümüze sokulmuyor değil. İşin daha da fenası; Amerikan pasaportuna sahip Latin karakterlerden hiçbiri sevimli değil. ¨Ülkeye aldık da ne oldu, işleri güçleri serserilik¨ mesajı filmin tamamına sinmiş durumda ancak eleştirim buraya kadar zira Sicario: Day of the Soldado, bazı ucuz çatışma sekanslarına rağmen tam bir testosteron yayıcı…

blank

Sicario: Day of the Soldado, mafyadan çok onlara savaş açanları izletse de, mafya filmlerinden hoşlanan seyirci için yılın ödülü… Üstelik bunu, küçük bir kızı korumaya çalışan ajan hikayesini anlatırken aynı şeyi gösteren onlarca filmde üretilen klişelere yaslanmadan yani 3. sınıf bir Bruce Willis aksiyonuna dönüşmeden yapmayı başarıyor. Stefano Sollima’nın üstüne düşeni yaptığını gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz. Neredeyse tamamı erkek oyunculardan oluşan cast oldukça başarılı. Herhangi bir sekansta Michael Bay gösterişi (operasyona giderken hep birlikte ağır çekim yürüyen tim üyeleri…) yapmadan seyirciyi etkilemeyi başarıyorlar.

Ucu açık şekilde biten finalden anlıyoruz ki, Sicario serüveni devam edecek gibi duruyor ancak, bana bunun sinemada değil de TV’de devam edeceğini düşündüren şeyler var. Özellikle cast’a eklenen genç oyuncular üzerinden bu çıkarımı yapmak mümkün. Kartel patronunun kaçırılan kızı Isabel Reyes ve genç Sicario Miguel’in macerasını 3. filmde devam ettirmek çok mantıklı değil, seriyi ucuzlatmadan bunu yapmak da olası değil. Açıkçası seri bir Netflix dizisine dönüşse buna hayıflanmam, hoşuma bile gider. Uzun lafın kısası; film haftanın en iyi seçimi, oldukça sürükleyici, merak uyandıran ve seyirciyi ters köşeye yatırmaktan çekinmeyen bir hikayesi var. Oyuncular iyi, reji fevkalade… Daha ne olsun! Trump zamanlarında ABD’nin giderek sertleşen sınır politikasının bir izdüşümü olarak izlenmeli.

murattolga@otekisinema.com

blank

Murat Tolga Şen

Murat Tolga Şen, sinema eleştirmeni, senarist ve oyuncudur. Öteki Sinema'nın kurucusudur ve OFCS (Online Film Critics Society) üyesidir. 2012-2023 yılları arasında Medyaradar sitesinde TV sektörüne dair eleştiriler kaleme almış, 2014-2016 sezonunda Okan Bayülgen’in Dada Dandinista adlı programının yazı grubunu yönetmiştir. Ayrıca 2017-2019 yılları arasında Antalya Sinema Derneği’nin danışmanlığını yapmış ve 2014-2023 yılları arasında Eğlenceli Cinayetler Kumpanyası’nda oyunculuk yapmıştır. Şen, "Bir Notanın Hikayesi" adlı belgeselin senaryo yazarı ve "Bir İz - Madımak" belgeselinin danışmanıdır. Yazılarına Beyazperde ve Öteki Sinema'da devam etmektedir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Kıymeti Bilinmeyen Harika Bir Film: Bandslam (2009)

Bandslam kesinlikle bir gençlik filmi gibi hissettirmiyor. Bunun en önemli
blank

The Devil Inside / İçimdeki Şeytan (2012)

Nihayetinde, tür sineması meraklılarının zaten bildiği numaralardan ibaret olsa da,