Babam iyi bir sinema seyircisi ve gerilim filmleri düşkünüydü ancak film izlemekle ilgili tuhaf refleksler geliştirmişti. Kendi gençliğinde sinemada izlediği büyük prodüksiyonlar yüzünden olsa gerek, sinemanın deneysel tarafına hep kuşkuyla yaklaşırdı. Onun en çok hatırımda kalan sözüdür; “yine üç kişiyle film çekmişler”!
Babamdan bahsetmemin sebebi onu çok özlemem ya da geçtiğimiz haftanın babalar günü olması sebebiyle yazının içinde korsan bir eylem yapıp anmaya çalışmak değil. Onun nezdinde günümüz sinema seyircisinin basit bir profilini çıkarmaya çalışıyorum sadece…
Sessiz Ev (Silent House) tam da babamın nefret ettikleri gibi bir film… Üç kişiyle, (aslında 5) tek plan ve gerçek zamanlı çekilmiş, alıştığı türden bir korku/gerilim filmi izleyeceğini düşünen seyirciyi şaşırtacak bir tür denemesi…
Korku sineması seyirciyi görsel ve işitsel tetikleyicilerle uyarmak üzerine kurulu olduğundan tam bir klişeler bataklığıdır ve birbirinin aynı filmler genel bir gişe endişesiyle çekilir durur. Bazen de yönetmenin biri kafayı “daha önce hiç kimsenin çekmediği” bir film çekmekle bozar ve ortaya yeni bir furya başlatıcı çıkarır. Blair Cadısı ya da Paranormal Activity filmlerinde olduğu gibi…
İşte Sessiz Ev filmi de böyle bir deneme olan Uruguay yapımı Issız Ev (La Casa Muda)’nın yeniden çevrimi. Hollywood Latin korku sinemasından beslenmeye devam ediyor. Amiyane tabirle ‘tıpkısının aynısı’ olan bu filmin neden bir de Amerikalı oyuncularla çekilmiş olduğu sorusuna ise şöyle bir cevabım var. Amerikan seyircisi sadece Amerikalı karakterlerle özdeşleşebiliyor. Asyalıların 80’ler film afişlerinde karakterleri çekik gözlü çizmeleri gibi bir his bu…
Hikaye, 1940’larda Uruguay’da bir orman evinde geçen olaylardan esinlenerek oluşturulmuş. Sarah okuluna ara vermiş, duygusal problemleri olan tipik bir Amerikan genci… Babası ve amcasıyla birlikte eski evleri alıyor, restore ediyor ve satıyorlar. Yine böyle bir çabanın içindeyken işler tuhaflaşıyor ve evin içinde kimliği bilinmeyen biri ya da bir şey tarafından terörize ediliyorlar. Sarah, elinde Vincent Price filmlerini hatırlatırcasına tuttuğu bir ışıldak/fener ile kapana kısıldığı evden çıkmak için uğraşırken biz de arkasına sinmiş vaziyette dehşete ortak oluyoruz. Filmin en büyük numarası da bu; kamera filmin başkahramanı Sarah’ı ilk kareden itibaren 85 dakika boyunca takip ediyor ve gerçek zamanlı bir “tekinsiz ev korkusu” yaratmayı deniyor.
Film, bu “tek plan” numarasını ‘sahici’ kılmak için başrol oyuncusunun performansına güveniyor. Burada değilse de ABD’de epey bir medyatik olan Mary Kate Olsen ve Ashley Olsen’in kardeşi Elizabeth Olsen’in bu anlamda harika bir oyunculuk çıkardığını söyleyebilirim. İkiz ablalarından farklı olarak gerçekten yetenekli biri ve oyunculuk performansı görülmeye değer ancak aynı şeyi babasını oynayan Adam Trese ve amcasını oynayan Eric Sheffer Stevens için söylemek mümkün değil. Onlar daha çok Supernatural dizisinin bir bölümünde yer alan konuk oyuncular gibiler.
Filmi sevmemi engelleyen de finale yakın dönemeçten sonra bu ikilinin verdiği kötü oyunculuk performansı oldu. La Casa Muda’yı da izlemiş olanlar ne demek istediğimi daha iyi anlayacaklardır. Tabii burada bir yönetmen tercihi de var gibi görünüyor. La Casa Muda’yı çok etkileyici yapan ve bizim de yakın olduğumuz o latin duygusallığı gidip yerine karakterler arası mesafeli bir ilişki girince, hikayenin özü de ölüyor.
Sessiz Ev, denenecek hiçbir şeyin kalmadığının düşünüldüğü korku türünde, teknik açıdan devrimsel bir çalışma (ama aslında bu cümleleri asıl filmi düşünerek yazıyorum). Blair Cadısı’ndan beri bu tür şeyler deneyen yönetmenlerin ortak derdi, seyirciyi filmin içine çekebilmek. Sessiz Ev bu anlamda başarılı ancak hikaye fazla tahmin edilebilir. Korku filmi takipçileri ilk 10 dakikada olayın nereye gideceğini çözeceklerdir ve film tamamen finale odaklandığı için arada yaşananları, evin içindeki o gereksiz keşif turlarını izlerken sıkılacaklar.
Yapacak çok önemli bir işiniz yoksa ve “tükendi” denilen bir türde hala yeni gösteriler yapılabileceğini görmek istiyorsanız Sessiz Ev’i izleyin derim. Sadece türün meraklılarına önereceğim bir film…
Murat Tolga Şen / murattolga@gmail.com
Beyazperde.com sitesi için yaptığım kritik…