blankRemake denilen lanetli topraklar nadir de olsa verimli hasat verebiliyor. Sinema tarihinin tartışmasız en iyi remake’lerinden ikisinin (The Thing ve The Fly) yakın dönemlerde çekilmesi ve bu iki filmin de korku filmi olması ilginç ve (özellikle korkuseverler için) hoş tesadüfler olmuştu. Ne var ki iyi korku remakelerinin başarısını devam filmleri sürdürebilecek diye bir formül ne yazık ki yok. 1989 yılında gösterime giren The Fly 2, Cronenberg’in harika eserine pek çok noktada sadık kalsa da öncülünün kalitesine ulaşamamış bir film olarak B-movie raflarında kayıplara karışmaya mahkum edilmişti. The Fly’ı çok seven bir korku tutkunu olarak bu ikinci filme de bir şans verdim (çünkü her sequel bir şansı hak eder) ve verilen mahkumiyet kararının biraz abartılı olduğunu gördüm. Birinci filmle yarışamayacak olması The Fly 2’nin kötü bir film olduğu anlamına gelmiyor.

İlk filmden birkaç ay sonrasını anlatan The Fly 2, Veronica’nın sancılı doğum sahnesi ile açılıyor. The Fly’ın sonunda hamile kalan Veronica, Seth’in bebeğine doğururken ölür ve “hibrit bebek” Martin, Bartok Industries’in korumasına alınır. Seth’in ışınlanma deneylerini de finanse eden Anton Bartok, bebek Martin’in hayatı üzerinde mutlak hakimiyete sahiptir ve Martin’in kendisine bir baba gibi güvenmesini istemektedir. Genomundaki anormallikten ötürü çok hızlı gelişen (beş yıl içinde bir yetişkine  dönüşen) Martin, Bartok’un ricası üzerine babasının kaldığı yerden ışınlanma deneylerini sürdürmeye başlar. Bu sırada şirketin çalışanlarından Beth ile romantik bir ilişki kurmaya başlayan Martin, kısa zamanda Bartok’un deneylerinin hiç de düşündüğü kadar masum olmadığını görecektir. Daha da kötüsü Martin’in genomundaki sinek DNA’sı genç adamda ciddi bir dönüşüm gerçekleştirmektedir. Dönüşümün tamamlanması ve Bartok Martin’e karşı gerçek yüzünü göstermesi sadece an meselesidir.

blank

Yönetmen koltuğunda yerini alan Chris Walas, ilk filmin de özel efektlerinin arkasındaki isim olmasıyla dikkat çekiyor. The Fly’daki başarısıyla Oscar kazanan (ve bunun dışında Joe Dante’nin The Gremlins’inin de tasarımlarını yapmış olan) Walas, şüphesiz ki bir devam filmi yapılacaksa Cronenberg’in yerini alabilecek en iyi isim. İlk filmin görselliğinin arkasındaki isimlerden olması ikinci filmin de belli bir kalitenin üzerinde olmasını garantilemiş. Bunun yanında senaryoda Mick Garris ve Frank Darabont isimlerini de görünce beklentilerimiz doğal olarak ciddi biçimde artıyor. Peki The Fly 2 bu beklentileri suya düşürüyor mu? Bunu cevaplamak zor. İlk filmi arayanlar için bir hayalkırıklığı kaçınılmaz, ancak çıtanın daha fazla yükselemeyeceği kabulüyle yola çıkarsanız The Fly 2’yi seyredip (bir Cronenberg hayranı olarak bile) fazlasıyla keyif alabilirsiniz.

The Fly 2’nin ilk filmin hayranlarını üzecek en büyük hatası, Chris Walas’ın hikayeyi bambaşka bir düzleme taşımaya karar vermesi ve  Cronenberg’in gayri resmi Kafka uyarlamasının zihniyetinden çıkıp konuyu ortodoks bir yaratık filmi olarak ele alması. Film, ilk filmin aksine sinekadam Martin’in fiziki ve mental  metamorfozun gerilimi üzerine odaklanmıyor, bilakis bunu doğal bir süreç sayıyor.  The Fly 2 daha çok Martin ile kötü adam Bartok arasındaki çarpık baba-oğul benzetmesine yoğunlaşmayı ve Bartok’un çok uluslu şirketinin kötü yüzünü ifşa etmeyi tercih ediyor.  Frank Darabont’un buna benzer bir alt metni The Blob’un (1988) senaryosunda da kullandığı dikkate alındığında The Fly 2’nin Bartok’a karşı düşmanca yaklaşımını ve bu yaklaşımın hikayenin odağı olmasını, senarist Darabont’un “şirketlerin/devletlerin yarattığı biyoteröre karşı” tavrı olarak okumak mümkün, hatta daha doğru. Mevzu bu olunca The Fly 2 de doğal olarak “insanların ve teknolojinin çirkinliğine karşı (kısmen) doğal canavarın onurlu savaşı” konulu bir yaratık filmine dönüşüyor. Özellikle final kısmının inanılmaz derece King Kong filmlerini hatırlatması bu yüzden hiç de şaşırtıcı değil. The Fly 2’nin mesaj kaygılı bir yaratık filmi olması bence kötü olmamış; ancak muhtemelen 1989’da sinemaya giden The Fly tutkunları böyle bir durumla karşılaşmayı beklemiyorlardı.

Her ne kadar filmi beğensem de eklemem gerekir ki The Fly 2, pek çok vasat korku filmi gibi dengesiz bir sinema dilinden muzdarip. İlk bir saati boyunca gerek görsel gerekse içerik olarak çok daha geniş bir kitleye hitap eden film, son yarım saatinde ortalama bir Alien klonuna dönüşüyor. Dönüşümü tamamlanmış Martin ile güvenlik görevlilerinin çatışması filmin genelinden uyumsuz bir tonda “gore”laşıyor. Yönetmen Walas, muhtemelen kendisine Oscar heykelciği kazandıran özel efekt yeteneklerini bu son yarım saatte fazla fazla göstermek istemiş. The Fly 2’yi bir korku filmine yakınsayan tek şey de bu olmuş. Walas’ın ilk filmdeki kadar başarılı olduğunu söyleyemeyeceğim, özellikle dönüşümü tamamlanmış Martin’in tasarımı insansı bir sinekten çok altı kollu bir sürüngene benzemiş; Walas ilk filmdeki tasarımını korunsa idi çok daha iyi bir  iş çıkarabilirdi.

Son kertede The Fly 2 kesinlikle türünün kötü bir örneği değil, hatta gayet keyifli bir 80’ler seyirliği olduğunu bile söyleyebiliriz. Pek çok klasik korku filminin nasıl facia sequellere kapı açtığını düşündüğümüzde The Fly 2’yi en azından kendini rezil etmediği için bile kutlamak gerek. Vereceğiniz bir buçuk saat boşa gitmeyecektir.

Öteki Sinema için yazan: Yigilante Kocagöz

blank

Misafir Koltuğu

Öteki Sinema ekibine henüz katılmamış ya da başka sitelerde yazan dostlarımız her fırsatta harika yazılarla sitemize destek veriyor. Size de okuması ve paylaşması kalıyor...

2 Comments Leave a Reply

  1. Bağımsız bir film olarak değerlendirildiğinde kesinlikle izlenebilir bir film yeninden yapım. Ancak bir yeniden yapım için film seçimi doğru değil bence.
    Çünkü orjinal film “kafkavari” olmanın ötesinde; Cronenberg in Shivers la tohumlanan (ki film düşünülürse gerçekten tohumlanan), Rabid ve Brood la büyüyen, Videodrome la teknolojikleşen, Fly ile doğan ve eXistenZ ile geleceğe taşınan YENİ ET anlatısının kilit önemde bir parçası.
    Ne yazık ki seyir zevki açısından tatmin edici olsa da; tek başına anlamını biraz yitiriyor film.

  2. bahsettiğiniz fly mı fly 2 mi? zira fly 2’den bahsediyorsanız onu bir remake olarak görmüyorum, film bir remake’in sequeli.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

28 Days Later / 28 Gün Sonra (2002)

Yeni millenyum en çok zombi filmlerine yaradı. Bu patlamayı yapan
blank

Mad Max (1980)

Yönetmen George Miller’in ilk uzun metrajlı filmi Mad Max, 1978