Sinema yazarı Kerem Akça bir tweet attı ortalık karıştı!

Bütün bunlara da Vuslat Saraçoğlu’nun çektiği Borç adlı filmin, başka hiçbir ödülü alamadığı halde, en iyi film ödülünü alması sebep oldu. Bunu ben de çok merak ediyorum; senaryo, yönetmenlik, oyunculuk, kurgu, müzik ödüllerini alamayan bir yapım nasıl en iyi film seçilebilir? Eseri kıymetlendiren tüm unsurlar başka işlerdeyse seçileni en iyi yapan nedir? Borç özelinde sorduğum bir soru değil bu, ödülü hangi filme verseler ve o filme başka hiçbir ödül vermeseler yine aynı şeyi sorardım.

Kerem Akça bunun üzerine sivri bir tweet attı ve o tweet bazı yanlış anlamalara sebep oldu. Tweeti gördüğüm anda linç geliyor diye düşündüm ve beklediğim oldu. İlk taşı atan Tolga Karaçelik’in, Kerem’in Kelebekler için yaptığı olumsuz eleştiriden etkilendiğini ve bir şekilde fırsat kolladığını düşünüyorum.

Sineması çoğunluk tarafından zaten takdir edilen Karaçelik’in böyle bir şey yapmasına çok şaşırdığımı itiraf etmeliyim. Hayır, o öyle değil diyeceksiniz ancak sektör insanlarını iyi tanıyorum. Bu ülkede okumuş-etmiş insanlar arasında dahi her şey hızla kişiselleşir.

Rahatsız olan ve saldıranlar hep aynı isimler!

Tolga Karaçelik’in, Kerem’i açıkça hedef gösterdiği tweetten sonra her olayda nasıl böyle tutkulu bir şekilde bir araya geldiklerini anlayamadığım ya da gayet iyi anlayıp artık anlatmaktan yorulduğum bir güruh Kerem’i en yakın ağaçta sallandırmanın peşine düştü. Kendi aralarında politik doğruculuk oynarken artık kimseden saklayamadıkları kabileciliklerini çaktırmamaya çalışmaları da çekirdek çitleyerek izlemelik bir gösteriye yol açıyor. Kaba tabirle; artık kimse bunu yemiyor!

Ben de, Kerem Akça’nın böyle hırpalanmasına karşı çıkan grupta yer alan biri olarak bazı tweetler attım. Kerem’in haklılığını savunmuyorum, aksine ödül kararının faturasının Pelin Esmer’e çıkarılmasına karşıyım. Sinemasını da severim. Kerem’in sevmediği İşe Yarar Bir Şey filmi benim gözdelerimden biridir.  Ben de o tweetin maksadını aştığını düşünüyorum, tweet sahibi de böyle düşünmüş ki gelen ilk tepkiden hemen sonra samimi bir şekilde özür diledi. Ama ortada bir alan savunması ihtiyacı var çünkü cinsiyetçilik bahanesiyle eleştiriye saldırıldığı açık. Öyle yaptım ve elbette bana da saldırmaktan geri durmadılar zira kapanmamış hesaplarımız var. Twitter hesabımı bu kadar tutkuyla takip etmeleri enteresan. Bana şevk veriyorlar. Hele biri var ki çok komik; Google’a adımı yazmış, bir de ne görsün, Kerem Akça’nın (birlikte değil sadece o) fotoğrafı çıkmış (16. sırada), bu yüzden de ben Kerem’i savunuyormuşum! Ne diyeceğimi bilemedim, gerçekten alkışlanası bir zeka… Demek ki ben Kerem’in alter egosuyum! Bu mu yani? Ondan önce Atilla Dorsay’ın fotosu da çıkıyor, umarım günün birinde onu savunmak zorunda kalmam.

Politik doğruculuk makinesini istediğinde çalıştırmak…

Bu kızgın ağız, bu bel altına vurma çabaları hep aynı şeyi unutturmak gayesiyle yapılıyor. Yaptıkları şeyin hile olduğunu biliyor ama sorgulamamızı istemiyorlar. Sorgulandıklarında çok kızıyorlar. Ama işte… Politik doğruculuk öyle çalışmıyor arkadaşlar. Filmde ölen karga konusunda sus pus olup türcülük eleştirisi yapamayanlar Kerem Akça’ya cinsiyetçilik yaptığı bahanesiyle saldırıyor. Onun adı da politik doğruculuk değil kabilecilik oluyor, fırsatçılık oluyor. Onların değirmenine su taşıyan sinemacıların beklentisi ise sonsuza dek çılgınca övülmek. Uslu eleştiriye bayılıyorlar ve zaten eleştirmenlerin çoğu etliye-sütlüye karışmadan öyle yapıyor.

Bu arada tekrar festivale dönelim; gerçekten Tolga Karaçelik’in (ve Ümit Ünal gibi başkalarının da) hakkının yenildiğini düşünüyorum. Kelebekler, benim için hikaye-yönetmenlik ve oyunculuk üçgeninde ortalamanın bir tık üstü bir eser olmasına rağmen yarışma seçkisindeki çoğu filmden daha iyiydi. Halimiz iyice berbat. Tolga Karaçelik bir ödül töreninde yaptığı konuşma/eleştiri yüzünden bakanlık desteğinden mahrum bırakıldı (eleştiri hep kovulur) ama alanların hali de ortada. Şu fonları Kartal oto sanayide dağıtsak ve yazdıkları senaryolardan çektikleri filmleri yarıştırsak… Bu absürt kararla bile birkaç iyi film izleme ihtimalimiz olur gibi geliyor. Türkiye’nin sineması hiç bu kadar kabız olmamıştı.

Sinema sanat mı, sanat yarışır mı?

Nihayetinde Onur Saylak bile bu jüri-ödül hikayesine inanmadığını, filmlerin yarıştırılmadan sadece gösterilerek kıymetlendirildiği bir sistemi arzuladığını belirtti.

Bu ya da başka festivallerde, ödüllerin kime-nasıl verildiğini biliyoruz. Entelektüeller arasında bile hısım-akrabacılık kol geziyor, düşmanlar birbirlerinin sanatını ezmek için fırsat kolluyor. Genç sinemacılar daha ilk filmlerinde festival jürilerini tavlamanın peşindeler. Ve ne yazık ki dünyanın hiçbir yerinde size 30-40 liralık teneke ödülü takdim edecek beş-altı kişiyi ciddiye alıp yapılan bir sinema yok. En büyük ve en kusurlu etki buradan geliyor. Bu haliyle festivaller ülke sinemasına bilinçsizce zarar veriyor. Bu giderek şiddetlenen bir yan etki. Olan sinemaya oluyor.

İşte burası film eleştirmeninin alanına girer. Bizim sorumluluğumuz sinemacıya değil sinemaya ve ondan sonra da seyirciye… Anlayacağınız, Kerem Akça’nın kadın düşmanı olup olmamasından önce gelen gerçek sorunlarımız var. Festival makinesini parçalayıp bu kez düzgün bir şekilde birleştirmemiz gerekiyor ancak kendisine sinema yazarı diyen ama bazı eserler için lobicilik yapmaktan öteye gidemeyen isimler ortalığı kasıtlı olarak toza dumana boğuyor ki herkes bıksın ve asıl dert unutulsun. Bilmiyorum daha kaç yıl böyle idare edebileceğiz?

Hepimizin koruduğu kolladığı sinemacılar var ama sebep onların yaptığı işleri sevmemiz olmalı. Bir tanıdığım bana, ¨sen de Çağan Irmak’ı övüyorsun¨ diye sitem etmiş. Olabilir, sinemasını övdüğüm başkaları da var ama sebebi kimsenin kara kaşı-gözü değil. Zamanı geldi, dostlarımın filmlerini yerdim, küs olduğum insanların filmlerini de övdüm. Kendileri dahi şaşırdılar buna ama olması gereken bu. Meselemiz sinema… Yoksa bir eleştiriye bilenip fırsat bulunca da ¨bu adam kadınlara, kadınlığa hakaret etti hemen asalım¨ diyerek girişmenin hiç gereği yok. Hele bir sakin olun, yeniçeri misiniz siz? Ortalığı yangın yerine çevirenler üstüne bir de linç edildiklerini falan iddia ediyorlar. Bu AKP tipi mağduriyet yaratma çabasının güya ona en muhalif kesimden gelmesi çok enteresan!

Kerem Akça kadın düşmanı mı?

Son cümleler; Evet, Kerem Akça’yı 8 yıldır tanıyorum, film zevkimiz hiç tutmaz, eleştirileri benim için genelde bir ters ölçü birimidir ama onun bir kadın düşmanı olmadığını iyi biliyorum. Böyle bir şeyi hiç hissetmedim. Sektörde, ¨Kerem Akça kadın düşmanıdır¨ diyecek biri olduğunu da sanmıyorum. Bir tweet yüzünden, üstelik öz eleştirisini yapmış ve özür dilemişken, mitralyöz ateşine tutulmasını anlamıyorum ve şiddetle itiraz ediyorum. Bu yaygaranın yapanların yanına kar kalacağını bilmekten de üzüntü duyuyorum. Kaybetmiş gibi görünen ama her dönemin kazananları… Bu örgütlenme becerisi muazzam, helal olsun!

blank

Murat Tolga Şen

Murat Tolga Şen, sinema eleştirmeni, senarist ve oyuncudur. Öteki Sinema'nın kurucusudur ve OFCS (Online Film Critics Society) üyesidir. 2012-2023 yılları arasında Medyaradar sitesinde TV sektörüne dair eleştiriler kaleme almış, 2014-2016 sezonunda Okan Bayülgen’in Dada Dandinista adlı programının yazı grubunu yönetmiştir. Ayrıca 2017-2019 yılları arasında Antalya Sinema Derneği’nin danışmanlığını yapmış ve 2014-2023 yılları arasında Eğlenceli Cinayetler Kumpanyası’nda oyunculuk yapmıştır. Şen, "Bir Notanın Hikayesi" adlı belgeselin senaryo yazarı ve "Bir İz - Madımak" belgeselinin danışmanıdır. Yazılarına Beyazperde ve Öteki Sinema'da devam etmektedir.

3 Comments Bir yanıt yazın

  1. Baştan sona keyifle okudum çok güzel bir yazı olmuş kerem akçayı ben de sinema dergisinden beri takip ederim hiç öyle kadın düşmanı birisi değildir tam tersi feminist filmleri öven eleştirileri vardır bu güzel yazı için sevgili murat tolga şen abiye çok teşekkür ederim.

  2. Kadın düşmanı değil diyorsunuz ama cümlelerinde (tweet’inde) bir arızalı durum yok mu? “İnsani ama sinemasız filmler çeken kadın yönetmenleri cesaretlendirme isteği.” cümlesinde kadın sinemacı vurgusu özelikle yapılamamış mı? Bir cinsiyet vurgusu. Erkek sinemacılar diyor muyuz ya da erkek yazar! Nedir bu ayrımcı dil peki…

    “Tolga Karaçelik’in, Kerem’in Kelebekler için yaptığı olumsuz eleştiriden etkilendiğini ve bir şekilde fırsat kolladığını düşünüyorum.” demişsiniz. Fırsatını bulunca saldırmış size göre peki Kerem Akça Pelin Esmer takıntısıyla yazmış olamaz mı bu tweet’ini! Şimdiye değin birçok film eleştirisi okuduk olumsuzluk da içeren, yeren. Ben böyle aşağılayan, saldıran bir üslüp ilk kez okuyorum kusura bakmayın….

  3. Kerem akça haklı bence geçen yıllar onu haklı çıkardı.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Film Çekeceğim, Yardım Edin!

Bugün internette günlük gazeteleri tararken, Hürriyet'te bir yazının başlığı dikkatimi

Sinema Yapmak Bu Kadar Kolay mı?

Sinema yapmak bu kadar kolay mı? Yeşilçam’ı batıran ‘ucuzculuk’ hastalığının