Sinema Destekleme Fonu Sinemacıları Evcilleştiriyor!

4 Şubat 2017

Kültür Bakanlığı hangi filmlere destek vereceğini açıkladı ve beklediğim gibi küseni, kızanı çok oldu. Tanıdığım sinemacılar arasında destek alan da var alamayan da. Alanlarda sevinç, alamayanlarda hüzün ve doğal olarak sorgulayan bir ruh hali… Bu kızgınlığın taştığı yer de sosyal medya…

Emin Alper’in Kız Kardeşler ve Tolga Karaçelik’in Kelebekler adlı projeleri Kültür Bakanlığı tarafından desteklenmeye değer bulunmadı. Emin Alper’in bu ikinci reddedilişi, ilk seferdeki kaybımız Abluka ile yıllar sonra buluşmak oldu. Bu iki sinemacının adı önemli çünkü sinemaları kıymetli. Bu benim kişisel görüşüm değil, her ikisi de ülke sinemasının yüz akı sayılabilecek işlerle çıktılar karşımıza. Eğer bakanlıktan destek alıp filmlerine başlayabilselerdi iki iyi “Türk filmi” daha izleyecektik. Kısmet değilmiş ama akacak kan damarda durmaz, o filmler bir şekilde çekilir. Böyle olacağını umut ediyorum.

Tolga Karaçelik ve Emin Alper’in reddedilen projeleri bize şunu da anlatıyor; ülkemizde yapılan festivallerden alınan ödüllerin bir ehemmiyeti yok, devlet kendi yaptırdığı festivalin kıymetlendirdiği sinemacıyı dahi görmezden geliyor. O zaman ne yapacağız bu ödülleri?

Ve yıllardır sormaktan bıkmadığım o soru hala yerinde duruyor; devlet desteğiyle bağımsız-politik sinema yapılabilir mi?

Yapılmaz! Yıllarca yapılabileceğini sandırdılar ama iş hep yazdığım noktaya geldi. Bu ülkenin entelektüelleri bile “devlet sinemaya destek olmalı” çığlıkları attı. Hâlbuki sinema kimin için yapılırsa ondan destek alır, almalı. Bağımsız sinemayı, devlet destekli festival sineması yapmak sandık. Son 15 yılda 15 iyi film var mı elimizde?

Olay buydu, her şey ortadaydı. Bu iş böyledir. Bir süre kumda oynatırlar, birkaç film çektirir, o zaman bile senaryodan itibaren otosansür yaptırtır (devletten para alıp onun dövdüğü öğrencinin filmini çekebilir misin?), filmleri seyirciden koparıp jürilerin önüne fırlatarak bağımsız sinemayı iyice yalnızlaştırır sonra da ortada bırakırlar!

Bu sanata olan aşkım ve tüm samimiyetimle; sinema bir halk sanatıdır, sinemanın kudreti, sıradan insanın elinden tutup onu sanatsevere dönüştürebilecek kabiliyete sahip olmasından gelir. Sinemanın sanatını seven, resmi-heykeli-edebiyatı-müziği-insanı-hayvanı-doğayı sever. Çünkü sinema hayattır!

Eğer yeni sinemacıysanız ya da hevesliyseniz, kendinize bir rota tayin etmek isterseniz, Yılmaz Güney’in şu sözleri kılavuzunuz olsun.

[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]

blank“sinemayı iki açıdan ele almak gerekir: biri endüstri olarak sinema, ikincisi sanat olarak sinema. sanat olan sinemayla endüstri olan sinemanın arasında kopmaz bir bağ vardır. Bu nedenle; sinema sanayisi kitlelere ulaşmak isterken; özellikle kitlelerin isteklerini, kitlelerin ruh halini, kitlelerin taleplerini dikkate almak zorundadır. Ancak kitlelerin talepleri donuk, değişmez ve tekdüze değildir. Bu nedenle sinema sanatı, kitlelerle ilişki kurabilmesi için, sürekli olarak kitlelerdeki değişimi; gerek sosyal değişimi, gerek siyasal değişimi, gerekse bilinç değişimini hesaba katmak zorundadır. Sanat olarak sinema kitleleri anlatırken, endüstri olarak sinema esas olarak parayı hesaba katar. Eğer sanat olarak sinema, endüstri olarak sinemanın ihtiyaçlarına, yani parayı getirme sorununa cevap veremiyorsa burada bir kopukluk ve bir değişme söz konusu olacaktır. Örneğin bir yığın genç insan, gelişen genç sinemacı insan, gelişmiş kapitalist ülkelerin büyük prodüktörleriyle ilişkiye girdikleri andan itibaren kendi bağımsızlıklarını yitirip o büyük sermayenin söylediği, sınırlarını çizdiği şeylerin içinde hareket etmek zorunda kalıyor. Bu noktada gelişen sinemanın değil; çöken, çözülen, eskiyen sinemanın bir unsuru haline getirilmek isteniyorlar. Bu nedenle, bu bir dramdır. Sanatçının dramı olarak, aynı zamanda gelişen sinemanın dramı olarak ele alınmalıdır.

İki tip sinema vardır; Ezenlerin ve Ezilenlerin sineması…

Ülkemde hâkim olan sinema gerici sinemadır. Onun yanında, filiz halinde olan; fakat sürekli olarak egemen güçler tarafında baskı altına alınan, yasaklanmak istenen, çeşitli cezai tedbirlerle susturulmak istenen bir sinema daha var.”[/box]

Ustanın son cümlelerini iyice aklınızda tutun. Bu ülkede gerçekten de “egemen güçler tarafında baskı altına alınan, yasaklanmak istenen, çeşitli cezai tedbirlerle susturulmak istenen bir sinema” var ve biz artık o sinemayı devlet desteğiyle yapma inadından vazgeçmek zorundayız. “Bana destek vermediler, ona niye verdiler” diye dövünmek yerine “ben bu filmi çekeceğim arkadaş” demek lazım çünkü sinema inadına yapılır. İşte o zaman, içine ruh üflenmiş bir film çıkar ortaya…

MURAT TOLGA ŞEN – murattolga@gmail.com

blank

Murat Tolga Şen

Murat Tolga Şen, sinema eleştirmeni, senarist ve oyuncudur. Öteki Sinema'nın kurucusudur ve OFCS (Online Film Critics Society) üyesidir. 2012-2023 yılları arasında Medyaradar sitesinde TV sektörüne dair eleştiriler kaleme almış, 2014-2016 sezonunda Okan Bayülgen’in Dada Dandinista adlı programının yazı grubunu yönetmiştir. Ayrıca 2017-2019 yılları arasında Antalya Sinema Derneği’nin danışmanlığını yapmış ve 2014-2023 yılları arasında Eğlenceli Cinayetler Kumpanyası’nda oyunculuk yapmıştır. Şen, "Bir Notanın Hikayesi" adlı belgeselin senaryo yazarı ve "Bir İz - Madımak" belgeselinin danışmanıdır. Yazılarına Beyazperde ve Öteki Sinema'da devam etmektedir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

“Hadi Ucuz Bir Film Çekelim”

blank

Avatar’ı IMAX İzleyememek!

Avatar'ı ve yarattığı o muhteşem evreni mutlaka sinemada ve Cameron'ın