Merhaba sevgili sinemaseverler, biraz asabınızı bozmaya geldim. Eğer bana ve yazdıklarıma tahammülünüz yoksa ve daha fazla acı çekmek istemiyorsanız lütfen ekranı kapatın ve Hürriyet’in Pazar ekinin PR kremasıyla kaplanmış röportajlarına yumulun!
Şayet gerçeği bilmek, öğrenmek ve ülke sinemasında neler dönüyor öğrenmek isterseniz yazıya devam edin. Başlıyoruz…
Size sırasıyla 3 filmin fragmanlarını izleteceğim. İlk izleyeceğiniz film henüz vizyona girmedi ancak daha gösterilmeden bile Milli Eğitim Bakanlığı tarafından tavsiye edildi.
Ama filmin olayı bu değil, asıl ilginç olan fragmanından 20 yıl önce çekilmiş basit bir TV filmi tadı alabileceğiniz bu müstesna eserin Kültür Bakanlığı Sinema Destekleme Kurulu’na başvurup 500 Bin TL yapım desteği almış olması…
Buyurun izleyin, manipüle etmek gibi olmasın ama bir Flash TV efsanesi olan Gerçek Kesit tadında bir şeyle karşılaşacaksınız. Hiç olmazsa onlar kötü şeyler çektiklerinin farkındaydılar, serinin toplamı da 500 Bin tutmamıştır, eminim buna!
Şimdi gelelim diğer fragmana, bu film geçtiğimiz ay vizyona girdi, gösterime girdiği haftanın öncesinde yapılan basın gösteriminde izledim ve başkası adına utanmak hissiyatını iliklerimde hissettim. Daha fazla yoruma gerek yok ama şunu da bilin, bu film de 500 Bin TL’lik yapım desteği aldı.
Sıra geldi son filmimize, geçtiğimiz yıl Ekim ayında gösterime giren bu film bir cinsiyet değiştirme komedisi, hayli edepsiz bir yapım, fragmanından anlayacaksınız zaten. Hollywood bayılır böyle şeyler çekmeye ama bizimkiler yapamamış. Ayça Varlıer’le Fırat Tanış’ın oyunculuğuna yazık olmuş! Bu filmin aldığı yapım desteği de 450 Bin TL…
Elinizi vicdanınıza koyun, halkın parasını alıp sonra da bu yapım kalitesini reva görenlere kızmayıp hoşgörmeli miyiz? Evet, elbette 2015 yılında sadece bu filmlere destek verilmedi. Reha Erdem’in Koca Dünya’sı gerçek bir sanat eseri, keza şu aralar Bursa’da çekilmekte olan Ümit Ünal’ın Sofra Sırları da heyecanla beklediğim bir film ama insan fragmanlarını paylaştığım şu filmlere bakınca bakanlık desteklerini sorgulamadan edemiyor. Bu arada, benim eleştirim (ilk eserin) muhafazakar bakış açısına değil “film olma” haline… Üstelik işin içinde Selvi Boylum Al Yazmalım’ın görüntü yönetmeni de var. Tam Yeşilçam emektarlarına setlere yeniden dönme fırsatı çıktı diye sevinirken bu sonuçla karşılaşmak?
Twitter’da bu konuyla ilgili attığım tweet epey şaşkınlık yarattı ve bir takipçimin attığı mesaj bizdeki “gider tıkanıklığını” güzelce açıklıyor. Tolga Yıldız adındaki arkadaşımız soruyor;
“Romanya, devlet desteğiyle son sinema akımlarından birini oluşturdu ve filmleri dünya festivallerini domine etti. Cannes FR kültür bakanlığı projesi. Peki, bizimkiyle onların desteklerinin sonuçları arasındaki bu uçurum nedir?”
Sinema yapmak ya da yapmamak… İşte o uçuruma sebep olan fark. Bizde gerçekten film çekmek isteyen ve bunu yapabilecek yetenekte olan bir avuç iyi insan var, gerisi bildiğin kasaba tüccarı.
Festivalcisi, gişecisi aynı bir yerden sonra… Bu gözler kendi yapım firmasının filmlerine destek verdirip festivallerde de ödül ayarlayan (bu sayede aldığı desteği geri ödemeyen) insanlar da gördü. Şu yazıyı ben yazmasaydım, ya da şu paragrafı koymasaydım emin olun nasıl paylaşacaklarını şaşırırlardı. Herkes kendi çıkarını kollarken idealist kesiliyor. Ben bir tarafı kollayıp öbür tarafı eleştirmem, derdim seyircinin derdiyle aynı. Samimi sinemacılardan iyi filmler izlemek istiyorum. Kurulan tezgahları gördükçe de dertleniyorum ve çok sıkıldım artık bundan…
Peki, bu yazıyı neden yazdım. Sinemaseverleri aç insanlar gibi düşünün, tek gıdaları da film olsun. Devlet onları doyurmak için esnaftan (başka filmciler) para toplayıp bazı aşevlerine dağıtıyor ama o aşevleri yenemeyecek şeyler üretiyor. Açlar yine aç kalmaya devam ediyor. Festivalden aç dönüyorlar, gişeden aç çıkıyorlar. Durum buna benziyor ve bunu sorgulamadan olur mu?
Son söz, 2016 yılında hangi senaryolar yapım desteği aldı henüz bilmiyoruz. Nuri Bilge Ceylan’ın Ahlat Ağacı film çekildikten sonra 2 Milyonluk büyük bir dilim kaptı, onu da hakkediyor NBC, helal-i hoş olsun. Elimizde bir elin parmakları kadar iyi sinemacı var zaten, bence bütün gücümüzle onları desteklemeliyiz ama onları da yeni ustalar yetiştirmeleri için heveslendirmeliyiz. Nuri Bilge’nin Reha Erdem’in, Zeki Demirkubuz’un, Ümit Ünal’ın, Derviş Zaim’in, Seren Yüce’nin, Çağan Irmak’ın ve birkaç başka kıymetli sinemacının seti ne kıymetli bir sinema okuludur düşünsenize. Gençler ilk filmlerini çekmeden oralarda pişseler keşke.
Kimseyi incitmek istemiyorum ama çare düşünmek zorundayız. Gerçekten iyi film yapmak isteyenlere ve daha da önemlisi; yapabilecek olanlara bu parayı nasıl emanet edebiliriz?
MURAT TOLGA ŞEN – murattolga@gmail.com