Yaklaşık 1,5 yıl öncesine kadar, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Sinema Topluluğu’nun başkanlığını yapan bir öğrenciyken, her daim dost meclisinde konuştuğumuz bir husus vardı. Sinema toplulukları sektörün neresinde? Bu sorunun sürekli gündemde olmasının birincil sebebi; her yıl topluluklara gelen ve mezun olan onca insanın gelecek kaygısını diri tutmasıydı. Nitekim sektöre girmek adına yıllarca debelenen ancak bu çırpınışından vazgeçen birçok dostumuzun haberleri, sinema adına üretim yapmak isteyen birçok gencin de umutlarını kıran yegâne unsurlardan biri olarak belirmekteydi.
İlk olarak şunu dile getirmekte yarar var; sinema toplulukları, birçok öğrenciyi aynı amaç uğruna bir araya getiren ve sosyalleştiren bir çatı olmasının dışında, eğitici bir duruş da sergilemektedir. Nasıl mı? En başta, İletişim Fakültesi okusun yahut okumasın, her bir öğrenci deney yapma ve sinema ekipmanlarını test etme imkânına sinema toplulukları aracılığıyla daha kolay ulaşmaktadır. Ve burada yalnızca bu ekipmanları test etmekle kalmaz, aynı zamanda kendi gibi düşünen, üretmek için çabalayan insanlarla aynı payede buluşur. Bu da ortaya deneysel birçok filmin çıkmasına olanak sağlamaktadır.
Tabii, öncelikle “Sinema toplulukları yalnızca kısa film çeker ve eğlenir.” algısını kırmak gerekli. Çünkü sinema toplulukları genel yapı itibariyle, eğlenmeyi bilen ancak bunun yanında sanatsal kaygısı da olan birçok genç dimağın ortak bir noktada buluşmasından meydana gelmektedir. Bu da yaptıkları her işin, pozitif bir şekilde karşı tarafa aks ettirilmesine olanak sağlamaktadır. Onlar, kült olmuş birçok filmi okul öğrencilerine göstererek bir yandan amme hizmetini gerçekleştirirken diğer yandan da kendi içlerinde girdikleri etkileşimle, entelektüel birikimlerini yukarı çekme gayreti içindedirler.
Malum, üniversite yılları en fazla hayalin kurulduğu yıllardır. Sinema topluluklarını özel kılan detaylardan biri de, ortaya atılan yaratıcı fikirlerdir. Üyeler, kimi zaman bu fikirlerin yarattığı duygu dünyasında kendini kaybolmuş bir şekilde bulabileceği gibi, kimi zaman da sahici bir sarsıntıyla bu rüyadan uyanabilmektedirler. Pekâlâ, onları üretmeye teşvik eden ya da hayallerinden vazgeçmesine neden olan hususları birebir onların ağzından duymaya ne dersiniz?
Her yıl yaptıkları tonla etkinlik ile sektörün en önemli dinamiklerinden olan sinema toplulukları, birçok yönetmen, oyuncu ve eleştirmene konuşma yapma fırsatı tanırken, bir yandan da bu etkinlikleri gerçekleştirebilmek için okul yönetimleriyle adeta bir sinir harbinin içine dâhil olurlar. Esasen tüm üniversite hayatını sinema topluluğuna adamış biri olarak, onların yaptığı işlere, sorunlarına ve en önemlisi sektör ile olan ilişkilerine kulak vermeyi kendime bir borç edindim.
Her hafta bir sinema topluluğuna yer vereceğimiz bu yazı dizisinin ilk durağı Muğla. Mezun olduğum, yıllarca gelişimi için fazlasıyla emek sarf ettiğim Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Sinema Topluluğu (MUSİT) üyelerine; sinema topluluğu nedir, ne değildir diye sorduk ve hem onların sorunlarına kulak kabarttık hem de toplulukların sektör içerisindeki önemine bir parantez açmaya çalıştık. Topluluk adına Hasan Keşke, Batın Sözeroğlu ve Oğulcan Karaşişekoğlu’nun sorularımızı cevapladığı bu söyleşi huzurlarınızda.
Sinema Kulübü, üyelerine ne gibi artılar katmaktadır?
Üniversitede sinemayı seven insanların ortak bir paydada buluşmasını sağlar. Bu aslında çok önemlidir; çünkü insanlara sevdikleri bir alanda, başkalarıyla etkileşime geçme fırsatı sunar. Üniversiteye yeni gelen öğrenciler çoğunlukla Hollywood ya da Türk yapımı gişe filmleri izliyorlar. Sinema kulüpleri ise onlara sinema evreninin Hollywood ya da Türk yapımı gişe filmlerinden ibaret olmadığını gösterir. Asıl katkısı da budur. Herhangi bir sanat ile ilgilenen insan, karakteri gereği farklı birçok alan ile de ilgilenmektedir. Bu durum ise doğal olarak farklı birçok alanda etkileşimi de beraberinde getirmektedir. Yani entelektüel olarak farklı birçok alanda etkileşim yakalanabilmektedir. Aynı zamanda sinema ile ilgili tek bir unsuru ele almadığımız için, teknik alanda da büyük katkıları görülmektedir. Uzun lafın kısası, topluluklar insanı sosyo-kültürel olarak etkin kılar ve ayrıca donanım sahibi yapar. Sinema kulüplerine gelin arkadaşlar.
Etkinliklerinizden kısaca bahsedebilir misiniz? Size göre yaptığınız en büyük etkinlik hangisi ve bunun başta size sonrasında ise sektöre katkısı nelerdir?
Sinema Topluluğu çatısı altında pek çok farklı etkinlik biçimini kullanmaya çalışıyoruz. En büyük etkinliğimiz ise, bu dönem 10.defa gerçekleştireceğimiz Geleneksel Gece Sineması’dır. Yaklaşık 2000 kişinin; bir gece boyunca uzun ve kısa filmler izlediği, aynı zamanda keşfedilmeye açık müzik ve klipler ile desteklenen bu etkinliğe Gece Sineması adını vermekteyiz. Akşam 11’den sabah 7’ye kadar süren bu etkinlik, ülkede eşine az rastlanacak türden bir kalabalığı, nitelikli filmler çatısı altından toplayarak, hem üniversite öğrencileri hem de tüm sinemaseverler için bir cazibe merkezi halini almaktadır. Ayrıca her hafta en az bir film gösterimi ve yer yer yaptığımız geziler de belli başlı etkinliklerimiz arasındadır. Kimi zaman ise yönetmenler ve sinema eleştirmenleri ile sektörün içinden insanları ağırlama fırsatı da elimize geçmektedir. Bu hem öğrencileri sinema konusunda bilinçlendirmekte hem de yetkin isimlere farklı bir kalabalık önünde konuşma imkânı sunmaktadır. Esasen sinema topluluğu olarak yaptığımız en doyurucu etkinliklerin de bu olduğunu dile getirebiliriz. Keza, işinin ehli profesyonelleri dinlemek hepimizin ufkunu açma konusunda fazlasıyla işlevseldir.
Belki okul içinde yaptığımız bir etkinlik değil fakat kısa film çekme girişimleri de kulüplerin ya da kulübümüzün bir etkinliği olarak görülebilir. Ayrıca üniversite içinde veya dışında atölyeler, forumlar düzenlemek de kulübümüzün bir etkinlik alanıdır.
Okul yönetimi size hangi konularda destek, hangi konularda köstek oluyor? Ayrı düştüğünüz noktalar, yapmak istediklerinize ne derece engel oluyor?
Öncelikle herhangi bir kulübün etkinlik yaparken ne gibi yolları takip ettiğini anlatmak gerekli olacaktır. İlk olarak etkinlik dilekçesi yazılır ve bu kulübün danışman öğretmenine imzalatılır. Eğer ki danışman hocanız etkinliği beğenmez ise daha en baştan sıkıntılar oluşabilir. Danışman imzası alındıysa SKS ( Spor, Kültür ve Sağlık Dairesi) isimli üniversite birimine başvuru yapılmalıdır. Ancak orada da etkinliğinizin içeriği beğenilmez ya da kötü bir unsur oluşturabileceği kanaati getirilirse etkinlik planları tamamen suya düşebilir. Bu dönem kulübümüzün altı etkinliği bu nedenle iptal edilmiştir. Etkinlik yapabilmek için bu mekanizma içerisinden sağ salim çıkmak gerekli kısacası. Ayrıca son dönemde yaşanan OHAL ve referandum süreci de kulüplerin işini iyice zorlaştırmıştır. Örneğin dönemin ilk etkinliği olarak planladığımız No (2012) filmi tüm bu nedenler neticesinde gerçekleştirilememiştir. Ayrıca yine yukarıda bahsettiğimiz sebeplerin bir sonucu olarak bu dönem bir tane dahi afiş çıkartamadığımızı belirtmek gerekir. Belki basit gözükebilir ancak bir topluluğun kendisini tanıtabilmesinin en büyük adımı afiş ile başlamaktadır.
Şimdi tüm bu mekanizmanın yarattığı bir çelişkiyi anlatmak uygun olacaktır. Çünkü emin olduğumuz tek şey, bizim gibi başka üniversite kulüplerinin de bu çelişkiden paylarını aldıklarıdır. Bu çelişki; etkinlik izni veren kurumun, izin verebilmek için ne kadar yetkin olduğudur. Sonuçta kendimizi bir sanat dalının uzamı olarak ediyoruz ve bu işin içinde olmayan kişiler tarafından etkinliklerimiz değerlendiriliyor. Bunun bir sonucu olarak ise bazen göstermek istediğimiz filmler bazense yapmak istediğimiz forumlar geri çevrilebiliyor. Ve böylelikle SKS bir sansür kurumuna dönüşmüş oluyor. Örneğin bundan birkaç sene önce, Türk Sineması’nın 100.yılını kutlayacağımız bir etkinliğimiz olmuştu ve biz de bu bağlamda davet etmek için sinema eleştirmenleri, yönetmen ve oyunculardan oluşan bir liste hazırlamıştık. Bu isimler arasında Tarık Akan da yer alıyordu. Ve yetkili kişi tarafından, “Okulumda komünist adam istemem” mottosu ile üç saniye içinde geri çevrilmiştik. Sanatların en tahammül edilemez yükü olarak sansürü, basit bir üniversite topluluğunda dahi hissedebiliyoruz. Bu belli ki ülkemizin bir problemidir. Ancak bunu burada daha fazla deşmek yersiz olacaktır.
Üniversitenin bünyesinde bulunan çekim ekipmanları, çekim yapmak istediğimiz zaman asla tahsis edilememektedir. Ve hatta bölümünü okuyan insanlara dahi tamamen limitler eşliğinde bir tahsis gerçekleşmektedir. Kısacası ekipmanlar toz tutmuş, kullanım dışı bir şekilde yatmaktadır.
Okulumuz ne yazık ki bir taraf olmuştur. Toplulukların bir stant açabilmesi için iki üç hafta öncesinden dilekçesini vermesi gerekir. Ancak referandum sürecinde “Evet” stantlarının izin dahi alınmadan açıldıklarını belirtmek gerekiyor. Herkesin tabii ki propaganda hakkı var; fakat bu şekilde çifte standart ile hukuksuz şekilde yapılması tamamen yanlıştır.
Üniversitelerin bir desteği olarak görülebilecek katkılarının en büyüğü salon tahsisi ve topluluğa belli bir bütçe çıkartılmasıdır. Bu iki hal gösteriye dayalı toplulukların nefes alma şeklidir. Ancak yukarıda da değindiğimiz tüm problemler salon tahsisine bir ket vurmak oluyor. Ayrıca bahsettiğimiz ayrılan bütçenin ise kullanımı çoğu zaman yetersiz. Daha doğrusu ayrılan bütçeyi ne yazık ki biz topluluk olarak hiçbir zaman gözle görememekteyiz.
Belki de büyük sanatçıların yetişebileceği yegâne yer olan üniversiteler bahsettiğimiz ve bahsedemediğimiz pek çok neden ile kendi amacını bizzat kendisi yıkmaktadır. Üniversiteler bir taraf olmak yersizliğini göstermişlerdir. Üniversitemiz “Bilginin sevgi ile buluştuğu yer” olmaktan çok uzakta kalmıştır. Sansürün, baskının ve sindirmenin buluştuğu bir yer olmuştur.
Kulübünüzde yer alan üyelerden kaçının, sinema sektöründe kariyer yapma hedefi var? Ya da kendilerine bu alanda bir gelecek görüyorlar mı?
Sektöre dair umutları olan insanlar çok küçük bir kısma tekabül geliyor. Yani büyük bir çoğunluk daha çok sosyalleşmek ve eğlenmek amacı ile topluluklara katılmaktadırlar. Ancak başta bahsettiğimiz o küçük azınlık, sinema sektöründe yer edinmeyi canla başla istemektedir. Ve aslında gerek festivaller gerek ise üniversiteye davet edilen yetkin simalar aracılığı ile ufak da olsa sektöre bir giriş yapmış olurlar.
Üniversite yıllarında sinema sektöründe çalışmak istediğini belirtip, daha sonrasında bu kariyer hedefinden vazgeçenlerin gerekçeleri neydi?
Maddi bir kaygı olduğu için sinema ile işi bir arada yürütmek çok zor bir durum haline geliyor. Bir süre sonra ise rutinleşen iş hayatı sinemaya dair hayalleri yıkıyor dersek yalan söylemiş olmayız sanırım. Ayrıca bu sektöre girmek isteyen büyük bir kısım, her zaman yönetmen ya da senarist olmak ister. Yani hedef her zaman en yükseğidir ancak konum en alt seviyedir. Keza, film çekmenin maddi olarak öğrenci ya da yeni mezun bir birey için ne kadar zor olduğunu anlatmaya gerek dahi yok. Tüm bunların toplamı sektörden uzaklaşmayı yanında getiriyor. Ancak sektöre en alt seviyeden başlayan bir kısım, belli bir yerlere gelebilme şansını yakalayabiliyor.
Mezun olan arkadaşlarınız içerisinde, kendisine sektörde yer edinebilmiş birileri var mı? Varsa hangi alanlara yoğunlaştılar?
Sektörde tam olarak yer edinen çok az insan var topluluğumuzdan çıkan. Parmak sayısını geçmez. Bir kısmı reklamcılık alanı ile bir kısmı ise işin eleştirmenlik kısmında yer alıyor. Tabii reklamcılık veya eleştirmenliğin sektöre dair konumları tartışılabilir. Ancak kıyısından köşesinden sektöre dokunduklarını söyleyebiliriz. Sektörde bulunmanın zorunlu şartı olarak maddi gelir elde etmeyi düşünürsek bu sayı yine yarıya azalıyor. Tüm bu tartışmalı konuları bir kenara bırakırsak sektöre adım atan ve tutunan çok az insan olduğunu söyleyebiliyoruz.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Öncelikle böyle bir farkındalık yarattığınız ve yıllar yılı hayallerine ket vurulan topluluklara kulak verdiğiniz için teşekkür ederiz. Geleceğin sinemacılarını yetiştiren en önemli çatı olan sinema topluluklarının sorunlarının, daha fazla dile getirilmesi ve çözüm bulunması için güçlü adımların atılması dileğiyle.
Çok güzel bir yazı olmuş, keyifle okudum. :)