26, 27 ve 30 Haziran tarihlerinde 3 adet mail daveti aldım. Konu, 12.si düzenlenen Safranbolu Uluslararası Belgesel Film Festivali idi.
Festivali düzenleyen ekip Safranbolu’dan kalkıp İstanbul’a gelmiş, Yıldız Parkı, Malta köşkünde düzenledikleri kahvaltı ve basın bilgilendirmesi ile festivallerini tanıtmak, sinema basınını bu konuda bilgilendirmek istiyordu. Davete icabet gerekir. Toplantıya katılacağımı bildiren bir mail atıp, günü ve saati geldiğinde Kocaeli’den hareket edip mekana gittim.
Gittim ve ne gördüm! Safranbolu ekibi, belediye başkanına kadar güler yüzlü ve nazik bir şekilde davet ettikleri sinema basınından konuklarını beklerken bu bilgilendirme toplantısına gele gele 3-4 basın mensubu ve sanırım bir TV kanalı gelmişti. Bu işi gerçekten aşkla yapan çok az kişiden biri olduğuna yürekten inandığım sadibey.com‘un editörü Sadi Çilingir, Cinedergi’den Banu Bozdemir, ben ve Taraf gazetesinden bir arkadaş daha… Kimseyi çağırmamışlar mı diye merak edip de bana gönderilen maile baktığımda, aynı mailin konuyla ilgili tam 104 kişiye mail atıldığını gördüm ve bu duyarsızlık karşısında şaşırdım. O gün basın gösterimi ya da sinema yazarlarını meşgul edecek başka bir aktivite de yoktu halbuki?
Güzel bir kahvaltı, iyi sunulan, soru-cevaplarla ilerleyen bir bilgilendirme toplantısı ve gelen misafirlere dağıtılan hediyeler, bültenlerle nihayetlenen toplantıdan çıkan sonuç; Safranbolu’nun bu belgesel festivali işini ne kadar sahiplendiği oldu. Alanya’da benzer bir festivali bir dünya duyarsızlığa ve kösteğe rağmen yapmaya çalışan (çok da güzel beceren) Zeynep Banu Özbek, Safranbolu belediye başkanı Dr. Necdet Aksoy’un bu işi en başından beri ne kadar sıkı tuttuğunu görse oturur ağlardı sanırım.
Konu üzerinde biraz düşününce anladım ki, bizim sinema basını iyice ehl-i keyf olmuş ve majör film festivallerinin kokteylleri/toplantılarından gayrısını pek takmıyorlar gibi görünüyor. Annem olsa “incileri dökülecek diye korkmuşlardır!” derdi. Önümüzdeki Salı Antalya Altın Portakal’ın basın bilgilendirme toplantısı var ve şuna eminim ki herkes orada olacak! Safranbolu belgesel film festivali tarih olarak Adana Altın Koza ile çakıştığı için ilgilenmeyi pek düşünmediler sanırım.
Ben hala diyorum ve hatta bas bas bağırıyorum ki, PR’cı arkadaşlar, paşaların/sultanların keyfini beklemektense sinema bloglarına biraz daha ilgi, özen gösterseler, etkinlikleri için çok daha fazla heyecan ve sonuç fayda üretebilirler. Blogları 3-5 kişinin okuduğu günler gerilerde kaldı artık. Lütfen farkedin bunu. Öteki Sinema’yı, Cinedergi’yi, Sadibey’i ve daha onlarca iyi blogu her gün binlerce kişi okuyor. Film festivallerine akredite edilen bir dünya sinema yazarının büyük çoğunluğunun, bunu kazanılmış bir hak gibi görüp, bol bol da şikayet ederek ama hiç bir şey üretmeyerek ortada dolandıklarını gördüğümde inanın bu işe olan inancım sarsılıyor. Çok değil 4-5 yıl önce hayran hayran yazılarını okuduğumuz kalemlerin daha idealist olmasını beklerdim. Bu işi gerçekten hakkıyla yapan biri var mı derseniz, izninizle yine Sadi Çilingir diyeceğim. Bu adam benim için gerçek bir rehber… İşini bu kadar disiplin, aşk ve özveriyle yapan çok az insan var. Mesleğindeki tüm payeleri sonuna kadar hakediyor.
Aslına bakarsanız şu “sinema yazarlığı” ağacını bir sallayıp dökülenleri toplamak, kim işini yapıyor kim sermayeden yiyor bir anlamak lazım. 90 üyeli Siyad’ın kaç üyesi şu anda mesleğinin peşinde, dernek üyesi olmayan kaç değerli kalem görmezden geliniyor? Bu işin doğru cetvelini görmeyi çok isterdim. Belki ileride böyle bir listeyi ben çıkarırım.
Birilerini incitmek değil derdim, zaten uslu çocuk olarak kimseye yaranamayacak kadar kötü bir sicilim var ama yine Öteki’liğimizi yapıp ortalığın bir resmini çekelim istedim.
Not: Temmuz başında yapılan toplantı ile ilgili bu haberin gecikmiş olduğunun farkındayım. Dediğim gibi… Uslu çocuk olmaya çalışıyordum ama beceremedim.
Merak edenler için, 12. uluslararası Safranbolu belgesel ve fotoğraf festivali sayfası:
Sinema yazarlığının kendi dinamikleri ilgili motiv unsurları bilemeyeceğim. Ama bu ahlaka toplumsal bakış açımızla ilgili bir konu sanırım. Zira ahlak, cinsel ahlak dışında, ticari, sosyal, mesleki, politik… vs
Bence sinema yazarlarının bu hareketi tamamıyle mesleki ahlakla ilgili. Onları itham etmekten ziyade toplumun, tek tek bireylerin ahlak algısıyla ilgili. Anarko kapitalist bir birey bile insan ilişkilerinde asgari düzeyde ahlaki değerlerlerinden dem vurur ve zayıf da olsa ahlaki kıpırdanışları olur.
Bu biraz da bizim ikame kültürümüzden kaynaklanıyor sanırım. Dualist bir tutumumuz var. Her alanda “ee o kadar kadar xxx olduk, bu bizim hakkımız” ifadesinin altındaki psikoloji. Belki de bazı “yerlerin” gazıyla gelen şöhreti, bir şeylerle ikame etmek.
anarko-kapitalist, anarko-sendikalist… solun hayatın her dalındaki söylemi anlaşılmaz ve anlamsız… kısaca özet geç be ns…