“Simone yok edilemez.” (S1m0ne, 2002)

2023 yılında ABD’de yazar ve oyuncu sendikalarının greve gitmesiyle sinema ve TV sektöründe çalkantılı bir dönem yaşandı. Grevin önemli nedenlerinden biri eserlerin oluşturulmasında yapay zeka kullanımı üzerineydi.

Giderek hızlanan teknolojik gelişme; yapay zekanın senaryo yazımında kullanılması, dijital oyuncular yaratılması, oyuncu yüzlerinin kopyalanarak gerçeğinden farksız şekilde oynatılabilmesi gibi olanaklar ortaya çıkardı. Yazarlığın yazarların, oyunculuğun oyuncuların elinden alınması tehlikesi iyice baş gösterince ekranda da bu paniğin yansımasını görmek kaçınılmaz oldu. Teknoloji korkuları üzerine hikayelerden oluşan Black Mirror dizisinin Joan Is Awful (2023) bölümü, oyuncuların yüzlerini kiralamaları ve bunların kullanımı üzerine bir taşlama içeriyordu.

İlk başlarda, çekimler bitmeden ölen oyuncuların sahnelerini tamamlayabilmek için kullanılan “oyuncuyu dijital olarak yeniden yaratma” teknolojisi, The Crow’da (1994) Brandon Lee, Gladyatör’de (2000) Oliver Reed için yapıldığı gibi başka çekimlerden görüntü alıp sahneye yerleştirerek uygulanıyordu. Laurence Olivier, Sky Captain ve Yarının Dünyası’nda (2004) ve Marlon Brando, Superman Dönüyor’da (2006) eski görüntüleri kullanılarak kısacık da olsa ekranda yaşama döndürüldüler.

blank

Bilgisayarda insan yüzünün modellenmesi ve animasyondaki kalite gerçeğine yaklaştıkça asıl oyuncunun yüzünü andıran bir dublöre dijital maskenin uygulanması yöntemine geçildi. Terminatör 4’te (2009) genç Arnold Schwarzenegger canlandırmış gibi gözüken T-800, bir dublör kullanılarak oyuncu performansı olmadan dijital olarak oluşturulmuştu. Mimiksiz bir robot rolü olduğu için de yüzün yapaylığı belli oranda saklanabilmişti.

2015’e gelindiğinde ise artık dijital yüzü gerçeğinden ayırt etmek giderek zorlaşmaya başladı. Hızlı ve Öfkeli 7, Paul Walker’ın ölümü üzerine dijital yüzü dublör görevi yapan kardeşine uygulanarak tamamlanmıştı ve hangi sahnede gerçek hangi sahnede dijital oyuncu var anlamak güçtü. Ve arkası da hızla geldi. Rogue One’da (2016) Peter Cushing’in mezarından çıkarılıp gençleştirilerek filmde oynaması sağlanmıştı ve bu türden çalışmalar diğer medyalarda da sık sık görülmeye, dijital oyuncuların ekran süreleri uzamaya başladı.

Yeni Bir Oyuncu: Yapay Zeka

Al Pacino’nun başrolde olduğu S1m0ne’da bir yönetmen, tümüyle dijital olarak oluşturulmuş bir karakteri filmine ekler, çok beğenilen ve gerçek biri sanılan oyuncu çok ünlü hale gelir. Bu filmin çekildiği dönemde, gerçek sanılacak kadar kaliteli dijital karakterlerin yaratılması çok uzaklarda görülüyordu. Henüz yapay zekanın olaya karışması bile söz konusu değilken 20 yıl içinde tüm oyuncu performanslarının öğretildiği, bir oyuncunun kariyerindeki tüm işlerin veri haline getirilip hiç vermediği ama onu çok iyi taklit edebilen bir performans oluşturulabilmesi aşamasına gelindi. S1m0ne filmi bugün çekilse Rachel Roberts yerine gerçekten de bir dijital oyuncu kullanılabilirdi.

blank

Yapay zekanın sundukları yalnızca oyuncuları taklit etmesi ya da yeni oyuncular oluşturabilmesi değil tüm figüran varlığını ortadan kaldırması, oyuncuların kopyalarının daha başka sahnelerde ve başka projelerde oyuncuya gerek kalmaksızın kullanılması ve tüm bu yöntemlerle asıl oyunculara verilen ücretlerin azalması, çoğu oyuncuya da artık hiç gerek kalmamasıdır. Oyuncuların yüz yüze olduğu kitlesel işsizliğe yol açabilecek tehdidin önüne geçmek gerekliliği sendikanın (SAG-AFTRA) greve gitme nedenlerinden biri oldu.

Stüdyolarla süren ve 5 ayı bulan pazarlıkların sonunda yapılan anlaşmaya göre artık yapay zeka ile oyuncuların yüzlerinin kopyalanması ve başka projelerde kullanılması oyuncunun ya da ölmüşse yasal temsilcisinin iznine bağlı olacak. Oyuncunun dijital olarak oluşturulmuş kopyasının kullanım çerçevesi ayrıntılı olarak belirtilmek zorunda. Bir sahnede oyuncunun performansının dijital olarak değiştirilmesi durumunda da onay alma zorunluluğu var. Arka plan oyuncularının, figüranların ağızlarına yapılan müdahaleyle konuşuyormuş gibi yaptırılması ve konuşma eklenmesi durumunda alacağı ücret artırılacak. Oyuncuya gerek kalmaksızın hazırdaki görüntü ses ve diğer veriler kullanılarak yapılan dijital kopyanın ne şekilde kullanılacağına dair bilgi verme zorunluluğu olacak.

Bunlar oyuncular için birkaç yıl daha yerlerini sağlamlaştıran kararlar gibi görünüyor ama ne kadar etkili oldukları tartışması da sürüyor. Bir yandan stüdyolar yapay zekayı oyunculuk için eğitmeyi sürdürebilecekler. Oyuncuların geleceğine bakmadan önce bir de yazarlar sendikasının neler başarabildiğine bakalım.

Yazıyor! Yazıyor! Yapay Zeka Yazıyor!

Yapay zekanın yazdığı ilk senaryo diye yansıtılarak haber olan kısa film Sunspring (2016), bir algoritmanın pek çok bilimkurgu senaryosunu işleyerek ortaya çıkardığı açıkçası saçma sapan bir metinden yola çıkmıştı. Ortaya çıkan senaryo yönetmen tarafından yeniden yorumlanıp bir dramatik yapıya kavuşturularak filme çekilmişti.

blank

Yapay zekaya öğrenmesi için verilen bilimkurgu klasiklerinin senaryolarının yanından bile geçemeyen bu ilk örnek, insan eseri iyi senaryolara yaklaşamadığı için küçümsenecek değil giderek çok daha iyi örnekleri ortaya koymaya başlayacak olan benzeri yapay zekaların verecekleri eserleri incelerken anılacak bir başlangıç sayılacaktır.

Yapay zeka ve bilgisayar teknolojisi önce mavi ve beyaz yakalıların işlerini ellerinden alırken yaratıcı pozisyonundaki kişiler ve sanatçılar, gelişmelerden en az korkanlar arasındaydı. Sonuçta insanın yaratıcılığına hiçbir makine erişemezdi. Yapay zekanın yazdığı senaryolardan yapılmış kısa filmlere bakıp da “işte anca bu kadar olur” diyenler büyük bir yanılgı içindeydiler.

Ben, Robot’ta (2004) robotlardan nefret eden polis Spooner, 2035 yılında geçen hikayede makinelerin asla senfoni besteleyemeyeceğini, muhteşem bir resim yapamayacağını söyleyerek onları aşağılar. Spooner kendini kandıradursun yapay zekalar 2010’lardan itibaren müzik bestelemeye, senaryo yazmaya, resim yapmaya ve hatta gerçekten üstün örnekler vermeye başladılar bile. Bir gün başyapıtlar meydana getirmeyeceklerini söylemek akıl dışı olur.

Ben, Robot’a cevap, Mozart in the Jungle (2014) dizisinde verilmişti. Japonya’daki bir orkestra şefliği yarışmasına katılan Rodrigo, burada WAM (Wolfgang Amadeus Mozart) adlı bir robot orkestra şefiyle tanıştırılır. Mozart’la ilgili tüm bilgilere sahip olan WAM, onun müziğini inceleyerek Requiem yapıtını da tamamlamıştır. WAM, Mozart eğer ölmeden eserini bitirebilseydi tıpkı onun yaptığı gibi bir sonuç çıkacağını söyler. Rodrigo içten içe robotun başarabildiği işi kıskanmıştır ve orkestra şefliğinin de fazla mükemmel olduğunu söyleyerek insan hatalarının sanatı ayrıksı ve mükemmel yaptığı argümanına sarılmak zorunda kalır (ki bir gün yapay zeka bu tür mükemmellik tanımını da karşılayabilecek). Sonradan nefretini içinde tutamayıp gizlice robotu bir nehre atar. Rodrigo’nun yöntemiyle makine rakiplerden kurtulmak mümkün değil tabii ama yasal yollarla engelleme çabaları var.

blank

Yapay zekanın istenen özellikte ürettiği metinlere artık nerdeyse herkes ulaşabiliyor. Bunlar belli bir metin iskeletini takip edebilmesine karşın 2024 itibariyle henüz tamamen bütünlüklü ve düzgün olmayabiliyorlar ama bu haliyle bile inanılmaz etkileyici sonuçlar ortaya çıkabiliyor. Bu noktada yapay zekaların eğitilmesinde kullanılan eserlerin sahipleri eserlerinin izinsiz ve telifsiz kullanılmasına karşı çıkmaya başladılar.

Aralarında George R.R. Martin, John Grisham, Jonathan Franzen ve Jodi Picoult’nun da bulunduğu 17 yazar, AI konuşma ve üreteç algoritmasında devrimsel bir etki yapan ChatGPT’nin yaratıcısı OpenAI şirketini dava ettiler. Yine bir grup grafik sanatçısı, internetteki telif hakkıyla korunan milyarlarca görseli izinsiz olarak makine eğitiminde kullanıp, yapay zeka araçlarının belli sanatçıların tarzında görseller oluşturmasını sağladığını ileri sürerek Stability AI, Midjourney ve DeviantArt’a dava açtılar. Bunlar yapay zekayı engelleyecek değil yalnızca ölçüsüz gelişimini yavaşlatacak girişimlerdir.

Yazarlar sendikası da (WGA) ABD’deki stüdyoların yapay zeka ile senaryolar üretme, senaristleri yalnızca bu metinler üzerinde çalışacak kişilere indirgeme ve uzun dönemde belki bütünüyle onları aradan çıkarma isteklerinin önüne geçmeye çalıştı. Grev sonunda varılan anlaşmaya göre yapay zeka bir yazar olarak tanımlanamayacak, ürettiği yazılar kaynak materyal sayılamayacak. Yapay zeka tarafından üretilen metin, bir yazarın itibarı ve hakları çiğnenerek kullanılamayacak.

Stüdyolar yapay zekaya senaryo yazdırmayacak ya da yazarlarını bu araçları kullanmaya zorlayamayacak ama yapay zekayı daha iyi senaryolar üretebilmesi için eğitmeyi sürdürebilecekler. Çoğu kişi bir zaman sonra yapay zekanın ortaya çıkardığı senaryoların kimlerin eserinden esinlendiğini ya da yararlandığını fark etmenin olanaksız olacağı görüşünde. Yazarlar ise isterlerse yapay zekayı üretimlerinde kullanabilecekler. Görüldüğü üzere burada asıl üzerinde durulan, ortaya çıkan eserlerin insan tarafından yazılıp yazılmaması üzerine bir etik tartışma değil kimin tarafından yazılırsa yazılsın bir şekilde yazarlara ödeme yapılmaya devam edilmesi.

Stüdyolar kendi bünyelerindeki yazarlara yapay zekayı mutlaka kullanacakları olanak ve teşvikleri sunacaklardır. Stüdyoların elindeki yasal olarak sahip oldukları on binlerce senaryo da yapay zeka sistemlerini eğitmek için yeterli veriyi sunuyor ve gelişimleri her türlü yasal engellemeye karşın sürecektir. WGA ile yapılan anlaşma 2026’da sona erdiğinde yapay zekanın (stüdyoların) eli daha da güçlenmiş olacak. Yapay zekanın oluşturacağı hikayelerin yok sayılamayacak kalitesi kefeye ağırlığını koyduğunda, yasal süreçlerle bunlar engellense bile orada eli kolu bağlanmış ama izlediklerinizden çok daha iyi senaryolar yazabilen bir şey olduğunu bileceksiniz.

Sanat, Sanat Benimdir Diyebilenindir

Üretici yapay zeka milyonlarca veriyi işleyerek sanat eserleri oluşturabilmektedir. Bir eser gördüğümüzde insan ya da makine tarafından oluşturulup oluşturulmadığı bilinemiyorsa o sanat eseri midir değil midir tartışması bu düzeyde anlamsızdır. Sanat eseri sanatçının anlatmak istediğini kendi tarzıyla yansıtma çabasından doğar ve eserin sanat olup olmadığı bu başlangıç noktasıyla ölçülebilir. Çıkan sonuç bir başyapıt ya da berbat bir çöp de olsa insan tarafından yapılmış bir eserdir. Yapay zeka ise şu anda hiçbir şey anlatma niyeti olan bir irade ve bilince sahip olmadığı için ürettikleri de sanat eseri sayılamaz denebilir. Bununla birlikte sanat onu algılayanın edindiği izlenimlerle, duygu ve düşüncelerle değerlenir. Yani sanat yalnızca sanatçının üretimi değil o üretimin hem beslendiği hem yansıttığı etkileşimdir de. Bu durumda yapay zekanın ürettikleri sanat değildir de diyemeyiz.

Fotoğraf gerçek dünyada bir anın yakalanması olarak doğmuştur ve banyo sırasında çeşitli etkiler vermek ya da sonradan fotomontaj gibi yöntemler uygulamak dışında pek değişime uğratılamaz. Dijital fotoğraflar üzerinde çeşitli efektler oluşturma, renkleri ve biçimleriyle daha fazla oynama ile ilk anda oluşturulan kare kolayca değiştirilebilse de sonuçta o da gerçek bir andan yola çıkar. Oysa gerçek bir an çekilmesine karşın hiçbir fotoğraf gerçeği tam olarak yansıtmaz. Belli bir çerçeve seçilmiştir ve çevresinde ne olup bittiğini bilmeden yalnızca o karenin sizde oluşturduğu algıyı bilirsiniz. O sırada hava nasıldı, hangi sesler duyuluyordu, gerçekten nasıl bir atmosfer vardı bilemediğiniz için bunları aklınızdan tamamlar ve fotoğrafta görüleni gerçek andan uzaklaştırmış olursunuz. Yani fotoğraf gerçek anın, o anın aynısı olamayan yeniden üretimidir.

26 Aralık 2023 tarihli New York Times’ta, eserlerinde yapay zekayı kullanan birkaç fotoğraf sanatçısıyla yapılan söyleşide Laurie Simmons’ın “Ben fotoğrafçı değil fotoğraf makinesi kullanan bir sanatçıyım” sözü dikkat çekicidir. Yapay zeka ona öğretilen sayısız fotoğrafı işleyerek istenen türde bir fotoğraf oluşturur. Kaynağındaki görseller de anı yeniden üretmiş olduklarına göre çıkan sonuçlar aslında fotoğraf makinesiyle çekilmiş bir eserle temelde aynıdır. Olağanüstü ve şaşırtıcı güzellikte ve ona bakan için çok çeşitli anlamlar ve duygular oluşturan işler ortaya koyabilen yapay zeka ile oluşturulmuş fotoğraflar sanat mı değil mi diye kavga edilirken siz o fotoğrafa hayranlıkla bakmaya devam ediyor olacaksınız.

Sinemadaki yazarlık ve oyunculuk için de aynı şey geçerlidir. Bir filmi izlerken çok etkileyici bir oyunculuk görüldüğünde onu bir insan mı canlandırmış, yapay zeka ile mi üretilmiş seyircilerin genelinin umurunda olmayacak. S1m0ne filmindeki gibi ona çeşitli medya görüntüleri ve imajlar oluşturulduğunda çok sevilen bir bilgisayar oyunu karakteri gibi hayranlar edinecek. Yani yapay zekanın oyunculuğu, hissetmeden ve hiçbir oyunculuk istenci taşımadan üretilmiş olsa bile bize bir oyunculuk sanatı sunmuş oluyor. Animasyon filmlerde karakterlerin oyunculuklarını belirleyen yönetmen ve animasyon ekibinin oluşturduğu işi beğenip kabullendiğimize göre benzer bir şekilde yine istenen doğrultuda yapay zekanın oluşturacağı oyunculuğu da kabulleneceğiz.

Yalnızca oyunculuk ve yazarlık değil sinemanın her alanı aynı süreçlerle yüzleşmek zorunda kalacaktır. Dijital efektleri sevmeyip pratik efektlerden yana olanlar bir gün pratik efekt diye izlediklerinin dijital olduğunu öğrenince şaşıracaklar. Bir filmin yapımındaki makyaj, kostüm, prodüksiyon tasarımı, sesler, görüntülerin yapay zeka tarafından oluşturulduğu, onun belirlediği kamera açıları ve objektifler kullanılıp onun tarafından kurgulandığı bir düş, iyi veya kötü, yakın veya uzak kesinlikle bilimkurgu olmaktan çıkacak.

Tüm bunlar yapay zeka denerek bir canavar hayal ettirmeye çalışan ama aslında yalnızca bu yapay zekaları üretenlerin çalıştıkları dev şirketlerin tekelinde olacağı görülen gelişmelerdir. Toplumun internet arama motorları, satış siteleri, sosyal medya ve tüm dijital platformlarda algoritmaların esiri haline getirilmesiyle şirketlerin kazançlarını katlamalarından yapay zekanın bir kapitalizm silahı olarak kullanıldığını görüyoruz. Bundan başka, yaratıcı bir işiniz olsun olmasın, “yapay zeka benim işimi nasıl yapabilir ki” diye düşündüğünüz her şey eğer yeterli kazanç getireceğine inanılırsa ister dijital yollarla ister insanı yalnızca bir el-kola dönüştürerek yapılabilir. Kendi yağında kavrulacak kadar kazandıran iş ve meslekler dışındaki her şeye yapay zeka ortak olabilir. Bu süreç, inovasyonun geri çevrilemezliği ilkesi gereği kaçınılmazdır. Yani yapay zeka ile birlikte var olabilmenin yollarını bulmaktan başka çare yok.

Yaratıcı işler ve sanat insan tekelindeyken yepyeni bir oyuncu ortaya çıktı ve her işe musallat oldu. Yapay zekanın tanımını ve kapasitesini bilmek ve onun varlığını kabullenerek gelişimine ayak uydurmak yanında tüm iş dallarının olduğu gibi sanatçıların da yaşamsal çıkarlarını bu çerçevede gözetmek tüm ülkelerin baş hedeflerinden olmalı. Yapay zeka alemlerin belası mı yoksa uygarlığın yeni bir aşaması mı tartışması sürerken asıl düşünmek gereken insanın bu devrimsel teknoloji karşısında konumunu belirlemek ve refahını korumaya çalışarak fiziksel ve zihinsel işgücünü sürdürebilmesini garantilemektir.

Öteki Sinema için yazan Murat Kirisci

blank

Murat Kirisci

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sinema-TV bölümünden mezun. 2013’ten beri Öteki Sinema’da yazar.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

3 Şehir 3 Festival ve Yaşasın Sinema!

Nisan ayı ile birlikte film festivallerine de “bahar gelir”. İstanbul
blank

Gaipten Sesler: Türk Sineması Kış Uykusu’ndan Uyanıyor mu?

Kış Uykusu, NBC sinemasının zirvesi ama Türk sinemasının 100. yılının