blank

Görkemli sinemacı Steven Spielberg’in elinden çıkma yeni Tenten’in Maceraları (The Adventures of Tintin: Secret of the Unicorn) macerasını izledik, sevdik. Bildiğiniz gibi Tenten, Belçikalı çizer Hergé tarafından yaratılmış fakat ünü ülke sınırlarını aşarak 50’den fazla dile çevrilmiş bir çizgi roman kahramanı…

Çizgi roman uyarlamalarına yabancı değiliz fakat iş sinemada çizgi roman uyarlamalarını konuşmaya gelince nedense Marvel ya da DC comics adaptasyonlarının ötesine geçmek zordur. Halbuki Fransa ve Belçika merkezli Frankofon çizgi romanlardan hatırı sayılır beyazperde uyarlaması yapılmıştır. Öyleyse gelin, Frankofon çizgi romanların sinemasal dünyasında bir gezintiye çıkalım…

Frankofon çizgi roman deyince Fransa ve Belçikalı çizerlerin elinden çıkma işleri tarif etmiş oluyoruz. Frankofon kelime anlamı ile Fransızca konuşan kişi demek ama kelimenin yaşadığı anlam büyümesi onu bir kültürü, geleneği kapsar hale getirmiş. Frankofon çizgi romanların en meşhuru ise kuşkusuz Tenten. blankYaratıcısı Herge’nin kolaycılığa kaçmayan zanaatkarlığı ile hayat bulan bu kahramanın maceraları Amerikan çizgi romanlarında bulamayacağınız türden nüanslar içerir ve bu yüzden zaman içinde unutulmak yerine bir sanat eseri olarak kıymetlenmişlerdir.

Tenten ilk kez, çizildikten18 yıl sonra 1947’de, Altın Kıskaçlı Yengeç (Tintin et le crabe aux pinces d’or) adlı macerasıyla ve “stop motion” tekniğiyle çekilmiş, bir kukla animasyon filmi olarak seyirci karşısına çıktı. Aradan tam 14 yıl geçtikten sonra bu defa gerçek oyuncularla bir Tenten filmi çekildi: Tenten ve Altın Post (Tintin et le mystère de la toison d’or)… Tenten’in değişmez yol arkadaşlarından Kaptan Haddock’a miras kalan bir tekneyi almak için İstanbul’a gelen kahramanlarımız, film boyunca olmadık maceralara sürüklenirler. Filmin bizi ilgilendiren detayı ise maceranın büyük bölümünün Türkiye’de geçmesiydi.

Tenten çizgi romanlarında pek çok kez Türkiye seyahati yapmıştır ve Hergé’nin oryantalist bakış açısıyla şekillenen Türk ve Türkiye imajı bu filmde de korunmuştur. Filmin çekimleri İstanbul ve Pire’de gerçekleştirilmişti. Filmde İzmir’de doğup büyümüş olan Fransız şarkıcı Dario Moreno ve Ulvi Uraz da rol almışlardı. Otoritelerin şimdiye kadar çekilmiş filmler içinde en iyisi olarak kabul ettikleri Tenten ve Altın Post’un fotoromanları da yapılarak, ülkemizde de yayınlandı. 1960’ların İstanbul’unu göstermesi açısından bir belgesel kıymeti de taşıyan filmin başarısı yüzünden çekilen devam filmi Tenten ve Altın Portakallar (Tintin et les oranges bleues) ise 1964 yılında gösterime girdi. İlk film kadar ilgi görmeyen bu macera ile gerçek oyuncularla çekilen Tenten filmlerinin de sonu geldi. 1970 ve 1972 yılında iki Tenten animasyonu daha çekildi. Tenten ve Güneş Mabedi (Tintin et le Temple du soleil) ve Tenten Macera Peşinde (Tintin et le lac aux requins)…

blank

Tenten’in maceraları sinemada sonlansa da televizyon üzerinden de devam etti. 1991 yılında Les Aventures de Tintin: on a marché sur la Lune adında bir çizgi film serisi hazırlandı. 3 sezon, 39 bölüm boyunca gösterilen ve çizgi romanda yayınlanan maceralara sadık kalınarak hazırlanan bu dizide hayranları tarafından beğenildi…

Sevimli ama savaşçı Galyalılar…

Tenten dışında ülkemizde bilinen ve sinema uyarlamalarıyla da ilgi toplayan en önemli çizgi roman kuşkusuz Asteriks’dir.

Galyalı Asteriks’in Maceraları René Goscinny’nin yazdığı, Albert Uderzo’nun çizdiği muzip bir seri… Asteriks serisi, belki de Tenten’den daha ünlü tek Frankofon çizgi romanıdır ve bu ün sinema uyarlamalarını mümkün kılmıştır. Asteriks’in ve arkadaşlarının maceraları ilk kez 1967 yılında Galyalı Asteriks adında bir animasyon olarak filme çekildi. Çizgi romanın tüm hınzırlığını ve aksiyonunu taşıyan bu yapımın ardından tam 7 animasyon filmi daha geldi ve nihayet 1999 yılında aralarında Gérard Depardieu, Roberto Benigni, Laetitia Casta gibi hayli ünlü Fransızların yer aldığı bir kadro ve Fransız sineması için rekor sayılabilecek bir bütçe ile çekilen Asteriks & Oburiks Sezar’a Karşı (Astérix et Obélix contre César) ile Asteriks de ete, kemiğe bürünmüş oldu.

Çizgi romandaki karakterlerin başarıyla boyutlandırıldığı film, yapı itibariyle de çizgi romanın karikatürize abartısını uyguluyordu. Ardından gelen 2002 yapımı Asteriks ve Oburiks: Görevimiz Kleopatra (Astérix et Obélix : Mission Cléopâtre) ve 2008 yılında çekilen Asteriks Olimpiyat Oyunları’nda (Astérix aux Jeux Olympiques) filminde de bu gelenek süddürüldü. Her film özellikle özel efekt başarısı konusunda Fransız sineması için zirveyi belirlemektedir. Şimdilerde Asteriks ve Oburiks: Tanrı Britanya’yı Korusun (Astérix et Obélix: Au service de sa Majesté) adlı filmin ve Asteriks: Tanrıların Ülkesi adlı animasyonun yapımı devam etmektedir.

blank

Milliyet Çocuk dergisiyle geçen çocukluğum yüzünden en favori Frankofon kahramanım olan Red Kit’e kelimenin tam anlamıyla bayılırım. Belçikalı karikatürist Morris’in şah eseri olan Red Kit onun ölümünden sonra Achdé adında Fransız çizer tarafından çizilmiştir; fakat aradaki fark inanılmazdır…

Türk İşi Red Kit’ler ve hatta Ret Kid’ler…

Dalton Kardeşler çetesinin amansız düşmanı olan, gölgesinden daha hızlı silah çeken ve türküsünü gün batımında çığıracak kadar yalnız bir kovboy olan Red Kit’in maceraları ülkemizde büyük beğeni toplamıştır.

Asıl adı Lucky Luke (Şanslı Luke) olan kahramanın nasıl olup da Red Kit adını aldığı ise ayrı merak konusudur. blankKahramanın maceralarını Türkiye’de ilk kez, 1954 yılında yayına hazırlayan Ferdi Sayışman’ın icadı olan bu ismin öyküsü bizzat kendisinin ağzından şu şekildedir: “O zaman Lucky Luke’un maceraları Fransız Spirou dergisinde çıkıyordu. Burada da yayınlamaya karar verince, Türkçe ne isim koyalım, diye düşünmeye başladık. Bir arkadaşın çıkarmak istediği Red Rider (Kızıl Sürücü) diye bir dergi vardı. Ben de Bil Kit diye başka bir derginin kopyasını yapıyordum. Red kısmını Red Rider’dan Kit kısmını da Bil Kit’ten aldık, Red Kit oldu.”

Red Kit’in sinemaya uyarlama sürecinin en heyecanlı kısmı şüphesiz ki yalnız kovoyun ilk kez Türkler tarafından sinemaperdesine aktarılmış olmasıdır! Türkiye’de tam 3 adet Red Kit filmi yapılmıştır. 1967’de Çifte Tabancalı Damat filminde Öztürk Serengil gördüğü bir rüyada kendini Red Kit sanar ve tam bir kovboy macerası yaşar.

blank1971’de çekilen filmde ise İzzet Günay ‘Ret Kid’ olur ve Daltonlar’a kök söktürür. Yeşilçam’ın elinden çıkma, 1974 yapımı son Red Kit filminde ise kahramanı Sadri Alışık canlandırmaktadır. Genelde televzyon için yapılan animasyon dizisi ile akılda kalsa da Red Kit lisanslı olarak da sinemaya uyarlanmış ve Terence Hill tarafından çizgi romandan alışık olduğumuzdan farklı bir Red Kit tasvirine kavuşmuştur.

Ülkemiz Red Kit filmleri çekmeye doymayan sinemacılarla dolu… Şimdi de Tuğba Özay Laz Kit olup Daltonlara karşı savaşmanın peşinde… Telif meselesini nasıl çözdüler ya da çözdüler mi Tanrı bilir!

Mavi, Mavi, Masmavi….

Şirinler (The Smurfs)’i hepimiz TRT’de yayınlanan çizgi filmi ile tanıdık ve sanırım orada yaratıldıklarını düşündük. Halbuki işin evveliyatı var. Belçikalı çizer Pierre Culliford’un tarafından yaratılan çizgi roman ilk kez 1958’de yayınlandı. Kısıtlı bir üne sahip olarak yayınlanmaya devam eden bu minik mavi cüceler 1965 ve 1975 yılında iki animasyon filmiyle beyazperde arz-ı endam etselerde asıl çıkışlarını 1981’de televizyon için tasarlanan çizgi film serisi ile yakaladılar.

Şirinler, o tarihten beri çok popülerler ve modası asla geçmeyen kahramanlar arasına katıldılar. Bu popülarite onları epey sağlam bir bütçe ile 2011 yılında sinema perdesine de taşıdı. 110 milyon $ bütçeyi riske etmek istemeyen Amerikalı yapımcıların elinde şekillenen, güncelleştirme bahanesiyle özünden tamamen koparılmış ve fazla cilalanmış sıkıcı bir seyirlik olduğunu düşündüğüm bu film, bana göre aslına en çok ihanet eden Frankofon uyarlamalarından biridir. Oldukça komünist fikirlerle dolu Şirin karakterlerin şehre gelince zevk ve sefaya dalıvermesi pek manidar. Sanki ‘kapitalizmden kaçılamaz’ dersi vermeye çalışmış sevgili Raja Gosnell… Ayrıca, Şirinler’i şehre getirmenin iyi bir fikir olmadığını görmek için, mavi yaratıkları illa filme mi çekmek lazımdı?

Ülkemizde yayınlanmadığı için pek bilinmez ama Adele’nin Olağanüstü Maceraları, aslında müthiş bir Frankofon çizgiromanıdır. Detaylara oldukça düşkün olan çizer Jacques Tardi’nin yarattığı, dünyanın her yerinde envayi çeşit canavar, yaratık ve lanetle uğraşan hem sakar, hem de şanslı Adele Blanc-Sec’in gizemli ve komik serüvenlerinin, şimdilik sadece tek bir beyazperde uyarlaması var. Aslında teknik olarak ilk sinema uyarlaması 2010’da ülkemizde de gösterilen film değil ama 2000’lerin başında çekilen bir film, çizerin beğenmemesi ve onay vermemesi sebebiyle gösterime girmemiş.

Hayranları tarafından pek beğenilmeyen bu girişim hüsranla sonuçlanmışa benziyor. Adele’nin Olağanüstü Maceraları (Adèle Blanc-Sec)’nın, çizgiromandan sinemaya geçerken başına gelen en büyük kötülük çizgiromanın içerdiği enfes ‘steampunk’ duygusunun yokedilmesi olmuş ki bu eksiltmenin The Last Battle (Le Dernier combat) filmini çekmiş Luc Besson’dan gelmiş olması da oldukça ilginç.

Belki de içerdiği, üstelik de başarılı, CGI efektler yüzünden Hollywood’a kafa tutan ama giderek ona yaklaşan bir sinemasal anlayış var filmde; ama bu filmin Avrupai hissiyatını kaçınılmaz olarak zedeliyor. Başroldeki Louise Bourgoin özellikle banyo sahnesindeki cazibesiyle dikkatleri üzerine çekiyor ama baş karaktere fazlaca önem veren film, hepsi birbirinden ilginç olan yan karakterlere bir türlü gereken önemi veremiyor…

Büyüklere Frankofon: Şiddet ve Seks… Ne Ararsanız!

Frankofon’ların sadece neşeli, şirin ve haylaz kahramanların maceralarından oluşan masum çizgi romanlar olduğunu sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Artık işin biraz daha karanlık ve seksüel çağırışımlar yapan kısmına geçme zamanı. İşte karşınızda galaksinin en iç gıcıklayan kadını: Barbarella!

blank

Barbarella, Fransız Jean-Claude Forest tarafından yaratılan bir çizgi roman karakteridir. Maceraları ilk kez 1962 yılında V-Magazine dergisinde yayınlanmış ve ardından 1964 yılında Eric Losfeld tarafından bant olarak okur karşısına çıkarılmıştır. 60’lı yılların seksüel başkaldırışlarının hemen öncesinde çizgi romanda bir tür cinsel devrim yapan Barbarella aslında çizgi roman uyarlamalarına ya da fantastiğe pek meraklı olmayan bohem yönetmen Roger Vadim tarafından 1968 yılında sinemaya uyarlandı. Tabi Vadim’in parmağının değmesi sebebiyle Barbarella farklı bir şekilde orjinal olmayı seçmiş, bilinçli bir kitsch duygusunu kendine kimlik edinmiş uzun bir tribal çalışma… 1968 yılının Batılı yaşam temasına uygun olarak özgür ve suçluluk duygusundan arınmış sex fikri filmin her karesine sinmiş ve karakter isimleri dahi seksi çağrıştıracak şekilde kodlanmış.

Bu erotik-fantastik 1968 yılında çıktığında eleştirmenler tarafından yerden yere vuruldu ve pek seveni olmadı. 70’li yıllarda videonun evlere girmesi ile 1977’de video piyasasına sunulan film, asıl patlamasını burada yaptı ve geç farkedilmiş bir başyapıt olarak kült mertebesine taşındı. Film çekildikten 11 yıl sonra Jane Fonda’yı bir seks idolü haline getirmiş olmasıyla da önemlidir…

Enki Bilal’i kim sevmez! Yugoslav asıllı Fransız çizer Fransız çizgi romanında fantastiğin sınırlarını yeni bir çizgiye taşıdı. Nikopol üçlemesi ile tanınan çizerin işlerinden biri olan Immortal Ad Vitam, CGI animasyon olarak 2004 yılında sinemaya aktarıldı. Çizgi romanda büyük tatlar vaadeden bu eser ne yazık ki henüz olgunlaşmamış CGI teknolojisi yüzünden ıskalanmış bir deneme olmaya mahkumdu.

Mükemmel arka planlara ve başarılı bazı karakter tasarımlarına rağmen bir oyun demosundan daha hallice izleme deneyimi sunan filmi şimdilerde pek hatırlayan yoktur. Aslında Enki Bilal’in çizdikleri zaten sinemasal bir zirveye ulaşmışken onları sinemada böyle gölgelemenin ne anlamı var diye soruyor insan… Film ülkemizde sadece DVD olarak, Kadın Tuzağı (Immortel -ad vitam) adıyla satışa sunulmuştu…

Corto Maltese’nin de yazarı olan Hugo Pratt’ın aynı adlı çizgi romanı olan Cizvit Joe 1991 yılında sinemaya uyarlandı. Çizgi roman ve onun aslına epey sadık kalan filmi, Kanada kızılderilisi Joe’nun hayat öyküsünü anlatır. Ailesini daha çocukken kaybeden Joe, bir Cizvit rahibi tarafından büyütülmüş ama gençlik başında duman olduğunda, genlerinden gelen çağrıya da uyarak bir ‘ranger’ olmuş ve vermiştir kendini dağlara, taşlara, ormanlara!

Ülkemizde gösterilmesine ve bendeniz dahil sinemada izleyen herkesin çok beğenmesine rağmen ismi hafızalardan silinmiş, hatırlanmayan bir çizgi roman uyarlamasıdır Cizvit Joe (Jesuit Joe)…

blank

Vahşi doğa görüntüleri akarken, Joe’nun içinde ilkeli yaşatma çabası müthiş bir maceraya sürükler izleyeni… Çizgi roman ya da sinema haliyle Avrupa’da yapımı olmasına rağmen Amerikan ‘western’lerinden daha gerçekçi ve daha lezzetli olan çok az sayıdaki işten biridir. Bir başkası için bakınız: Ken Parker…

blankBlueberry de ülkemizde çok bilinmeyen Fransız çizgi romanlarından biridir. ‘Vahşi batı’ temalı bir çizgi roman olarak, zaman zaman İtalyan çizerlerin işlerini aşacak kadar başarılı maceralarla dolu bu fantastik çizgi roman, 2004 yılında 9,90 YTL (99 francs)’ı da çekmiş olan Jan Kounen tarafından aynı adla (Blueberry: Olağanüstü Macera) sinemaya uyarlandı. Başrolde ise Fransız sinemasının dünya çapında şöhrete sahip oyuncusu Vincent Cassel bulunmaktaydı.

Fakat sonuç tam bir hüsran oldu. Film özellikle çizgi romanın fanlarından ağır eleştiriler aldı. Kuşkusuz bunda en büyük pay, filmin dünya pazarına Blueberry’nin içerdiği fantastik ve mistik ögelerden soyutlanarak klasik bir western gibi pazarlanmasıydı. Bu eksiltme hali, içerikte de aynen devam edince Blueberry herkes tarafından reddedilen, kısmen başarılmış bir uyarlama olarak arşivdeki yerini aldı. Halbuki Kounen filmi çekmeden önce 5 yıl boyunca Amerikan yerlilerinin arasına karışmıştır, onların Şaman törenlerini izlemiş, mistik vaziyetlerine bulaşmıştır, fakat işte sinema bambaşka bir şey!

Çizgi roman alemi sadece binbir süper adam ve daha fazla ‘süper manyak’ karakterin cirit attığı Marvel ya da DC Comics evreninden ibaret değil. Şimdilerde Milliyet Çocuk gibi bir dergi bulunmadığından belki de Frankofon çizgi romanların büyüsüyle karşılaşmadan yolumuza devam ediyoruz fakat okuması en keyifli ve yıllar sonra hatırlanacak hikayeler de bunlardır bana kalırsa…

Not: Yazının genelinden Amerikan Comics düşmanı olduğum gibi bir çıkarım yapılmasın, üzülürüm. Comics, Frankofon, Fumetti ya da bizimkiler… Hepsi candır.

blank

Murat Tolga Şen

Murat Tolga Şen, sinema eleştirmeni, senarist ve oyuncudur. Öteki Sinema'nın kurucusudur ve OFCS (Online Film Critics Society) üyesidir. 2012-2023 yılları arasında Medyaradar sitesinde TV sektörüne dair eleştiriler kaleme almış, 2014-2016 sezonunda Okan Bayülgen’in Dada Dandinista adlı programının yazı grubunu yönetmiştir. Ayrıca 2017-2019 yılları arasında Antalya Sinema Derneği’nin danışmanlığını yapmış ve 2014-2023 yılları arasında Eğlenceli Cinayetler Kumpanyası’nda oyunculuk yapmıştır. Şen, "Bir Notanın Hikayesi" adlı belgeselin senaryo yazarı ve "Bir İz - Madımak" belgeselinin danışmanıdır. Yazılarına Beyazperde ve Öteki Sinema'da devam etmektedir.

1 Comment Leave a Reply

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Top 10: En Kötü Çizgi Roman Uyarlamaları

Top 10 En Kötü Çizgi Roman Uyarlamaları: Çizgi uyarlamalarının karanlık

Süper-Man

Kim istemez bu kadar güçlü bir kahramanın onu koruduğunu bilerek