Hayatımda hiç unutamadığım repliklerden biri Geleceğe Dönüş’te çılgın profesör Emmett Brown’ın Marty’ye söylediği “zamanda bir kırılma oldu” repliğidir. Çakralarımı açan ve bizzat benim kendi zamanımda da kırılmaya yol açan bir repliktir bu. O günden beri hep düşünüşümdür; bazı olaylar ya başka türlü gelişseydi ve o kırılmalar farklı yöne doğru gerçekleşseydi ne değişirdi…
Her zaman verilen örnekleriyle Hitler başarılı bir ressam olsaydı, bazılarımız futbol kariyerinde önemli yerlere gelseydi, Che Guevara Bolivya’ya doğru yola çıkmak yerine Küba‘da kendine teklif edilen bakanlığı kabul etseydi, Latin Köprüsü‘nde Avusturya arşidüküne ateş eden tetikçi hedefi ıskalasaydı, VIII. Henry Anne Boleyn‘le evlenmek için ilk karısını boşamak ve bunun için de Protestanlığı tercih etmek yolunu seçmeseydi, İrlanda’da büyük patetes kıtlığı yaşanmasaydı ve bu nedenle Amerika’ya göç eden bir milyon kadar İrlandalı Amerika topraklarını hiç işgal etmeseydi, Kraliçe Isabel daha yüz yıl kadar batıya yelken açılmasını yasaklasaydı ya da Aztek yerlileri adaya çıkan ilk 300 askeri gördükleri yerde öldürseydi ve uzak batıdan dönen olmasaydı, İspanya İç Savaşını sosyalist ve anarşist cephe kazansaydı, falanjistler yenilseydi… Ne değişirdi?
Bu kırılma noktaları da, oluşturdukları olasılıklar evreni de uzar gider. Ama netice değişmiyor; bu dönemlerin ve noktaların her biri dünya tarihinde dev depremler yaptılar. Yok ettikleri ihtimalleri hesaplamak ve tahayyül etmek ise neredeyse imkansız. Birkaç “deli” bu işi yapıyor ki onlara genelde yazar (çoğunlukla da bilinkurgu yazarı) deniliyor.
İspanya İç Savaşı, dünyanın son ideolojik savaşlarından biriydi. Barcelona ve Madrid komünleri hala anlatılır. Dünyanın en büyük anarşist cephesinin fiili savaşının yaşandığı bir savaştı; Durruti ve söylemleri hala anılır. Üstelik Avrupa’da yarattığı etki öylesine büyüktü ki, hakkında yüzlerce roman yazılmış, şiirlere ve şarkılara konu olmuş, üstüne onlarca film çevrilmiştir. Bazıları ise bunları yaptıkları için ya savaş yıllarında ya da takip eden yıllarda öldürülmüştür. Öte yandan II. Dünya Savaşını Hitler’in kaybetmesi, büyük müttefiki Franco‘ya da zarar vermiş ve diktatörlük yıllarında nispeten yalnız kalmıştır. İşte bir başka kırılma noktası daha; Hitler savaşı kazansaydı İspanya’nın iç savaş sonrası tarihi de çok daha farklı yazılacaktı kuşkusuz.
Şu anda ne savaşın nedenlerini, ne süreci, ne de sonuçlarını anlatacağım sizlere. Zira bu upuzun ve karmaşık alana şuanda girmenin anlamı yok. Dileyenler araştırabilirler elbette. Ya da bu konu üzerine çevrilmiş filmlerden bir demet izleyebilirler. Bu bağlamda aşağıda sinemada İspanya İç Savaşına dair çevrilmiş filmlerin bir listesini bulacaksınız.
En Sevilenler, En Bilinenler
Libertarias (1996)
İspanyol İç Savaşında kadınların yerini ve de özellikle anarşist blokun tutumunu en güzel yansıtan filmlerden biri olarak Libertarias, gerçek bir klasik denebilir. Dindar bir rahibe olan Maria’nın kilisenin boyunduruğundan kurtulması ve iç savaş sırasında özgürleşmesi temelinde ilerleyen filmde dönemin ruhuna dair pekçok ayrıntı bulmak mümkün. Durruti cephesine de ufak bir bakış atan filmin yönetmeni Vicente Aranda. Aranda; iç savaş sonrası dönemi anlattığı Amantes (1991), Juana La Loca (2001/Mad Love), Carmen (2003), La Passión Turco (1994) gibi filmleri ile de bilinir.
Land And Freedom (1995)
İspanya’da gösterime girdiği adı ile Tierra y Libertad, ünlü İngiliz yönetmen Ken Loach‘un yönetmenliğini yaptığı ve İspanya İç Savaşı sırasında sosyalist blokla anarşist blok arasındaki gerginlikleri, Sovyet Rusya’nın desteğini çekişini ve savaşın kaybediliş sürecini anlatıyor. Filmde bu süreç İngiltere’de yaşayan ve işsiz olan David’in inançları uğruna savaşmak için İspanya’ya gitmesi ve orada yaşadıkları üzerinden aktarılıyor.
Ay Carmela! (1990)
İspanya’dan çıkan en özgün yönetmenlerden olan Carlos Saura‘nın İspanya İç Savaşı için adeta gülmeceli bir ağıt, bir flamenko ezgisi tadında çekilmiş filmi Ay Carmela ismini de iç savaşın devrimci şarkılarından olan Ay Carmela‘dan alıyor. Şarkı savaşın kilit muharebelerinden olan Batalla del Ebro‘yu (Ebro Irmağı Savaşı) anlatır. Ebro savaşı, cumhuriyetçilerin aldığı son büyük yenilgidir. Bu savaştan sonra Barcelona da düşer ve Barcelona komünü de tarihe karışır. Filmde ise Carmela ve kocası savaşın olduğu bölgelerde gezip savaşanlara tiyatro gösterileri sunarak para kazanan bir çifttir. Yanlışlıkla milliyetçi cepheye düşüşleri ve burada falanjistlere de gösteri yapmak zorunda kalışları anlatılır. Carmela’yı Carmen Maura oynuyor.
El Laberinto del Fauno (2006)
İspanya iç savaşı üzerine yapılmış en fantastik film diyebiliriz Guillermo Del Toro‘nun başyapıtı El Laberinto del Fauno için. Babası savaşta ölen bir devrimci olan Ofelia‘nın annesi şimdi bir falanjist subayla evlenmiştir ve onunla yaşamak zorunda kalmışlardır. Ofelia bu durumdan hiç memnun değildir, ancak yaşamaya başladıkları bu yeni topraklarda onu bambaşka sürprizler beklemektedir. Gerçek bir klasik ve bir peri masalı olan El Laberinto del Fauno, politik yanı baskın ve ön planda olmasa da İspanya iç savaşı hakkında yapılmış en güzel filmlerden biri.
El Espinazo del Diablo (2001)
Yine Guillermo del Toro‘ya ait olan film, babası iç savaşta öldüğü için bir yetimhaneye gönderilen Carlos’un yetimhanenin hayaletli olduğunu keşfetmesi ile gelişen olayları anlatıyor. İç savaşın yetim çocuklarını ve dönemin yetimhanelerini pekçok dramadan çok daha güzel yansıtan El Espinazo del Diablo, bir korku filmi olmasının yanı sıra, sağlam da bir drama.
La Lengua de Las Mariposas (1999)
Guillermo del Toro filmleri gibi olmasa da, iç savaşa çocuk gözünden bakan ve büyülü bir dünya sunan La Lengua de Las Mariposas, Moncho’nun bir çocuk olarak İspanya İç Savaşını selamlayışını anlatıyor. Şiirsel bir dile sahip film, 99’dan beri en sevilen iç savaş filmlerinden biri.
Savaş Dönemi (1936-1939)
Gezi direnişi sırasında direnişçilerin sosyal medyayı ve akıllı telefonlarını nasıl kullandıklarına tanık olduk. Kimileri haberleşme ve uyarı için kullandılar, kimileri de sokağın nabzını tutarak naklen yayın yaptılar ya da çektikleri videoları paylaştılar. Üstelik bu tür hareketlerin yeni olduğu ve bilgisayarlarla, internetle ve akıllı telefonlarla alakalı olduğu sanıldı. Herşeyin bu kadar hızlı olması bakımından elbette bu doğru. Ancak İspanya İç Savaşı, savaş sırasında bizzat direnişçilerin yani cumhuriyetçilerin, sendikaların ve benzer örgütlerin ellerine kamera alarak sokağa, barikata ve savaş alanına gittiği, kayıt yaptığı ilk savaş ve direniştir. Özellikle anarşist sendikalar CNT – FAI en çok kayıt yapan gruptur. Cumhuriyetçi cephenin 360 civarında, milliyetçi cephenin ise 93 kadar kayıt yaptığı sanılıyor. Bunların çoğu belgesel niteliklidir ya da haberdir. Bu filmlerin bazıları iyi durumdadır ve kurgusal anlamda da doğru ve iyi kurgulanmıştır. Ancak bazıları, özellikle de milliyetçi cepheden filmler doğrudan propaganda filmleridir.
Ayrıca genel anlamda iç savaş sürerken her iki cepheden çevrilen filmlerin de kalitesi pek iyi sayılmaz. Çünkü savaşa oldukça fazla para aktarılmaktadır. Öte yandan iç savaş yıllarında sinema filmleri de çevrilmiştir. Cumhuriyetçi cephenin filmleri o dönemde ellerinde tuttukları Madrid, Barcelona gibi önemli şehirlerde geçerken, falanjistler filmlerini Mussolini’in Romasında, Hitler’in Berlininde ve Lizbon‘da çekebildiler.
İç savaş sırasında falanjist cephede beş tane aşırı geleneksel ve milliyetçi film çevrildi. Bunların kurgusu ve editasyonu Nazi Almanyasında yapılmıştır. Ayrıca Mağriplilerin falanjist cepheye katkılarının anlatıldığı belgesel Romancero Marroquí (1938/Fas Romansı) da bu dönemde çevrildi.
Defence of Madrid (1936/Madrid Defansı)
İspanyol İç Savaşını konu alan ilk yabancı filmdir. Kanadalı sinemacı Ivor Montagu tarafından çekilmiştir. 33 dakikalık bir filmdir ve adından da anlaşılacağı üzere cumhuriyetçi cephenin Madrid savunmasını anlatır. Montagu, savaş sırasında en aktif yabancı sinemacılardandır.
Nosotros Somos Asi (1936/Bizler Böyleyiz)
İç savaşla ilgili ilk müzikaldir. Anarşist cephe tarafından çevrilmiştir ve çevrilme amacı biraz moral sağlamak ve direnişçileri eğlendirmektir.
España Leal en Armas (1937/Soylu İspanya Silahlandı)
Hükümet tarafından Avrupa ülkelerinde propoganda olması amacı ile çevrilmiştir. Pekçok kaynakta filmin fikrini sunan ve senaryosunu yazan kişi olarak Luis Buñuel geçiyor. Ancak filmi bizzat yönetmemiş olabileceği de konuşuluyor. Filmin son kopyaları Fransa‘dadır ve orijinal İspanyolca olanları kalmamıştır.
Heart of Spain (1937)
ABD tarafından iç savaşta görev alan ve ilk kan bankasını kuran gönüllü Kanadalı doktor Norman Bethune‘nin yaşadıklarını için çevrilmiş bir belgeseldir. Madrid’teki barikatlardan, bombardımandan, yaralılardan ve hayatını kaybetmiş olan cumhuriyetçilerden bir kesit sunar.
Soldados Campesinos (1937/Köylü Askerler)
Dönemin önemli yönetmenlerinden Rafael Gil tarafından çevrilen film, iç savaş yıllarında zor zamanlar geçiren ve cumhuriyetçileri destekleyen köylülerin hikayesine odaklanıyor.
Spanish Earth (1937)
İspanya İç Savaşı üzerine dönemde yapılmış filmlerin en önemlilerindendir. Jorins Evens tarafından çevrilmiş bir belgeseldir. Film kalitesi de son derece yüksektir. Ayrıca belgeseldeki anlatıların büyük kısmı bizzat iç savaşta da bulunan ve İspanya iç savaşı adına Çanlar Kimin İçin Çalıyor’u kaleme alan Ernest Hemingway‘e aittir. Hollywood üslubu ile çekilmiş, dönemin en “film” filmlerindendir.
Return to Life (1937)
Yönetmen koltuğunda Henri Cartier-Bresson ve Herbert Kline oturuyor. Film ABD ve Fransa ortak yapımı bir belgesel. Genel olarak savaş sırasında doktorların çalışmalarına odaklanıyor. Yönetmen koltuğundaki isimler düşünülürse, eşsiz görüntülere sahip bir film olduğu anlaşılabilir.
Alma y Nervio España (1937/İspanyol Kalbi ve Öfkesi)
Falanjist cephenin çektiği filmlerdendir. Falanjistlerin gözünden savaşa bakış anlatılır. Ayrıca Mağrip ordularının falanjistlere yardımı bu filme de konu olmuştur.
Guernika (1937)
Fransa yapımı film, Bask bölgesinde Franco askerlerinin kendi topraklarını ve insanlarını bombalaması anlatılıyor. Guernika kasabasını haritadan silen ve binlerce insanın ölümüne neden olan bu acı bombardımanı anlatan filmde, inanılması güç anlar da yakalanmış.
Blockade (1938/Blokaj)
Dönemin sol görüşlü Hollywood yönetmenlerinin bazılarından cumhuriyetçi cepheye destek olmak amacı ile birkaç film çekildi Hollywood’ta. Bunların en ünlülerinden biri olan Blockade, ünlü yönetmen William Dieterle imzalı. Başrolde ise Henry Fonda var. Ancak prodüksiyon aşamasında bazı sorunlar yaşayan film, bir dönem de yasaklandı.
Savaş Sonrası İlk Dönem (1939-1959)
Her büyük değişim dalgasında olduğu gibi, iç savaştan sonraki ilk dönem en sert dönem oldu. Savaşı Cumhuriyetçiler kaybetmiş ve ülkenin yönetildiği koltuğa falanjist, milliyetçi ve faşist General Franco geçmişti. Savaşta ölmemiş olan cumhuriyetçilerin büyük kısmı yakalandı, tutuklandı, işkence gördü, bazıları öldürüldü ve kaybedildi. Kimileri ise yıllarca hapiste kalmak durumunda kaldılar. Bu yıllarda çevrilen filmler büyük ölçüde ya anlamsız komediler, ya da ahlak dersleri ile dolu melodramlardı. Savaşla ilgili az sayıda film ise, “yenenler” ya da “yenilenler” tarafından çevrilen, ya da onların hikayesini anlatan filmler olarak anıldılar. Yenilenlerin filmlerinin daha az olduğu ve bu işlere girişmenin de cesaret istediğini hatırlatmaya gerek yok sanırım.
Sin Novedad En El Alcazar (1940/Alcazar Kuşatması)
Falanjistlerin muhteşem adlettikleri Alcazar savunmasını anlatan film, iç savaş sonrası çevrilen flanjist propoganda filmlerinin ilklerinden ve en dikkat çekenlerinden. Film Mussolini İtalyası ile ortak yapımdır. Film o yılki Venedik Film Festivali’nde “Mussolini Ödülü”nü de almıştır. Bir propoganda filmi olmasına ve bütçesi bol olmamasına rağmen sinematik açıdan fena olmayan filmi Youtube‘da bulabilirsiniz (altyazısız olarak).
Raza (1941/Irk)
Doğrudan General Franco tarafından kaleme alınmış olan bu film, “rejimin yönetmeni” adıyla anılan José Luis Sáenz de Heredia tarafından çekilmiştir. Yönetmenin bir diğer çok bilinen yapıtı ise ancak 1964’te gerçekleştirebildiği bir yağcılık silsilesi olan Franco, Ese Hombre‘dir (Franco, işte o adam). Youtube‘da da bulabileceğiniz filmi (altyazısız olarak), artık bir komedi gibi izleyebilirisiniz.
Rojo y Negro (1942/Kırmızı ve Siyah)
Carlos Alévaro tarafından çevrilen Rojo y Negro, cumhuriyetçi işgali altındaki Madrid’in korkunç yüzünü sinemaya aktarma peşindeki bir falanjist film. Kırmızı ve siyah, anarşist cephenin her zaman taşıdıkları bayrağın rengi. Filmde çocukluk arkadaşı olan Luisa ve Miguel’in aşkı anlatılıyor. Luisa falanjist, Miguel ise cumhuriyetçi. Ancak Miguel bir süre sonra aşkı için kendini sorgulamaya başlıyor. Film uzun süre yasaklı kaldı, çünkü bir cumhuriyetçi olarak resmedilen Miguel’in düşüncesindeki Franco imgesi geleneksel falanjistleri yeterince memnun etmemişti.
For Whom The Bell Tolls (1943)
Ernest Hemingway‘in İspanya İç Savaşı sırasındaki anılarına dayanarak kaleme aldığı Çanlar Kimin İçin Çalıyor adlı romanın sinema uyarlamasıdır. Yönetmenliğini Sam Wood yapmıştır. Başrollerde ise Gary Cooper ve Ingrid Bergman yer alıyor. Dokuz dalda Oscar’a aday olmuş ve yardımcı kadın oyuncu dalında kazanmıştır. Film İspanya’da Franco hayatta iken oynayamadı.
L’Espoir (1945/Sierra de Teruel Savaşı)
İç savaş sırasında cumhuriyetçi cephede çarpışan Fransız sinemacı Andre Malraux bu filmi iç savaşta çarpıştığı yıllarda kendi imkanları ile ve profesyonel olmayan oyuncularla çekti. Filmin montajı savaşın da bittiği 1939 yılında tamamlandı. Tüm hazırlıklarının bitip gösterime girmesi 1945’i buldu. Ancak filmin İspanya’da gösterilmesine izin verilmesi 1977 yılında olmuştur. Bu film de youtube’da mecvut. Görüntü kalitesinin düşük olmasına rağmen, belgesel niteliğindeki bazı görüntüler için göz atılabilir. Filmi ilk izlediğimde oyuncuların çoğunun profesyonel olmadığını bilmiyordum. Öğrendiğimde çok şaşırmıştım, çünkü özellikle dönemin koşulları düşünüldüğünde, hiç de fena bir iş çıkarmamışlardı.
The Confidential Agent (1945)
Herman Shumlin tarafından yönetilen ABD yapımı film, Graham Greene‘in aynı adlı romanından ayarlama. İç savaş sırasında falanjistlerin bazı anlaşmalarını önlemek için İngiltere’ye giden ajan Louis Denard, bazı zorluklarla karşılaşır ve bir bölgedeki İngiliz maden işçilerini İspanyol yoldaşlarına destek olmak amacıyla greve ve protestoya davet eder.
Vida En Sombras (1948/Gölgelerde Yaşam)
Vida en Sombras, savaşın bitiminden 1948 yılına kadar geçen savaş sonrası dönemde sinemacıların sıkıntılarını ve bunalımlarını anlatan, uzun süre bir köşede kalmış ama artık kült bir film olarak kabul edilen değerli bir film. Film bir yönetmenin savaş döneminde sinema sevdasını bırakamayışını ve bu uğurda depresyona sürüklenişini anlatıyor. Yönetmen koltuğunda Lorenzo Llobet Garcia var. Gerçekten de buhranlı ve karanlık bir film.
El Sanctuario No Se Rinde (1949/Mabet Teslim Olmuyor)
Arturo Ruiz Castillo tarafından Hollywood üslubunda büyük bir savaş filmi gibi çevrilen film, milliyetçi cephenin canları pahasına Sanctuario de La Virgen de Cabeza’yı korumalarını anlatıyor. Dönemin ilgi gören filmlerinden. Cumhuriyetçi filmlerinde bombardımanlar ve cenazeler sırasında söylenen devrimci marşlara karşılık bu filmde de falanjist cephe milliyetçi marşlar söylüyor.
El Espritu de Una Raza (1950/Raza’nın yeni versiyonu/ Bir Irkın Ruhu)
1941’de gösterime giren ve bizzat Franco‘nun yazdığı Raza‘nın yenilenmiş versiyonudur. Filmin yenilenmesinin amacı Franco rejimini Amerika‘ya pazarlamak ve Amerikan yardımı almaktı. II. Dünya Savaşı yeni bitmişti ve Amerika’nın zaferi her yerde konuşuluyordu. Nazi zulümünden kaçan Yahudi aydınları, Amerika’da varlık gösteriyor ve ülkenin özellikle bilimsel ve kültürel alanına büyük katkılarda bulunuyorlardı. Başka bir deyişle, dünyanın yeni büyük patronunun artık Nazi Almanyası değil, Amerika olacağı çok açıktı. Bu nedenle bir zamanlar Hitler ve Mussolini dostu olan Franco’nun kaleme aldığı bu filmde bulunan bazı anti-semitik etmenler, Nazilerle ve İtalyan faşizmiyle ilgili bazı onurlandırıcı ayrıntılar ufaktan saklanmış ve örtbas edilmiştir.
Guernica (1950)
Dünya sanat tarihine yön veren en büyük sanatçılardan olan Picasso‘nun Guernica bombardımanı sonrası resmettiği ve bir başyapıt olan Guernica tablosu üzerine Fransa yapımı bir belgesel. Tablodan yola çıkarak Bask ülkesindeki Guernica bombardımanına yöneliniyor ve falanjistlerin Nazi uçakları ile kendi topraklarını bombalayışı anlatılıyor.
The Snows of Kilimanjaro (1952)
İspanya İç Savaşında mücadele vermiş yazar Ernest Hemingway‘in aynı adlı hikayesinden uyarlanan filmi Henry King yönetiyor ve başrollerde Gregory Peck‘le Susan Hayward oynuyor. Filmde Afrika‘da safari sırasında yaralanan bir yazarın, öylece yaralı yatarken geçmişi hatırlaması konu edilmiş. Ancak filmde, hikayenin aksine, yazarın İspanya iç savaşı hatıraları aktarılırken cumhuriyetçiler bir grup saf idealist, düzensiz ve organize olamamış bir grup saçma insan gibi resmedilmiş. Bence film, 50’li yıllar Hollywood sinemasının pekçok özelliğini taşıyor. Abartılmış dramatizasyon, gereksiz bir epikleştirme çabası ve coşkulu müzikler…
Dos Caminos (1953/İki Yol)
Savaştan sonraki ilk dönemlerde çevrilmiş ve cumhuriyetçilere değinen ender filmlerden olan Dos Caminos, Arturo Ruiz Castillo imzalı. Filmde savaş bittikten sonra yolları ayrılan iki cumhuriyetçi anlatılıyor. İçlerinden biri yurtdışına gitmiştir. Diğeri ise kırsal bir kasabada doktor olarak çalışmaktadır. Yurtdışındaki yaralı bir gerilla olarak döner ve doktor olan arkadaşının gözetiminde iken ölür.
Murió Hace Quince Años (1954/Onbeş Yıl Önce Öldü)
Yönetmen koltuğunda meşhur Rafael Gil oturuyor. Savaştan sonra bazı çocuklar savaşın yıkımından kurtarılmaları için Sovyet Rusya‘ya gönderirler. Burada komünist propoganda ile yetiştirilen çocuklardan bazıları daha sonra gizli görevlerle İspanya’ya geri yollanırlar. İçlerinden birinin de görevi falanjist hükümetten birini öldürmektir. Ancak o kişi öz babasıdır.
La Venganza (1958/Öc)
Yönetmen koltuğunda Javier Bardem‘in amcası Juan Antonio Bardem oturuyor. Birer vigilante olarak faşitlerden intikam almak isteyenlerin aşk eksenindeki hikayesini anlatıyor. Görsel açıdan iyi bulduğum, ancak günümüz vigilante’leri ile karıştırılmaması gereken bir film. Film uzun süre falanjist rejim tarafından yasaklandı. Hatta filmin adı bile değiştirildi. Filmin Orijinal adı “Los Segadores”dir (The Reapers). Ayrıca En İyi Yabancı Film Oscarı’na ve Cannes Film Festivalinde de Altın Palmiye‘ye aday olmuştur. Juan Antonio Bardem, İspanyol Komunist Partisi üyesiydi. Dünya çapında ün yapmış ve ödül almış pekçok cumhuriyetçi eseri de bilinmektedir. Bunlar arasında Muerte de Un Ciclista (1977/Bir Bisikletçinin Ölümü), Siete Días de Enero (Ocak Ayında Yedi Gün) ve El Puente (1977/Köprü) yer alıyor.
[box type=”note” align=”” class=”” width=””]
Kaynakça
- Fotoramas en Guerra, J. M. Caparrós Lera
- Cinemania.es
- Historia del Cine Español, Roman Gubern
- Arte y Política En El Cine de La República, J. M. Caparrós Lera
- peliculasdelaguerracivil.blogspot.com
[/box]
Yazının ikinci bölümü: https://www.otekisinema.com/sinemada-ispanya-ic-savasi-kulliyati-2/
Muazzam ötesi bir yazı dizisi. Büyük emek vermişsiniz. Çok teşekkürler.