blankYazıya ve filme girişmeden önce şunu mutlaka belirtmek gerekiyor; Skyline Hollywood için bir milat… Ama bu iddia sizi çok önemli bir film olduğu gibi yanlış bir fikre sürüklemesin. Böyle yazmamın tek sebebi, Skyline’ın bu tür filmlerde asıl numara olan özel efektleri yaratanların, “Zaten filmin %80’i bizim masa başında ürettiklerimizden oluşuyorsa, hepsini biz yapalım” düşüncesiyle, kısıtlı bütçede kendi maharetlerini konuşturarak “hap yapıp para kapacakları” yeni bir dönemin başladığını işaret etmesi…

Projenin başında The Incredible Hulk’dan, 2012’ye kadar neredeyse tüm efekt filmlerinde süpervizör olarak çalışmış Colin ve Greg Strause kardeşler var. Skyline onların yönettiği ilk film değil. Daha önce Aliens vs Predator: Requiem’i yöneterek Alien ve Predator gibi iki efsanenin karizmasını yerlerde süründürdüler. Kendi maliyetini ancak çıkaran bu 40 milyon $’lık felaketten sonra sadece 10 milyon $’a kotardıkları ama bunun 10 katı pahalıya çıkmış gibi görünen ve fikri kendilerine ait bir yapımla karşımızdalar. https://www.otekisinema.com/

Uzaylı istilası her zaman seyircinin ilgi gösterdiği konulardan biri olmuştur. Orson Welles’in ünlü “Dünyalar Savaşı”nın radyo tiyatrosunda Amerikalıları dünyayı Marslıların istila ettiğine inandırdığı 1938 yılından beri Hollywood’un sömürmeyi en sevdiği konuların başında gelir. 90’ların ortasında “Büyüklük her şeydir” diyen Roland Emmerich’in fikri olan gökyüzüne asılı devasa uzay gemileri ise artık bu filmlerin olmazsa olmazı.

blank

Kardeşler de bu fikri işlemiş ama kısıtlı yönetmenlik güçleri yüzünden belki de, sebep ve sonuçlara değil de olay kısmına kafa patlatmışlar. Yani “uzaylı nedir, nereden gelir, bu ucubelerin dünyayı istila etmelerinin amacı nedir…” gibi soruların hiçbirinin cevaplanmadığı, Signs/İşaretler’den beri kullanılan bir fikir olan, bir grup sıradan insanın uzaylılar ile etkileşiminden ve hikâyeden çok aksiyondan medet uman bir seyirlik bu. Aynı filmden aşırılan bir diğer fikir de uzaylıların sudan pek hoşlanmamaları…

blank

Filmde giderek yükselen ve nihayet finalde iyice sabitlenen bir çizgi roman mantığı mevcut… Dünyalar Savaşı’ndaki gibi insanları hasat eden ve beyinlerinden kendi mutant yaratık ordularını oluşturarak istilaya devam eden zalim uzaylılar var mesela… İnsan, bu beyinsizlikle oralardan buralara nasıl geldiniz diye sormadan edemiyor. Skyline hiçbir orijinal fikir barındırmıyor. Biriketle uzaylı döven filmin kahramanının nedeni bilinmez bir şekilde bir “Chosen one/seçilmiş kişi” olması, mecburi birliktelikten doğan sahte paranoya, bir yandan da “aldatanı uzaylı kapar” gibi ahlakçı zorlamalara bu genç sinemacılar tarafından bile rağbet edilmesi, Strause kardeşlerden “harika çocuk” çıkmaz düşüncemi kuvvetlendiriyor. Aslına bakarsanız senaryoyu oluşturan tüm bu bahaneden derlemelerin çok da önemi yok. Ortada 1,5 saatlik bir efekt gösterisi var ve sizin bu görsellikle uyuşarak memnun bir şekilde salondan çıkmanız gerekiyor. Ama öyle olmuyor işte! Gösteriş düşkünü Kuzey Amerikalı sinemacı takımının, asıl meselenin hikâye anlatmak olduğunu unuttuğu sürece bu filmlerden sıkılmaya devam edeceğiz.

blank

Skyline’nın farkı ne? Yönetmenleri ve yıldız oyuncuları sepetleyip özel efektçileri yönetmen yapmak ve 100 milyon $’a çıkan kötü bir filmi, 10 milyona mal etmek… Ama bütçe kısmı yapımcıdan başkasını ilgilendirecek bir şey değil… Ozon tabakasındakinden bile daha büyük mantık delikleri içeren senaryosu ve berbat oyunculukları yüzünden yalnız bırakılan görkemli CGI efektler filmi kurtarmaya yetmiyor. Yine de Skyline, işi yönetmenlik olanların “Artık bu iş efektçilere kaldı, biz hikâye anlatmaya dönelim” demelerine ve yeniden iyi filmler çekmesine sebep olabilir belki diye umutlanıyoruz.

blank

Murat Tolga Şen

Murat Tolga Şen, sinema eleştirmeni, senarist ve oyuncudur. Öteki Sinema'nın kurucusudur ve OFCS (Online Film Critics Society) üyesidir. 2012-2023 yılları arasında Medyaradar sitesinde TV sektörüne dair eleştiriler kaleme almış, 2014-2016 sezonunda Okan Bayülgen’in Dada Dandinista adlı programının yazı grubunu yönetmiştir. Ayrıca 2017-2019 yılları arasında Antalya Sinema Derneği’nin danışmanlığını yapmış ve 2014-2023 yılları arasında Eğlenceli Cinayetler Kumpanyası’nda oyunculuk yapmıştır. Şen, "Bir Notanın Hikayesi" adlı belgeselin senaryo yazarı ve "Bir İz - Madımak" belgeselinin danışmanıdır. Yazılarına Beyazperde ve Öteki Sinema'da devam etmektedir.

8 Comments Leave a Reply

  1. Bu tip filmler play station oyunlarını çağrıştırıyor bana. Sinemada elime bir kumanda kolu alsam da atraksiyonları ben gerçekleştirsem diye hevesleniyorum :)

  2. uzun zamandır izlediğim en kötü film olduğunu göğsümü gere gere söyleyebilirim. özellikle de nostalji olsun hissiyle izlediğim 28 days later’dan hemen sonra izleyince bunu iyice anlıyor insan. senaryoyu, oyunculuğu geçtim; temel olarak “hikaye anlatma” meselesinin bile (burada kasıt edebi bir bütünlük değil, belgesel bile olsa, dadaist bir metin bile olsa her hikayenin bir iskeleti vardır) belli başlı kurallarına uymayan bir saçmalıkla karşı karşıyayız. senaryodaki boşluklar, mantık hataları üzerine ben en az 500 sayfalık tuğla kalınlığında kitap yazabilirim örneğin. film bittiğinde, uğraşacak onca şey varken yaklaşık 2 saatimi buna harcadığım için resmen kızdım. ve açıkçası enayi yerine konulmaktan dolayı öfkeyle doldum. çünkü sonu olmayan, yani bitmeyen bir film bu! evet evet resmen bitmiyor. en heyecanlı yerinde “to be continued” uyarısıyla kesilen cnbce dizileri gibi orta noktada kalakalıyorsunuz. “efektleri gördünüz, hadi dağılın” mı diyorlar napıyorlar anlamadım ki. ciddi ciddi tavsiye ediyorum; izlemeyin!..

  3. Hayır bırakın oyunculuğu, filmin CGI kısmı da bence sınıfta kalmış durumda. O ışıkların, uzaylıların emotion kısmı o kadar üstünkörü hazırlanmış ki detayların fazlalığı bir çırpıda gidiyor. Çok büyük risk, yine de amerikada osurulsa izlenir bir sinema mantığı olduğu için bütçeyi kurtarmak çok da zor olmamıştır. Ki şimdi kontrol ettim daha açılış haftasında 11 m. gelir var. Bu filmi izleyecekler uzak dursun, Monsters’ı izlesin. En azından konu bakımından daha dolgun bir uzaylı filmini izlesinler. Hoş orda da hepimiz kardeşiz mottosu var ama neyse.

  4. fragmanını ilk gördüğümde aklıma Crysis oyunundaki uzaylılar gelmişti. uzaylıları da oradan araklamışlar ne güzel… çok sıkılır da evde izleyecek birşeyler bulamazsam izleyeyim bari…

  5. İzlediğime pişman olduğum nadir bilim-kurgu filmlerinden biri çok bayıktı.Ne senaryo bütünlüğü var ne doğru düzgün oyuculuk ümitle bekledim hüsrana uğradım … Uzaylılar nerden geliyor amaçları ne vs vs hep açıkta kalmış.

  6. efektler bana kalırsa güzel zaten tek güzel şeyde buydu filmde. izleyenlerin farkında olduğu gibi konu bütünülüğü yok ve filmde sadece efektleri izliyorsunuz böylelikle. Colin ve Greg Strause kardeşler belkide sadece bunu amaçladılar tamamen kendi şovları çünkü. ilerdeki işlerin habercisi olabilir.

  7. bir bilim kurgu filmi için güzel bir romantik sona sahipti. ayrıca bu film avrupa filmi olsaydı bu kadar kötüleme olmazdı, bu da amerikan sinemasının ne kadar ilerde olduğunu gösteren hoş bir kanıt :)

  8. Filmi dün gece izledim ,hoşuma gitti ne yalan söyleyeyim göz alıcı bir saçmalık olabilir ama (İki gün önce kozmolog bir arkadaşıma Hawking gibi bir bilim adamının neler saçmaladığını , o kadar yolu tepecek tenknolojiye sahip uygarlığın buradaki kaynakları napacağını söylüyordum oda hawkingin yanlış lanse edildiğini söylüyordu)keyifliydi ..Finalde mantıklıydı bizim kafamızla giderlerse kendi kendilerinin sonunu hazırlarlar((((Ayrıca hava kuvvetleri ve orduyla kapışma sahneleri hoştu kurtarıcalarımızın yenilmesi Independence Day finalinde beni derin derin düşündüren soruyla başbaş bırakmadı,eee şimdi bizi kurtarıcıdan kim kurtaracak …
    Neyse bu uzaylılar fesat beyinlerimizle cezalarını bulacaklar zaten,, ama sadakat ve aşkı bilen beyinlerden değil .Ferrari kullanmasını fakat kadın seçmesini bilmeyen sadakatsiz beyinlerle ilk başta zehirlendiler bence(((((((

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Sana Karamsarlık Çok Yakışıyor! Rogue One: A Star Wars Story

Kahramanlarına kazanırken kaybettiren, esas oğlanla esas kızı öpüştürmeyen, karanlık bir
blank

Goke, Body Snatcher from Hell (1968)

Goke Body Snatcher from Hell, Japonya’nın şahsına münhasır garipliklerinden nasibini