Sonsuza kadar yaşamak ister misiniz? Bu soru ezelden beri insanoğlunun kafasını kurcalayagelmiş ve çeşitli kurmaca eserlere de konu olmuştur. İnsanlık tarihi, ebedi gençlik mitleri ve fantazileriyle doludur. Günümüzde bu konuda bilimsel araştırmalar da yürütülmekte. Geçtiğimiz günlerde bir televizyon kanalında yaşlılığı önleme, insan ömrünü uzatma konularında araştırma yapan bir bilim adamına denk geldim. Bir sabah programının müstehzi sunucularına ciddiyetle örtülü hafif bir alaycılıkla cevap veren, Gandalf’ın gençliği görünümündeki bu adam 20-30 sene içinde yaşlanmanın etkilerini geriye çevirebileceğimizi, insan ömrünü iki katına çıkarabileceğimizi, ilerleyen yıllarda da ebedi gençliğin sırrını çözeceğimizi söylüyordu. Bana kalırsa bu bilim adamı, Dr Aubrey de Grey, en azından 250-300 yaşında gösteriyordu zaten.
De Grey’in teorileri bilim dünyasında tartışma yaratmış durumda. Bunda kendisinin eğitim görmüş bir gerontolojist (yaşlılık bilimi) olmaması, laboratuar deneyiminden çok teorik bilgiye sahip olması ve bu yüzden gerçekçi ihtimaller üretememesi gösteriliyor. Ayrıca işin etik ve pratik boyutları da tartışılıyor. Eğer herkes sonsuza kadar yaşarsa nüfus sorunu ne olacak? Bizim sonsuza kadar yaşamaya hakkımız var mı? Yeni kuşaklara yer açmak için ölmemiz gerekmiyor mu? Tüm bu tartışmaların arasında benim ilgimi çeken şey işin bilimsel boyutundan ziyade Aubrey de Grey’in kendisi oldu. Oldukça karizmatik bir kişiliğe sahip olan bu adam, Rasputin, Dorian Gray ve bir pulp bilim kurgu romanından fırlamış deli bir bilim adamının karışımı gibi. İsmiyle, görüntüsüyle, ölümsüz olma çabasıyla, sanki gerçek hayata değil de bir kurmaca metne ait gibi. Fantastiğin gündelik olana temas ettiği anlardan biri bu.
Aşağıda, Christopher Sykes’ın Aubrey de Grey hakkında yaptığı bir belgesel bulunuyor. İzleyin ve bu sorunun cevabını düşünün bir, sonsuza kadar yaşamak ister misiniz?
Ölümsüzlük eninde sonunda gerçekleşecek senetetik dna bile bunun en büyük göstergelerinden biri, insan bedeni elbette her zaman kazalara açık olacak ama bunun içinde önce daha sağlam bedenlere geçiş sonrasında ise işi garantiye almak için belleklerin, anıların yedeklenmesi ile var olan bedene bir şey olması durumunda son durumda var olan bedenin kopyasına geçiş yapılacak bu işin gideceği son noktada bedenden tamamen kurtulu saf düşünce haline gelmek var gibi gözüküyor.
Belleklerin yedeklenmesi bana kalirsa ölümsüzlüğe götürecek bir yöntem değil. Burada bir beden/zihin ayrimi yapiliyor. Halbuki zihin, düşünce bedenden ayri bir şey değil. Zihnimiz, fiziksel deneyimlerimiz doğrultusunda şekilleniyor, belleklerin ve anıların sentetik bir ortamda yedeklenip başka bedenlere aktarılması, eğer mümkün olursa, başka insanlar yaratır, aynı kişinin ölümsüzlüğüne yol açmaz, diye düşünüyorum.
zihin/beden ikiliğinden çok bu orijin tartışması aslında ve burada benim üstünde durmadığım ama derinlemesine tartışılması gereken bir konu aslında orjinsal nedir nerede orjinal orjinal
olmayı bırakır ve imitasyona dönüşür. ben kolumu kaybedersem eski benliğim ile aynı kişimiyim çocukluğuma ait anıları kafama aldığım darbe ile unutursam benden ne eksilir yada benim kopyam olan bir beden bu anılara sahipken orjinal olan ben değilsem bu beni nereye konumlar. şu an bilinç dediğimiz tanımlanamayan gayya kuyusunu sadece belleğe indirgemek gibi bir hataya düşmeyeceğim elbette fakat bizi biz yapan şeyin ne olduğu ve hangi koşullarda benliğimin parçalanamaz/değişmez bir ben oldugunu tayin edebileceğimi düşünmek iyi bir egzersiz olabilir.
Hmm güzel konu teknik boyut bir tarafa ama felsefi olarak bana “insanlık” için imkansız geliyor. Faraza ölümsüz olsa idim. 500 yıl eğitime, 300 yıl savaş sanatlarına zaman ayırır. ölümsüzlüğü kökten ortadan kaldıracak formülü bulup, dünyaya hükmederdim. Sefil ölümlülerin ölümsüz imparatoru. gelsin force, gitsin force….
Bilmiyorum 100 milyar ölümsüzün hepsi çiçek çocuk olabilir. ama birileri muhakkak dart vader ruhu taşıyacaktır. Yani ölümsüzlüğü isteyenler başkalarının ya da “avam”ın ölümsüz olmasını istemeyecektir. Bu da teorik olarak çok küçük bir azınlığın, ölümsüz bedenlerini korumak için, paronoid-şizo bir güvenlik içinde yaşadığı sonsuz bir ömür içinde mücadele etmesi demek. eh sefil ölümlülerde armut toplayacak değil ya :)
bana oldum olası çocukça gelir böyle bir arzu. Ama gerçekleşmesi birey için bir düş mü? yoksa sonsuz bir kabus mu olur? işte orası önemli.